Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a) Dışişleri Bakanlığı b)Avrupa Birliği Başkanlığı c)Türk Akreditasyon Kurumu ç)Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı (Türkiye Ulusal Ajansı) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 20 .11.2023 |
VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Başkanım, çok Değerli Bakan, değerli bürokratlar; ben de Dışişleri Bakanlığımızın bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.
Tabii, Sayın Bakanla Türkiye Büyük Millet Meclisinde ilk kez yüz yüze geliyoruz, dolayısıyla kafamıza takılan birkaç soruyu da Sayın Bakanla paylaşmak istiyorum. Sayın Bakan, 15 Temmuz kanlı darbe girişiminde MİT Müsteşarıydınız, bu kapsamda birkaç soruyu sormak istiyorum: 15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonuna gelmediniz, Komisyona siz mi gelmediniz yoksa Sayın Recep Tayyip Erdoğan mı gitmenize izin vermedi? Komisyon size darbeyle ilgili yazılı sorular sordu, siz de yazılı olarak cevap verdiniz. Şimdi, bir soru soruluyor, deniliyor ki: "Darbeyle ilgili istihbaratı nasıl almadınız?" diye soru soruluyor; dönemin Başbakanı Binali Yıldırım "Darbe girişiminin başladığını biz hemen hemen on beş dakika sonra öğrendik. Kimden öğrendik? Yakın korumamızdan, vatandaştan, eşimizden, dostumuzdan öğrendik." dedi. Sayın Cumhurbaşkanı "Darbeyi eniştemden öğrendim." dedi. Böyle köklü bir kurum nasıl olur da darbe yapılacağına yönelik bir istihbarat almaz, hakikaten kafamıza çok takılıyor. MİT'in Komisyona gönderdiği raporda, MİT Müsteşarının saldırı ihbarında bulunduğu belirtiliyor, şöyle bir bölüm daha var: MİT tarafından daha önce dış makamlarla paylaşılan notta FETÖ/PDY'nin darbe girişiminde bulunabileceği bildirilmiş. Acaba Başbakan, Cumhurbaşkanı "Haberimiz yok." dediğine göre, dış makamlar neresidir, bunu sizlere sormak istiyorum. Bir de darbenin belki Fetullah Gülen'den sonra en önemli ismi Adil Öksüz'le ilgili ne düşünüyorsunuz? Adil Öksüz, biliyorsunuz, Türkiye'de tanınan birisi, sizin raporlarınıza giren birisi. Adil Öksüz'le ilgili Ankara çatı iddianamesinde darbe öncesi... "Darbe öncesi" diye yazıyor, bu çatı iddianamesi, 6 Haziran 2016, darbeden bir buçuk ay önce, tam 1.200 sayfalık bir iddianame, tam 800 sayfasında Öksüz'ün Hava Kuvvetleri imamı olduğu iddia ediliyor ve yazılıyor. Allah aşkına, yani gözünüzü seveyim diyeceğim de... Bu adam Sakarya'da yardımcı doçent, altı ay boyunca Ankara'da bir villa tutmuş; generallerle, askerlerle toplantı yapıyor, darbe planı yapıyor, çıktı alıyor, faks çekiyor, mesaj gönderiyor hatta bu adam Amerika Birleşik Devletleri'ne gidip geliyor, Fetullah Gülen'den talimat alıyor; Allah aşkına, bu işin farkına siz nasıl varmazsınız? Acaba MİT ne iş yapıyordu? O zaman biliyorsunuz, çok da dile getiriliyor, bunu da sormuş olayım, acaba CHP'yi mi dinliyordunuz? Yani hakikaten, bakın, aklı başında birisi buna cevap versin; desin ki: Bu Adil Öksüz'ü tanımayan yok. Adil Öksüz'ü bence siz daha çok tanıyorsunuz çünkü o zaman teşrikimesainiz vardı bu FETÖ örgütüyle, biz tanımayız ama sizin bilmeniz lazım, AK PARTİ milletvekillerinin de bilmesi lazım. Allah aşkına, bu soruların mantıklı cevabı var mı? Adil Öksüz'ü, bunları kim korudu, kim kolladı, kim yakaladı, kim salıverdi; bunun cevabını merakla bekliyoruz. Yine, Kara Havacılık İddianamesi'nde darbeden bir iki gün önce Özel Kuvvetler Komutanlığının yemin töreninde Genelkurmay Başkanı Sayın Hulusi Akar ile MİT Müsteşarı Sayın Hakan Fidan'ın gözlerden uzak sohbet ettiği söyleniyor. Acaba ne konuştunuz? Darbe konuşuldu mu, darbeyi konuşmak hiç aklınıza geldi mi, bunu da merak ediyorum.
