KOMİSYON KONUŞMASI

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Sayın Bakanım, Sayın Başkanım, kıymetli milletvekilleri; toplantımızın hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Öncelikle, katkı veren ve görüş sunan tüm milletvekillerine de buradan teşekkür ediyorum.

Notlarımı aldım; vaktimin el verdiği oranda, notlarım ölçüsünde hem bilgilendirme yapmak isterim hem de bazı verileri ve bilgileri güncellemek isterim. Ama şunu öncelikle söylemem lazım: Tabii, böyle bir toplantıya gelirken -ben üç dönemdir milletvekiliyim- asgari düzeyde bir aile sosyolojisi hazırlığı olduğunu düşündüm. Onun için, birinci imza sahibi vekilimizin konuşmasında kavramlar üzerine bir bölüm yoktu çünkü burada böyle bir hazırlık olduğunu düşündük ama anlaşılan o ki buna bir ihtiyaç var. Öncelikle şunu söylemem lazım: Daha önce, 2016 yılında Aile Bütünlüğünün Korunması ve Boşanma Olaylarının Önlenmesi Araştırma Komisyonu Başkanlığı yapmış bir milletvekili olarak da bu konuşmamı çerçevelendireceğim.

Şimdi, aile tanımını yaparken aile niye önemli? Aile, bireyi topluma hazırlayan yegâne kurum olduğu için önemli. Niye? "Sosyal ilişkiler" diye tanımladı, çok kısa geçti vekilimiz zamanı iyi kullanmak adına. Birey, takım çalışması, sorun çözme kabiliyeti, kriz yönetimi gibi pek çok konuyu aile içinde öğrenir. Bu, benim tanımım değil; bu, aile sosyologlarının tanımı. Bir başka tanımı da -ortak kavramı bilmeye ihtiyaç var- "Güçlü aile" ve "sağlıklı aile" tanımları. Aile sosyologları sağlıklı aileyi şöyle tanımlar: "Kendi içinde -buranın altını çiziyorum, buranın altını çiziyorum, bölgesel farklılıklar gösterebilir- hak ve görev dengesi kurulmuş aile, sağlıklı ailedir." "Bu aileye ellemeyin." der aile sosyologları. Bir başka tanım, güçlü aile tanımı: "Güçlü aile, ailenin çözüm üretme kapasitesiyle ölçülür." Yani bir sorunla karşılaştığında aile bireyleri o soruna katılmasa bile o sorunu çözmek için bir araya geliyor ve çözüyorlarsa bu aile güçlü ailedir. Yani bizim bugüne kadar "Aile sağlıklı olsun, güçlü olsun." diye tanımladığımız iki temel kavram bu, öncelikle bunun altını çizmek isterim burada bir kavram birliği oluşması açısından.

Aileyi konuştuğumuzda bir diğer konu: Eğitim en önemli faktör. Bakın, yıllarca kız çocukları okutulamadı, en önemli fırsat eşitliği olan eğitimden mahrum kaldı. Bugün kız ve erkek çocukları, yükseköğrenimde özellikle -bir sürü kalem var ama çok vakit almamak için özellikle yükseköğrenim kalemini vermek istiyorum; onu da niye veriyorum, kadın yoksulluğuyla birazdan ilişkilendireceğim- 81 ilde açılan üniversiteler, yasakların kalkması vesaire pek çok gerekçeyle hemen hemen eşitlendi. Yani 0,8'lik bir fark var arada, 1'in altında. Bu niye önemli? Bir meslek edinme açısından önemli, iş gücü piyasasına katılmak açısından önemli, karar alma mekanizmalarına katılmak açısından önemli; bunun altını özellikle çizmek istiyorum. Mesela şöyle bir veri vereyim size ben: Yükseköğrenime katılan kadınların -kadın bahsi açıldığı için bu rakamı vermek istiyorum- yüzde 67,6'sı istihdama katılıyor, çalışma hayatına katılıyor zaten. Eğitim bunun için de önemli.

Bir başka konu, aile dendiğinde... Tabii, doğal olarak, buradaki konuşmacılar partilerinin görüşlerini de belirtmek adına aile içi şiddet konusuna da girdiler. Burada özellikle şunu söylemem lazım: Bakın, biz 2002'de iktidara geldik ve iktidara geldiğimizde Anayasa'da daha kadın-erkek eşitliği ilkesi yoktu ve biz -2004 yılında Anayasa'ya kadın-erkek eşitliği ilkesini getirmiş bir parti ve milletvekili olarak söylüyorum bunu- diğer taraftan, aile içinde, aile birliğinde eşlerin eşit söz hakkına sahip olduğunu yine Medeni Kanun'la 2002 yılında getirdik.

