KOMİSYON KONUŞMASI

ORHAN YEGİN (Ankara) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, bütün ekibinizle beraber sizleri ve salonda bulunan herkesi, Komisyon üyelerini, tüm misafirleri saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, geçmiş yüzyılda farklı nedenlerle biriktirdiği problemleri -Allah'a hamdolsun- 2000'lerin başında, yeni bir yüzyılın, yeni bir binyılın başında yavaş yavaş ve ilerleyen zamanlarda daha hızlanarak, çöze çöze, çöze çöze ilerlemeye, büyümeye ve kapasitesini, potansiyelini açığa çıkarmaya başladı. Bu ilerlemenin önünde çok engeller vardı; yargı alanında vardı, askerî alanda vardı, belki emniyet alanında vardı, eğitim alanında vardı, her alanda birçok eksiğimiz ve bu eksiğin yanında bazı problemli alanlarımız vardı. Bugün, askerî hayata ilişkin birtakım eleştiriler yapıldı; FETÖ'den bahsedildi, geçmişte askerî vesayetin hissedilmesinden bahsedildi, ondan bahsedildi, bundan bahsedildi. Evet, bunların hepsini dönem dönem farklı ölçeklerde hissetmiş veya farklı ölçeklerde tanımlamış olsak da sadece askeriyede değil, yargının da siyaset üzerinde vesayeti tartışmaları vardı, birçok tartışma vardı; her yerde çöreklenmeye çalışan, kimi dönem başka birilerinin, kimi dönem başka birilerinin... Ama Türkiye -Allah'a hamdolsun- bunların hepsini hep beraber, el ele vererek devletini, milletini seven ve bu devletini, milletini sevip bu devleti, milleti daha ileriye taşıma iradesi daha güçlü insanların mücadelesiyle, kötü niyetli insanları eleye eleye, eleye eleye; siyasette de, askerde de, sivil toplumda da, emniyette de, eğitim camiasında da, nerede varsa bunları eleye eleye daha doğru bir noktaya doğru geldi. Yine problemler var mıdır? Vardır yani bilinen bir problem var da üzerine gidilmemesi söz konusu olamaz ama bir yerlerde yarın öbür gün başka arızalar, başka problemler çıkar; devlet, millet işinin üzerindedir, emanetinin takipçisidir, herkes gereğini yapar ve bu devleti bütün kurumlarıyla beraber ayakta tutmayı başarır. Biz, ordumuzla her dönem; yaptığı işlerle, ordumuzun gücüyle, kabiliyetiyle her zaman gurur duyduk. Her zaman ordumuz her zaman askerimiz; her zaman devletimizin bir güvencesi olarak dosta güven, düşmana korku vermiştir. Son dönemlerde, güçlenen teknolojik altyapısıyla ve yaptığı yeniliklerle kendisini geliştirmesiyle beraber çok daha iyi bir noktaya taşınmıştır. Bugün geldiğimiz noktada, evet, güçlüyüz, binlerce askerî personelin ihraç edildiği bir dönemde bile, birçok insanın kabiliyet olarak, insan kaynağı olarak azaldığı bir dönemde hem Fırat Kalkanı'nda hem yıllardır olduğu gibi NATO'dayız, görevlerimize devam ediyoruz, hem Zeytin Dalı'ndayız hem bütün bu problemlerin, tartışmaların olduğu bir dönemde aynı zamanda Libya'dayız, hem Barış Pınarı'ndayız hem Kosova'dayız, hem tatbikattayız hem harekâttayız, hem Pençe'yiz hem Kilit'iz, hem caydırıcıyız hem şefkatliyiz, güçlüyüz, haklıyız ve en önemlisi muktediriz, muktedir; gücümüzün, kaynaklarımızın, askerî potansiyelimizin, o araçlarımızın sadece sahibi değiliz, onları kullanmaya muktediriz, karar bizim, çok önemli bir noktadayız. Hem güven veriyoruz dosta hem korku veriyoruz düşmana, Allah'a sonsuz şükürler olsun. Bu, bu milletin geldiği noktadır, bu noktaya gelişimizde kimin gram katkısı varsa milyon kere Allah ondan razı olsun; bizim söyleyeceğimiz söz budur.

Şimdi, son dönemde özellikle terörün üzerine giden operasyonlar, Pençe-Kilit Operasyonları, yurt içinde jandarmayla, askerle, işte Özel Harekâtla, yurt dışında askerimizle... Tabii, bugün enteresan bir cümle kuruldu, kafamı karıştırmadı değil "Ya, biz savunma bakanlığı istiyoruz." dedi birisi "savunma bakanlığı" yani "Savunma konsepti olan bir bakanlık, savunmanın ötesine geçmeyin." Yani acaba o mu kastedildi bilmiyorum. "Pençe-Kilit'i yapmayın mesela, savunmada kalın, gelirse, saldırırsa koruyun." Böyle bir şey olur mu?

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Tabii. "Yurtta sulh, cihanda sulh." bu ülkenin mottosu, senin bu ülkeden haberin yok.

