KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA ERDEM (Antalya) - Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım, Bakan Yardımcılarım, değerli bürokratlar, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi ben de saygıyla selamlıyorum.

Bütçemizin ülkemize ve Bakanlığımıza hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli arkadaşlar, daha önce de burada farklı bakanlıklarla ilgili konuştuk. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi döneminde devlette maalesef kurumlarla ilgili önemli tahribatlar yapıldı. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişle devlet kurumları işlevsizleştirildi; bürokrasi ve kamu atamalarında en önemli kriter maalesef -üzülerek söylüyoruz- liyakat değil iktidara yakınlık oldu. Bu tahribattan en son nasibini alan bakanlık ise maalesef Dışişleri Bakanlığımız. Türkiye'de dış politikayı yöneten ve yönlendiren kurumun Dışişleri Bakanlığımızın olması gerekirken artık tek karar mercisi Cumhurbaşkanlığı.

Sayın Bakanım, her ülkenin bir dış politikası olur. Bu politika ülkenin çıkarları doğrultusunda geliştirilir, iktidarı da muhalefeti de bu dış politika çerçevesinde kendi ülke menfaatlerini gözeterek hareket eder, olması gereken budur. Ama bizde öyle mi? Cumhurbaşkanımız bir gün bir yere gidiyor, bir açıklama yapıyor; ertesi gün başka bir yerde farklı bir açıklama yapıyor; seçim zamanı geliyor, dış politikamız iç siyaset malzemesi yapılıyor, bütün dünyada "Ey..." "Ey..." diye -deyim yerindeyse- atarlanmadığımız ülke kalmıyor; böyle bir dış politika süreci devam ediyor. En son -yerel seçimleri burada herkes hatırlıyor, özellikle AKP'li vekillerimiz daha hiç unutmamışlardır- İstanbul seçimlerinde Sayın Cumhurbaşkanımız çıktı, meydan meydan dolaşarak "İmamoğlu'na oy vermek Sisi'ye oy vermektir." dedi ve bu ülkede maalesef bunları yaşadık. Suriye politikamızı söylemiyorum bile artık. Esad oldu "Esed", şimdi tekrar "Esad" olma yolunda hızla ilerliyor. Geçenlerde Sayın Cumhurbaşkanımız Riyad'daki İslam İşbirliği Teşkilatının Gazze Şeridi için düzenlediği olağanüstü toplantıya katıldı. Hepimiz gördük ki Cumhurbaşkanımız Sisi'yle gayet samimi, Rabia ise rafa kalkmış; Esad'la tokalaşmaya da bir adım var. "Bunu yine nereden buldunuz? Nereden çıkarıyorsun?" demeyin değerli arkadaşlar. Burada -aslında fotoğrafta daha farklı görüntüler de var- fotoğrafa baktığınızda, Kaşıkçı cinayetinden sorumlu tuttuklarımız da var maalesef.

Sayın milletvekilleri, yine, Hamas'ın 7 Ekim sabahı gerçekleştirdiği Aksa Tufanı Operasyonu'nu bahane eden İsrail, o tarihten bu yana Gazze'de katliamlarını hız kesmeden sürdürüyor; okul, hastane gözetmeksizin bombalıyor, binlerce masum insanın kanını dökmekten çekinmiyor. Buradan, Hamas'ın ve İsrail'in bu katliamlarını bir kez daha lanetliyorum. Gazze'de elektrik yok, su yok, gıda yok, ilaç yok, ısınmak için yakıt yok; insanlar dışarıda açlıktan, hastanelerde de ilaçsızlıktan ölüyor, dünya ise âdeta izliyor. Peki, biz ne yapıyoruz? Biz de sadece, maalesef kınıyoruz. Ha, bir de miting yaptık değil mi? Yapmayın arkadaşlar! Siz iktidarsınız, iktidar miting mi yapar ya! İcraat yapması lazım. Başka somut bir şey var mı? Yok. Anlayacağınız, yine "one minute". Eğer gerçek anlamda Filistin halkının yanında olmak istiyorsak yaptırım uygulamak gerekmez mi değerli arkadaşlar? Türkiye Hükûmeti, Erdoğan "Bütün ticari, askerî anlaşmaları iptal ediyoruz." diyebilecek mi? Elbette diyemeyecek. İsrail'e tam destek veren Amerikan emperyalizmiyle arasına mesafe koyabilecek mi? Elbette koyamayacak. Bunu da süreçte hep beraber göreceğiz.

Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanımız çıkıyor, diyor ki: "Hamas bir terör örgütü değildir." Sayın Bakanım, bu bir devlet politikası mıdır? Türkiye Cumhuriyeti böyle mi bakıyor, yoksa Cumhurbaşkanımız yine kendi düşüncelerini mi söylüyor? Bunda, ileride karşımıza çıkacak sorunlar bekliyor mu, sizden öğrenmek isteriz.

