KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Sayın Bakan, sayın milletvekilleri; hepinizi sevgiyle selamlıyorum.

Evet, bugün bir bütçe görüşmesi yapıyoruz. Bir yasal düzenleme tarif edeceğiz ve ortaklaştırmaya çalışacağız ancak iki gün önce bu Meclisin iradesine ve Anayasa Mahkemesinin iradesine dair Yargıtay kararlarıyla ilgili dün yaşadığımız tartışma maalesef bizim açımızdan üzücüdür. Buradaki tartışmaları ne kadar yaparsak yapalım, hangi yasal düzenlemeleri icra etmeye çalışırsak çalışalım, maalesef, şu anda, bir siyasi erkin arkasında olduğu bir Yargıtay kararıyla durumumuz başka bir noktaya geçmiştir. O nedenle bu tartışmaları yaparken bir halkın iradesini, milletin iradesini temsil eden vekillerin iradesinin gasbedildiği, tehdit altında bulunduğu bir süreci yaşadığımızı görüyoruz.

Biz bu tarihi araştırırken geriye dönüp baktığımızda Almanya'nın 31-40 dönemlerinde yaşanan devletlerin durumuyla ilgili değerlendirme yapan bir yazara gittiğimizde şunu görüyoruz: Bir norm devleti var, bir de tedbir devleti var. Şu anda maalesef bizim norm devleti özelliklerimiz neredeyse askıya alınmış durumda ve tedbir devleti egemenliği altında her türlü hukuksuzluk yaşanmaya başlanmış durumda. Bu alınan kararın tesadüfen 4-5 yargıçın aldığı karar olduğunu düşünmüyoruz; arkasında, yıllardan bu yana sürdürülen Anayasa'yı tanımama hallerinin sonuçlarının olduğunu düşünüyoruz ama özellikle AKP ve MHP milletvekillerini uyarmak istiyoruz. Bu, döner döner sizi de vurur; eğer hukuk tanımaz, adalet tanımaz işlevlerini yerine getirmez hâlde göz yumarsanız geleceğiniz, geçmişte Türkiye tarihinde yaşanan tarihlerin benzeri olur diye ifade etmek istiyorum ve şimdi konuya girmek istiyorum.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Kendinize bakın, aynaya bakın.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Biz niye aynaya bakacağız? Bizimle ne ilgisi var?

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Evet, şimdi, konumuz...

ORHAN YEGİN (Ankara) - Bizimle ne ilgisi var konunun?

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Konunun çok bağlantısı var.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Sayın Temelli, bizimle ne ilgisi var? Yargı bir karar vermiş.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sizi düşünmeye davet ediyor. Niye aynaya bakıyorum?

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Bağlantısını şöyle ifade edeyim arkadaşlar...

ORHAN YEGİN (Ankara) - Laf atıyorsunuz, tartışmanın içine çekiyorsunuz, bir şey söylendiğinde de "Ne alakası var?" diyorsunuz.

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Hayır, Sevgili Milletvekilim...

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - "Aynaya bakın." diyor da "Ne alakası var?" diyoruz.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Doğru söylüyor, tartışmanın içine çekiyorsunuz çünkü.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Ne zaman darbecilerden yana olmuşuz biz? Ne zaman darbelere destek vermişiz? Ne alakası var? Her zaman darbelerin karşında olmuşuz.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Hepimiz darbelere karşıyız değerli arkadaşlar. Demokrasimizi güçlendireceğiz.

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Sözlerime devam etmek istiyorum. Bu sözümün de eksilmemesini rica ediyorum Sevgili Başkan.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun lütfen.