Bir başka konu, bakın, kadına yönelik şiddetin tanımı yoktu Ceza Kanunu'nda. Şimdi partimle ilgili ya da son yirmi yılla ilgili pek çok iddia ortaya atıldı ama aile içinde kadına karşı şiddetin suç olduğunu 2005'teki kapsamlı TCK'ye biz soktuk; suçu tanımlamazsanız ceza da olmaz zaten, ceza kanununun temel mantığıdır bu.

Bir başka konu, yine aynı TCK'de... 2005'teki çok kapsamlı bir TCK, aslında pek çok milletvekilimizin buna hâkim olduğunu ama bu masada siyaset yapmak için bunları görmezden geldiğini de düşünüyorum ne yazık ki. Bakın, "cinsel saldırı" tanımı ilk defa 2005 yılındaki TCK'de yapıldı. Böyle bir suç bile tanımlı değildi Türk Ceza Kanunu'nda.

Bir başka konu, töre, namus cinayetleri konusu... Bu yine 2005 yılındaki aynı TCK'yle ağırlaştırılmış suç kapsamına alındı ve bugün çok şükür, ne mutlu ki istatistiklere giremeyecek kadar töre, namus cinayetleri bu ülkede azaldı. Yani kadına yönelik şiddetle mücadeleyle ilgili tavrımız yirmi yıldır son derece net.

Konu açıldığı için söylemek istiyorum, İstanbul Sözleşmesi konusu...

SERKAN SARI (Balıkesir) - Sayın Vekilim, İstanbul Sözleşmesi...

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Ben kesmedim sözünüzü, istirham ediyorum sözüm kesilmesin.

BAŞKAN VEDAT BİLGİN - Konuşmacıyı dinleyelim lütfen.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - İstanbul Sözleşmesi'nden evet çıktık ama o zaman da çok fazla ifade ettik, tekrar tekrar söyledik bunun kadına yönelik şiddetle mücadeleyle ilgili bir eksen değişikliği olmadığını. Niye söylüyorum bunu? Ya söz söylersiniz de icraata bakılır, sözleşmeden çıktığımızın takibindeki ilk altı ay ve bir yılda köklü değişiklikler yaptık kadına yönelik şiddetle mücadelede. Ne yaptık mesela? Çok önemli bir şey, konuyu çalışan, iyi çalışan arkadaşlar bunu bilir, "eş" tanımı var 6284 sayılı Kanun'da biliyorsunuz. Bu arada onu da söyleyeyim, ben Bakanlık görevlisiydim, Bakanlıkta çalışıyordum, 6284'ün yapım sürecinde de emeği olmuş milletvekiliyim yani bunun da altını çizeyim. Boşanmış eşe özellikle boşanma süreçlerinde ya da boşanma sonrası şiddetle ilgili bir düzenleme yaptık; İstanbul Sözleşmesi'nden çıktıktan sonra yaptık bu düzenlemeyi. Boşanmış eşe karşı işlenen şiddeti de tıpkı nikâhlı eşe yani nikâh birlikteliği devam ederken olan, işlenen şiddet seviyesinde cezaları artırdık.

Bir başkası, kamuoyu kravat-takım elbise indirimi diye bilir, iyi hâl indirimleri Ceza Kanunu'nun ayrı bir konusu ama biz kadına yönelik şiddette iyi hâl indirimlerini, özellikle kravat ve takım elbise indirimlerini kaldırdık. Şimdi bunları hiç görmeden tek başına bir sözleşme üzerinden bunları yok saymayı hiç doğru bulmuyorum; özellikle bunu ifade etmek isterim.

Bu, Ceza Kanunu'yla ilgili kısımlar, burada daha detaylar var. İşte elektronik kelepçe var, KADES uygulaması var. KADES uygulamasının şu an dünyada benzeri yok, benzeri; Belçika ve Fransa Türkiye'den modellediler KADES uygulamasını. Nedir KADES uygulaması? Mobil aplikasyon üzerinden, şiddet mağduru kadınların ya da şiddet ihtimali olmasa bile kadınların kendini güvende hissedecekleri bir mobil aplikasyon emniyet güçleri, kolluk güçleriyle kurdukları.

Pek çok konu var ama bunları yani tek tek girersem sadece bu konuyu konuşmuş oluruz. Ben kanun teklifiyle ilgili diğer birkaç konuda da cevap vermek istiyorum. Bir defa kanun yapım tekniği ile yönetmelik yapım tekniği birbirinden farklıdır; bunun burada söylenmemesi lazım. Bir milletvekili olarak söylüyorum bunu: Yönetmelik tekniğiyle kanun yapamayız, hukukçu vekiller benim ne demek istediğimi anlayacaklar. Kanun çerçeve çizer ve düzenleme yönetmelikte belirlenir. İşte yaş, diğer kriterler, diğer konular, bunların hepsi yönetmeliğin konusudur. Yönetmelik gibi kanun yaparsak bu sefer yasamanın takdir hakkını sınırlamış olursunuz. Bakın yasama, yürütme, yargı; kuvvetler ayrılığı var. Onun için biz kanunu kanun gibi yapmak zorundayız; bunu da özellikle belirtmek istiyorum.