Yine bir soru daha sormak istiyorum, siz tecrübeli bir MİT Müsteşarısınız, istihbaratçısınız, tecrübenize istinaden sormak istiyorum: Mossadın dünyanın -şehir efsanesi mi bilmiyorum- en gelişmiş, en güçlü istihbarat örgütü olduğu söyleniyor. Hamas nasıl girdi, bunu da meraktan size soruyorum; siz daha biliyorsunuz, bizden çok iyi biliyorsunuz bu işleri. Akıl sır ermiyor, bu Hamas oraya nasıl girdi, bunu da merak ediyorum.
Bir başka konu daha var, biliyorsunuz, bu FETÖ ile AK PARTİ'nin çatışması Oslo görüşmelerinin sızdırılmasıyla başladı, MİT'in PKK'yla Oslo'da görüşmesiyle birlikte bu çatışma açığa çıktı daha doğrusu. Doğru da bir karar, Sayın Başbakan size sahip çıktı, sizi mahkemeye göndermedi. Peki, bundan sonra, hele hele 17-25 Aralıktan sonra ordunun üst kademelerine yerleşen generaller var, paşalar var hatta bu Meclisin bombalanma emrini veren, Boğaz Köprüsü'nde insanları katleden insanlar nasıl atandı? Hiç istihbaratınız yok muydu ya da yol mu açtınız, bunu da merak ediyorum.
Şimdi, Mehmet Partigöç, Mehmet Dişli gibi Fetullahçı çetenin önemli isimlerinin Fetullahçı olduğunu TSK içinde bilmeyen kimse yok. Ben Cumhuriyet Halk Partisinin Cezaevi Komisyonu üyesiydim, vallahi gittiğimiz komutanlar bile söylüyordu bunların Fetullahçı olduğunu. "Bizi tasfiye ettiler, o yurtsever subayları tasfiye ettiler, yerine bunlar geliyor." dendi. Hatta Mehmet Dişli'nin darbe girişiminden önceki Yüksek Askerî Şûrada mutlaka emekli edilmesi konusunun gündeme geldiği, bunun devlet tarafından engellendiği konusu da var. Bu adam daha sonra Genelkurmay Başkanının Özel Kalem Müdürü yapılıyor. Bu konuda söylenecek bir şey var mı? Bu insanların bu makamlara gelmesiyle ilgili kimse cezalandırıldı mı, bunlara referans olan ya da bunların yükselmesi sağlayanlar cezalandırıldı mı, onu da merak ediyorum.
Şimdi, Dışişleri bütçesi, biraz da Dışişlerine gelelim. Sayın Erdem gitti ama dedi ki "Burası istikrar ve refah adası." Nereyi söylüyor bilmiyorum; Danimarka'yı mı söylüyor, Norveç'i mi söylüyor bilmiyorum. Valla bizim istikrardan da refahtan da haberimiz yok. Ya, şu Türkiye'nin geldiği hâle bakın
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Kınalıada'yı söylüyor!
VELİ AĞBABA (Malatya) - Birazdan o konuya gireceğim.
Şu Türkiye'nin geldiği hâle bakın. Yine bu konuda Sayın Bakanın da günahı çok. Sayın Cumhurbaşkanı ya da o zamanki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan "Bir cuma günü gidip namaz kılacağız." dedi, istihbarat sizde, siz niye yanlış yönlendirdiniz? Yoksa biliyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanı ya "kandırıldık" diyor ya "aldatıldık" diyor ya suçu başkalarına atıyor. Allah aşkına, Suriye'de bir cuma namazı nasıl kılacaktık, onu sormak istiyorum. Bakın, bu hâle gelmesinde Türkiye'nin de büyük rolü var. O zaman ya ikaz ettik, "Biz komşumuzun ateşine benzinle gidersek o ateş bize de sıçrar." dedik ve o ateş bize sıçradı ve yüz yıl çözemeyeceğimiz bir sorunla karşı karşıyayız, bu mülteci meselesi, göç meselesi. Maalesef, burada da yanlış politikalar uygulanıyor, hâlâ uygulanıyor. Bir taraftan Van'da vesairede sınırlarımız ardına kadar açık ama Avrupa'ya sınırlarımız kapalı. Bangladeş'ten, Pakistan'dan, Irak'tan, Suriye'den gelen insanlar burada kalmaya gelmiyor, ne için geliyor? Avrupa'ya gitmek için geliyor. Biz sınırlarımızı kapatmışız, Avrupa'dan üç beş kuruş para almak uğruna ne yapmışız? Türkiye'yi âdeta bir mülteci ambarına çevirmişiz.
