KOMİSYON KONUŞMASI

TURAN TAŞKIN ÖZER (İstanbul) - Geri alırdık efendim.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; efendim, tam ben konuşurken dondurma geldi; tatlı yiyelim, tatlı konuşalım diyorsunuz anladığım kadarıyla ama söyleyeceğim şeyler pek de tatlı olmayacak. Hazırunu saygıyla selamlıyorum.

Onlarca konuşma yapıldı, onlarca eleştiri yapıldı, onlarca tespit yapıldı; tekrara düşmemek adına bu tespitleri tekrar söylemeyeceğim ama birçoğuna katılıyorum. Şunu vurgulamak istiyorum öncelikle: Burada sunumu yapılan ve tartışılan bir bütçe var ama bu bütçe anlamını yitirmiştir, siyaseten değil gerçekten anlamını yitirmiştir. Çünkü Komisyonda bütçeyi görüşüyoruz fakat faiz, enflasyon, kur ve bu krizler içinde yapılan bu bütçe, ne yazık ki bilemediniz bir hafta, bilemediniz bir ay içerisinde yeniden bu salonlarda tartışılacağından herhangi bir isabeti olması mümkün değildir; eminiz ki bundan birkaç ay sonra ek bütçeyle milyarlarca lirayı yine bu salonlarda tartışacağız. Yine, ek bütçe için "deprem" denilecek, yine ek bütçe için "kurlardaki önlenemez artışlar" denilecek. Ancak hepimiz, buradaki herkes çok iyi biliyoruz ki bugün konuşulan bütçenin yetmemesinin sebebi ne depremdir ne enflasyondur ne kur artışıdır; bu ekonomik krizin asıl sebebi çok net bir biçimde hukuk devleti olamayışımızdır. Hatta iktidar uygulamaları gösteriyor ki hukuk devleti olmak istemiyoruz; iktidar, olmamak için elinden geleni de sonuna kadar yapıyor. Hukukun, hukuka güvenin yerle yeksan olduğu günleri hep birlikte yaşıyoruz. Şuradan sokağa çıkalım, 10 vatandaşa soralım "Adalete ne kadar güveniyorsun?" diye, hepsi "Güvenmiyorum." diyecektir; bunu da çok net olarak görürüz dışarı çıksak.

Uluslararası standartlara göre yapılan hukuka güven endekslerinde Türkiye son sıralarda yer alıyor ki birçok arkadaşımız belirtti. Bir an için yurt dışında yapılan bu endekslere itibar etmediğimizi düşünelim, bu hâlde de TÜİK'in açıkladığı Hukuka Güven Endeksi'ne ne diyeceksiniz? TÜİK'in verilerine göre, hukuka güven yine yerle yeksan durumdadır, yoksa TÜİK için de "Millî değil." mi diyeceksiniz? Bu durum hazirunda bulunan yargı mensuplarını, atanmış bürokratları, sizleri hiç mi rahatsız etmiyor? Bu bütçeyle durumu düzeltebileceğinize samimiyetle inanabiliyor musunuz; bunu gerçekten kendinize bir sormanızı isterim.

Türkiye'de adalet sorununun temelinin bütçe olmadığını, yüzlerce milyar liranın katbekat daha fazlası Bakanlığa tahsis edilse de bu anlayışla adaletin "a"sının tecelli etmeyeceğini, hukuka güvenin tesis edilemeyeceğini fark edemiyor musunuz diyorum. Elbette biliyorsunuz, bunu çok iyi biliyorsunuz ama kimileri için bu müesses nizamın avukatlığını yapmak bu gerçekleri anlamaktan çok ama çok daha önemli.

Sayın Bakan, sunuş esnasında "hukuk devleti" dediniz, "yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı" dediniz ama bir gerçek var, o da şu ki adalet bir söylem meselesinden ibaret değildir, adalet bir eylem meselesidir. Yani adalet bu kitaba yazılan sözlerle yerine gelmiyor, adalet kitaplara yazılan hükümlerin uygulanmasıyla yerine geliyor ki günümüzde bunları maalesef göremiyoruz. Birkaç örnek verelim, tek tek sayalım: Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmadığı, anayasal hukuk düzeninin artık tanınmadığı, Yargıtay üyelerinin Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunduğu; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Anayasa Mahkemesine ayar vermeye çalıştığı; Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay arasındaki -yargı krizi demeyeceğim- devlet krizinin ayyuka çıktığı günleri yaşıyoruz. Ki çok üzülerek ve size bakarak söylüyorum, bu konuya ilişkin açıklamanız Anayasa'yı değiştirmenin gerekli olduğuna ilişkin oldu; biz çok daha efektif bir açıklama beklerdik ama siz de çok klasik bir açıklamayla konuyu geçiştirdiniz. Dolayısıyla Sayın Genel Başkanımız Özgür Özel'in belirttiği gibi, her doğana değil Erdoğan'a özel bir Anayasa yapma çabanızı üzüntü ve hayretle izliyoruz ve buna engel olmak için de elimizden geleni yapacağız. Her doğana bir Anayasa yaparsanız, sonuna kadar da destek olmaya devam edeceğiz.

Başsavcılar adliyedeki rüşvet çarklarına dair ücret tarifelerini anlatıyor, basın bunların hepsini sayfalarca yazdı. Rüşvet çarkları içerisinde adı geçen hâkim ve savcıların ise başsavcıların özel uçak gezilerini anlattığını görüyoruz. Mafya yöneticilerinin başsavcılara araba ve villa aldığını iddia ettiklerini görüyoruz. Bizzat Hukuk Politikaları Kurulu Başkanı tarafından yargının "millî" ve "gayrimillî yargı" diye ayrıştırıldığı bir durumda hangi hukuk devletinden, hangi adaletten, hangi eylemden, hangi bütçeden bahsetmek mümkündür? İşte, bu sebeplerle bu bütçe anlamını yitirmiştir ve meşru bir bütçe değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Toparlayın sözlerinizi.

TURAN TAŞKIN ÖZER (İstanbul) - Peki, sağ olun Sayın Başkan.

İşte memleketteki yargının ahvali, memleketteki yargının içinde bulunduğu durum budur. Bu ahvalde yargının geldiği noktadan bihabermiş gibi milyarlık bir bütçe talep ediyorsunuz, bu bütçe hangi sorunun çözümü olacaktır merakla izleyeceğiz.

Gecesini gündüzüne katıp çalışan, Anayasa'ya, kanunlara, hukuka bağlı tüm yargı mensuplarını tenzih ederek söylüyorum ki "millî" olarak tanımladığınız bu yargı sisteminize de adına "millî bütçe" deseniz de hiç sırıtmayacak olan bu gayrimeşru bütçenize de Anayasa'ya sadakatle bağlılık yemini etmiş milletvekilleri olarak onay vermiyoruz.

Teşekkür ediyorum.