KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA ERDEM (Antalya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, değerli milletvekilleri, değerli bürokratlar, basınımızın değerli temsilcileri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP iktidara geldiği günden bu yana adalet ve yargıyla ilgili tartışmalar maalesef hiç bitmedi. Bugün burada Adalet Bakanlığı bütçesini konuşmak üzere toplandık. Şimdi, ülkede olmayan şeyin hangi bütçesini konuşacağız? Anayasa Mahkemesi kararlarının iktidar tarafından tanınmadığı bir yerde hangi adaleti, hangi yargıyı, hangi bütçeyi konuşacağız; doğrusu merak ediyorum. Biz "yargı darbesi" diyoruz, kızıyorsunuz, gerçi sadece biz de demiyoruz, "yargı darbesi" diye neredeyse bütün hukukçular dillendiriyor. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesinin Can Atalay başvurusu üzerine verdiği hak ihlali kararına uymayı reddediyor, dahası bu şekilde Anayasa'yı açıkça ihlal etmesi yetmiyormuş gibi Ceza Dairesi daha da ileri giderek bir yandan Millet Meclisine Can Atalay hakkında hemen işlem yapması yönünde talimat verme cüretini gösterirken öbür yandan da Atalay'ın hak ihlali iddiasının kabulü yönünde oy kullanmış olan AYM üyeleri hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı nezdinde suç duyurusunda bulunuyor.

Sayın Bakanım, şimdi size sormak istiyorum: Yargıtay 3. Dairesinin Anayasa Mahkemesinin kararını tanımaması ve yasama organına talimat vermeye kalkışması bir yargı darbesi değil midir? Bu, Meclise yapılmış bir darbe değil midir? Bu, Anayasa'yı ihlal değil midir? Burada çok uzun bir hukuki değerlendirme yapacak durum yok, artık burada hukuki bir tartışma zemini kalmadı. Bu karar Türkiye'de maalesef anayasal düzenin askıya alındığını gösteriyor. Bu karar bu ülkede yurttaşın anayasal güvencesinin kalmadığını gösteriyor. Bu kriz sadece yargı krizi değil, değerli milletvekilleri, bu, partili Cumhurbaşkanı sistemine geçildiğinden beri süren bir kriz; yargıya tahakkümün krizi, Beştepe'den talimat alan memurların yarattığı bir kriz. Şimdi, bakıyoruz, Yargıtay âdeta Anayasa Mahkemesinin yetkilerini dağıtmasını talep ediyor; Anayasa'da düzenlenmiş bireysel başvuru yolunun ve AYM'nin temel hak ve özgürlükleri koruma görevinin ortadan kaldırılması gerektiğini savunuyor; "Bireysel başvuruyu Anayasa'dan çıkarmak lazım, Anayasa'yı da değiştirelim; bunun için de göreve hazırız." diyor.

Sayın Bakanım, ne zamandan beri anayasaları Yargıtay Ceza Daireleri yazıyor? Egemenlik Türk milletinden alındı da bizim mi haberimiz yok? Yüce Meclis lağvedildi de biz mi bilmiyoruz Allah aşkına? Ya, şunu AK PARTİ'nin muhalefette olduğu dönemde biri söylese hem vallahi hem billahi "Darbeciler! Darbeciler!" diye cuma namazı sonrası sokağa dökülürlerdi.

Sayın milletvekilleri, bu yargı darbesi sonrası gördük ki bu kriz bir fırsata çevrilmek isteniyor. Cumhurbaşkanımız hem her yerde hakemlik görevi yapıyor hem de AYM kararlarını görmezden geliyor. Bakanımız ne diyor? AYM'nin yargılama usulleriyle ilgili kanunda değişiklik yapılabileceğini ve yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğunu, aksi takdirde başka yargı krizlerinin çıkabileceğini söylüyor. Sayın Bakanım, siz mevcut Anayasa'yı uygulamıyorsunuz ki yeni bir anayasa talep ediyorsunuz.

