KOMİSYON KONUŞMASI

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyeleri, değerli bürokratlar, basınımızın değerli mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, tabii, ekonomiyle ilgili diğer bakanlıklarda da genel anlamda Orta Vadeli Program'da açıklanan makroekonomik hedefleri görüşüyoruz, konuşuyoruz, tartışıyoruz ama sizin Bakanlığınızın görev alanı dış ticaretle ilgili olduğu için ben buradaki konuşmamı dış ticaretle sınırlamak istiyorum. Dış ticaret, cari işlemler açığı, bunları finansmanı ve oradan da dış borç stoku ve birkaç rasyoya geçerek bir ödemeler dengesi analiz çerçevesi oluşturmak istiyorum.

Şimdi, öncelikle şunu söylemeye ihtiyaç var: Cari işlemler açığı bir neden değil, bir sonuç; bir ekonominin ürettiğinden daha fazla harcadığını gösteriyor. Onun sonucunda da dışarıdan tasarruf ithal ediyorsunuz. Bu da işte, ekonomiye bunun görünümü de cari işlemler açığı şeklinde oluşuyor. Tabii, buradaki hedefleri cari işlemleri açığı, bu orta vadeli programda, yılık programda, bunları siz tek başınıza belirlemediniz. Doğal olarak, ekonomiyle ilgili diğer bakanlıkların da görev alanına giriyor ve burada da büyük ölçüde Kalkınma Bakanlığı sorumlu ama sizin de tabii, görev alanınıza giren konularda da bunlar gerçekçi mi, değil mi çünkü burada bunları savunuyoruz bize, bunları tartışmaya ihtiyaç var.

Şimdi, diyorsunuz ki: "Büyümenin talep unsurları açısından baktığımızda, sunuşunuzun 10'uncu sayfasında "Amacımız önümüzdeki yıllarda da net ihracat katkısını pozitif tutabilmek." İyi ama Sayın Bakan, 2015-2017 yıllarını kapsayan OVP'te net ihracatın büyümeye katkısı sıfır, sıfırın etrafında dönüyor, pozitif falan değil. Zaten Türkiye ekonomisinde ekonomi genellikle yurt içi talebe dayalı olarak büyüdüğü için, ekonominin büyüdüğü yıllarda esas itibarıyla net ihracatın büyümeye katkısı pozitif değil, negatif olur çünkü ithalat artışı, mevcut Türkiye üretim yapısı içinde üretim ve ihracatın ara malına olan yüksek oranlı bağımlılığını düşündüğümüzde negatiftir. Sadece daralma yılları dışında tersi olur. İşte, bir de geçmiş yıllarda altın ihracatından kaynaklanan, biliyorsunuz, bütün rakamları değiştiren, hesapları değiştiren bir uygulama vardı. Onun dışında her zaman negatifti.

Şimdi, ben 2015-2017 yıllarına bakıyorum, orta vadeli programda, gene, özel tüketim ve özel sabit sermaye yatırımlarına öncülük edeceği yurt dışı talebe dayalı bir büyüme öngörülüyor. E, siz nasıl pozitif tutacaksınız? Mümkün değil böyle bir şey. O açıdan yani baktığımız zaman, buradaki analiz çerçevesinde sıkıntılar gözüküyor.

Diğer taraftan, 2013 yılında cari açık 65,1 milyar dolar, 2014'te 46 milyar dolar olacağı söyleniyor, şu anda daha yüksek baktığımızda, ağustos ayı var yıllıklandırılmış bazda 50 milyar dolara yakın; aşağı düşmesi de çok kolay gözükmüyor. Çünkü, biliyorsunuz, yaz aylarında cari işlemler açığının şeyi baktığınız zaman, ayları itibarıyla azalır, hizmet sektörleri de devreye girer, işte, ihracat, gıda ihracatı. Onun dışındaki zamanlarda negatiftir. Yani, burada 46'ya dönmesi de mümkün gözükmüyor ama esas hikâye şu: 2014 yılında 46 milyar dolar cari açık, 2017 yılında 50,7 milyar dolara çıktı. Yani, 4,5 milyar dolar artacak. Böyle bir şey Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yok. Yani, bir istatistikleri alıp önünüze bakarsanız... Yani önümüzdeki üç yılda yurt içi talebe dayalı büyüyeceksiniz ve büyüme yüzde 4, yüzde 5, yüzde 5 olacak ve siz cari işlemler açığını tutacaksınız yerinde yani imkânsız. Aynı şekilde bunların tabii, millî gelire payları açısından da... 2014'te "yüzde 5,7" diyorsunuz, 2017'de yüzde 5,2 olacak yani hiçbir şeklide bunun gerçekliği yok. Bunun altındaki ihracat ithalat varsayımlarına baktığımız zaman da Sayın Bakan mümkün değil. Bakın, ihracatın nominal bazda -nominal konuşuyorum- ihracat artışına yüzde 8,2 diyorsunuz, ithalat artışına yüzde 6,8 diyorsunuz. Reeline de baktım bunun, reelinde de ihracata yüzde 8,4, ithalata yüzde 7,6. Yani, ihracat fiyatı değişmeyecek, ithalat fiyatı düşecek.

