KOMİSYON KONUŞMASI

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli Komisyon üyeleri, değerli hazırun ve basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, sağlık alanı belki de en önemli alanlardan biri; farklı bir siyaset alanı, biraz da siyasetüstü olması gereken bir alan. Dolayısıyla herkese eşit yaklaşan, herkesin sağlığıyla ilgilenmesi gereken ve eşitlikçi çözümler üretmesi gereken bir alan. Dolayısıyla da alışılageldiğimiz bir siyaset anlayışıyla bu alana yaklaşmak doğru olmaz. Burada her şeyden önce hem toplum sağlığını hem genel olarak sağlık sistemini hem de sağlık politikalarını ciddiyetle ele alıp değerlendirmek zorundayız. Bir kere, sağlıkta dönüşüm ve yapılanlar üzerinden konuşmak belki de en kolayı. Evet, bunları saatlerce konuşabiliriz. İster helikopter güzellemesi yapalım ister hastane güzellemesi yapalım ama hekimler bilir ki yaptıkları değil yapamadıkları öncelikleridir. Dolayısıyla, hekimler yaptıklarını anlatmaz. Nerede, neyi yapamadıklarını kendine dert edinirler ki onları farklı kılan, ayrıcalıklı kılan da işte bu özellikleridir. Hepimiz hekim olamayız ama hekim olanların bu duygu hâlini anlamak zorundayız. Dolayısıyla da Türkiye'de sağlık politikası geliştirirken, sağlığa dair icatlar sergilerken hep nerede eksiğiz, neyi eksik yaptık, ona bakmak zorundayız. Fakat maalesef bunda başarılı değiliz çünkü eksikliklerimiz hâlâ çok. Ciddiye alacağımız kadar, hepimizi rahatsız edecek boyutta eksikliklerimiz var. Bunun nedeni de kamusal bir planlamadan yoksun kalmaktır. 2002'den sonra, iktidara gelince "kamuda dönüşüm" "sağlıkta dönüşüm" "genel sağlık sigortası" meselelerinde adımlar atıldı mı? Atıldı. Peki, ne merkezli atıldı? Piyasa merkezli atıldı, sermaye merkezli atıldı. Dolayısıyla, bugün geldiğimiz noktada sağlıkta bir hoşnutsuzluk varsa ve stratejik değişikliklere gidiliyorsa demek ki kamusal sağlık alanındaki planlama eksikliklerinin buralara yansıdığını görüyoruz. Önce insan; önce insan deyince bütçeyi de insan odaklı yapmak zorundayız. Bütçenin başköşesine de sağlığı, sonra eğitimi oturtmak zorundayız. Biz bunu yapamadığımız sürece aslında kamusal sağlık politikası da üretememiş oluyoruz.

Bakın, bölgesel eşitsizliklerden bahsediyoruz. Bölgesel eşitsizlikleri ortadan kaldırmak, en azından sağlık alanında kaldırmak o kadar zor değil ama bunun için bir kamu politikasına ihtiyacımız var. Bunu piyasaya bıraktığınızda piyasa kârlılık hesaplarına göre, kendi verimlilik hesaplarına göre hareket edeceği için hiçbir yerdeki eşitsizliği kaldırmaz, tam tersine eşitsizliklerden beslenmek ister. İşte, kamu sağlık politikası burada ortaya çıkar. Muş'un Malazgirt ilçesindeki hastane yatırımı bitmiyorsa bu bizim hepimizin eksikliğidir. Muş'a 6 hekim göndermişsek, bu 6 hekimin 5 hekimi orada, Malazgirt'te değil de, oradan aynı gece ayrılmışsa işte bu bizim politikasızlığımızın, eksikliğimizin göstergesidir. Bir tek ilçe örnek olur mu? Bunun gibi 100 ilçe sayabiliriz ama bir tanesinde bile bu yaşanıyorsa işte, bu, bizim dertleneceğimiz bir meseledir. Aynı şekilde bölgedeki bütün yerlere baktığımızda bu eşitsizliği fazlasıyla görüyoruz.

