KOMİSYON KONUŞMASI

İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Tabii, çok farklı konu başlıklarında bu mesele geniş bir perspektifte ele alınmaya çalışıldı saygıdeğer milletvekilleri tarafından fakat bugün bir üzüntümü de burada ifade etmek isterim. Burak Bey, mesleğinize, yaptığınız işe, ülkemize hizmetinize, milletimize hizmetinize saygım olmakla beraber ne yazık ki ben bugün Dışişleri Bakanlığımızı yeterli görmedim; sunum içerik itibarıyla daha dolu olabilirdi ya da burada saygıdeğer milletvekillerimizin sorduğu sorular daha net karşılık bulabilirdi ki böylesine hem Türkiye açısından hassasiyet arz eden bir mesele doğrudan ve dolaylı olarak çünkü -biraz sonra değineceğim- sadece İsveç'le bizim aramızda olan konular değil, diğer taraf ülkelerle de aramızda olan bazı hususlar var; bu çerçevede de Sayın Başkanım, daha besleyici olabileceği kanaatini taşıyorum kişisel olarak.

İkinci husus, tabii, Rusya'nın Ukrayna'da başlatmış olduğu savaş; bunu Türkiye olarak biz de reddediyoruz, kabul etmiyoruz bu savaşı ve Rusya'nın işgal girişimlerini ancak gelinen aşamada, ilk andan itibaren de Avrupa'da güvenlik mimarisinin çökmesine sebebiyet verdi ve bununla beraber, güvenlik paradigmaları ve algılamalarında da hemen her ülke nazarında değişiklikler gözlenmeye başlanmakla beraber, NATO'nun da genişlemeyle alakalı konseptini yeniden ele aldığı görüldü. Ve bu kapsamda da öncelikli adım olarak her ne kadar Rusya, işgal sebeplerinin bir tanesini NATO'nun Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonra kendisine verilen sözlerin tutulmaması olarak gösterse de NATO'nun buna mukabil Ukrayna'yı değil, Ukrayna'nın üyeliğini değil, öncelikli olarak kendi güvenlik algılamasıyla İsveç ve Finlandiya'nın üyeliğini gündeme alması ve bununla alakalı adım atması da beraberinde geldi. Tabii, burada Türkiye olarak özellikle Arap Baharı'yla beraber 2011 yılında başlayan bir süreç bizi yakından ilgilendiriyordu çünkü NATO'nun güney hududunu, güney sınırlarını mevcut durumda tutan ülke Türkiye. Burada bizim güvenlik kaygılarımızı ve güvenlik endişelerimizi karşılamayan ama özündeyse "Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz." algısıyla çalışan bir güvenlik ittifakı olması gerekirken ne yazık ki Türkiye'yi terörle mücadelesinde yalnız bırakan ve hatta yalnız bırakmakla kalmayıp Türkiye'ye yönelen millî güvenlik tehditlerini doğrudan besleyen ve büyüten bir NATO gerçeğiyle de yüzleşmek durumunda kaldık. Amerika Birleşik Devletleri'nin bu kapsamda PKK-PYD terör örgütüne verdiği destek, on binlerce tırlık yardımı, burada vermiş olduğu eğitim faaliyetleri ve Suriye'nin imkânlarının, olanaklarının, yer altı ve yer üstü kaynaklarının bu terör örgütüne peşkeş çekilmesi girişimi ve bu terör örgütünün de aynı zamanda Kürtleri temsil ettiği yalanıyla bölgede bazı faaliyetlerde bulunulması bizim nazarımızla kabul edilemez bir gerçektir, hem millî güvenliğimizi ilgilendirmektedir hem de Türkiye'nin açık bir beka meselesidir. Bu beka meselesinde de NATO'nun Amerika Birleşik Devletleri'yle beraber -tırnak içerisinde- IŞİD'le mücadele koalisyonu altında bulunan ülkelerin de Türkiye'ye karşı yaptığı büyük bir yanlış olmuştur.