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Şimdi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının bütçesini görüşüyoruz ve bu görüşmeler sırasında bizim önümüze getirilen tablolar ve şimdiye kadar yaşadıklarımızdan gayet güzel bir tarz, bir ön reklam izlemesi gibi görünüyor durum ama bizim yaşadığımız, hayatımızın içinde geçen süreçlerin çok daha başka olduğunu yaşayarak görüyoruz. O nedenle bu söze başlamadan Bakanlığın görevlerini hatırlatmakta fayda var diye ifade etmek isterim. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının görevi, çevrenin korunması, iyileştirilmesi ile çevre kirliliğinin önlenmesine yönelik prensip ve politikaları tespit etmek, standart ve ölçülebilirliği geliştirmek, programlar hazırlamak; bu çerçevede eğitim ve araştırma projelerini, eylem planlarını ve kirlilik haritalarını oluşturmak, bunların uygulanması esaslarını tespit etmek ve izlemek; iklim değişikliğiyle ilgili iş ve işlevleri yerine getirmek olarak değerlendirilebilir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Numan Kurtulmuş'un bir sözüyle başlamak istiyorum. Bundan bir hafta önce Numan Kurtulmuş "Dünya kimsenin babasının malı değil, insanlığın ortak mirasıdır, eğer böyle düşünürseniz nehirlerden zehir akıtmazsınız, üç beş dolar fazla kazanacağız diye uzayı çöplüğe çevirmezsiniz." diyor ve devam ediyor. Bu sözlerin altına biz de imza atıyoruz.

Evet, şu anda, yaşadığımız süreç yalnız bunlardan biraz farklı. Bu iktidar ve Bakanlığınız ortak evimiz olan dünyayı, ekolojiyi, doğayı ve çevreyi bırakın korumayı, âdeta bu evi talan ediyor diye bir yaşam pratiği içindeyiz. Bakın, biz demiyoruz, Sayıştay raporları önümüzde, Sayıştay raporları, 2019, 2020 ve 2021'de Bakanlığın görevini yapmadığını ifade ediyor ve uygulamalar sırasında denetim yapılması gereken işlerin yapılmadığını söylüyor, istisnai kuralların genellikle genel kural hâline getirildiğini söylüyor; örneğin, afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi konusunda, belediyelerin denetlenmesi konusunu yapmadığını söylüyor; örneğin, ihalelerle ilgili, özellikle her türlü ihalelerle ilgili 21(a) maddesine göre yapılması gereken işi, istisnai olarak ani ve beklenmeyen olağanüstü acil koşullarda yapılması gereken ihaleler şeklinde yürüttüğünü söylüyor ve bu konuyla ilgili çeşitli pratikler var. Örneğin, kayyım belediyelerin tamamen istisnai koşullarda ihaleler yapmış ve bu çerçevede hareket etmiş olduğu gözüküyor ve sizlerde de bunların bilgisi var. Örneğin, araçlarla ilgili, araçların yerli marka araç olması gerektiğini söylemesine rağmen Bakanlığın kullandığı araçların birçoğu aslında bu mevcut koşulları ihlal ediyor.

Yine, Bakanlığınıza 2024 bütçesinden pay istiyorsunuz ama geçmişin hesabını vermediğinizi düşünüyoruz. Bakanlığın bütçesinde 5 milyar 319 milyon 617 bin lira civarında açık var. Bu açığın neden ve nerelere harcandığı konusunu merak ediyoruz. Ayrıca, 2024 bütçesinde "Sermaye Transferi" başlığı altında, Bakanlığınızın bütçesinde en büyük miktar olan bir kalem var. Bu sermaye transferinin nerelere yapıldığı konusunu sormak istiyoruz.