Peki, sadece bölgesel eşitsizlik mi? İnsanlar arasında eşitsizlikler konusu... Hekimler açısından insanları ayırt etmek gibi bir şey olamaz. Siyaset bazen çok fazla ırkçı duygularla hareket ediyor. Ayrımcılık bazen çok fazla karşımıza çıkıyor. İnsanları tasnif etmek, yerleştirmek, nefret söylemiyle yaklaşmak evet siyasette maalesef var. Gün geçtikçe dünyanın her yerinde bunun yaygınlaştığını da görüyoruz ama sağlık alanında bu mümkün değil. Hekimler için böyle bir duygu yok. Onlar ırkçı olamaz ama ırkçı hekimlerle karşılaşıyoruz. Hekimlerin işkence karşısındaki tavrı aslında hepimizin utanacağı bir şey. Vermiş oldukları rapor utanacağımız bir şey. Aysel Tuğluk Başkanımızın aylarca tahliyesinin geciktirilmesi ve sağlık hizmetinden yoksun kalması hepimizin utanacağı bir şey.

Sayın Bakan, İmralı'da Öcalan'ın sağlık durumuyla ilgili bilginiz var mı? Bence yok, ailesinin de yok, avukatlarının da yok. Cezaevlerinde 1.400 hasta tutsak var, mahpus var. Bunlarla ilgili bir bilginiz var mı? Yok. İlgilenmiyorsunuz "Bizim alanımız değil." diyorsunuz oysa birçoğu, 400'e yakını ölmek üzere oysa onlar da vatandaş. Mahkûm olabilirler, cezaları olabilir ama şunu unutmayalım: Sağlık hakkından yoksun bırakmak gibi bir ceza dünyada yok. Anayasa ne diyor; "herkese" diyor. Herkese demişse bu da sizin sorumluluk alanınızdadır. Biz Öcalan'ın sağlık durumunu öğrenmek istiyoruz. Biz 1.400 hasta mahpusun tahliye edilmesini istiyoruz ama bunda siyasetten daha fazla inisiyatif alması gereken sizlersiniz, Sağlık Bakanlığıdır, hekimlerdir çünkü bu öncelikle insani bir sorundur.

Başka bir mesele: Yoksullukla mücadelede en önemli görev size düşüyor. Hazine ve Maliye Bakanına değil, o zaten ilgilenmiyor, onun böyle bir derdi yok ama size düşüyor çünkü kamusal yoksullukla mücadele edebilecek en önemli bakanlık Sağlık Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığıdır. Eşitsizlikleri ortadan kaldırabilecek güç sizde, bu imkânlar sizde, bu duygu sizde olmak zorunda çünkü kamusal yoksulluk sosyal üretim alanında ya derinleşir ya ortadan kaldırılır. Kamusal yoksullukla mücadele ettiğiniz sürece yoksullukla mücadele edebiliyorsunuz. Dünya örnekleri bunu bize gösterdi. Benim yapmış olduğum kamusal yoksulluk endeksinde de bu çok net ortaya çıkmıştı. Mesela, İnsani Gelişme Endeksi, bizim, özellikle sizin iktidara geldiğiniz ilk on yıl içinde Türkiye'nin 77'nci sıradan 66'ncı sıraya yükselmesinde sağlık hizmetlerinin payını ortaya koyar fakat bunu kamusal yoksulluk endeksine uyarladığımızda bu tabloyla karşılaşamayız, özel hastaneciliğin, özel sigorta sistemlerinin öne geçtiğini görürüz. Oysa sosyal üretim alanında pozitif sosyal ücreti üretecek olan, sağlık hizmetlerine ulaşım, herkesin eşit bir şekilde bu hizmetlerden yararlanmasında saklı ama bu ne mümkün. Tam tersine yoksulluğu bir şekilde kamusal alanda derinleştiren uygulamalar özel hastanecilikten geliyor, özel okullardan geliyor. Özel okulların başına gelen özel hastanelerin başına da gelecek. Geldiğini bildiğiniz için rotayı kamu-özel iş birliğine ve şehir hastanelerine çevirdiniz yani sermayeye aktarım devam ediyor.

