KOMİSYON KONUŞMASI

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, değerli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan konuşmasında yıl içinde yapılan denetim sayısından bahsetti ama denetim sayısıyla birlikte çok önemli olan bir konu var ki o da denetimin içeriği ve gerçekten denetimin uygun bir şekilde yapılıp yapılmadığı. O nedenle de hemen akıllarımıza 14 Ekim 2022 tarihinde yaşanan Amasra maden faciası geliyor, bu facianın sebeplerini incelediğimizde ortada çok vahim tedbirsizlikler görünüyor. Şimdi, öncelikle Amasra maden faciası gerçekleşmeden önce Sayıştayın 2019 yılı Raporu'nda yaptığı bir uyarı var ve Sayıştay: "2019 yılında müessesenin üretim derinliği eksi 300 metre olmuştur, bu derinleşme ani gaz degajı ve grizu patlaması gibi ciddi kaza risklerini artırmaktadır. Tedbir alın, tedbirleri artırın." diyor ancak bu uyarının gereği yerine getirilmiyor. Aynı zamanda Amasra Müessesesinde elli yıllık bir ana havalandırma aspiratörü var. Havalandırma sistemi neden önemli çünkü kömür üretimi yapılırken açığa çıkan tehlikeli gazları havalandırma sistemiyle, bir emiş sistemiyle birlikte dışarı atıyorsunuz. Eğer havalandırma sistemi doğru çalışmazsa dolayısıyla tehlikeli gazlar birikir; bunların en önemlisi de metan gazıdır. Belirli bir oranda yoğunlaşan metan gazı bir ateşleyiciyle tetiklendiğinde de grizu patlamasına yol açar. Grizu patlaması da saniyede 800 metre hızla ilerleyen binlerce derecelik bir alevin alev topu şeklinde maden ocağının her yerini sarmasına, orada bulunan madencilerin yanmasına, yıkıcı etkilere maruz kalmasına ve zehirlenmesine neden olur. Aynı zamanda da kömür tozu patlamalarıyla birlikte çok öldürücü bir etkiye yol açar. Şimdi bakalım, Amasra Müessesesindeki ana havalandırma aspiratörü gerçekten görevini yerine getiriyor mu? Bakın, bu elimde gördüğünüz 3 Temmuz 2020 tarihli belge yani grizu patlamasından iki yıl önce. Ne diyor? Diyor ki: "Müessesemiz ocak havalandırması kurulu sistemin kapasitesi mevcut ocak açıklığını bile karşılayamadığından yeni bir aspiratörle değiştirilmesi gerekmektedir." Kim diyor? Türkiye Taşkömürü Kurumu içindeki yetkililer diyor, Elektro Mekanik İşletme Müdürlüğüne yazdığı dilekçede. Bu dilekçeler 12 Temmuz 2018 tarihinden itibaren defalarca kez yazılıyor, ihale süreçleri başlatılıyor, bir türlü tamamlanamıyor ve ilk uyarının yapıldığı andan patlamanın gerçekleştiği tarihe kadar dört yıl üç ay zaman geçiyor ancak bu elli yıllık aspiratör değiştirilmiyor. Şimdi, bu, elimizdeki elli yıllık aspiratörün normal koşullar altında kapasitesi bu maden ocağının havalandırması için aslında yeterli. 11 bin metreküp/dakika kapasiteye sahip ancak yine aynı raporda belirtilip diyor ki: "Aspiratörün kapasitesi yüksek olmasına karşın 3.600 metreküp/dakika kapasitenin üzerinde kullanılamamaktadır." Fiilen çok eski ve işlevini yerine getirmiyor. Şimdi, şu anda, patlama gerçekleşti, 43 madencimiz hayatını kaybetti, davalar şu anda daraltılmış bir şekilde devam ediyor. Peki, bu delil niteliğindeki yani patlamanın gerçekleştiği vardiyadaki metan gazını, tehlikeli gazı oradan uzaklaştıramayan bu ana havalandırma aspiratörü delil çünkü değil mi? Nerede? Oradan söküldü, çıkarıldı. Yani uyarı yapıldı, dört yıl üç ay boyunca bu aspiratör değiştirilmedi. Şu anda hâlâ maden ocağının patlamanın gerçekleştiği bölümü barajlarla kapatılmış girilemiyor yani yerinde tam anlamıyla bir bilirkişi incelemesi yapılamamış durumda ve doğrudan bu kazanın önemli etkenlerinden biri olan aspiratör apar topar felaketten hemen sonra değiştiriliyor. Dolayısıyla burada da bir delil karartmayla maalesef karşı karşıyayız.