Bir başka konu "Aile Bakanlığının bütçesi var, niye bu Fona ihtiyaç duyuldu?" dedi birkaç milletvekilimiz. Bakın, eğer dünya örneklerini bilirseniz, mesela kadına yönelik şiddet konusu, Belçika'da 39 kurum eş güdümlü çalışır. Şimdi her bakanlığın kendi hiyerarşik yapısı var; dikey yapılanma. Ama öyle konular vardır ki işte, halk sağlığı bile bunlardan biridir -az önce bir milletvekilimiz benzer bir örnek verdi- kadına yönelik şiddet bunlardan biridir, gençlik politikaları bunlardan biridir. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, evet, burada, kanun teklifinde bahsettiğimiz epey bir kalem oraya giriyor ama Gençlik ve Spor Bakanlığı; işin mali tarafı var, Maliye Bakanlığı, işin... Bakın eğer okumuşsanız kanun teklifini, teklifte şöyle bir ifade var 1'inci maddede, diyoruz ki: "Aile yapısının desteklenmesi, gençlerin geleceklerini güçlü temeller üzerine inşa etmelerine yardımcı olunması, gençlerin gelişim ve girişimlerine destek verilip sosyal risklere karşı korunmaları amacıyla..." Yani tek başına bir evlilik kredi fonu değil bu Fon, son derece çerçeve geniş; bu da, evet, ihtiyaçlara göre zaman içinde gelişen yani bu 2'nci maddede sayılan iş birlikçi bakanlıkların oluşturacakları projeler üzerine... Bu arada, tabii, bu, yönetmelikle belirlenecek, projelerle belirlenecek dediğimizde bir milletvekilimizin "Evlilik yaşı işte bölgede 16, bu 16 mı olacak?" demesini hiç iyi niyetli bulmuyorum, son derece art niyetli bir ifade; Medeni Kanun son derece açıktır bu konuda. Medeni Kanun evlilik yaşını 18 olarak belirler, 17 ve 16 yaş...

SÜMEYYE BOZ (Muş) - Var sonuçta...

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Müsaade edin Sayın Vekil, ben sizin sözünüzü kesmedim.

17 ve 16 yaş istisnai durumdur kanunda, Medeni Kanun evlilik yaşını 18 olarak belirler. Bu Fonun da çerçevesini belirleyen ilgili kanunlardır. Söylediğinizi hiç iyi niyetli bulmadığımı da ifade etmek isterim.

Bu arada "huzur hakkı" dendi, huzur hakkı yok, onu da belirteyim.

Gençlerin internetiyle ilgili birtakım veriler verildi, TÜİK verileri verildi ama o verilerden niçin bazılarının saklandığını yani bazılarının söylenmediğini de anlayamadım. Mesela o aynı verilerde 4 milyon gencin yüzde 99,7'sinin akıllı telefonu olduğu aynı araştırmada söyleniyor.

Bir başka konu, gençlerin internete erişimi. Özellikle pandemiden sonra eğitimin de bir parçası olduğu için biz hatırlarsanız daha bu Fondan önceki düzenlemelerde de gençlere hem bilgisayar temini konusunda, telefon temini konusunda, ayrıca gençlerin 10 cigabayt internete ücretsiz erişimiyle ilgili de bir düzenleme yaptık; bu da bu ihtiyacı karşılamak yönünde yaptığımız bir düzenleme.

Şimdi, bir de şunu söylemem lazım: Sayın Gergerlioğlu, sizden kadınlar adına bir özür bekliyorum yaptığınız konuşmadaki talihsiz ifadenizden dolayı. Aynen şöyle bir cümle kurdunuz, 18 yaşın evlilik için uygun olmadığını söylediniz ve dediniz ki: "18 yaşında kişilik oluşmuyor, özellikle kadınlarda." Bunun için tüm kadınlar olarak sizden bir özür bekliyorum kadınlar adına; bu ifadeyi kabul edilemez buluyorum ve son derece maksadını aşan, kadınları aşağılayan, cinsiyetçi bir ifade olarak bulduğumu da ifade etmek isterim. Bu ifadenizden dolayı sizden özür beklediğimi de söylemek isterim tüm kadınlar için.

"Dernek ve vakıflara ödeme yapılacak mı?" diyor. Kanunda bu ifade edilmiyor, kesinlikle böyle bir ifade söz konusu değil.

Denetim konusu zaten son derece açık, Sayıştay denetimine tabi bir konu.

Diğer yandan, hemen şuradaki notlarıma hızlıca bakayım, huzur hakkı olmadığını söylemiştim. Evet, özetle benim ifade edeceklerim bunlar, maddeler üzerinde de gelindiğinde inşallah orada da karşılıklı istişare etme imkânımız olur.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.