Bakanlığınızın bugüne kadar çevreyi koruma adına kayda değer ne yaptığıyla ilgili kaygılarımız çok büyük ve bu konuda, özellikle çevre tahribatı konusunda yapılanları birazdan tek tek size anlatmak istiyoruz. Bunun için, iktidarınızın çevre, doğa, ekolojik ve şehircilik politikalarına bir bakmak istiyoruz; mesela, ağaçlarla ilgili kısımda, doğasını korumaktan başka derdi olmayan Akbelen İkizköylüler bölge halkına karşı TOMA'larla, coplarla, biber gazıyla kolluk saldırısı olurken 780 bin metrekare orman alanı kesildi hem de altı günde; öylesine yapıldı ki bütün bölgedeki kesim araçları ve ekipleri getirildi, kısa sürede yapıldı. İnanın, gidin oraya, görün; şu anda bu ormanlık alanı yani Akbelen'in etrafında bulunan ormanlık alanı bir grup asker koruyor ve şu anda herhangi bir güvenlik sorunu yok ama asker konuşlanmış durumda ve oradaki köylüler şu anda bu askerlerin kime hizmet ettiği konusunu çok açık bir şekilde soruyorlar. Köylüler giriş çıkışta kontrol altına alınıyor, köylerine girilememiş durumda ve inanın oradaki tabloda, Erdoğan'ın da açıklamasıyla köylüler terörist ilan edildi. Bu köylüler bizim insanlarımız -bize oy veren insanlar falan değiller- hepsi daha çok muhafazakar kökenli insanlar ve inançlarıyla, kimlikleriyle orada yaşamaya çalışıyorlar. Bakın, terörist ilan edilen anneye bakın arkadaşlar; Zehra anne. Bakın, bu Zehra anne ne yapıyor? 86 yaşında, yanında torunuyla beraber çamın kesilmemesi, ağacın kesilmemesi için mücadele ediyor. Biliyorsunuz, Akbelen meselesi Meclisin olağanüstü toplanmasına ve bu kadının da buraya gelip konuşmasıyla beraber gündem olmasına sebep oldu. Ben sizden bunun bir örnek olarak değerlendirilmesini ve Akbelen'in, Türkiye'nin her tarafına yayılmaya başladığını ifade ederek sizlerin vicdanlarına seslenmek istiyorum.

Keza, bu şirketin yani Limak şirketinin her yerde yaptığı işler belli, bunlar aynı zamanda Muğla Marmaris'te millî parkı şu anda talan etmeye çalışıyorlar. Arkadaşlar, millî park, 2021 yılında ÇED raporu olumsuz verilmesine rağmen -46 bin metrekarelik inşaat- ÇED'e valilik vasıtasıyla itiraz ediliyor, sonra 270 bin metrekarelik inşaata dönüştürülüyor ve bütün bölge yani o bölgenin bütün kıyısının, bu parkı neredeyse işgal etmiş durumda. Görüntü olarak güzel parklar yapabilirsiniz, yeşili gösterebilirsiniz ama yeşili göstermek başka bir şey, havayı, doğayı koruyacak bir yeşili korumak başka bir şey, ormanı korumak başka bir şey.

Yine, Dikmece'de yaşanan bir durum var. Dikmece'de şu anda o mücadelede başarılı oldu; zeytinler korundu, proje iptal edildi ama Yargıtayın yaptığı yasa tanımazlık hâlinin üç gün sonra orada da tekrar gerçekleşmesi ihtimalinden korkuyoruz çünkü bu ülkede artık hukuk kalmadığını düşünüyoruz.

Ayrıca, Şırnak'ta 37 ormanlık alan yakıldı ve 68 alanda aynı şekilde orman kesimi var. Burada kamyonlarla, tırlarla... Yakıldıktan sonra bu ağaçlar kesildi ve şimdi neredeyse ormansızlaştırma yaşanıyor orada. İnsanlar bu ormanların yakılmasını engellemeye çalıştı, görüntüler var. Askerler de insanların ormanların yakılmasını engellemesini engellemeye çalıştı. Vatandaşımız soruyor: Bu Orman Bakanlığı, bu Çevre Bakanlığı bizim haklarımızı mı koruyacak yoksa bu şirketlerin haklarını mı koruyacak? Bu bakımdan şöyle bir resim var, bunu göstereyim, videosu da var -özellikle söyleyeyim- askerlerin yaktığına dair. Şöyle bir orman yangını sürekli orada oluyor, videoyu da görenler vardır.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Nerede oluyor?