Şimdi, biz biliyoruz ki ekonominin büyüdüğü ve yurt dışı talebe dayalı büyüdüğü bütün yıllarda ithalat artışı ihracat artışının üstündedir. Yani, bunlar gerçekçi değil. Bunları bu şekilde koyduğunuz zaman yani bu programların, bu söylediklerinizin, bu sunuşların hiçbir inandırıcılığı kalmıyor.

Şimdi, tabii, Türkiye ekonomisinin problemleri... Bu cari açık önemli bir problem. Bakın, 1990'lı yıllarda Türkiye'de cari işlemler fazlası vardı, birdenbire 2001 krizi sonrası, 2003'ten itibaren AKP'nin iktidara geldiği dönemlerde de cari işlemler açığı verilmeye başladı. Yani, bir dönemselleştirme yaparsak 1990'lı yıllara şöyle diyebiliriz: "Ekonomi büyüyor da cari işlemler açığı vermeden büyüyordu. 2001 krizi sonrası, 2003'ten itibaren ekonomide büyüme hızları biraz yükseldi ama cari işlemler açığı da yükseldi. Ama, ondan sonra 2008-2009 krizi geldi. Sonrasına bakıyoruz, büyüme hızları düşüyor, büyüme hızları yavaşlıyor ama cari işlemler açığı yeteri kadar düşmüyor.

BAŞKAN - Aşkın Bey, 2001 krizinin bir önceki yılına bir baksanız...

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Hangi yıla?

BAŞKAN - 2001 krizinden bir önceki yıla bir baksanız...

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Ona bakıyoruz.

BAŞKAN - ...ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 50.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Onu demek istemiyorum. Buradaki hikâye şudur: Kriz yılları şey yıllardır.

BAŞKAN - Krizden öncekine bir bakın.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Kriz yıllarında doğal olarak ekonomideki büyüme hızı yavaşladığı için, ithalatda yavaşlar ve oradan fazla verir yani o net. İhracatın büyümeye katkısı ondan pozitif olur, bunu söylüyorum. Onun dışında olmaz. Böyle bir şey mümkün değil. Ama, sizin dönemize bakıyoruz şimdi en son dönemlere. Büyüme hızı düştü ama cari işlemler açığı düşmüyor. Tabii, bunun nedenleri var. İçinde bunun elbette enerji fiyatlarının da belli bir etkisi var ama enerjiyi fiyat etkisinden arındırdığınızda da yine cari işlemler açığının millî gelirdeki payı... Gene, cari işlemler açık veriyor. Yani, enerjinin fiyatı hiç artmamış olsaydı, 2002 yılından itibaren aynı bile tutmuş olsanız... 2013 yılında bakın, söyleyeyim ben size: Cari işlemler açığının millî gelirdeki payı yüzde 7,9'muş. Enerjiyi fiyat etkisinden arındırın, petrol fiyatı aynı kalsın eksi 3,7. Gene, açık veriyor Türkiye ekonomisi.

Diğer taraftan, cari işlemler açığının finansmanın da ciddi problemler var. Genel anlamda şunu görüyoruz: Sermaye hesabındaki girişler cari açığın üstünde, bunun sonucunda rezervlerde bir artış oluyor. Gene, aynı şekilde net hata noksan kalemi yüksek. Gene, bu içinde bulunduğumuz yıl da yüksek. Sonra, sanıyorum, onu ayrıştırıyorlar, belli bir yerlere dağıtıyorlar gene sermaye hareketleri için de ama yani böyle bir baktığınız zaman bir yapı var. Tabii, bu, "Finanse ettiğiniz zaman problem yoktur." gibi bir anlayışa da doğru götürüyor. Ama, finanse edemediğimiz anda, bir kur artışı olduğu anda ekonomideki bütün dengelerin hepsi altüst olacak. Doğrudan bakın, net hata noksanı söyleyeyim size. 2014 Ağustosta yılıklandırılmış yani geriye doğru gittiğinizde on iki aylık bazda 11,8 milyar dolar. Acayip bir şey var. Yani, finansman kalemi açısından da baktığınızda son derece sağlıksız ekonomi gözüküyor.