Diğer taraftan, bu felaket göz göre göre nasıl gelmiş, hemen size bir örnek daha vereyim. Evet, 9 Eylül 2022 yani felaketten tam bir ay önce. Bakın, risk inceleme raporu. Risk inceleme raporu ne diyor? Burada ferdi kaza sigortası da yapılıyor risk inceleme ekspertiz raporunun üzerine, okuyorum. Yani bu esnada iktidarda hangi parti vardı, kim vardı, lütfen aynı zamanda bunu da sorgulayın. Yani teşekkürlerin ve övgülerin arasında, yapılan ölümcül hatalara da temas etmek zorundayız. "Türkiye Taşkömürü Kurumu tarafından işletilen yer altı kömür ocağının Komitemizce yukarıdaki tespit ve tavsiyeler doğrultusunda asgari sigortalama şartlarının devam etmediği kanaatine oy birliğiyle varılmıştır." Rapor burada. Bu ocağı bu hâliyle çalıştırmamanız gerekiyordu ama bu da görmezden gelindi ve çalıştırıldı. Aynı zamanda, sadece bu eksikler değil çok daha fazlası var. Yine, Sayıştay raporundan okuyayım: "Müessesede 2014 tarihli norm kadroya göre 110 olması gereken hazırlık işçi sayısı 35; 42 olması gereken barutçu sayısı sadece 1; 53 olması gereken tarama söküm bakım işçi sayısı 13. Yer üstü ve yer altı sanatlarında belirgin bir işçi açığı var, kritik arızalara müdahale edilemiyor." diyor. Kim? Sayıştay. Ve devam ediyor: "Gündüz vardiyası dışındaki olası arızalara anında müdahale edilememektedir." Zaten patlamanın olduğu galeriyi beslemek üzere ilave eklenmiş olan bir pervane arıza yapıyor ve akşam vardiyasında bu arıza giderilmeden çalışma başlıyor, arkasından da patlama gerçekleşiyor. "Hayati önem arz eden havalandırmanın devamlılığı, merkezî gaz izleme servisi tarafından yirmi dört saat izlenmesi gereken tehlikeli gazların ölçüm işi yeterince yapılamıyor. Bu durum, iş güvenliği açısından olumsuz sebeplere yol açtığı için acil olarak işçi noksanlıkları giderilsin." deniliyor. Peki, siz bu işçi noksanlıkları için ne yaptınız? Hemen onu konuşalım, beş yılda bir, seçimden seçime işçi almak dışında ne yaptınız?

Şimdi, bakalım, burada da personel durumu var TTK'nin. TTK'nin norm kadrosu yani ideal işçi sayısı yani iş güvenliği ve işçi sağlığını koruyabilecek olan sayı 14 bin. Şu anda kaç işçi var? 7.875 toplam işçi sayısı. 2 bin de geçtiğimiz haftalarda kura çekildi, işçi alımı yapıldı, daha henüz onlar başlamadı; onlarla birlikte de 9.875 işçi olacak. Peki, 2023 yılının sonuna kadar ne kadar işçi emeklilik hakkı kazanacak? 2.324. Kaç işçi almıştınız? 2 bin. Kaç işçi emeklilik hakkına sahip oluyor? 2.324, hem de tecrübeli olanlar gidiyor. Amasra'da hayatını kaybeden 43 madencinin 32'si TTK'de 2019 yılında işbaşı yapan işçilerden oluşuyor. Beş yılda bir işçi alırsanız hiyerarşik tecrübe zincirini kırarsınız, her yıl, emeklilik hakkı kazanan işçi sayısı kadar işçi almanız gerekiyor. Bunun için de taş atıp eliniz yorulmayacak, işçi alım, istihdam politikanızı değiştireceksiniz ve bu işçileri işe alacaksınız. Peki, 2027 yılına kadar kaç işçi emeklilik hakkına sahip olacak? 4.164 yani eğer peyderpey işçi almazsanız siz aslında bir yerde TTK'yi kapatmaya çalışıyorsunuz demektir.

