KOMİSYON KONUŞMASI

İSKENDER BAYHAN (İstanbul) - Ben de her zamanki gibi önce basın emekçilerini, sonra Bakanlık çalışanlarını, milletvekillerini, sizi ve Bakanı selamlıyorum.

Millî Savunma Bakanlığının bütçesinde ortaya konulan anlayış Türkiye'nin ulusal güvenlik politikasının temelde tepeüstü durduğu gerçeğini bize bir kez daha gösteriyor çünkü bölgede başta Türk, Kürt ve Arap halkları olmak üzere bölge halklarının barış ve kardeşlik içerisinde eşit haklara dayalı bir arada yaşamasını esas almayan bir strateji izliyor. Başta Kürt halkı olmak üzere bölge halklarının kendi kaderini silahsız, çatışmasız, demokratik bir temelde tayin etmesini, bölge ülkelerinin ulusal bağımsızlık ve egemenlik ve dostluk ilişkilerinin güçlendirilmesini esas almadığınız sürece ulusal güvenliğinizi ve ulusal savunmanızı güçlendiremezsiniz. Neyi esas alıyor peki? Güçlü, etkili, büyük ve lider devlet, ülke olma adına emperyalistlerin öncülüğünde süren nüfuz mücadeleleri ve sömürü politikalarının yarattığı çatışma ve savaşlara aktif olarak katılıp yeni Osmanlıcı iddialarla bu savaşlardan pay kapmayı esas alıyor yani özünde emperyalistlerin izlediği politikaların uzantısı olan ve kendi ulusal güvenliğini başka ülkelerin topraklarından başlatıp bunu "terörle mücadele" adı altında meşrulaştıran, bunu da Birleşmiş Milletler Anlaşması'nın 51'inci maddesine dayandıran bir çizgi izliyorsunuz ve bu ABD'nin elli yıllık çizgisidir, ABD emperyalizminin bu bölgede izlediği ve siz bu çizgide yürüyerek ulusal güvenliğimizi ve millî savunmamızı güçlendireceğinizi iddia ediyorsunuz. Bunun için en başta bundan vazgeçmelisiniz.

Hepimiz Türkiye haritasını bir gözümüzün önüne getirelim; kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına, yakın uzak bütün kara, deniz sınırlarını kapsayan bölgeler birer çatışma ve savaş alanına dönüşmüş durumda. Ukrayna hattında açılan cephede gittikçe derinleşen bir çözümsüzlük, işgal ve savaş sürüyor. Şimdi güneyde Akdeniz ve Orta Doğu hattında İsrail ve İran merkezli yeni bir sıcak çatışma tehdidi büyüyor. Asya Pasifik bölgesinde olası sıcak çatışmalara yol açacak gerilimler kışkırtılıyor. Irak ve Suriye başta olmak üzere birçok ülkede iç çatışma ve savaş sürekli besleniyor ve sürekli harlanıyor. Bütün bunların iki temel nedeni var: Birincisi, emperyalist devletler arasındaki yeniden paylaşım, yağma ve ucuz emek sömürüsünü bütün bu coğrafyada yoğunlaştıran politikalardır. ABD öncülüğünde her geçen gün belirginleşen, İngiltere, Almanya, Fransa devletlerinin de içinde güçlü bir şekilde yer aldığı Batı emperyalist bloku ile doğuda Çin ve Rusya'nın öncülüğünde belirginleşen emperyalist bloklaşma arasında süren ekonomik, ticari, askerî egemenlik mücadelesinin her geçen gün daha da keskinleşmesidir. Merkezinde Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Güney Asya'nın olduğu coğrafyanın yer altı ve yer üstü zenginliklerinin ucuz emek gücü sömürüsüyle birlikte yağmalanması için askerî yığınaklar yapılıyor, üsler kuruluyor, çatışma ve savaş kışkırtıcılığı yapılıyor.

İkinci temel neden ise Türkiye gibi bölgenin bağımlı kapitalist ülkelerinin devlet ve hükûmetlerinin bu emperyalist nüfuz ve paylaşım mücadelesinden kârlı çıkmak adına izledikleri pazarlıkçı ve iş birlikçi politikalardır. Emperyalist devletler, bölgenin güçlü devletleri arasındaki çelişkilerden yararlanarak Türkiye'nin tekelci burjuvazisinin, sermayedarlarının kasasını doldurabilirsiniz, tıpkı İsrail'le kurduğunuz ilişkilerde olduğu gibi ama bu ülkenin ulusal güvenliğini, savunmasını ve halklarının geleceğini garanti altına alamazsınız.

Bir de ne yaparsınız biliyor musunuz? Çehov'u ünlü sözünde olduğu gibi "Filmin başında duvarda asılı olan silah filmin sonunda mutlaka patlayacaktır." Bu ülke topraklarına astığınız silahlar ve kurulan üslerle mutlaka bu ülke topraklarında savaşı ve savaş kışkırtıcılığını büyütürsünüz. Türkiye'de başta İncirlik ve İzmir olmak üzere onlarca NATO ve ABD üssü var, siz de etkin NATO üyeliğinden bahsediyorsunuz. Peki, bu kadar NATO ve ABD üssünün olduğu bir ülkede nasıl ulusal güvenlikten bahsedebiliriz, söz edebiliriz? Bu ülkedeki bu üsler kapatılmadan neye güvenip, kime güvenip ulusal güvenlikten söz edeceğiz? NATO, bu bilinmez bir şey midir? NATO, dünyanın sömürülen ve ezilen halklarının, işçi sınıfının mücadelesinin ilerlemesinin önünde engel olarak kurulmuş ve bu ülkenin, bu coğrafyanın paylaşılması için kurulmuş bir ittifak değil midir? Bunun defalarca ve defalarca örnekleri sergilenmemiş midir? Siz NATO'yla kendiniz çelişkiye düştüğünüzde NATO'nun...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ederim.

İSKENDER BAYHAN (İstanbul) - ...bu bölgede temsilcisi olmayacağınızı söyleyip sonra Libya'da uçağın ön cephesinde duran bir pozisyona düşmediniz mi?

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Bayhan, sözlerinizi toparlayın lütfen.

Buyurun.

İSKENDER BAYHAN (İstanbul) - Evet, teşekkür ediyorum Başkan.

Eğer bu coğrafyada Türkiye'nin bir ulusal güvenliği olacaksa, Türkiye'de yaşayan, sömürülen ve ezilen halkların bir ulusal güvenliği olacaksa bunun için antiemperyalist, demokratik, barış yanlısı, kardeşlik yanlısı bir çizgiye ihtiyacımız var; böyle bir millî güvenlik, ulusal güvenlik ve millî savunma politikasına ihtiyacı var bu ülkenin. Eğer bunu yapamazsak, eğer bunun için bedel ödenmeyecekse, eğer bunun için bu ülkede, bu coğrafyada ittifaklar kurulmayacaksa biliniz ki emperyalistler arasındaki çelişkilerden yararlanarak izlediğiniz büyüme siyaseti, bu halklara acı, gözyaşı ve hep kıyım getirecek, bu ülkenin Türk, Kürt ve bu coğrafyanın Arap gençleri birbirini öldürmeye devam edecek. Biz onun için antiemperyalist, barış yanlısı ve gerçekten halkların onurlu, eşitlikçi bir anlayışla bir arada yaşayacağı bir millî savunma, ulusal savunma politikası istiyoruz.

Teşekkür ediyorum.