ÖMER FARUK HÜLAKÜ (Bingöl) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Hukukun, adaletin olmadığı bir yerde Adalet Bakanı olarak görev yapmak gerçekten zor bir iş. Sabahki konuşmanızı gerçekten hayretler içinde dinledim yani dışarıdan bilmeyen birisi bu konuşmalarınızı dinlese Türkiye'nin gerçekten bir hukuk devleti olduğunu zannedecek ama hukuk hiçbir zaman bu kadar ayaklar altına alınmadı. Geçen gün, yine burada, bütçe konuşmalarında -ki sabah da aynı olay yaşandı- "kürdistan" dedim diye Anayasa'dan bahsedildi. Hangi Anayasa? İşinize geldiğinde önünüze koyduğunuz Anayasa mı, işinize gelmediğinde reddettiğiniz Anayasa mı; gerçekten merak ediyorum.

Burada birçok hukukçu var, burada bazı hukuksuzluklardan bahsedeceğim. Tecrit nedir? Sayın Abdullah Öcalan tam üç yıldır ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmüyor, bu hukuka aykırı değil midir? Gerçekten bunun cevabını bugün, akşam bekliyoruz. Bu tecrit sadece Sayın Abdullah Öcalan'a uygulanmıyor, bu tecrit cezaevlerinde tüm siyasi tutsaklara uygulanıyor, bu tecrit yaşamın her alanında, her bir bireye uygulanıyor.

Bakın, yıllardır hasta tutsaklardan bahsettik, yüzlerce rapor sunduk, doktorlar tarafından "cezaevinde kalamaz" raporu verilmesine rağmen birçok ağır hasta tutsak Adli Tıp Kurumunun tersi yönünde verdiği kararlar nedeniyle cezaevinde tutulmaya devam edildi ve maalesef birçoğu yaşamını yitirdi. Asıl olan insanı yaşatmaktır, ölüme terk etmek değildir; bu, düşman hukukunda bile yoktur.

Şimdi, 2021 yılında 52 kişi, 2022 yılında 78 kişi, 2023 yılının ilk altı ayında 26 kişi cezaevinde hayatını kaybetti. Bunlardan birkaç örnek vereyim: Abdülrezzak Şuyur, 56 yaşında, İzmir Şakran T Tipi Kapalı Cezaevinde kanser teşhisi konuldu, tedavisi yapılmadı. AİHM hak ihlali vermesine rağmen hiçbir adım atılmadı ve hayatını kaybetti.

Halil Güneş, Diyarbakır Cezaevinde yirmi dokuz yıl geçirdi, akciğer ve kemik kanseriydi, çok uzun süre ilaçlarının temin edilmediği avukatlar tarafından ifade edildi, buna rağmen ATK "cezaevinde kalabilir" raporu verdi ve hayatını kaybetti.

Abdo Baran, 82 yaşındaydı, Midyat Kapalı Cezaevinde kalıyordu, kanser hastasıydı, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti; ATK yine "cezaevinde kalabilir" raporu vermişti.

Bazo Yılmaz, partimizin Halfeti Yukarı Göklü Beldesi Belediye İl Eş Başkanıydı, KOAH hastasıydı, oksijen tüpüyle yaşamak zorundaydı. Adli Tıp Kurumu, Bazo Yılmaz için de "cezaevinde kalabilir" raporu verdi ve o da cezaevinde hayatını kaybetti.

Şakir Turan, Erzincan Kapalı Cezaevinde gırtlak kanseri teşhisi konuldu, dört ayda 23 kilo vermiş, diyet yemek verilmesi gerekirken verilmemiş, endoskopi için aylarca bekletilmiş, konuşamaz ve yataktan çıkamaz hâle gelmiş. Şakir Turan için de "ceza tehiri gerekmez" raporu verilmişti. Hastanede tedavi görüyorken yaklaşık 40 kilo vermiş ve yürüyemeyecek durumda olmasına rağmen oğlunu refakatçi olarak kabul etmediler, tutulduğu yerin fiziki koşulları çok kötüydü.

Bugün, tahliye edildikten sonra da hayatını kaybeden yüzlerce tutsak var. Bu tablo cezaevlerinin birer mezarlık olduğunu göstermek dışında ne anlatıyor? Bu tablo, Adli Tıp Kurumunun siyasi vesayetiniz altında adil olmadığını, tıbbi olanla alakasının olmadığını, kurum olmaktan çıktığını göstermek dışında ne anlatıyor?

Sayın Bakana soruyorum: Son üç yılda 156 kişi yaşamını yitirdi, bunların ölümleriyle ilgili herhangi bir ihmal olup olmadığı araştırıldı mı? Ki biz ihmal olduğunu çok iyi biliyoruz çünkü birçoğu için başvuru yaptık. Bunlar, bu sistemin kodları sonucu yaşamını yitirdi. Bu ölümlerin hesabını kim verecek, herhangi bir soruşturma açıldı mı?

Teşekkür ediyorum.