KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA ERDEM (Antalya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Sayın Bakanım, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan Yardımcılarım, değerli bürokratlar ve basın emekçilerimiz; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2024 bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçtiğimizden bu yana devletin yapılandırılma biçimi değiştirildi. Millî Savunma Bakanımız Sayın Yaşar Güler de tıpkı selefi Hulusi Akar gibi Genelkurmay Başkanlığından Millî Savunma Bakanlığına atandı yani tek adam rejimine geçtiğimizden beri bu bir kriter oldu. Burada amacım hepimizin canını emanet ettiğimiz askerlerimizi ya da Sayın Bakanımızı yıpratmak değil, burada bu sistemin ordumuzu siyasetin içine sokacağı endişesini sizlerle paylaşmak. İktidarın ilk yıllarında askerin siyasette olmaması gerektiğini en hararetli biçimde savunan Adalet ve Kalkınma Partisi, sanırım, bu düşüncesinden vazgeçmiş görünüyor. Peki, bu bir kriter olarak algılanırsa bundan sonraki Genelkurmay Başkanları "Mevcut iktidarla iyi geçinelim, sonra bakan oluruz." diye bir kariyer planlaması yapar mı; işte, askerin siyasete karıştırıldığı süreç bunu gösteriyor.

Sayın Bakanım, gerçi siz konuşmanızda yoğun ve kademeli bir şekilde sınırları koruduğunuzu söyleseniz de ülkemizde son yıllarda vatandaşlarımızı kaygılandıran en önemli konulardan bir tanesi sınır güvenliğimiz. AKP iktidarının hatalı dış politikalarının ceremesini maalesef vatandaşımız çekiyor. Yanı başımızda patlak veren Suriye iç savaşı sonrası milyonlarca Suriyeli ülkemize geldi; birçoğunun kaydı yok, sayıları bile tam bilinmiyor, gelenler kaçak yollarla duvarlardan atlayarak, tellerden geçerek bir şekilde Türkiye'ye ulaşıyor. Aynı sorun bununla da kalmıyor; ülkemizin Van-İran sınırından Afgan'ı, Pakistanlısı koşar adım ülkemize geliyor. Her gün bölgeden onlarca görüntü geliyor, basına ve kamuoyuna yansıyor bunlar. Organize suç örgütleri, insan kaçakçıları buraları âdeta yol etti. Vatandaşımız bu sorunların çözülmesini bekliyor. Bu ülkenin daha fazla göçmen kaldıracak hâli kalmadı. Vatandaş güvenlik endişesi yaşıyor, gelenler kim belli değil, bu gelenlerin karıştığı yüzlerce suç örneği maalesef ülkemizde var. Sınır güvenliği noktasında gerekli önlemlerin alınmasını bekliyoruz. Sayın Bakanım, sınırlarımız yol geçen hanına dönmesin diyoruz.

Bir de bizim hâlâ yılan hikâyesine dönen bir ALTAY tankı meselemiz var. Hani biz "Buraları Katarlılara satıyorsunuz." dediğimizde bize kızmıştınız, Tank Palet Fabrikasından bahsediyorum. Gerçi size göre oraları sadece yirmi beş yıllığına işletecek, yatırım yapacaklardı; yıllar geçti, durum ne, bilmiyoruz. Cumhurbaşkanımız Erdoğan bu yılın başında orduya teslim edileceğini söylemişti hatırlarsanız. Şu an teslim edilen tank sayısına baktık, sadece 2, onlar da test aşamasında. Asıl süre 2020 yılı verilmişti fakat o günden bu yana birçok tarih söylendi ve hiçbiri tutulamadı. Neye göre tarih verdiniz, ne zaman tank üreteceksiniz belli değil; şimdi, 2025 yılı hedef gösteriliyor. Bu hususların da artık netleşmesini bekliyoruz Sayın Bakanım. Aksi hâlde halkı içi boş vaatlerle kandırarak seçim kazanmanızın sonucuna varmak aklımıza gelecek.

Değerli mirasımız PaletTank Fabrikası... Özelleştirme, pardon, siz öyle demiyorsunuz "İşletme hakkının belli bir süre için devredilmesi..." Millî Prodüktivite Merkezinin son on yılda 3 kez en verimli iş yeri olarak tescil ettiği bu fabrika dünyada ilk 5 arasındaydı Sayın Bakanım ama maalesef kiralama ya da işletme vasfıyla elimizden uçtu gitti.

