| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a) Millî Eğitim Bakanlığı b) Yükseköğretim Kurulu c) Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı ç) Yükseköğretim Kalite Kurulu d) Üniversiteler |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 14 .11.2023 |
SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakanım, değerli milletvekili arkadaşlarımız, kıymetli bürokratlarımız, değerli basın mensupları; ben de hepinizi saygıyla muhabbetle selamlıyorum.
Tabii "Her şeyin başı eğitim." diyoruz ve kalkınma planından hemen sonra bu salonda yaptığımız neredeyse bütün toplantılarda beşerî sermayemizin geliştirilmesi, kalitesinin artırılmasıyla ilgili olarak çok fazla cümle kuruldu. Ben şöyle başlamak istiyorum: Tabii, ben kısa bir değerlendirme yapacağım. Grubumuzdan Komisyondaki ilgili arkadaşımız konuştu. Ana başlıklar bence şöyle: Birçok konuşmacıdan sonra en son millî ve manevi değerlerle ilgili olarak gerek Milliyetçi Hareket Partisindeki arkadaşlarımız gerek AK PARTİ'deki arkadaşlarımız ciddi vurgular yaptılar. En son ona değineceğim ama şu ana kadar konuşulanlardan bence şöyle bir başlık çıkartabiliriz: Bence nicelik konusunda, okullaşma konusunda atılan çok ciddi adımlar var yani derslik sayılarında çok ciddi adımlar var. Yapmak konusunda gerçekten millî eğitimin son yirmi, yirmi beş yılına bakıldığında "devrim" diyebileceğimiz şeyler yapıldı yani bunlar inkâr edilemez. Bence nicelikle ilgili konuşmuyoruz, niceliği zaten çözeriz. Bence temel meselemiz nitelik. Bu nitelik konusunu biraz açmamız gerekiyor. Biraz da şu rozetlerden bağımsız bunu açmak gerektiği kanaatindeyim.
Şimdi, dünyadaki verilerden Değerli Bakanımız bahsettiler. Tabii, birçok uluslararası kuruluş rakamlar açıklıyor. Türkiye'nin, inşallah, 10'uncu büyük ekonomi olma hedefi var yani 2053 yılında en son kalkınma planımızda bunu söyledik. Şimdi, eğer bizim 10'uncu büyük ekonomi olma gibi bir hayalimiz varsa bizim en azından şöyle 10-15'lere gelmemiz lazım nitelik anlamında, sadece PISA'da değil. İşte, sizler çok daha iyi biliyorsunuz, birçok uluslararası rating kuruluşu eğitimle ilgili olarak, birçok alanda 70-80 ülkeyle yapılan gruplamalarda 35'in altında hiç Türkiye'yi biz görmüyoruz, genelde 38-45 arası bir yerdeyiz. Dolayısıyla nitelik konusunda ciddi bir sorun var.
Buradan hareketle başka ve ben çok önemli bir konuya vurgu yapmak istiyorum. Çok değerli bir ekip, birçok arkadaşımızı tanıyoruz, ya gerçekten yapılması gereken çok şey var eğitimde.
Şimdi, yıllar önce -Ümit Hoca söyledi, hepimizin bence geçmişinde böyle hikâyeler var- Anadolu'da bir ilçede, bir mahallede herhangi birimiz üniversite kazandığı zaman, hele hele tıp fakültesi, hukuk, siyasal bilgiler gibi, mühendislik gibi bölümler kazanıldığı zaman o aileye insanlar giderlerdi; annesi, babası tebrik edilirdi, muhtarla beraber gidilirdi, Anadolu'da böyle bir hikâye vardı. Şimdi, bu nitelik meselesi öyle bir hâle geldi ki bu fırsat eşitliği konusu bence Millî Eğitimin şu anda bize vermiş olduğu politika hedeflerinde, Sayın Bakanın konuşmasında her yerde var.