ORHAN YEGİN (Ankara) - Nerede?

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Şırnak, Şırnak...

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Bu videoyu da arkadaşlara izletebilirim.

Şimdi devam ediyorum...

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Nerede olmuş?

ORHAN YEGİN (Ankara) - Asker nerede yakmış?

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Şırnak maden ormanında...

ORHAN YEGİN (Ankara) - Nerede yakmış, söyleyin de anlayalım ya!

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Asker ormanı niye yaksın, böyle bir şey olmaz ki ya!

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - İftira, iftira...

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Yine AKP ve MHP iktidarıyla Hakkâri Zap'ta ve Hakkâri'nin diğer ilçelerinde 3 tane baraj yapıldı, bu barajlar güvenlik gerekçesiyle yapıldı ve o bölgedeki bütün iklim değişikliğine ve çevredeki su faaliyetlerinin kirlenmesine de sebep oldu. Bu HES'lerin hâlâ daha devam ettiğini de buradan ifade etmek isterim.

Yine dünya miraslarını korumakla ilgili Bakan uzunca sözler kurdu. Hevsel var Diyarbakır'da ve Hevsel Bahçesi şu anda tahrip edilmiş durumda, bu miras el değiştirmiş durumda, çamur hâline gelmiş durumda. Bunun da sebebi tamamen oradan alınmak istenen kum ve bu kumlarla beraber inşaat şirketlerine ucuz kum temin edilmesi için yapılmış işlemlerden biri.

Yine Botan Çayı'yla ilgili ilginç bir durum var. Burada AK PARTİ'nin belediyesi var. Bu belediye daha önce AB destekli, yine özel olarak desteklenmiş entegre katı atık bertaraf tesisinin kullanılmaması için özellikle çalışıyor; anlaşılır gibi değil ve bunun da özellikle Bakan tarafından bilinmesini rica ediyoruz.

Yine Batman'da bir gelişme var. Batman ve Diyarbakır arasında Kulp ilçesinde Zore Çayı üzerinde Maya Enerji Üretim Şirketi tarafından 67 bin 450 metrekarelik alanda HES yapılmaya çalışılıyor. 2014 yılından bu yana "ÇED Olumlu" kararı vermesine rağmen, iptal etmesine rağmen burası kuralsız ve kanunsuz bir şekilde devam ediyor.

Şimdi, başka bir şeye gelelim arkadaşlar. Dün ve evvelsi gün yine Bergama'da... Biliyorsunuz Bergama -çevre hareketi bakımından- 2004 yılından bu yana, özellikle siyanürlü arama meselesiyle ilgili, siyanür arıtma sistemiyle ilgili bir merkez hâline getirilmiştir ve örnek teşkil etmiştir. Bergama çevre hareketi de dünyaya mal olmuş bir harekettir ama şimdi orada yine Akbelen'e benzer bir gelişme var. Yine yutak alanı olarak en önemli yerlerden biri olan, yaklaşık yüz elli-iki yüz yıllık ağaçların kesildiği bir durum var. Ama ne için kesiliyor ağaçlar biliyor musunuz arkadaşlar? Bu ağaçlar tamamen güneş enerjisi yapmak için kesiliyor. Güneş enerjisi gibi bir anlamda dönüşüm olan enerjiyi bile artık savunabilecek hâlimiz yok. Bakın, göstereyim ağaçları, ağaçlar bunlar Sayın Bakan.

ÇEVRE, ŞEHİRCİLİK VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BAKANI MEHMET ÖZHASEKİ - Bergama mı dediniz?

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Evet, Bergama'nın köyünde.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Özel mülk mü orası?