Sayın Bakanım, çok kısa bir süre önce, Ulu Önder'imiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının canları pahasına kurarak bize emanet ettiği cumhuriyetimizin 100'üncü yılını kutladık. Bazı kesimlerin tüm görmezden gelmelerine rağmen cumhuriyetimizin 100'üncü yılı ülkemizin dört bir yanında vatandaşlarımız tarafından büyük bir coşkuyla kutlandı, dünya âdeta bizi izledi ancak bu kutlamadan mahrum kalanlar da oldu. TRT'nin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını erteleyeceğini duyurmasının ardından bazı dış temsilcilikler de benzer kararlar aldı, Türkiye'nin Katar Büyükelçiliği 100'üncü yıl kutlamalarını erteledi. Sebebi ise Filistin'de yaşananlar. Katar Büyükelçiliği çok üzülmüş yaşananlara, ondan iptal etmiş ama yaşananlara bu kadar üzülen Büyükelçi Mehmet Mustafa Göksu kutlamaların ertelenmesi kararından bir gün önce, Katar'da Khalid Mohammad Al Suebei'nin düğününe katılmış -o da fotoğrafta Sayın Bakanım- içindeki mutluluk yüzüne yansıyor, o kadar da üzgün (!) Böyle bir şey kabul edilebilir mi değerli milletvekilleri? Bu Büyükelçi cumhuriyetin sayesinde orada Büyükelçilik yapıyor. İşte, AKP'li siyasetçilere ve onların yakınlarına, eşe dosta ulufe gibi büyükelçilik dağıtımının yüz yıllık cumhuriyete verdiği vahim nokta bu. Bu vatanı böyle büyükelçilere mi emanet edeceğiz Sayın Bakanım, sormak isterim.

Sayın Bakanımıza buradan yine soruyorum: Bu konuda Bakanlığınızın bir talimatı oldu mu, olduysa gerekçesi ne? Eğer yoksa bu Büyükelçi bu yetkiyi nereden alıyor?

Sayın Bakanım, ülkemiz vatandaşının yaşadığı önemli bir başka sorun da -buna da değinmek isterim- vize sorunu. Özellikle Avrupa ve Amerika'ya vize başvurusunda bulunan sayısız insan, sanatçı, öğrenci, iş insanı "ret" cevabı alıyor. Vize başvuru süresi hem masraflı hem de stresli bir süreç. Turistik ziyaretlerin yanında eğitim ve iş seyahatlerinde de benzer durumların yaşanması boşa giden başvuru masraflarına, uçak biletlerine, rezervasyonlara ve hayal kırıklıklarına neden oluyor. 2014 yılında yüzde 4 olan Schengen vize reddi oranı 2020'de yüzde 12,7'ye yükselmiş; 2021 ve 22 yılında ise bu oranın daha da arttığı belirtiliyor. Geçtiğimiz yaz döneminde vize şikâyetleri yüzde 715 artmış.

Ülkenin içine sokulduğu ekonomik ve siyasi durumdan kaynaklı, vatandaşlarımız yurt dışına yerleşmek istiyor yani bu ülkeden kaçmak istiyor, bunun için çeşitli yollar arıyor. Bunun sonucunda Avrupa ülkeleri her vize talebinde bulunanı ülkelerine yerleşecek, sığınacak potansiyel göçmen olarak görüyor ve vizede, pasaport almada zorluklar çıkarıyor.

Sayın Bakanım, Malatya Yeşilyurt Belediyesi vakasını herkes hatırlıyor. AKP'li belediyenin gri pasaportla yurt dışına etkinliğe gönderdiği 45 kişiden 43'ünün geri dönmediğini hepimiz biliyoruz. Devletin belediyesi insan kaçakçılığı yaptı, hem de gri pasaportla; bu, sadece bir örnek. Şimdi kalkıp "Bize niye vize vermiyorlar?" diye yakınmamız da doğal.

Ülkemiz yanlış dış politika nedeniyle âdeta göçmen ülkesi oldu. Tüm bu gerçeklikler vatandaşımıza vize sorunu olarak da geri dönüyor; öğrencilerimiz, turizmcilerimiz, sanatçılarımız, iş adamlarımız çok büyük sorun yaşıyor. Vatandaş sizden bu sorunlarla ilgili çözüm bekliyor.

Bir konuya daha burada değinmek isterim, daha önce de defalarca dile getirdik: Göçmen ve sığınmacı sorunu. Antalya halkı artık bu konuda çok şikâyetçi Sayın Bakanım. Hem güvenlik hem de ekonomik sorunlara neden oluyor bu süreç. Ülkede kaç yabancının olduğu belli değil, kaçı vatandaş belli değil. Gerekli önlemlerin alınmasını bekliyor Antalya halkı.

Bir de Sayın Bakanım -sürem doluyor- globalleşen dünyada ülkeler arasında ticaretin artmasına bağlı olarak Türkiye'ye de çok sayıda yatırımcı gelmektedir, Türkiye'den de yurt dışına, bildiğiniz gibi, yatırımcı gidiyor. Bu yatırımcıların mali müşavirlik hizmetlerini 3568 sayılı Kanun'a göre belge almış mali müşavirler ve yeminli mali müşavirler yapmaktadır. Bu meslek mensupları bu firmalarla ilgili de yurt dışına gitme, toplantılara katılma gibi sorunlarla karşılaşmakta ve vize almakta zorlanmaktadırlar. Avukatlar gibi serbest meslek yapan mali müşavirlerin de on beş yıl süre sonunda yeşil pasaport alma taleplerinin yerine getirilmesini meslek camiası olarak sizden talep ediyorum.

Bu konuda duyarlı davranacağınız düşüncesiyle görevinizde başarılar diliyor, saygılar sunuyorum.