KOMİSYON KONUŞMASI

BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) - Sayın Başkan, Sayın Komisyon üyeleri; sokaklar göçmen, mülteci çocuklarla dolu, çok büyük bir kısmı da eğitime ulaşamıyor; bunu hepimiz biliyoruz. Eğitim öğrenime erişebilen mülteci çocuklar ise adaptasyon sorunu yaşıyor, ana dilinde eğitim göremeyen bu çocukların bilgi edinme kapasiteleri devlet politikasıyla yok ediliyor. Mülteci çocukların önemli bir kısmına bu nedenle "özel gereksinimli öğrenci" deniliyor, böylece tamamen eğitim dışına itiliyorlar. Bu, aslında, özel gereksinimli çocuklar için de bilimsel bir eğitim politikası olmadığını gösteriyor çünkü bir çocuk ana diliyle eğitim görmediği için mi öğrenemiyor yoksa farklı bir eğitim biçimine ihtiyaç mı duyuyor açığa çıkaramıyor eğitim politikası. Mülteci çocukların yüksek oranda işçileştirildiğini görüyoruz, meslek liselerine ve MESEM'lere yönlendiriliyorlar ve asgari ücretin üçte 1'ine emekleri sömürülüyor. Adalet Bakanlığı hapishaneleri, MEB okulları sanayi tesislerine çevirmiş durumda. Sağlamcılık bir devlet politikası, eğitimde de büyük ve ağır yansımaları var. Bizlere ulaşan birçok sıkıntı var, ailelerin ulaştırdığı: Birincisi, okulların fiziki sıkıntıları, okula giriş çıkışlar, sınıflar, tuvaletler, varsa atölye ve spor alanları özel gereksinimli çocukların kullanabileceği şekilde düzenlenmiş değil. Hem fiziksel hem de malzeme açısından yetersiz öğrenim alanları temel sorun ve çözüme dair gerçekçi bir adım göremiyoruz. Sizin milyonlarca malzeme iddianız var sunuşunuzda fakat bunun pratikte bir karşılığı ne yazık ki yok. Kaynaştırma öğrencileri özel gereksinimli öğrenciler olarak görülmüyor, öncelikle okul yönetimleri tarafından baş belası ve kurtulunması, başından atılması gereken unsurlar olarak görülüyorlar, akran zorbalığı çok yaygın. İletişim yetenekleri ve toplumsallaşmaları farklı düzeylerdeki kaynaştırma öğrencilerine sınıflar hazırlanmıyor, sınıftaki diğer öğrencilerin de uyum sağlaması gerektiği atlanıyor, gerekli önlemler alınmıyor. Görece iyi şartlar için aileler taşınıyor başka şehirlere, bir nebze iyi eğitim için, daha doğrusu bazen okullara çocuklar kabul edilmediği için sadece eğitim için başka şehirlere taşınmak zorunda kalıyorlar. Çocuklar okullarda barındırılmıyor.

Millî Eğitim Bakanlığının İzmir bilgi notunda, geçen dönem ilköğretimde taşınan öğrenci sayısı İzmir için 8.154 olarak belirtilmiş. Taşımalı eğitimde özel gereksinimli öğrenciler yer bulabiliyor mu bir örnekle açıklayacağım: Kemalpaşa'nın Ansızca köyünde bir kaynaştırma öğrencisi 3 yaşında geçirdiği kazadan kurtuluyor, ağır bir kaza, beyin hasarı alıyor, rehabilitasyonla eğitim hakkından okula giderek yararlanacak duruma geliyor, böyle bir gelişim gösteriyor fakat taşımalı eğitim mağduru. Merkez Cumhuriyet İlkokulu öğretmenlerinin yaptığı program servis şoförü tarafından kendisine uygun bulunmuyor ve Feride iki haftayı aşkındır okula gidemiyor; böyle binlerce öğrenci var, ya okula ulaşamıyor ya veliler kabul etmiyor ya okul yönetimleri kabul etmiyor.

Yine İzmir'de 6 özel eğitim anaokulu varmış -aynı nottan öğrendik- İzmir'in bütün ilçelerinde yok demektir bu, İzmir'in çünkü 30'dan fazla ilçesi var fakat yine İzmir'de Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı 110 kurs var okul öncesine dair. ÇEDES 2023'teki ek protokolle de okul öncesine inmişti, bunu hatırlıyoruz hepimiz. Neydi ÇEDES? Dindar ve kindar nesil projesi. TÜGVA ve benzerleriyle yürütülen proje ve protokollerle birlikte görmemiz gereken bir proje. Öyle ki manevi danışman olarak görevlendirilen imamlar öğretmenleri atlayıp velilerle düzenli görüşüyor yani MEB'in bütün fonksiyonlarını rahatça kapatabiliyoruz yani okulları Diyanete bağlamanın önünde engel kalmamış, değerler eğitimi veriyor imamlar. O zaman rehberlik öğretmenleri neden var? Resmen işlevsiz hâle getirilmiş durumdalar, idari işlere hapsedildiler, öğrenciler ise imamlara bırakıldı. ÇEDES kapsamında manevi danışman olarak görevlendirilen -az önce Ferit Vekilimiz de belirtti, kendi seçim bölgesi- Urfa Akçakale Müftüsü Halil Bilik çocuk istismarı nedeniyle tutuklandı, ÇEDES kapsamında görevlendirildiği okulda bir çocuğa istismarda bulunduğu için. Bunu neden belirtiyorum? Bu bir istisna değil. Ensardan başlayarak birçok kamuya yansıyan çocuk istismarı vakası var. Din kültürü ve ahlak bilgisi dersinde "tek din, tek mezhep" düsturuyla Sünni Hanefilik dışında kalan Aleviler, Bektaşiler -"kültürel değer" diyeceğim ama aslında bir çeşitlilik olarak gösteriliyor- devamında da gayrimüslim olarak etiketlenen Ezidiler, Ermeniler, Yahudiler, Süryaniler, Hristiyanlar ve sayamayacağımız çok kadar inançtan topluluk yok sayılıyor, hatta düşmanlaştırılıyor. Çoğumuz hatırlar "Sınıfta Alevi var mı?" sorusunu din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerinin.

Millî Eğitim Bakanı "Gerekirse kız okulları açabilmeliyiz." demişti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Çubuk, süreniz doldu, toparlayın lütfen sözlerinizi.

BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) - Devam eden dinselleştirme projelerinin bir hedefinin de bu olduğu açık. Ben de ilköğretimden üniversiteye kadar devlet okullarında okumuş birisi olarak hiç cinsiyetlendirilmiş okula ihtiyaç duymadım ama şunlara ihtiyacım oldu: Eşit, parasız, bilimsel, demokratik, ana dilinde eğitim istiyoruz; buna ihtiyaç duyduk, böyle bir öğrenime ihtiyaç duyduk. Bundan sonrası için Bakanlık böyle bir harekete geçer mi bilmiyoruz fakat bizim bu yönde mücadelemiz sürecektir.

Teşekkürler.