ORHAN YEGİN (Ankara) - "Savunma" dediğiniz sadece oturduğunuz yerde beklemek midir?

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sen ülkenin mottosuna bak.

ORHAN YEGİN (Ankara) - "Tamam, bekleyelim; nereden geleceği belli değil, geldiğinde birkaç zayiat veririz, ondan sonra bakarız." Öyle şey olur mu ya? "Savunma" dediğiniz, işte bugün yapıldığı gibi çok yönlü bir şeydir; gram emeği, katkısı olan herkesten milyon kere Allah razı olsun, çok teşekkür ediyoruz.

Şimdi, efendim, aslında Savunma Bakanlığımıza ilişkin tabii, konuşulacak çok şey var; Bakanımız konuştu, diğer arkadaşlar da ama ben burada gündem olan bazı hususlara değinmek istiyorum.

Şimdi, bu ara değişik bir şey başladı. Tanımlar geliştiriliyor arkadaşlar tarafından, farklı tanımlar üretiliyor. Mesela, "sınır ötesi operasyon" tanımına ürettiğiniz, "istikrarsızlık" diye ısrarla bir tanım üretmeye ve her tutanakta, her konuşmada onu tutanağa geçirmeye çalışıyorlar. Savunma sanayileri yapmışız, şunu yapmışız, bunu yapmışız diyoruz. Biz bunları anlatırken, onlar savunma sanayisinde geldiğimiz noktayı anlatacak bir kavram üretiyorlar: "Ekonominin askerîleştirilmesi" ve bu kavramları zihinlerimizin, belleklerimizin arkasına koyarak bizim de o kavramlar üzerinden meseleleri okumamızı bekliyorlar. Hiç kusura bakmayın.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Öyle bir yeteneğiniz yok.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Bizim ekonomimiz askerîleşmez, bizim askerî ihtiyacımız her zaman vardır, her zaman bunun gereği yapılır. Bizim bugün savunma sanayisinde geldiğimiz nokta, bütün dünyanın alkışladığı, gıpta ettiği, dostun güven, düşmanın kaygı duyduğu bir noktadır. Buna "ekonominin askerîleştirilmesi" "ekonominin militarizasyonu" denmez; bunu yapan herkesten Allah razı olsun, milyon kere denir.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Çarpıtıyorsunuz.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Şimdi, kendileri konuşuyorlar, kendileri birtakım laflar üretiyorlar. Sonra biz itiraz edince tuhaf açıklamalar yapıyorlar. İsrail'in bugün Gazze'yle yaşadığı meseleyi alıp getirip "Güneydoğu meselesi" "Kürt meselesi" "Suriye meselesi" diye benzeşme yapıyorlar. İtiraz ediyoruz, Başkan oradan açıklama yapınca "Biz öyle demek istemedik, niye öyle anlıyorsunuz?" diyorlar. "Kürt illeri" diye burada ısrarla ya, gereği olmayan bir damar oluşturmaya çalışıyorsunuz. İtiraz ediyoruz, "E, biz coğrafi olarak tanımladık." diyorlar. Şu salonda bir kişi var mı, ya bunu coğrafi olarak tanımladığınıza, o niyetle tanımladığınıza inanan? Niye bunu yapıyorsunuz? Yapmayın, gerek yok buna, bu bir fayda sağlamaz, bu şekilde yol alamayız.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bize akıl vereceğine sen konuşmanı yap.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Kimyasal iddiasında bulundunuz askerle ilgili. "Asker kimyasal kullandı." Geçen sene de oldu, bu sene de oldu. İtiraz ettik, neyse en son şu noktaya geldi bir arkadaş, konuya girmiyorum: "Göz yaşartıcı spreyde de kimyasal yok mu?" Eyvallah. Bilmiyorum var mı yok mu? Buysa kastınız, susuyorum, bir şey demeyeceğim bu konuda ama askerin kimyasal silah kullanmasından geçen sene arkadaşlarınızın bahsettiği gibi bahsediyorsanız, onların geçen sene mahcup olduğu gibi bugün de burada sizi mahcup edecek bir sürü konuşma yapabiliriz, tamam mı?