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Burası Bergama'nın köyü olan kamusal bir alan. Belediye AK PARTİ'de, belediyeye para kazandırmak için yapılan bir işlem. Bakın, bunun hemen çok yakınında, 2 kilometre uzağında meraya ait yerler var, hiçbir ormanlık yok, sıfır. Orada çok rahat yapılabilecek güneş enerjisi getiriliyor... Bu yüz elli-iki yüz yıllık ağaçlar kesiliyor ve bu ağaçlar şu anda yani tarihî, gerçekten -Murat Bakan söyledi- yutak alanı bakımından çok önemli değere sahip ama hiç kimse Türkiye'nin ekolojik hayatını, iklim hayatını düşünmeden böyle bir çalışma yapıyor; bunun da bilinmesini istiyorum. Evet, Bergama'yı da geçiyorum.

Şimdi, yine Kastamonu'dan bir hikâye var arkadaşlar, burası da çok enteresan, onu da söyleyeyim. Bu Kastamonu'daki Acacia Madencilik diye bir şirket Hanönü'nün hemen dibinde, bu ilçenin yaklaşık 1 kilometre sınırında bir havuz yapmış durumda. Bu havuz 5 milyon metreküp hacimli bir baraj. Bu barajda her türlü kimyasal atık var ve bu barajın altı maalesef deprem alanı, deprem olduğundan dolayı da sızmalar var burada. Biz, 15 Kasımda buraya gideceğiz, orada bir çalışma yürütülüyor. Burasının, bu kentin yani Hanönü ilçesinin nüfusu ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya. ÇED raporu açısından gerçekten itiraz edilmesine rağmen, Hanönülülerin kendi tespitlerini yaptırmasına rağmen... Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa Birliğinden kendi aldığı numunelerle sularının artık içilmez hâle geldiğini tespit ettiriyorlar ve bunun için de itirazları yürütmeye çalışıyorlar. Özellikle bunun da bu kenti ve bu ilçeyi tehlikeye atması bakımından bilinmesini istiyoruz.

Şimdi, asıl meseleye gelelim. Yani bu ülkede gerçekten, özellikle Muğla ve Ege inanılmaz bir tahribat içerisinde. Muğla'nın Kemerköy, Yeniköy ve Yatağan Termik Santralleri maalesef Valiliğinin kontrolünde ve yasa tanımaz bir şekilde devam ediyor. Burası 2005 yılından itibaren hem bizim kendi iç hukukumuzda hem de Avrupa açısından, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi açısından "kullanılamaz" "yapılamaz" diye kanunen yasaklanmış bir yer arkadaşlar. Bu 3 tane termik santral bu yasaklamaya rağmen yani "Halk sağlığı ve insanların yaşamları risk altındadır." denilmesine rağmen kuralsız ve kanunsuz bir şekilde devam ediyor ve burası öylesine tahribat yaratıyor ki şu andaki Milas'ı, Yatağan'ı, Bodrum'u susuz bırakmış durumda ve size şimdi rakamlar vereceğim.

Şimdi, burası gerçekten ilginç, onu da şurada söylemek isterim, göstermek isterim. Bakın, burası, yine Valilik tarafından, bir dönem, yeterince arıtma yapılmadığı için, baca arıtması yapılmadığı için, bölgeye zarar verdiği için, çok yaygın hastalık yaptığı için kapatılmış bir santral ve sonra tekrar tedbir alınarak açıldığı söyleniyor. Ayrıca, unuttuğum bir şeyi tekrar söyleyeyim: Şurası Hanönü arkadaşlar, sevgili Bakan, bakın, hemen dibinde, şehrin dibinde. Özellikle görmenizi istiyorum: Şurası ile şurası arasında yürüyerek 1 kilometre ama aynı zamanda su akışı açılan 500 metre.

Şimdi, gelelim tekrar Kemerköy, Yeniköy Termik Santrallerinin yarattığı tahribata. Okuyarak ifade etmek istiyorum: Burası, mesela, -Yeniköy, Kemerköy Santrali- Milas'ın toplam kullandığı bir yıllık sudan 2,5 kat daha fazla su kullanıyor.