Doğrudan yabancı sermaye yatırımları evet, arttı 2005 sonrası; arttı ama buna baktığınız zaman, bunun içinde de problemler var. Bir kere yeni yatırım, "yeşil saha yatırımları" dediğimiz yatırımları esas itibarıyla ülkenin sermaye stokuna katkı veren yatırımların oranı yüksek değil; bir.

İki: Gelen doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının büyük bir kısmı, üçte 2'si hizmet sektörlerine giriyor; daha çok mali aracılık hizmetleri, perakendecilik sektörleri gibi, bankacılık, sigortacılık, taşımacılık, telekomünikasyon gibi sektörlere geliyor. Yani, esas itibarıyla Türkiye'nin ihtiyacı olan imalat sanayii alanında... Çünkü, imalat sanayi bir ekonominin lokomotif sektörüdür. Bu alanları elbette doğrudan yabancı sermaye... Türkiye'nin büyüme amaçlarıyla, sanayileşme perspektifiyle uyumlu olduğu sürece gelir ve o ülkenin büyümesine katkı sağlar. Ama, gelip bunlar eğer bunların bir anlamda baktığınızda yeni yatırıma gelmiyorsa Türkiye'deki mevcut şirketlerin el değiştirmesi yoluyla, var olan şirketlerin satın alınması, birleşmeler yoluyla geliyorsa orada problem var demektir.

Gene, son dönem ilginç bir şey, gayrimenkul yatırımlarında da ciddi artış var, gayrimenkul alıyor yabancılar Türkiye'den. 2,5-3 milyar dolarlarda bu sene 4 milyar dolarlara dayandı. Tabii, bir taraftan baktığınız zaman, ülkeye bir para giriyor, bir sermaye giriyor ama sonuçta, bunlar uzun vadeli yatırımlar gibi değil, fabrika kurmak değil. Bir biçimde bunu tekrar sattığınız zaman, tekrar likit varlığa çevirdiğinizde onu alıp tekrar geriye götürüyor adam. Yani, doğrudan yabancı sermaye politikası alanında ciddi problemler var. Rakamın artmış olması bir şey ifade etmiyor. Bunlar tabii, ülkelerine kâr transferi olarak o parayı geri götürüyorlar. Ve Türkiye'nin kâr transfer rakamları 10'a katlanmış. 2002 yılında Türkiye'ye gelen yabancı yatırımların kâr transferi yoluyla ülkelerine aktardıkları miktar, para 400 milyon dolarmış, 2013 yılında 4 milyar dolar olmuş ki "transfer fiyatlaması" dediğimiz ana şirketle yurt dışındaki Türkiye'deki yavru şirket arasındaki birtakım şeyleri hesaplar üzerinden oynayarak ciroyu ve kârı gösterme hikâyelerini söz konusu bile etmiyoruz onu çünkü ayrıştırmamız kolay değil ama bunun böyle olduğunu biliyoruz. Ekonomi literatürünü bilen insanların hepsi bunu yakından biliyor. Yani, bir taraftan ciddi bir kâr transferi var. Yani, para geliyor ama onun sonuç itibarıyla bunlar kat kat bunun fazlasıyla geriye çıkıyor.

Ne oluyor peki bu cari işlemler açığı? Geçelim tekrar cari işlemler açığına. Türkiye'nin dış borç stokunu ciddi anlamda artırıyor. 2002 yılında 130 milyar dolarmış, 2014 yılının 2'nci çeyreğinde 402 milyar dolara çıkmış Sayın Bakan. Ama, daha önce konuştuğumuz zaman millî gelirdeki payı çok yüksek değil deniyordu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Türeli...

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Birkaç konu var, bitireceğim.

Bakıyorum, 2002 yılında dış borç stokunun millî gelirdeki payı yüzde 56,2'ymiş, 2003 yılında 47,3'e düşmüş. Çünkü, kriz olduğu için, kriz yılında yükselmiş. Zaten 2000'de bakın, 44,7'ymiş, 57,7'ye çıkmış 2001'de, 2002'de aynı kalmış 56,2, 2003'te 47,3'e düşmüş. Sonra, biraz daha düştü 35'lere düştü. 2014 ikinci çeyreğinde yüzde 50,4; gene yüzde 50'nin üzerine çıktı. Kriz dönemi koşulları gibi aynı. Yani, kriz dönemi koşullarına baktığınız zaman yüzde 50'lerin üzerinde. Yani, dış borç stokunun millî gelir içindeki payı ciddi anlamda yükseliyor ve dış borç içinde de baktığınızda özel sektörün borcu yüzde 69'u bulmuş 2014 yılının ikinci çeyreğinde. 2002'de bu yüzde 33'müş yani burada da baktığınızda ciddi bir yükseliş var.