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Ne mahcup olacağız, Hulusi Akar'ın açıklaması var, git ona sor onu.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Şimdi, "Küresel güçler Orta Doğu'yu sürekli bir kaos ortamında yaşatmak istiyor." E, tamam, biz de aynı şeyi söylüyoruz. Biz buna karşı dururken, siz ne yapıyorsunuz? Bu karışıklığa zemin oluşturmaya çalışıyorsunuz. Her meselede ülkenizin yaptığı işlerin karşısında ve onları, uluslararası mahkemelerde yargılanacak ithamları buradan, bu topraklardan, bu salonlardan, bu mikrofonlardan söyleyerek... Bu olur mu ya? Bu şekilde neyin yolunu alacağız? "Orta Doğu'da Kürt sorunu çözülmedikçe bir şey çözülmez." diyorsunuz. "Kürt sorunu" diyorsunuz, eyvallah. Orta Doğu'da Kürt sorunu olabilir, ben Orta Doğu'nun bütün ülkelerini bilmiyorum. Orta Doğu'da başka ülkelerde Kürtler zulüm görüyor olabilir, Orta Doğu'da mezhepler üzerinden bazı zulümler bazı mezheplere yapılıyor olabilir, etnik aidiyetler üzerinden yapılıyor olabilir, dinlerin arasında belki çatışmalar Orta Doğu'da bir yerlerde vardır, zulümler olabilir, aşiretlerin arasında olabilir, kabilelerin arasında olabilir, hepsi olabilir ama bu Türkiye herkesin yurdudur. Burada kimseye zulüm yoktur. Ne mezhebinden dolayı zulüm vardır ne inancından dolayı vardır ne etnik kökeninden dolayı vardır; ne içtiği kadehten ne kıldığı namazdan ne ettiği cemden dolayı kimseye bir zulüm yoktur.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sen kendini kandır.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Kimseye bir zulüm yoktur.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Kendini kandır sen.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Kendi ağızlarından laf üretiyorlar, onu biz söylemişiz gibi anlatıp bizim söylemeyip kendi ağızlarından bizim söylediğimizi ifade ettikleri cümlelere bize cevap verir gibi cevap veriyorlar; şaşırmamak elde değil. Asker, polis suç işlemiş, bunu söylemişler. Biz ortalığı yıkmışız. "Asker, polis suç işlemez." Ne alakası var? Tutanaklara bakın.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Tutanaklar orada, okursun.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Ben kullandım o ifadeyi.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Evet, sen kullandın.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Asker de suç işler, polis de işler, gramdan çalan fırıncı da olur, öğrencisini dayak paça döven öğretmen de olur, haberlerde geçmiş zamanlarda duyduk, hastasını ameliyat ederken organını alıp ticaretini yapan, organ mafyasına düşen doktor da olur. Ne yapacağız şimdi? Bütün askerleri -bu birkaç tane sapık, spesifik veyahut da neyse örnek üzerinden- bütün fırıncıları, bütün öğretmenleri, bütün kasapları bir kefeye mi koyacağız dedik.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bizim söylediğimizi bize karşı kullanma.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Bugün, yine, bugün yine dönüp aynı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Senin söylediğin ortada.

Toptancı yaklaşan sizlersiniz.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Biz ortalığı yıkmışız.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Yıktınız tabii.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Yegin, bir saniye, ilave bir dakika veriyorum.

Buyurun lütfen.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Cumhurbaşkanı "Nükleer silaha ihtiyacımız var." diyormuş. "Olunca onu da mı kullanacaksınız, kullanmadığınız silah mı kaldı?" diyorlar. Yazıklar olsun ya! Yazıklar olsun, ne diyelim!

Şimdi, bakın "AK PARTİ konjonktür değişince dilini de değiştiriyor." dediniz, bizim konjonktürle dilimiz değişmez. Dün dediğimiz gibi hepsi bu ülkenin çocuğuydu. Birileri geldi, bu çocukları kandırdı. Örnekleri var, bir ananın bir evladı geldi, asker oldu, aynı ananın başka bir evladı gitti, asker abisine ve asker abisinin arkadaşlarına karşı dağa çıktı, kurşun sıktı; biri şehit oldu, biri etkisiz hâle getirildi. Bu hepimizin acısı, bunu hep beraber çözelim diye uğraşıyoruz ama bu dille, bu şekilde bunu başaramazsınız.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sizin dil de başaramadı.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Bu dille bunu başaramazsınız.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Siz başaramadınız.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Siyasetin öneminden bahsediyorsunuz.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bizim dilimiz 2013'te, 2015'te neyse şimdi de o.

ORHAN YEGİN (Ankara) - "Siyaset eksikliği var." diyorsunuz "Siyaset yapmıyorsunuz." diyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Siz siyaseti nasıl yaptınız? "YPG'ye, PYD'ye, YPJ'ye sırtımızı dayıyoruz." diyerek yaptınız.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Siz nasıl döndünüz; onu anlat, onu!

2013'te, 2015'te ne dediysek oradayız biz, dönen sizsiniz.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri...

ORHAN YEGİN (Ankara) - "Apo'nun heykelini dikeceğiz." diyerek siyaset yapıyorsunuz. Bu mu sizin siyaset anlayışınız?

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - YPG bu ülkede ağırlandı. Sen neden bahsediyorsun? Senin bu ülkeden haberin yok, haberin! Fanusta yaşıyorsun sen!

ORHAN YEGİN (Ankara) - Başaramayacaksınız. Bu ülkenin çocuklarının arasına fitneyi sokamayacaksınız. İstediğiniz yere bu ülkeyi getiremeyeceksiniz.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sokan sizsiniz.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli milletvekilleri, Sayın Sancaklı bekliyor.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - O masayı devirdiğinizde düşünecektiniz siz.

HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) - Arkadaşlar, nerede konuşuyorsunuz? Arkadaşlar...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın milletvekilleri, değerli milletvekilleri...

Sayın Öztürk, Sayın Sancaklı hazırlığını yaptı.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Başaramayacaksınız.