Şimdi, bakın, son 2012 yılından bu tarafa Türkiye'de özel okullaşmayla ilgili olarak bazı istatistikler verildi ama ben istatistiğe çok girmeyeyim, özel okul sayısının 4 kat arttığını görüyoruz. Şimdi, bu özel okullar niye artıyor? Bugün, OECD ülkelerinin neredeyse tamamında eğitim konusu, millî eğitim konusu devletin meselesidir. Türkiye'de özel okulların sayısı artarken aslında ne oluyor? Bakın, şunu söylememiz gerekiyor: Biz, gelir adaletinden çok bahsettik. Eğitim, aynı zamanda statü atlama meselesidir gelişmekte olan ekonomilerde. Gelirde adaletsiz olan bir ülkede eğitimde fırsat eşitliğini yaratamazsanız ve özel okullarla bu fırsat eşitliğini daha kötü bir noktaya getirirseniz adaletteki, gelirdeki eşitsizlikle birlikte desteklenen bir eğitimdeki eşitsizlik bu ülkeyi çok daha büyük bir felakete götürür. Onun için, ben bunun özellikle altını çizmek istiyorum.
Tabii, bu Öğretmenlik Meslek Yasası'yla ilgili olarak birçok şey söylendi, ben tekrar olmasın diye sadece şunu söylemek istiyorum: Çok fazla öğretmen dostumuzla, arkadaşımızla konuşuyoruz, ifade edilmediği için söyleyeceğim. İşte, bu "stajyer öğretmenlik" "uzman öğretmenlik" falan gibi tanımlar var ve bu öğretmenler odasının bölünme meselesi bilmiyorum Millî Eğitime hiç geliyor mu? Ya, bu yasayla birlikte öğretmenlerin sınıflandırarak hatta bölünerek okullarda ayrıştırılması çok farklı bir sıkıntıya sebebiyet verdi, ifade edilmediği için bunu da söylemiş olayım.
Sayın Bakanım, şimdi, tabii, 2023'te bir eğitim vizyonumuz var. Ben, yaklaşık otuz küsur yıl sanayinin içinde bulundum. Yani 20 yaşında olan bir gencin eline tornavidayı verdiğinizde ona sizin bir meslek öğretme şansınız yok. Bence eğer bir devrim yapılacaksa ki bence Türkiye'de son yirmi, yirmi beş yılda hepimizin en büyük şanssızlığı... Yanlış hatırlamıyorsam siz şu anda 9'uncu bakanımızsınız yani her gelen bakan arkadaşımız tabii sistemde bu sorunları gördüğünde "Bu sistem değişmeli." dedi ama şu anda ben 2023 eğitim vizyonuyla ilgili meseleyi okuduğumda şunu belki bir soru olarak alabilirsiniz: Bir vizyonun, bir politika setinin başarısı, o vizyon belgesi hazırlanırken doğru bir araştırma, doğru bir öngörü, doğru bir değerlendirme yapılmış mıdır, tespitler doğru yapılmış mıdır? Eğer tespitler doğru yapılmışsa mesleki eğitimden başlayarak birçok meselemizi çözme imkânımız var ama bunun olabilmesi için önce süreklilik şart, önce güçlü bir ekip şart. Ben, iyi bir ekip olduğunu düşünüyorum açıkçası ama "Millî eğitimde Türkiye geçen yirmi, yirmi beş yılda ne yaşadı?" diye sorarsanız bana yani bir şey yapmaktan daha fazla bir politika, bir vizyon "Millî eğitimde şunu hedefliyoruz." noktasında bu değişimlerle birlikte sanki farklı iktidarlar iş başına geliyor gibi hep sil baştan yaptık ve maalesef, üzülerek ifade edeyim, bu bize çok şey kaybettirdi.
Deprem meselesi konuşuldu. Bir İstanbul sevdalısı olarak şunun altını çizmem gerekiyor: 3 binin üzerinde okul, işte, o 11 ilimizde hasar aldı. Bunların 500'ü çok ağır hasarlıydı, birçoğuna gittik. Bakın, bugün İstanbul diken üzerinde, Marmara diken üzerinde; özellikle Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızla birlikte özel bir ekip kurulması lazım, okullarımızın İstanbul'da elden geçirilmesi lazım. Ömer Faruk Bey bu konuda İstanbul'u en iyi bilenlerden biri eğitimde. Ya, gerçekten bu konuda bizim acil bir şey yapmamız gerektiğini düşünüyorum.
