KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET ALİ CEVHERİ (Şanlıurfa) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, kıymetli hazırun, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben bu konuşmamı bir şekilde mağdur olmuş, mazlum duruma düşmüş, hakkını alamadan ebediyete intikal etmiş mazlumlar adına yapmak istiyorum.

Ben tabii, bu konuyu anlatırken önce, 1991 yılında Hicaz'da yaşadığım bir olayı anlatarak devam etmek istiyorum. 1991 yılında Kâbe'yi tavaf ederken önümde bir vatandaşın çantasından cüzdanı düşmek üzereydi. Eğer Türkiye'de olsaydım ben elimi uzatır, cüzdanını alır, kendisine verirdim, kardeşim, cüzdanın düşmek üzereydi derdim ama ben elimi yukarıya kaldıramadım. Şu endişeyi taşıdım, elim havadayken yanlış anlaşılır ve elim kesilebilirdi. Niye? Çünkü yaptırımlar ağır, kendimi ifade edemeyebilirdim Suudi Arabistan'da. Şimdi niye bunu anlattım? Baktığımızda, yasalarımızın yaptırım gücü yok, ciddi manada insanlar mağdur oluyor. Şimdi, Hazreti Ömer'in bir sözüyle başlamak istiyorum. "..."(x) Adalet mülkün temelidir. Adaletin olmadığı yerde nizam da olmaz, kanun da olmaz, anarşi olur. Güçlü olan haklıdır anlayışının egemen olması lazım. Eğer güçlü olan haklıdır anlayışı egemen olursa yine orada nizamdan, kanundan bahsedilemez, devletten de bahsedilemez. Devletin devlet olmasının en temel vasfı adaleti tam şekilde uygulamasıdır ve devletin adil olmasıdır. Dolayısıyla, balık baştan kokar misali, eğer devlet adil olmazsa ne yapacaktır? O tebaa da zalim olacaktır ve herkes çeteleşerek, gruplaşarak bir şekilde, gücü yettiği insanlara zulmetmeye çalışacaktır. Baktığımızda, devlet nizamının olmadığı, adalet nizamının olmadığı yerde bunları çok rahat bir şekilde görebiliyoruz. Bugün Suriye'de devlet olmadığı için, adalet sistemi olmadığı için yüzlerce değil, belki binlerce örgüt var orada, herkes yanına üç beş kişiyi alarak diğer insanlara zulmetmeye çalışıyor.

Yine, idarecilerin en bariz vasfı da adil olmalarıdır. Şunu da çok iyi bilmemiz gerekiyor: Suçta şahsilik ilkesi esastır, "..."(x) "Birisinin suçundan dolayı bir başkası cezalandırılamaz." ama maalesef, biz toplu olarak insanlığı cezalandırmaya çalışıyoruz. Ben geçenlerde bir vekil arkadaşımla birlikte Şanlıurfa Cezaevi Müdürünü ziyaret ettim, orada yatan mahkûmların suçlarının ne olduğunu sordum, şunu söyledi: "Uyuşturucu, kapkaç ve hırsızlık." ve yine, Cezaevi müdüründen sonra savcımızla da görüştüm, emniyet müdürümüzle görüştüm, şunu söylediler: "Hırsızlık yapıyor, üç beş gün sonra dışarı çıkıyor." Bugün bölgemizde uyuşturucu madde bağımlılığı çok ciddi bir sorun ve bizi çok ciddi manada rahatsız ediyor. İnsanlar uyuşturucu satıyorlar, başkasını zehirliyorlar ama "Ben içiciyim." diyor, emniyetin yakaladığını savcı veya hâkim serbest bırakıyor. Yanına kâr kalırsa nereye varacak bu iş? Şahsın evine giriliyor, hırsızlık yapılıyor, bıçakla tehdit ediliyor, yakalanıyor ve serbest kalıyor. Peki, bu mazlumun hakkını kim alacak? Veya suçsuz yere birisi öldürülürse ve bu, üç beş yıl cezadan sonra çıkarsa bu mazlumun hakkını kim alacak? Maalesef, devlet, kendisine karşı işlenmiş olan suçları çok rahat bir şekilde affetmiyor ama şahıslara karşı yapılmış olan suçları affediyor. Mağdur olan benim, mazlum olan benim, sen nasıl kendini benim yerime koyarak başkasını affedersin? Benim hakkımı kim alacak? Bu mazlumlar hakkını nerede alacaklar?