Bakın, değerli arkadaşlar, bugüne kadar Anayasa'da 177 madde toplam 19 kez değişmiş, bazı maddeler birden fazla değişmek suretiyle 180 ayrı madde düzenlemesi gerçekleşmiş; söz konusu 19 değişiklikten 12'si AK PARTİ döneminde yapılmış, AK PARTİ iktidarları döneminde toplamda 140 madde düzenlemesi yapılmış. Sonuç ne? Yargı talimatla iş yaparsa, yasalara uyulmazsa neyi ne kadar değiştirirseniz değiştirin tabii ki hak ihlalleri artacaktır, yargı işlemez hâle gelecektir.

Bu ülkenin daha demokratik, daha özgürlükçü bir anayasaya tabii ki ihtiyacı var ancak bu sizin yaptığınız, önerdiğiniz şekilde olmaz; "Bizim üst mahkemeler Anayasa'ya uymuyor, Anayasa'yı değiştirelim." diye de olmaz ya da üç beş kişinin AK PARTİ'de oturup yazdığı bir şekilde de olmaz; demokratik anayasa yapımı tüm toplumsal kesimleri kapsayan katılım, müzakere ve uzlaşma süreçlerini içermelidir. Seçilmiş milletvekilleri cezaevindeyken; muhaliflerin, gazetecilerin hapsedildikleri baskı ortamlarında zaten "Demokratik anayasa yapacağız." iddiası da inandırıcı gelmemektedir. Tabii, bu arada derdiniz mevcut başkanlık sisteminin önünü daha da açmaksa, Cumhurbaşkanının görev süresini uzatmaksa ona da çok heveslenmeyin derim. Ya da derdiniz yeni yeni dillendirmeye başladığınız her gün yıpranan iktidarınızı kurtarmaya yönelik "50+1"i değiştirmekse onu da açık açık söyleyin.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde yargının durumu gerçekten içler acısı. Biz burada her gün ekonomi de konuşsak, turizm de konuşsak, Avrupa Birliği de konuşsak adalet ve hukuk olmadan hiçbir şey olmaz. Bakın, Uluslararası Demokrasi ve Seçim Yardımı Enstitüsünün 2023 Yılı Raporu'na göre Türkiye hukukun üstünlüğü kategorisinde 173 ülke arasında 148'inci sırada. Ayrıca, rapora göre Türkiye, Avrupa'da demokratik olmayan 4 ülkeden 1'i. Uluslararası kurumların değerlendirmesine göre Türkiye hukukun üstünlüğü sıralamasında dünyada oldukça alt sıralarda yer alıyor. Yine, Avrupa ülkeleri arasında Rusya'dan da geri durumda, Türkiye'nin geçtiği tek ülke maalesef Belarus.

AKP iktidarları boyunca bu ülkede yargı sorunları hiç bitmemiş, kurumların içi hızla boşaltılırken yargıdaki çöküş de tüm hızıyla devam ediyor. Son birkaç haftada yaşananları hatırlatmak isterim. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar'ın Hâkimler ve Savcılar Kuruluna yazdığı ihbar dilekçesi var; bazı hâkim ve savcıların rüşvet karşılığı iş yaptığını söylüyor, uyuşturucu kaçakçılarının, katillerin parayla tahliye edildiğini söylüyor. Bu konuda ne yapıldı, bilmiyoruz. Gazeteciler bunu yazıyor, yayınladığı gün içerikten çıkarma kararı veriliyor, gazeteciler yargının durumuyla ilgili rapor yazdı diye tutuklanıyor. Ya, olacak iş mi arkadaşlar? Uyuşturucuyla yakalanan serbest kalıyor, haber yapanlar tutuklanıyor. Her fırsatta "demokrasi" diyorsunuz ama çıkardığınız sansür yasasıyla kamuoyunu bilgilendirme görevi olan gazetecileri içeri atıyorsunuz. Yargıda yaşanan bu durumların bir rant rejiminin sonucu olduğunu, mafyanın devleştirildiğini anlattık, dinlemiyorsunuz ya da işinize gelmiyor.