Geçtiğimiz yıl çok büyük bir deprem felaketi yaşadık. Bu iktidar günlerce deprem bölgesine ulaşamadı, yardım götüremedi. İnsanlar enkaz altında çığlık ata ata bekledi. Hâl böyle olunca vatandaşımızın Türk Silahlı Kuvvetlerinin afet çalışmalarında daha aktif rol alması gerektiğine yönelik çağrıları vardı. Askeri bekledi çünkü bizim askerimiz bu milletin evladıdır, evladından yardım bekledi bu millet. Ankara, ilk etapta bölgeye TSK'ye bağlı insani yardım tugayı gönderirken ilk depremden yaklaşık otuz iki saat sonra salı günü saat 14.00 sularında 2'nci Ordu Komutanlığına bağlı tüm komando tugaylarının deprem bölgesine sevk edileceği açıklandı. Biz bunun sebebini biliyoruz ama vatandaş "Asker niye zamanında yetişemedi?" diye soruyor Sayın Bakanım. "Siyasi irade askerin görünür olmasını istemiyor mu?" diyor, "'Her şeyi biz yaparız.' mı diyor? Askere de bu yönde engellemede mi bulundu?" diye kamuoyu soruyor Sayın Bakanım.

Yine, depremde tekrar önemini anladığımız ve diğer askerî operasyonlar sonucu meydana gelen yaralanmalarda eksikliğini hissettiğimiz bir sorunumuz da Sayın Bakanım, kapatılan askerî hastaneler. Hastanesi olmayan ordu olur mu Sayın Bakanım? Askerî hastanelerin yeniden açılması, inşa edilmesi konusunda acilen bir adım atılması gerektiğini düşünüyoruz; askerin buna ihtiyacı var. Çatışma alanında veya askerî hastanede bulunan askerî doktorlar ve askerî personel, askerler için en büyük psikolojik destektir. Cephede ağır yaralı askerler için dakikaların bile önemi olduğu düşünüldüğünde yaralıya kimin, nasıl ve hangi koşullarda müdahale edeceğini, hasta naklinin nasıl yapılacağını en iyi askerî doktor ve personel bilir. Savaş cerrahisi bambaşka bir konu Sayın Bakanım. Bu konuyu yıllardır söylüyoruz, bu konuda tuhaf bir şekilde inat var. Allah göstermesin, görüyoruz, her an sıkıntı olabilecek, kaos yaşanacak bir ülkede yaşıyoruz yani bu konuya öncelikle sizin bir şekilde ağırlık koymanız gerektiğini düşünüyorum.

Yine, ordumuzun kıymetli mensuplarının özlük haklarına dair söz verilip yerine getirilmeyen birçok talebi var. 1990'lı yıllarda çıkarılan makam ve görev tazminatlarının yarbay rütbesine kadar onlara verildiğini, binbaşılara ise bu hakkın tanınmadığını biliyorsunuz. Kendilerinden üst rütbeden emekli olan subaylarla maaş farklarının yüzde 10'lardan bugün geldiğimiz noktada yüzde 90'lara çıktığını biliyoruz. Daha önce burada belki bin defa söylenmiştir. Ayrıca, astsubaylarımız ön lisans mezunu oldukları hâlde uzun zamandır 9'uncu derecenin 2'nci kademesinden göreve başlıyorlar. Hâlbuki aynı eğitim düzeyine sahip devletin bütün kademesindeki memurlar 9'un 1'inden başlıyor; bu büyük bir adaletsizlik, maaşları çok düşüyor, bunun bir an önce düzeltilmesi gerekiyor. Daha da önemlisi, görev tazminatı başta olmak üzere emekliliklerine yansıyan herhangi bir tazminat olmadığı için astsubaylarımız emekli olduklarında maaşlarını yüzde 45 daha düşük alıyor. Ekonomik yetersizlikleri ordunun emektar komutanlarının omzuna yüklemeyin Sayın Bakanım. Bu kutsal görevi icra eden şanlı Türk ordusuna ne kadar değer versek azdır.

Emekli uzman çavuş vatandaşımız bana şöyle bir e-posta göndermiş, eminim sizlere de gelmiştir "Biz uzman çavuşlar operasyonda, havada, karada, denizde, her zaman, her yerde, sıcakta, 40 derecede, dağda, taşta görev yapıyoruz. Bu zorlu şartlar altında en ufak hastalıkta bile Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilişiğimiz kesiliyor. Çoğumuz emekli olamıyor, emekli olan da adi malul emeklisi oluyor. Bizler adi değiliz. Görev ve hizmetlerimizi vatan ve millet için yaptık." Yine, bir başka uzman çavuş ise şöyle yazmış: "Ben devletime yirmi dört sene hizmet verdim ve devletim adi malul emekli etti. Asgari ücretin altında maaşla geçinmeye çalışıyorum. Evliyim, 2 evladım var ve başka gelirim yok." Sayın Bakanım, şimdi soruyorum: Yirmi dört yıl vatana millete hizmetin mükâfatı bu mudur?

Sayın Bakanım, bu duygularla bu sorunların çözümüne parmak basacağınızı düşünüyor, görevinizde başarılar diliyor, saygılar sunuyorum.