Konuştuğumuz taş kömürü çok kıymetli bir maden ve bizim millî servetimiz ancak taş kömürü ihtiyacının Türkiye şu anda yüzde 97'sini ithal ediyor; şu anda konuştuğumuz konu, Türkiye'de sadece taş kömürü çıkan Zonguldak kısmı aslında ihtiyacımız olan taş kömürünün sadece yüzde 3'ünü karşılar vaziyette. Konuşacak çok konu var, burada sadece bu boyutu değil, başka konuları da açacağım için hızlı bir şekilde şöyle geçmek istiyorum.

Bakın, burası Amasra'da grizu patlamasının yaşandığı madenin şeması. Bakın, bu şemada 320 kotu var yani 301'inci rekupta, tam şurada bir patlama olmuş. Şimdi, bize Araştırma Komisyonunda öyle yanıltıcı bilgiler verilmeye çalışıldı ki detayına kadar ine, ine, ine, ine bize verilen şemalardaki bir ok bile hatalı gösterildiyse onu dahi tespit ettik. Bakın, burada 320 kotundaki patlamanın olduğu yerde... Önce TTK dedi ki: "Barutçu hatalı bir 2'nci patlatma yapmıştır, biriken metan gazı uzaklaşmadan, yeterince beklemeden bir patlatma daha yapmıştır ve patlamada da grizu nedeniyle madenciler hayatını kaybetmiştir." Şimdi, eğer patlama olsaydı barutçu hemen o patlamaya en yakın kişi olacaktı ve dolayısıyla da o ana ısıya ve sıcaklık etkisine doğrudan maruz kalan, en fazla maruz kalan kişi olacaktı. Şimdi, size barutçu Öner Yıldız'ın Adli Tıp raporunu okuyorum: "Kişinin ölümünün ocakta meydana gelen patlamaya bağlı karbonmonoksit zehirlenmesi sonucu meydana gelmiş olduğu tespit edilmiştir." diyor. Yani karbonmonoksit zehirlenmesinden hayatını kaybediyor. Dolayısıyla bunun barutçuyla bir ilgisi yok.

Peki, konu barutçuya doğru yönlendirilirken gözden kaçan kısım ne? Hemen ona gelelim hızlı bir şekilde. Bakın, burada patlamanın gerçekleştiği yer ki bu, yaklaşık olarak tespit edilmiş vaziyette ve arına yakın olan kısımda bir metan gazı dedektörü var; 27 numaralı sensör, bir de 37 numaralı sensör var, onun daha ilerisinde. Metan gazı sensörü, metan gazı seviyesini ölçüyor, devre kesiciye bilgi gönderiyor ve bu bulunan bölümdeki elektriği kesiyor. Böylelikle elektrik yok, metan gazı yoğunluğu da gideriliyor havalandırma sistemiyle ve bir tehlike de bertaraf edilmiş olacak. Ancak bizim Kuruma sorduğumuz yüzlerce soru arasından -ki çapraz sorular da vardı bunlarda- bize gelen yanıt şu, diyor ki: "Burada arına yakın olan kısımdaki metan gazı sensörünün bağlı olduğu devre kesici başka bir yerin elektriğini kesiyor." Yani siz evinize bir yangın algılama sensörü koyuyorsunuz, öyle anlatayım, sizin evinizin içinde alevler çıkmaya başlıyor, yangın sensörü onu algılıyor, bilgiyi gönderiyor, sizin evinizin sigorta kutusuna gönderip evdeki elektriği keseceğine üst kattaki dairenin sigorta kutusuna mesaj gönderip onun elektriğini kesiyor ve bununla ilgili, bakın, bu elimdeki belge TTK'nin resmî belgesidir; 2 sensör 2 farklı devre kesiciye bağlanmış, elektrik mühendisiyim, okuyabiliyorum ve dolayısıyla bu resmî belge büyük bir ihmali ortaya koyuyor.