Tabii, bu dişişleri politikasını arkadaşlar çok övdü ama ben de kendi bakışımla birkaç eleştiriyi yapayım. Kime maşallah deseniz o çocuk kırk gün yaşıyor, üflediğiniz ocak su istemiyor. Bakın İsveç. İsveç meselesinde ne dediniz? "İsveç'e nasıl güveneceğiz? 'Evet' diyemeyiz. Kur'an yakanlara tepkimizi en yüksek sesle göstereceğiz. İsveç'e kapılar kapandı, bundan sonra onlara selam bile verilmez." dediniz, sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine İsveç'in NATO'ya girişiyle ilgili belgeyi gönderdiniz. Acaba neden, bilmiyorum. Şimdi, bir başka şey: "Şerefsiz bunlar! 15 Temmuzu finanse ettiler." Kimdi bunları haykıran? Sizlerdiniz. Kim bu ülke? Birleşik Arap Emirlikleri. Peki, ne oldu? "FETÖ'nün finansörü" dediğimiz, 251 şehidimizin kanında eli olduğunu iddia ettiğimiz bu "şerefsiz" manşetini attıktan sonra turkuaz halılarla karşılayıp onurlarına yemek verdik. Elçi göndere göndere bir hâl olduk, yol ettiler. Şimdi, "şerefsiz" dedikleri ülkeye, sağ olsun, Sayın Cevdet Yılmaz, Sayın Mehmet Şimşek hemen hemen her hafta gidip para istiyorlar.
Bir başkası... "Tiran..." "Katil..." "Darbeci..." "Beni Sisi'yle barıştırmak isteyenler var, asla kabul etmiyorum. Darbeciyle oturmam; zalimdir, demokrat değildir..." "Sisi mi diyeceğiz, Binali mi diyeceğiz?" Şimdi bu seçimde ne diyeceğiz? Sisi'ye mi oy isteyeceksiniz, başka birine mi? Diyordunuz ya "Sisi mi, İmamoğlu mu?" Kime oy verdiniz? Sisi'ye.
Şimdi elimde bir resim var, buradaki resim Birleşmiş Milletlerin bir yemeğinden. "Sisi'nin oturduğu masaya oturmam..." Acaba hangi Erdoğan? Bu Cumhurbaşkanı Erdoğan veya bu AK PARTİ Genel Başkanı Erdoğan, bu da Cumhurbaşkanı Erdoğan. Burada ne yapıyorlar? Şu samimiyete bakın Allah aşkına. Sayın Bakan, siz de bakın.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Görüyorum Sayın Ağbaba, buradan görebiliyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Şu samimiyete bakın arkadaşlar, şu samimiyete; diz dize, göz göze. Allah aşkına, bunu biz söylesek... Biz 2 milletvekilimizi Mısır'a gönderdik, bize "darbeci" dediler.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Ağbaba, devletlerde uzun soluklu küslükler olmaz. Devletler kendi menfaatlerine bakar.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Tabii, onu anlatıyorum işte, onu anlatıyorum ben de.
Şimdi, biz o zaman, bu darbe olduğu zaman darbeyi kınadık, dedik ki: "Darbeyi şiddetle kınayalım, yüksek sesle kınayalım ama koca Mısır'la Türkiye'nin ilişkisini kesmeyelim. Koca Mısır'la Türkiye diplomatik ilişkisini bitirmesin, onun maliyetleri olur bize." Maliyetleri oldu mu? Oldu; Akdeniz'de oldu, ihracatta oldu, birçok alanda oldu.
Şimdi, Sayın Erdem gitti ama biraz laf atayım ona, diyor ki: "Orta Doğu'nun lideri." Allah aşkına, lider ne diyor, biliyor musunuz? Lider "Katil Suudi Arabistan." diyor. E, deme, yarın barışacaksan deme. Ne yaptı Suudi Arabistan? Domatese kadar ihracatı yasakladı, domates satmak için kuyruğa girdik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Başkanım, hemen toparlıyorum.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Ağbaba, buyurun.
VELİ AĞBABA (Malatya) - "Asla yan yana gelmeyiz." dediniz, şimdi -Ne o? "Emir" mi diyorsunuz Suudi Arabistan Emirine?- sarmaş dolaşız.
Bu İsrail meselesi... Arkadaşlar, hele bugün, şu dakika, o İsrail'in yapmış olduğu insanlık dışı eylemi çok sert şekilde eleştiriyoruz ama bizim ülkemizin görevi sadece eleştirmek değil bu katliamın, bu büyük katliamın önüne geçmektir; maalesef, bu konuda da çok ileri gidemedik. Yine bu İsrail melesi... Hani bir ara Netanyahu'ya meydan okuyorduk, "Bir daha sokmayız." diyorduk; bir baktık, sarmaş dolaşız, bir baktık, yine büyükelçi göndermişiz. Bir gün öyle bir gün böyle yani bu istikrarsız dış politikayı sizlerle paylaşmak istedim.