Yeri gelmişken şunu da ifade etmek isterim: Bugün YPG'nin ve PYD'nin PKK'yla olan açık ve organik bağı her yönüyle ispatlıdır, tescillidir. Bu terör örgütüne destek veren ülkeler dahi kendi parlamentolarında, kendi senatolarında bunları konuşurken "Biz bunun bağını biliyoruz ama Türkiye'yi de şöyle yapmak, böyle yapmak için adına sonradan 'Suriye Demokratik Güçleri' dedik." sözünün de bizim nazarımızda bir karşılığının olmadığını ifade etmek lazım. Bu beyanlar konuşulurken Washington'un ağzına bakmayalım biz. "Ankara'da ne oluyor? Ankara'nın hassasiyeti ne? Diyarbakır'ın hassasiyeti ne? Hakkâri'nin hassasiyeti ne? Kayseri'nin hassasiyeti ne? Türk milletinin hassasiyeti ne?" biz bu pencereden bakalım. Dolayısıyla bu kapsamda da NATO ve bu manada Amerika Birleşik Devletleri Türkiye'nin güvenlik hassasiyetlerine, güvenlik kaygılarına yeterince saygılı davranmamışken Ukrayna savaşından sonra genişleme stratejisiyle alakalı İsveç ve Finlandiya'yla ilgili kapımızı çalması karşımızda bulunan gündemlerden bir tanesiydi. Bu anlamda -bize göre de- hem bu Komisyonda konuştuk hem Genel Kurulda bütün siyasi partiler görüşlerini ortaya koydu ve aziz milletimizin yegâne sesi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Finlandiya'nın, bu ülkenin de NATO'ya üyeliğini uygun bulduğunu deklare etti; şimdi gündemimizde İsveç var. Yıllardan bu yana PKK terör örgütünün bu ülkede faaliyet gösterdiği, faaliyet göstermekle beraber yine Suriye'de başlayan iç savaş paralelinde PKK terör örgütünün Suriye uzantılarına başta "AT4" olarak adlandırılan roket ve tanksavar sistemleri dâhil olmak üzere, bunları verdiği ve Türkiye'nin kendi iç güvenlik harekâtlarında da benzer sistemlerin PKK terör örgütünden ele geçirildiği açık ve net bir gerçek. Biz bu gerçeklikleri zaman zaman Komisyonumuzu ziyaret eden İsveçli muhataplarımıza da Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri olarak ifade ettik.

Vahim olan bir başka husus daha var; yine bu terör örgütünün İsveç'te sürdürdüğü faaliyetlerde kurmuş olduğu bazı sözde dernekler var ve bu dernekler ne yazık ki İsveç devletinden doğrudan destek alıyorlar ve bu destekler finansal olarak yahut diğer "ayni yardımlar" adı altında sonradan Suriye'ye ve Irak'a imkânlar sunulmak suretiyle gönderiliyor. Şimdi, bununla alakalı, Emniyet birimlerimizin, bilhassa İçişleri Bakanlığımızda Emniyet Teşkilatının hazırladığı bir rapor vardı, milletvekillerine de dağıtıldı bu; bu raporda geçen, adı anılan bazı dernekler var, PKK'nın uzantısı olan dernekler. Bu derneklerin faaliyeti gelinen aşamada ne oldu? Yani terörle mücadele yasasıyla, evet, İsveç bir adım attı, bunu olumlu yönde atılmış bir adım olarak değerlendirmek lazım ama netice itibarıyla uygulamada Türkiye açısından somut yansımaları oldu mu?

Bir başka konu ambargolar meselesi. Bu bahsettiğimiz -Savunma Bakanlığımızın temsilcisi hanımefendi burada- "ambargo" denilen süreç tam olarak hangi tarihte başladı, hangi alanları kapsadı? Bugün gelinen aşamada kaldırılan ambargolar nelerdir, bunu İsveç niye uyguladı? Şimdi kaldırıyorsa bunun Üçlü Muhtıra paralelinde kaldırılıp kaldırılmadığı gerçeğinin de ifade edilmesi lazım.

Ve, elbette ki FETÖ konusu... Çok önemli bir girişim oldu, ilk kez bu terör örgütünün, FETÖ terör örgütünün adı uluslararası bir belgede ülkemizin de hassasiyetleri paralelinde anıldı ve NATO kapsamında da diğer ülkelerin bundan sonra bu terör örgütüyle alakalı Türkiye'nin hassasiyetlerine saygı duyacağı hususu Hükûmet yetkilileri tarafından da gündeme getirildi. Fakat yaşadığımız bir olay da var, 15 Temmuzda doğrudan sorumluluğu bulunan ve o hain darbe girişimini bir hafta öncesinden yani 7 Temmuz 2016 tarihinde sosyal medya hesabı Twitter'dan attığı bir "tweet"le haber veren bir alçak, namussuz, haysiyetsiz, şerefsizin bugün İsveç'te olduğunu biliyoruz; bunun adı Bülent Keneş. Bu Bülent Keneş istendiğinde İsveç Yüksek Mahkemesi bunun iadesini hangi gerekçeyle reddetti? Adalet Bakanlığının buna cevap vermesini bekliyoruz. Ve bu reddedildikten sonra Türkiye cevaben bununla alakalı neler söyledi? Çünkü bu şahıs, bu terörist bu darbe girişiminin 15 Temmuzda olacağını bir hafta öncesinden net bir şekilde beyan etmişti. Ortak mekanizmada mesela bu konular gündeme geldi mi? Ve bu, Dışişleri Bakanlığı yetkililerimiz tarafından "ortak mekanizma" olarak adlandırılan mekanizmada ülkemizi temsilen kimler yer aldı? Bunların da bu sayede cevap bulmasını bekliyorum.