Daha da beteri, bunu biz ortaya çıkardıktan sonra, bakın, TTK bize yani Enerji Bakanlığı bize bir evrak daha gönderdi, bir tek hat şeması gönderdi. Tek hat şemasına göre tam da değişiklik yapılmış, evrakta tahrifat yapılmış, bu sefer de bu galerideki 2 tane metan gazı sensörünü aynı devre kesiciye bağladıkları başka bir şema göndermişler. Şimdi, bakın, bu, benim ilk başta "ayrı kesicilere bağlandıkları" dediğim tablonun düzenlenme tarihi 1 Ekim 2022, patlamadan iki hafta önce; bu gönderdikleri yazı, biz talep ettikten sonra bize gönderilen tek hat şeması. Yalnız bir şeyi de atlamışlar, tek hat şemasının düzenlenme tarihi 31 Ocak 2023. Geçmiş olsun. Yani sonradan düzenlendiği de belli. Ve aynı zamanda, bu esnada yani grizu seviyesi, metan gazı seviyesi yükseldiğinde farklı bir yerin elektriğinin kesildiğinin de bir ispatı. Aynı zamanda iddianamedeki tanık beyanlarında, Kamil Çelikok alınan beyanında 18.07 sıralarında eksi 300 kotunda 2'nci rekupta elektrik kesintisi olduğunu söylüyor. Yani tam da bu metan gazı sensörünün yanlış bağlandığı devre kesicinin elektriğini kesmesi gereken yerin elektriğinin kesildiği de böylelikle anlaşılmış oluyor. Diğer taraftan, bakın, bu elimde gördüğünüz... Sadece metan gazının birikmesiyle bir patlama olmuyor, bir de orada elektriksel bir ateşleme olması lazım. Şimdi, bu galeri metan gazı yoğunluğu biriktiği hâlde elektriği kesilmediği için artık oradaki elektrikli ekipman bir patlatma mekanizmasına dönüşüyor. Bakın, bu da Amasra Müessesesinin Çalışma Bakanlığı raporunda yer alan bu galerideki motorların ATEX sertifikalı olmadığını gösteren tablo, bu da burada; ATEX sertifikalı değil yani alev yayan. Dolayısıyla burada maalesef vatandaşlarımız âdeta katledilmiş durumda.

Bilirkişi raporu defalarca kez metan gazı sınır değerinin aşıldığını, ona rağmen ocağın daha önce boşaltılmadığını da belirtiyor. Amasra maden ocağının norm kadro sayısı 1.125 olmasına rağmen patlama gerçekleştiği anda çalışan işçi sayısı 590 ve diğer taraftan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığı soruşturma izin taleplerini kabul etmiyor. Soruşturma izin talebini vermesi gerekirdi. Şu anda Amasra Müessesesine sıkıştırılmış bu davanın TTK Genel Müdürlüğü ve Enerji Bakanlığı yetkilileri ve Çalışma Bakanlığı yetkililerini kapsaması gerekirdi. Biz Araştırma Komisyonunda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanının da gelerek görüşlerini aktarmasını istedik ancak bu talebi yerine getirmedi. Kaç madencinin hayatını kaybetmesi gerekiyor ki Enerji Bakanı bir ülkede, Türkiye'de istifa etsin; 43, 53, 103, 1.000; kaç işçi hayatını kaybederse istifa edecek? Ki bir can bile burada önemli. Bilirkişi heyeti de 2. İş Mahkemesi hâkimliğine verdiği görüşte diyor ki: "Sonuç olarak TTK Genel Müdürlüğünün kazanın meydana gelmesinde yüzde 100 kusurlu olduğu, kazanın oluşumunda kaçınılmazlık faktörünün bulunmadığı tespit edilmiştir." Şimdi, işin bir tarafı bu.