Tabii, burada şu ana kadar konuşuldu. Ben yabancı dille ilgili şunu söylemek isterim: Şimdi, Millî Eğitimde, okul öncesi eğitimde, özel okullar hariç, bilebildiğim kadarıyla -yanlışsa lütfen siz düzeltin- yabancı dil yok; özel okullar bunu veriyor. Bakın, eğitimde fırsat eşitliğini toplumun her noktasına yayacaksak bu kalite meselesini ve neredeyse yüzde 25'ine sahip olan bu özel okul meselesini bizim masaya yatırmamız lazım. Peki, ne oluyor şu anda? İşte "kadrolu" dedik, "ücretli" dedik, "sözleşmeli" dedik iki üç gün önce ücretli öğretmenlere zam yapıldı, şu anda aldıkları ücret asgari ücretin altında, asgari ücretin altında. Şu anda bütün öğretmenler gönderiyorlar bana, Komisyonda olduğumuzu biliyorlar. Peki, sadece devlette mi böyle? Hayır. O yüzde 25, özel okulların ayakta kalabilmesi için artık orada öğretmenlerin daha ucuza çalıştırılması lazım. Burada da çok büyük bir sorun var. Özel okullarda da ayrıca bir kalite probleminin ortaya çıktığını söyleyebilirim.
Son olarak şunu söyleyeyim yani bizim aslında şunu biraz irdelememiz lazım: İşte, köy yaşam merkezleri, ben bunu çok kıymetli buluyorum. Yani burada özellikle tarım ve hayvancılıkla ilgili Millî Eğitim Bakanlığımızın bu konuda ilgili Bakanlıkla çalışma yapması çok kıymetli. Bazı üniversitelerin bazı konularda uzmanlaşması meselesi vardı, Millî Eğitimin böyle bir çalışması vardı. Siz konuşmanızda ifade etmediniz, belki bir bölümünde vardır, biz de atlamışızdır. Bence bunun Anadolu'ya yaygınlaştırılması lazım, yani marka şehirler ve marka üniversiteler noktasına doğru bu meseleyi mutlaka götürmemiz lazım.
Uzun yıllar akademide de bulunmuş biri olarak şunu söylemem lazım: Hangi görüşe, hangi inanışa sahip olursa olsun, bence bir toplumun beşerî sermayesi, güçlü insan kaynağı özgürce düşünebilmeli...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELİM TEMURCİ (İstanbul) - İki dakikam var ama.
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Bir dakikanız var, lütfen toparlayalım.
SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Tamam, toparlayayım.
Ya, burada insanların ne ürettiğine bakalım. Yani akademi Türkiye'yi terk etmesin, yetişen gençlik de terk etmesin.
Son sözümü şöyle toparlayayım, bence hepimiz, başta AK PARTİ'li dostlarımız olmak üzere, şu soruyu kendimize sormalıyız: Bu ülkenin Cumhurbaşkanı "Vatan, millet, bayrak, ezan, devlet." dedi de ne oldu da bizim gençlerimizde şu yirmi yirmi beş yıl içerisinde, başta imam-hatipler olmak üzere, deizm bu ülkede arttı? Niçin bu ülkenin çocukları, bu ülkede yaşayabilecekleri bir iklime sahip olamadılar? Niçin eğitim bu şekilde sorgulandı? Bence söylediklerimiz ile yaptıklarımız birbiriyle uyuşmazsa o gençler, o bagajsız gençler bizi daha fazla sorgulayacaklar. Ben dindar nesil meselesinin, millî ve manevi değerlere sahip gençlik meselesinin önce yaşayarak, yaşatarak, torpilsiz... Ve bu konuda da mülakat meselesi şu anda eğitim sistemimizin en önemli meselesi. Bunu da dikkatinize sunmak istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
Bütçeniz hayırlı olsun.