Gene aynı şekilde, hep Hükûmetinizin övündüğü bir şey var, işte "Merkez Bankası rezervlerini artırdık, rezervler yükseldi." falan. İyi ama varlıklara yükümlülüklerle beraber bakmak lazım, burada da çok kullanılan bir rasyo vardır, bir oran vardır. Merkez Bankası rezervlerinin kısa vadeli dış borçları karşılama oranıdır bu. Oraya baktığımız zaman şunu görüyoruz: 2002 yılında bu oran yüzde 171'miş, 2014 yılının ikinci çeyreğinde yüzde 102,2'ye düşmüş. Yani, Merkez Bankası net rezervleri -altın da bunun içindedir, brüt değil, altını da koyduk- ancak kısa vadeli dış borcu karşılıyor. Ama bunlar alındığı zaman vadesi, orijinal vadesine göre kısa vadeli dış borç. Bir de şöyle var: Zamanında uzun vadeli alınmış ama şu an itibarıyla baktığınız zaman orijinal vadesine bakmıyorsunuz, "önümüzdeki bir yıl içinde ödenecek borçlar" diyorsunuz. O açıdan baktığımızda da bu yüzde 171 olan 2002'deki oran, yüzde 79,3'e düşüyor yani Merkez Bankasının altın dâhil rezervleri, değerli arkadaşlar, Türkiye'nin önümüzdeki bir yılda ödenecek borçlarını bile ödemekten acizdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayabilirsek efendim.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bu açıdan da baktığınızda bütün bu dış ticaret, cari işlemler açığı ve bu konulara ilişkin ortaya koyduğunuz perspektif gösteriyor ki, problemler var.

İki konuyu sunuşunuzdan gene belirtmek istiyorum, bu hedeflerle ilgili olarak. Gene diyorsunuz ki 2023 hedeflerinde: "2023'te 500 milyar dolara ulaşmak için ihracatın yıllık ortalama yüzde 12,7 artması gerekir." dediniz. Öyle değil, yüzde 16,2 artması lazım, herhâlde bir yanlış hesap yaptınız. Yüzde 16,2 artması lazım, ki bu durum mümkün gözükmüyor. Yani hem önümüzdeki dönemin sonuçta euro bölgesi ülkelerin bizim ticaretimizi yaptığımız Avrupa ülkelerindeki büyümelerin ılımlı, tedrici biçimde artacağı çünkü sonuçta IMF'nin önümüzdeki iki ya da üç yıllık dönemlere ilişkin perspektifleri var. Mevcut dolar kuru açısından da baktığınızda diğer bütün göstergeler Türk lirasının biz gene aynı şekilde 2015-2017 OVP'ye baktığımız zaman TL'nin gene değer kazanacağını görüyoruz, reel olarak, o açıdan da baktığınızda mümkün gözükmüyor. Bir de bu oran da yanlış.

Gene, bununla da bağlantılı "2023 yılında yüzde 15 ileri teknoloji ürünü ihracatı" dediniz. Şu anda yüzde 3,5. Bu, 2002'de yüzde 6,2 imiş. Yani, 2002 yılında yüzde 6,2; 2013 yılında... Yani baktığınızda on iki yılda düşmüş, 3,5'a düşmüş. Bunu nasıl yüzde 15'e çıkartacaksınız? Üstüne üstlük Avrupa Birliği, OECD üyesi AB ülkelerinde bu oran yüzde 20. Yani bu, ciddi bir yapısal değişiklik öngörüyor. O yüzden bunun yüzde 15'in olması imkânsız. Yani gönül ister tabii bunların olmasını. Yani belli iddialara, belli hedeflere sahip olmak güzel bir şey ama bunun altını doldurduğunuz zaman, bunlar gerçekçi olduğu zaman, bunlar kamuoyuna doğru mesaj verdiği zaman anlamlıdır ve kredibiliteyi de artırır ve o ekonomik programın başarısını sağlar ama biraz önce, deminden beri anlattığım gibi ciddi anlamda kırılganlıklar taşıyorsa...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Türeli, çok uzattım, lütfen...

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - ...ve dış ödemeler dengesi alanında baktığınızda bu kırılganlıkların Türkiye ekonomisini herhangi bir kriz anında, dışarıdan, içeriden tetiklenen bir kriz, ekonomik, siyasi kriz anlamında ciddi sıkıntılara koyması söz konusu ise o zaman burada bunları yeniden düşünmek, daha gerçekçi hedefleri ortaya koymak, yapılan bütün bu projeksiyonların daha ciddi biçimde ele alınmasına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

Ben de bütçemizin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum, teşekkür ediyorum.