Biraz aynı kurum üzerinden şu anda ilerliyorum ama çok fazla da boyutu var. Şöyle ifade edeyim: Bir işe alım politikası izliyorsunuz ama Zonguldak'ta Türkiye Taşkömürü kurasına hem Afgan vatandaşı olan, Türk vatandaşlığına bile geçmemiş birisi katılabiliyor. Bakın, burada, Abdelrahman Abdelattey, Türkiye İş Kurumunun kuraya girecekler listesinde. Neden girebiliyor? Çünkü Resmî Gazete'de yayınladığınız işe başvuracak adaylarda aranacak şartlarda Türk vatandaşı olma şartı yok; askerlik yapma şartı yok, o tamamlayıcı bir unsur, belki olabilirdi. Şimdi bunu söylediğimizde deniyor ki: "Ya, yazmamıza gerek yok ki." Yazsanız ne olur? Ne olur yazsanız, yasak mı? Yani yazmayı sınırlandıran şey ne? Yazın, "Türk vatandaşı olma şartı vardır." Yazmıyorsunuz. Neden yazmıyorsunuz? Çünkü onu da kuranın ilerleyen aşamasında gördük. Kuraya sadece çok kısa bir süre kala Türk vatandaşlığına geçen Mısır uyruklu Gholam Moradi, ikametgâhını da tam şartlara uygun olması için bu Resmî Gazete yayınından hemen sonra Zonguldak'a aldırmış ve bu arkadaş kurada çıktı. Müessesenin hemen yanında oturan bizim vatandaşlarımız, gençler işsiz; Türkiye'nin binlerce kilometre uzağından kalkıp gelmiş -neden Zonguldak'a geldikleri de meçhul, iş yok; insanlar işsizlik, açlık, ölüm üçgeninde ruhsatsız maden ocaklarında canlı canlı tabutların içine girip çıkıyorlar neredeyse- ve bizim vatandaşımızın hakkını burada almış oluyor, buna da müsaade ediyorsunuz. "Türk vatandaşı" ifadesini niye koymuyorsunuz? Bunu tekrar size soruyorum. Yani "Koymamıza gerek yok." demeniz yeterli değil. Neden çekiniyorsunuz? Bunu açıklamanızı istiyorum.

Şimdi birkaç konuya daha hızlıca değineyim. Öyle bir politikanız var ki yani bu özelleştirme politikası. Aynı bunu da zamlar gibi, işte, zam yapmıyoruz, fiyat güncellemesi yapıyoruz; işte, özelleştirme yapmıyoruz, işletme devir hakkı yapıyoruz falan... Kim yönetiyor bunu? Özelleştirme İdaresi Başkanlığı yönetiyor, değil mi? Yapıyorsunuz bir özelleştirme, adı özelleştirme veya adını her ne koyuyorsanız? 21 tane elektrik dağıtım şirketini özelleştirdiniz, değil mi? Bunlar yaklaşık olarak 13 milyar dolarlık bir getiri getirmesi gerekiyordu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Yavuzyılmaz, tamamlayalım.