Bir başka mesele -Suriye'de gördük- Suriye, bizim açımızdan yüz yıl boyunca çözemeyeceğimiz bir sorunla karşı karşıya bıraktı Türkiye'yi maalesef ve maalesef o savaşın o kadar büyümesinde, iç savaşın artmasında da Türkiye'nin o açık sınır kapısı politikası büyük bir... Nerede cihadist katil terörist varsa bizim açık bıraktığımız sınırlardan Suriye'ye giderek Suriye'de savaştı. Şimdi, biz Avrupa'nın mülteci ambarıyız, bunun hepimizin gururuna dokunması lazım, özellikle milliyetçiliği kimseye bırakmayan siyasi partilerin bu mülteci meselesi konusunun ciddiyetle üzerinde durması lazım.
Bir vize meselesi var Sayın Bakan, bu vize meselesini çözemediniz. Benim bir önerim var: Biz Malatya olarak bu konuda tecrübeliyiz. Bizim bir Yeşilyurt Belediyesi var, gri pasaport veriyor, hizmet pasaportu; vizeye gerek kalmadan gidiyor ama geri gelmiyorlar. Bu konuyu siz de değerlendirin; bu gri pasaportla insan kaçırma yöntemi var, VIP insan kaçırma yöntemi var. Sağ olsun, geçen yıl o Belediye Başkanımıza da "Yılın Belediye Başkanı" ödülünü verdik. Haklı mı? Vallahi haklı. Bunu dünyada düşünecek bir belediye başkanı var mı, bir siyasetçi var mı? O konuda sizi de -AK PARTİ Grubunu da- tebrik ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Malatya) - Hemen bitiriyorum.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Ağbaba, buyurun lütfen.
Uzun sürer bu Yeşilyurt, onu daha önce dinledik ama...
VELİ AĞBABA (Malatya) - Ama hiçbir şey olmadı ki.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Yahu, daha süreç yeni başladı.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Şimdi, bu vize meselesi... Öğrenciler mağdur, iş adamları mağdur. 2013 yılında Sayın Erdoğan demişti ki: "Bu, üç-üç buçuk yılda çözülecek." Hâlâ çözülmesini bekliyoruz. Bize vize sözünü vererek Türkiye'ye mültecileri gönderdiler "Bize göndermeyin, biz size vize serbestisi getireceğiz." diye ama maalesef, hâlâ vizede büyük problemler var. Almanya geçen sene 48 bin vatandaşımıza, Fransa 15 bin vatandaşımıza, şu yanımızdaki Yunanistan 16 bin vatandaşımıza maalesef vize vermemiş.
Bir de -bu hem sizi ilgilendiriyor hem Türkiye'yi, Türkiye'nin ekonomisini, demokrasisini, her şeyini ilgilendiriyor- AİHM meselesi... Biliyorsunuz, Erdoğan geçmişte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru yapmıştı. Erdoğan, Türkiye'yi AİHM'e mahkûm ettirdi; bu kararla 10 bin euro tazminat aldı, Türkiye'nin üzerine bir de 15 bin euro mahkeme masrafı yüklendi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Malatya) - Yarım sayfam kaldı, hemen bitiriyorum.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Maalesef, şu anda AİHM kararları tanınmıyor. Açıklanan verilere göre AİHM'e 2022 yılında yapılan başvuruların yüzde 26,9'u Türkiye'den, mahkemede bekleyen tam 20.015 dava var. Bunun bizim utancımız olması lazım, maalesef Anayasa Mahkemesi bile yetişemiyor. En son, AİHM'nin Can Atalay kararından sonra mahkemenin "AYM kararlarını tanımıyoruz." demesi bir darbe girişimidir. Bu hem siyasetimizi etkileyecek hem de ekonomimizi etkileyecek, bunu söylemek istiyorum.
Bir de Avrupa Birliğiyle ilgili ne yapıyoruz? Avrupa Birliği hedeflerinden koptunuz mu? Biliyorsunuz, Avrupa Birliğinin en temel kriteri yargı bağımsızlığı, hukuk güvenliği; bu sağlanmadığı sürece Türkiye için de Avrupa Birliğinin bir hayal olduğunu söylemek istiyorum. Türkiye mutlaka Avrupa Birliği hedeflerine dönmelidir.
Başkanım, ben tekrar çok teşekkür ediyorum size.
Tekrar bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.