Şimdi, tabii, Dışişleri Bakanlığımız sunumunda bir başka açıdan bir sözde kızılay yapılanmasının kurulduğunu ve bunun banka hesabının yine İsveç'in ilan ettiği Terörle Mücadele Yasası kapsamında kapatıldığını söyledi. Banka hesabının kapatılması önemli bir adımdır. Peki, bu yapı kapatıldı mı, bu yapı ve buna benzer yapılanmalar kapatıldı mı? Bunu da önemsediğimizi, buna da cevap beklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Adalet Bakanlığı yine 32 terör örgütü mensubunun, 32 teröristin İsveç'ten istendiğini söyledi. Bunların kaçı PKK'lı teröristtir, kaçı FETÖ mensubu teröristtir veya diğer terör örgütlerine üye olan isimler var mıdır? Buna da lütfen cevap verilmesini beklediğimi ifade etmek istiyorum.

Tabii, İsveç'i konuşuyoruz, İsveç'le alakalı hususlardan bahsediyoruz ama ne yazık ki İsveç'in üyeliğini arzu eden, İsveç'in üyeliğini kendi millî güvenlik ve Avrupa güvenliği açısından önemli gören Amerika Birleşik Devletleri'nin tavrını, yakışıksız ve saygısız tavrını -ne yazık ki- tam manasıyla sorgulamadığımız kanaatini taşıyorum burada. Şimdi, nedir yani, bir Kongredeki bir Silahlı Hizmetler Komite Başkanının iradesi 85 milyonluk Türk milletinin iradesini temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisinden daha mı büyük? Kim oluyorsunuz siz? Bu şartlarda Türkiye'nin millî güvenlik hassasiyetine bir müttefik olarak saygı duymayacaksınız, ondan sonra kalkacaksınız -tırnak içerisinde- kendi millî güvenlik paralelinizde Türkiye'ye İsveç'in NATO'ya üyeliği bahsini getireceksiniz, F-16 bahsine bağlayacaksınız. F-16 bahsi nasıl geldi? Parasını ödediğimiz hâlde hakkımız olan F-35 uçağını bize niye vermediniz? Bu sorgulamaların yapılması lazım. Amerikalıların buna tutarlı cevap verebildiğini, şu aşamada, Türk kamuoyunu, Hükûmetimizi de -ben eminim- Dışişleri Bakanlığımızı da tam manasıyla ikna edebildiğini ben düşünmüyorum. Kimse kusura bakmasın. Bu anlamda somut adım bekliyoruz. Şimdi, baktığınız vakit, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Joe Biden ya da Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı "Efendim, biz, Türkiye'nin bu anlamdaki F-16 almasına saygı duyuyoruz ama Senato Silahlı Hizmetler Komitesi şunu yapıyor, bunu yapıyor." Buyurun, bir iyi niyetse, atılan adımsa, bugün biz İsveç'in bahsini en azından görüşmeye almışsak Amerikan Senatosunda Türkiye'nin hakkı olan, Türkiye'nin talebi olan hususlardan hangi biri gündeme alındı, hangisi konuşuldu? Eminim, bugün burada da bu konuyu takip eden isimler vardır, belki gazeteciler aracılığıyla iletiliyordur ama bu anlamda Amerikan Senatosu kendisini Türk milletinin iradesinden üstün görmemelidir. Burada bağlayıcı husus, bağlayıcı alan, bağlayıcı konu Türk milletinin egemenliğinin ve temsiliyetinin, iradesinin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisindedir. Bu tarihî anı bir kez daha hep birlikte yaşadığımızı, yaşamak durumunda olduğumuzu ve irademizi de doğru yerde, doğru zamanda koruma sorumluluğunu en azından millî vicdanla taşıdığımızı saygıdeğer milletvekillerine, Komisyon üyelerimize ifade etmek isterim. Kimse kendisini Türkiye'nin üzerinde görmesin, göremez.

Diğer taraftan, şimdi, Asuman Hanım yaptığı bu değerlendirmede -Gazze'de bugünlerde kabul etmediğimiz, hiçbir vicdan sahibi insanın da kabul edemeyeceği görüntüler yaşanıyor- Amerika Birleşik Devletleri'nin bu katliamı izlediğinden bahsetti. Doğru, izliyor ama sadece izlemekle de yetinmiyor. Sayın Genel Başkanımız salı günü grup toplantısında çok açık ve net bir beyanda bulundu: "Bugün İsrail'in Gazze'de çocukları öldürmek için kullandığı bazı bombalar dünyada sadece Amerika Birleşik Devletleri ordusunun envanterinde bulunan bombalardır." Bunu nereye koyacağız? Bu şartlar altında da birileri bu kapsamda Türkiye'nin onayını bekliyorsa, Türkiye'nin hem kendi millî egemenliği açısından hem millî bekası açısından hem millî güvenliği açısından hem de bölgesel perspektifte barış, huzur ve istikrarın hâkim olması açısından taşımış olduğu hassasiyetlere de saygı göstermeleri gerekir. Bu saygı göstermeleri gereken hususu da artık öğrenmeleri gereken zaman gelmiştir, hatta geçmektedir bile.

Ben bu kapsamda tekrar teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, bizim de saygıdeğer diğer milletvekillerimizin de sormuş olduğu suallerin sayısı oldukça fazla, bu suallere verilen cevaplar da ortada dolayısıyla bundan sonraki hususu da zatıâlinizin dikkatlerine arz ettiğimi belirtmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum, sağ olun.