Yine, Yatağan'ın suyuna göre 7,5 kat, bu Yatağan Termik Santrali su kullanıyor ve Bodrum, örneğin, geçen on gün susuz kaldı. Bodrum'un susuz kalmasının temel nedeni, bu Akbelen'den geçen kaynakların, suyun kazılmasına bağlı olarak su kesintisine sebep olması. Yani doğal olarak -bizim, Çevre Bakanlığının birinci görevi- suların öncelikle insanların ve canlıların yaşamları için, en son termik santral ve benzeri türdeki şeyler için kullanılması gerekiyor.

Bir başka iddiayı söyleyeyim orasıyla ilgili. Yine, ilginç bir şekilde -bu santrallerin hepsi- DSİ'den aldıkları suyun parasının verilmediği iddia ediliyor, bunun araştırılmasını istiyoruz özellikle. Yani askerler orada bu şirketlerin bekçiliğini yapıyor, bizim su kanallarımızın suyu kesiliyor, aynı zamanda su parası verilmiyor, vatandaşın susuz kalmasına sebep oluyor; bu kadar doğanın katledildiği bir durum başka bir ilde sanırım yok. Dolayısıyla Muğla'da aklımıza gelen şey şu: Muğla'yı acaba yok mu saymak istiyorsunuz, öldürmek mi istiyorsunuz? En azından, Erdoğan'ın küçük sarayının da orada olduğunu unutmadan bakarsanız Muğla'ya, iyi olacağını söylemek istiyorum.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Erdoğan'ın sarayı ne ya?

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Evet, Cumhurbaşkanının sarayı var orada.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Ayıp ya!

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Cumhurbaşkanı değil mi Erdoğan?

ORHAN YEGİN (Ankara) - Sizin ne maksatla söylediğinizi...

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Şimdi, evet, şehircilik uygulamasıyla ilgili kısma gelelim.

Şimdi, şehircilik uygulamanız ise en az çevre koruma faaliyetleri kadar zarar verici. 2018'de Hükûmetinizce çıkartılan imar affını size hatırlatmak isterim. Ruhsata aykırı yapılan, yapı kayıt belgesi verdiğiniz imar affını en son 2018 genel seçimlerinden önce yürürlüğe soktunuz. O dönemde Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum'du. Şimdi, 7 milyon 400 bin kişinin bundan yararlandığı söylendi ve şubat depreminin yaşandığı 10 ilde, imar affı kapsamında tam 294.166 yapıya bu belgelerin verildiği gözüktü ve maalesef, bu belgenin verildiği inşaatların çoğu yıkıldı ve insanlarımız bunun altında kaldı. En acı şey -buradan başsağlığı diyorum- 275'inci gün, bu yıkım altında kalan insanlarımızdan birinin cesedi bulundu. Şimdi, buradan deprem meselesine başka bir arkadaşım değinecek ama ben 2'nci gün deprem bölgesine gittim, geçen dört gün dolaştım, 3'üncü turumu yaptım deprem bölgesinde; inanın, sizin söylediğiniz rakamlarla alakası olmayan bir hayat var orada. Mesela, Hatay'da hiçbir bina yapılmış durumda değil şu anda ve insanlarımız çadırda kalır hâldeler ve Hatay'daki bütün sivil toplum örgütlerinin her türlü itirazına rağmen maalesef hiçbir değişiklik yapılamamış durumda.

Bir başka şeyi ilginç olarak daha çok gözüme çarptığı için söyleyeyim. Malatya'ya gittik, Malatya Belediye Başkanı daha önce "2 katlı binanın bile yapılması mümkün değildir." diye rapora itiraz eden çevre mühendisleri ve mimarların üzerinden iptal ediyor projeyi yani "Burası batık alan, tarım alanı, burada bu iş yapılamaz, kayısıları öldürerek de bu işin yapılması uygun değildir." diyor, daha önceki Başkan iptal ediyor ama geçen dönemdeki Başkan da -üç yıllık binalar var orada- buraya 8 kat ile 13 kat arasında bina yapıyor ve bu binaların hepsi şu anda deprem hasarı görmüş durumda ve sadece Malatya'da, yıkılması beklenen 45 bin tane bina olduğu söyleniyor. Şimdi buradan seslenmek istiyorum, arkadaşlarımız değinecekler: Deprem sadece binalarımızı yıkmadı, aynı zamanda bu yıkılma sürecinde korkunç zararlar verdi. Hatay Tabip Odamızın açıklamalarına dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu aynı zamanda bizim açımızdan yıkıcı bir durum, insanlarımızı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Akın, mikrofonunuzu açacağım, size bir dakika vereceğim, lütfen toparlayın. Sonra sözü Sayın Kocamaz'a vereceğiz ve araya girmem lazım, olur mu?