İki dakika ek süre veriyorum.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Toparlıyorum. Biraz daha zamanım olabilir.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Lütfen, ara da vereceğiz, iki konuşmayı bitirmemiz lazım. Rica ediyorum.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Bunu yapıyorsunuz, özelleştirirken de bir kural koyuyorsunuz, diyorsunuz ki: "Şirketler dolar üzerinden özelleştirme borçlarını ödeyecekler." Bazı şirketler bunu nakit olarak ödüyorlar, bazıları da taksitle ödeyecekler size. Sonra ne yapıyorsunuz? Sonra ayrıcalıklarınızı oluşturmaya başlıyorsunuz ve bakın, 2017 yılında kanun hükmünde kararname çıkararak elektrik dağıtım şirketlerinden özelleştirme borcu olan şirketlerin borçlarını dolardan TL'ye çevirdiniz, bir de onlara 6 taksit yaptınız ve devasa bir kamu zararına yol açtınız. Ne kadar bir kamu zararı? Hemen onu da size söyleyeyim; sadece 7 termik santral için yarattığınız kamu zararı 1 milyar 19 milyon 596 bin 469 dolar, TL karşılığı yaklaşık 30 milyar lira. Bakın, bunları teker teker hesapladık. Bu arada, bu işi Meclisten de böyle geçirmek yerine, olağanüstü hâl kapsamında kanun hükmünde kararnameyle yaptınız, altında Cumhurbaşkanının imzası olmak üzere, işte, Mehmet Şimşek'in de var yani bir dünya, şu anda da bakanlık görevi yapanların imzaları var. Aynı zamanda Özelleştirme Yüksek Kurulundan da yine karar çıkardınız, -bakın, o da burada- dolar borçlarını TL'ye çevirip taksitlendirmenizle ilgili olarak; Binali Yıldırım Başbakan, Mehmet Şimşek Üye, Berat Albayrak Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı. Hemen size birkaç tane örnek vereyim: Mesela, Orhaneli, Tunçbilek; eğer bu borçları dolardan TL'ye dönmeseydiniz devletin kasasına 149 milyon 500 bin 475 Amerikan doları daha fazla ödeme yapmış olacaklardı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Lütfen son cümlelerinizi alalım.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Bakın, Yeniköy Kemerköy Santrali var, biliyorsunuz, bu Akbelen ormanlarını da talan etmesiyle meşhur; onda da 566 milyon 690 bin 160 dolar daha az ödeme aldınız. Burada hepsinin tabloları var, resmî belgeleri var dolayısıyla böyle "Özelleştirme yapıyoruz." deyip zamana yayarak bazı şirketlere ayrıcalık tanımanız büyük bir kusur ve diğer taraftan da yine aynı şirketlere "kapasite kullanım mekanizması" adı altında yani "Sen enerjiyi üretme, emre amade hazırda tut, ben sana onun için para ödeyeceğim." diyerek sadece...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Teşekkür ediyoruz, sağ olun.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Tamamlayayım cümlemi.

Yeniköy ve Kemerköy Termik Santralleri için yani bu Akbelen'de orman katliamını yapan santraller için 2018 yılından 2023 yılının Eylül ayına kadar 1 milyar 78 milyon 64 bin 23 lira da üretilmemiş elektrik için kapasite kullanım teşviki ödediniz. Hâlbuki, şunu da bir mühendis olarak teknik olarak biliyor olmanız lazım.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Yavuzyılmaz, lütfen son sözlerinizi...

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Toparlıyorum.

Şunu biliyor olmanız gerekiyor: Akbelen'de ormanlar durduğu hâlde bir galeri sistemiyle altına girip aslında altındaki kömürü çıkarmak da mümkün. "Ben bunu bilmiyorum." derseniz birlikte gideriz, yerinde ben size çeşitli örnekleriyle de bunu gösterebilirim. Bu kadar teşvik verip, bu kadar ayrıcalık sağlayıp, bir anda 566 milyon dolar avantaj sağlayıp özelleştirme sonrası kapasite kullanım mekanizmasıyla ilgili de üretmediği elektrikle ilgili 1 milyar lira teşvik verip sonra da "Hadi, vahşi bir madencilik yap." demek doğru değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Teşekkür ederim.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Bir de son bir soru sorayım. Bunu biliyor musunuz?

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Yavuzyılmaz, beş dakika oldu; bu, diğer arkadaşlara vereceğimiz zamanı alıyor.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Son bir cümle...

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Milliyetçi Hareket Partisi on beş dakikada tamamladı, on dakika sizin...

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - O zaman beş dakikasını kullanmış olayım.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Lütfen yani... Çünkü ara vereceğiz, onu denk getirmek için. Hani, daha sonra bunları arkadaşlarımız iletir.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Tamam, son sorumu soruyorum, bitiriyorum.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Çok hızlı yani mikrofonu açamayacağım artık.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Sayıştay raporlarında da geçiyor; Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının yüzde 5,47 hissesinin SGK'ye ait olduğunu ve devredilemeyeceği hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı bulunduğunu, bu koşullar altında Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığını Türkiye Varlık Fonuna devredememeniz gerektiğini biliyor musunuz?

Teşekkür ederim.