Her gün yeni iddialar geliyor. Yargının içinde İstanbul grubu var, Hakyolcular var, çeşitli tarikatlar var, belirli tarikatların referansıyla belirli köşelerde duranlar var. Sayın Bakanım, bu yargı nasıl ayakta kalacak? Ülkede sadece adalet sistemi çökmüyor, aynı zamanda devlet de çöküyor. "Adalet, adalet..." diyorsunuz, AKP'nin döneminde birçok davada adalet sağlanamadı. Daha dört gün önce Hrant Dink'in tetikçisi olan Ogün Samast serbest bırakıldı. Neymiş? İyi hâlliymiş. Bu, yeni yaşanmıyor; iktidarın ideolojisine yakın kim varsa ne yazık ki hep iyi hâlli. 1993 yılında 35 kişinin yakılarak öldürüldüğü Sivas katliamı davası mahkemenin zaman aşımı nedeniyle, davanın düşmesiyle kapandı, burada da gördük cezalıları. Toplum adalet istiyor Sayın Bakanım ama gazetecisi, bilim adamı, yazarı, aydını iyi hâlli değil maalesef, onlar cezaevlerinde yatmaya devam ediyor. Adalet olmayınca vatandaş çare arıyor. Yurttaşlara ilk kez 2012 yılında tanınan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı 10'uncu yılında rekor seviyeye ulaştı. Türkiye'de giderek artan hak ihlalleri ve hukuk dışı uygulamalar nedeniyle yalnızca 2022 yılında AYM'de 109.779 bireysel başvuru dosyası açıldı. 2022 yılında yapılan bireysel başvuruların sayısı darbe girişiminin yaşandığı 2016 yılında yapılan 80 bin başvuruyu geride bırakırken 2022'de 35.407 halk ihlali kararı alındı.

Adalet Bakanımız dün Dünya Çocuk Hakları Günü nedeniyle düzenlenen bir etkinlikle konuşuyor, çocukların haklarından bahsediyor, "Her çocuğun beslenme ve barınma hakkı vardır." ve açıklamasında ekliyor "Eğer beslenemiyorsa devlet gerekli tedbirleri alır." diyor. Allah aşkına Sayın Bakanım, muhalefette misiniz, iktidarda mısınız, bilmiyorum. İktidarınız çocuklara okulda bir öğün yemek vermiyor, Millî Eğitim Bakanımız depremi bahane ediyor. Bu ülkede çocuklar sağlıklı beslenemediği gibi karınlarını maalesef doyuramıyorlar. Bitti mi? Hayır. Bakanımız diyor ki: "Her çocuk düşüncesini serbestçe ifade etme hakkına sahiptir, düşüncenizi çekinmeden ifade edin." Peki, durum böyle mi? Hayır. AKP'li Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'la birlikte yurttaşları mahkûm edecek bir suç daha ortaya çıktı. Neydi o? Cumhurbaşkanına hakaret. Bu kapsamda sadece 2022 yılında tam 75 çocuğa dava açılmış. Dava açılan çocukların 53'ü 12-14 yaş arasında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Erdem, mikrofonunuzu açıyorum tekrar, toparlayın lütfen.

MUSTAFA ERDEM (Antalya) - Teşekkür ediyorum.

...22'si de 15-17 yaş arasında, ayrıca 2021 yılında da 305 çocuğa Cumhurbaşkanına hakaret davası açıldı. Bu arada artık veriler de saklanıyor, eksik varsa düzeltin Sayın Bakanım. Bu çocuklar serbestçe düşüncesini ifade etsin.

Ülkede yaşanan adaletsizlikler çözülmediği gibi her gün yenisi ekleniyor. Hasta tutuklu ailelerinden Gezi ailelerine kadar herkes adaleti tuttukları adalet nöbetlerinde arıyor. Bakın, benim Meclisteki odamın kapısının karşısında, bir vekil odasının kapısında 28'inci Dönemin başından beri "adalet" yazılı bir kâğıt asılı: "Şenyaşar ailesi adalet istiyor." Sayın Bakanım, korkarım bu gidişle siz de adalet istemeye başlayacaksınız bu ülkede.

Görevinizde başarılar diliyor, saygılar sunuyorum.