Bakın, planlamanıza göre bu borçlanma stratejiniz, bu kamu-özel iş birliği ortaklığı anlayışı Türkiye bütçesinin üzerine ağır bir yük koydu ve 2042'ye kadar giden bir mesele var önümüzde. Ve dolar endeksi; dün akşamdan bugüne yanılmıyorsam dolar 20 kuruş arttı, bütçeye yükü 30 milyar lira; her gün 10 kuruş artsa yandık. Bu nedenle Hazine Bakanı diyor ki: "Efektif döviz kurunda reel iyileşme bekliyoruz." O bekleyedursun, bizim yük artıyor. Bu sene 162 milyar ödenecek; bunun 83 milyar lirası yani kamu-özelin yükünün yarısı şehir hastaneleri bedeli. Oysa şehir hastanelerini yapmayabilirdik, devlet hastanelerinin planlamasını farklı bir ölçekte gerçekleştirebilirdik. Hastanelere ayrılan kaynaklara sözümüz yok, belki daha da fazla kaynak aktarabilirdik ama nasıl yaptığımız ve bunun ölçeklendirilmesi çok önemli.

Bursa Şehir Hastanesinden bahsedildi. Vallahi ben Bursa'daki insanlara diyorum ki: "Hastaneye yetişemezsiniz, Yalova'ya gidin." Ya, hastane, gidip şehrin bu kadar dışına yapılır mı? Bu kadar dışına yapıp da adına 'şehir hastanesi' denir mi? Yalova daha yakın, Yalova'ya yarım saatte gidiyorlar, Bursa Şehir Hastanesine iki saatte gidiyor insanlar ve ulaşım yok. Neden? Çünkü dert sağlık hizmeti götürmek değil, dert sermayeye kaynak aktarmak. Şimdi, bu projeksiyon sizi de bağlıyor, sizi de boğuyor.

Bütün hekimlerin yakındığı bir mesele varsa o zaman bu ciddi bir meseledir ve bu meselenin çözümü yine kuşkusuz kamusal sağlık hizmetini önceleyen bütçeler yapmaktan geçiyor. Tabii, sadece bütçe yapmak da yetmez; bu bütçeleri yönetmekten geçiyor, halk sağlığını, toplum sağlığını öncelemekten geçiyor.

Şimdi "Eşitsizlikler meselesiyle mücadele" dedik, gerçekten önemli. Mesela engelli yurttaşlar; biz engelsizler resmen bir tahakküm oluşturmuş durumdayız engelli yurttaşların hayatına, engelliliği daha da zorlaştırıyoruz çünkü bütçeden daha fazla payı biz çekip alıyoruz. Kendi sağlığımıza o kadar düşkünüz ki engellilerin sağlığını düşünmeye vakit bile kalmıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Temelli, uzatıyorum sürenizi.

Buyurun lütfen.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Mental engelli yurttaşların mesela ağız ve diş sağlığı meselesi çok ciddi bir sorun. Ağız ve diş sağlığı hizmeti veriyorsunuz ama bunun anesteziyle yapılması gerekliliği var ve bu ücrete tabi olduğunda ne yapacak? Şimdi, bu ciddi bir sorun. Ayrıntıda saklı eşitsizlikler zaten. Eğer biz bunu halledebiliyorsak...

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Hastanelerde...

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - İsmail Bey hep böyle araya giriyor düzeltmek için ama siz anladınız benim ne dediğimi.

Eğer bunu, eşitsizlikleri düzeltmek istiyorsak bu ayrıntılardan başlamamız lazım, engellilerden başlamamız lazım. Nerede en derin eşitsizlik varsa oradan başlamak, aslında belki de toplumsal eşitsizliklerle mücadelede en önemli mesele. Aynı şey kadın sağlığında söz konusu, çocuk sağlığında söz konusu yani bu tabloyu, bu listeyi uzatmak mümkün.

Tabii, diş hekimlerinin sorunları, yardımcı sağlık hizmetlerinde çalışan arkadaşların sorunları...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Temeli, toparlayın lütfen.

Buyurun.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bitireyim, bitireyim, peki.

Çok şey oldu değil mi? Bu kadar çok olumsuzluktan bahsedince, bu kadar olumluluk anlatılmış bir kitabın üzerine... Ama bu kitapları bastırmak yerine bunun parasıyla gerçekten Malazgirt Hastanesini bitirebilirdik diye de düşünüyorum.

Ben yine de tüm emeklerinize teşekkür ediyorum; bütün hekim arkadaşlara, dostlara başarılar diliyorum.