Buyurun.

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Şimdi asıl meseleye geldik ama benim dakikam kalmamış.

Şimdi, afet riskli alanlarla ilgili Sayın Bakanın özellikle rezerv yapı alanının değiştirilmesine bağlı olarak deprem bölgesi ve İstanbul'la ilgili kısmı özellikle söylemek isterim. Bu bizim açımızdan, tamamen yoksulların mallarına el koymak, insanların mülkiyet hakkının gasbedilmesini sağlamak ve sözde "Bir an önce bu kentlerde dönüşüm yapacağız." diye insanların büyük mağdur edilmesini sağlayacak bir durumdur, büyük toplumsal yara açılması söz konudur. İstanbul gibi çok ciddi bir şekilde deprem bölgesi olan yerde elbette yerel yönetimlerle, aynı zamanda odalarla, sivil toplum örgütleriyle iş birliği yapılması lazım ama kentsel dönüşüm altında yapılmak istenen rantsal dönüşümün büyük miktarda insanların kamusal olarak kendi mülkiyetine el konulmasına sebep olacak bir durum yaratacağını düşünüyoruz, bu konuda özellikle uyarmak istiyoruz.

Diğer taraftan, iklim yasasıyla ilgili bir konudan bahsettiniz. Evet, iklim yasasıyla ilgili sizden duymadık ama ticaret odasından aldığımız belgeler var, onları da maalesef...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Akın, teşekkür ediyorum.

AHMET AKIN (Balıkesir) - Ama bir dakika daha rica ediyorum.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Akın, zamanımız yok.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Araya giren oldu.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Aslında bir şey yapmadılar araya girerken.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Siz beş dakika söz verin, araya gidelim ondan sonra, yetişmeyecek zaten.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Şöyle: Sayın Temelli, söz vereceğim, ondan sonra gideceğim araya.

Toparlayın lütfen Sayın Akın.

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Tamam.

Şimdi, özellikle şunu söylemek isterim: Bu iklim yasasıyla ilgili konu hakkında yaygın bir şekilde bir hazırlık var; çeşitli ülkelerin yapmış olduğu hazırlıklardan derlenmiş, sivil toplum örgütlerinin Meclise önereceği bir yasa teklifi var, bunun özellikle değerlendirilmesini istiyoruz.

Bu sıfır atık meselesine çok takıldım, ona değinmek istiyorum. Evet, bu sıfır atık meselesi dünya çapında tartışılan bir konu ama şunu söylemek isterim: Sayın Erdoğan'ın başkanlığında yapılan bu mesele...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Akın, teşekkür ediyorum. Toparlayın diye verdim, yeni konular açın diye değil.

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Evet, evet, bitireceğim.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.

Sayın Kocamaz'a söz vereceğim.

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Maalesef, bizim ülkemiz çöp bakımından 3'üncü ülke hâline gelmiş durumda ve aynı zamanda Avrupa Birliğinin çöplerinin yüzde 35'inin geri dönüşümü bu ülkede yapılıyor. Bu mudur Sıfır Atık meselesiyle uygulanan ve bizim gerçekten "amiral gemisi" diye bahsettiğimiz proje bu mudur? Bu konunun da ısrarla takipçisi olacağımızı... Ve tekrar uyarmak istiyorum

Teşekkür ediyorum.