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Ahirette.

MEHMET ALİ CEVHERİ (Şanlıurfa) - Evet, ahirette, ahireti bekleyeceğiz, ilahî adalete inanıyoruz, ilahî nizamda adaletin işleyeceği günü bekliyoruz, amenna ama eğer biz hep o günü beklersek o zaman biz bu dünyayı yaşanmaz hâle getiririz ve eşkıyalık ve anarşi alır başını gider. Dolayısıyla, adalet sistemimizin adil olması lazım, suçlunun yanına kâr kalmaması lazım. Ciddi manada şu anda bu madde bağımlılığını meydana getirenler -ki zaten içici sonra satıcı oluyor- çok hafif bir cezayla kurtuluyorlar. Bunların cezalarının ağırlaştırılması gerekiyor, özellikle rica ediyorum, içici de olsa cezaların ağırlaştırılması gerekiyor, insanları zehirlememesi lazım. Hırsızlık yapanın yanına kâr kalmaması lazım, bilmelidir ki bunun ağır bir yaptırımı var.

Baktığımızda, özellikle, hele bu denetimli serbestlik hadisesi bana göre, benim vicdanımda tamamen gizli bir aftır. E, adam suç işliyor, cezaevinde yer yok diye biz adamı denetimli serbestliğe tabi tutuyoruz imza karşılığı veya iş karşılığı. Böyle bir adalet, böyle bir sistem olur mu ya! Peki, bu denetimli serbestlik sistemi de artık cevap vermezse ne olacak? Bu sefer, biz bu kişilere "Hadi, para yatır, seni serbest bırakalım." mı diyeceğiz? Adalet mekanizmasının ve yasalarımızın ciddi manada gözden geçirilmesi gerekiyor, yanına kâr kalmaması lazım. Eğer ben suç işliyorsam bunun da bir vebalinin, bir cezasının olduğunu bilmem lazım. Yakın tarih içinde Urfa'da yaşadığım bir hadise, benim bölgemde yaşandı; vatandaşın biri bir şekilde öldürüldü, kimin öldürdüğü bir türlü tespit edilemedi ve kimse için de yasal bir işlem yapılamadı. Bu öldürülenin yakınları da gittiler karşı taraftan 2 kişiyi öldürdüler. Yine, kimin öldürdüğü bilinmiyor -ben biliyorum da- onların da yanına kâr kaldı, bunların da yanına kâr kaldı. Nereye varacak bu iş? Hadi, bu 2 kişisi öldürülenler de 4 kişi öldürsünler, karşılıklı böyle bir çatışmaya mı gitsin bu iş? Ama eğer sistem, nizam düzgün işlemiş olsaydı, insanlar biliyor olsalardı ki yapanın yanına kâr kalmayacak ve bunu yapan cezasını bulacak, belki 2 kişi öldürülmeyecekti. Çok samimi söylüyorum, öldürülen kişilerin de bu cinayeti işledikleri noktasında ben çok şüpheliyim ama insanlar kendileri adalet sağlamaya çalışıyorlar. Eğer yasalar güçlü olsa, insanlar yasalara inanmış olsalar adalet sağlamaya çalışmazlar. Ben adalete inanmak istiyorum, inanıyorum da. Sayın Bakanım, sizin beni çok ciddi manada vicdanınızda anlayacağınızı biliyorum ama bizim bir şekilde adaleti tesis etmemiz lazım, etmezsek, yapanın yanına kâr kalırsa suç oranları artacaktır. Cezaevleri yetmiyor, daha da yapmaya çalışıyoruz, bu da yetmeyecektir. Peki, nereye varacak bu iş? Dolayısıyla, herkesin vicdanında olması lazım yasaların, bizim vicdanımızda inanmamız lazım. Gerçi ben şahıs olarak beşerî sistemlere çok fazla inanmıyorum ve beşerî sistemlerin de çok adalet sağlayacağına inanmıyorum, onu da söyleyeyim. Çünkü eğer öyle olmuş olsaydı biz beş on sene de bir yasa değiştirmezdik, hatta Anayasa'yı değiştirmek zorunda kalmazdık. Niye? Cevap vermiyor. Niye? Bizler yapıyoruz. Niye? Beşeriz. Niye? Yaparken birçok faktörü göz önünde bulunduruyoruz, ilahî nizamı göz önünde bulundurmuyoruz.

Saygılar sunuyorum.