KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA ERDEM (Antalya) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, Soylu'dan görevi devralırken yaptığınız konuşmada hukukun üstünlüğünü vurgulamış, görevdeyken dönemin Adalet Bakanıyla hukuk tartışmasına girmesiyle hatırlanan selefininizin yanında "Temel referansımız hukuk ve insan hakları." demiştiniz. Bu tavrınızdan dolayı özellikle size teşekkür etmek istiyorum ve bu referansınızın da devam etmesini diliyorum. Durum böyle olunca vatandaşın da sizden beklentisi çok, tabii size izin verirlerse çünkü geçmiş dönemde yapılanlar sadece bir İçişleri Bakanının tasarruflarından öte AKP iktidarının bir yönetme biçimiydi. Yani Sayın Bakanım, işiniz zor.

Yukarıda da söylediğim gibi, özellikle geçtiğimiz son beş yılda ülke âdeta bir mafya, uyuşturucu ve kara para cennetine döndü. Bakın, size sadece dünden bir gazete manşeti okuyorum: "Son kırk sekiz saatte 7 silahlı saldırı olayı, 6 uyuşturucu operasyonu yaşandı; bu saldırıların bazıları ölümle, bazıları ise yaralanmalarla sonuçlandı." Bu, sadece basına yansıyan kısmı. AKP iktidarı bu ülkeyi âdeta bir nevi Teksas'a çevirdi. Göreve geldiğinizden beri yaptığınız operasyonlarla çeteleri çökertme konusundaki kararlılığınızı tebrik ediyorum. Tabii, bu çetelere kimin yol verdiğini, arkasında kimlerin olduğunu, ellerinin nereye uzandığını da tahmin etmek zor değil. Arkadaşlar, kara para aklayan sosyal medya fenomenlerinin bile üç saatte işini çözen bir Bakan vardı. Şimdi, bana kızıyorsunuz, beni eleştiriyorsunuz ama ne diyordu fenomen? Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'dan bir kez ricada bulunduğunu ve işinin sadece üç saat içerisinde çözüldüğünü söylüyordu. Vay bu ülkenin hâline!

ORHAN YEGİN (Ankara) - Neymiş, onu da söylemiş mi?

MUSTAFA ERDEM (Antalya) - E, biraz da siz okuyun canım.

CAVİT ARI (Antalya) - Onu da siz söyleyin.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Siz malzemeyi topluyorsunuz, gelin iftirayı basın burada!

MUSTAFA ERDEM (Antalya) - Şimdi, Sayın Bakanım, sizinle ilgili iyi şeyleri söylüyoruz ama bu rehavete de kapılmayın. Vatandaş sizden gerçekten önemli işler bekliyor, vatandaş öyle üç beş mahalle çetesi operasyonuyla bu işlerin kalmamasını bekliyor; sizden önceki dönemlerde yaşananların sorumlularını ortaya çıkarmanızı ve adalete teslim etmenizi bekliyor. Gerçi ben bu konuda çaba sarf edeceğinize inanıyorum. Bakanlığınız öncesi size bile kumpas kurmaya çalışan bir yapıdan söz ediyoruz, yine, sosyal medya ekipleriyle sizi zan altında bırakmaya çalışan bir yapıdan söz ediyoruz; bunların hesabı sorulmalı Sayın Bakanım.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; bu ülkede kara para aklayıcılarının, çete liderlerinin, uyuşturucu ve kokain kaçakçılarının İçişleri Bakanıyla yan yana gelebilmesi ve geçip gidebilmesi normal bir sonuç değildir. Sezgin Baran Korkmaz, Mehmet Ağar, Yalıkavak Marina, Kolombiya, Mersin uyuşturucu hattı, Thodex, 10 bin dolar alan siyasetçi; say say bitmez. Sayın Bakanım, bunların arkasındaki yapıların ortaya çıkarılmasını sizden özellikle bekliyoruz; işte, sizi o zaman tam olarak kutlayacağız, tabii bu sürede affınızı istemezlerse.

AFAD'a gelince... Arkadaşlar, bütçenin "AFAD" başlığı altında...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Hatip, bu, AK PARTİ'nin Bakanı.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Kendilerini iktidara geldik sanıyorlar.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - AK PARTİ'nin Bakanı.

CAVİT ARI (Antalya) - Sayın Cumhurbaşkanı istiyor affı.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Canım bir şey istediği yok.

MUSTAFA ERDEM (Antalya) - Biliyorum Sayın Başkanım.

Bütçenin "AFAD" başlığı altında sayfalarca veri, stratejik plan, dilek, proje; ne ararsanız var, var da hepsi kâğıt üstünde. Geçtiğimiz yıl bu ülkede yaşanan depremlerden sonra bu yazılıp çizilenlerin bir anlamının kalmadığını hep beraber gördük. AFAD aslında depremin altında kaldı. AFAD'ın afet yönetimi konusundaki yetersizliğini acı bir şekilde hepimiz gördük, yaşadık. Özellikle felaketin ilk zamanlarında bölgede koordinasyonsuzluk nedeniyle kaos ortamı hâkimdi. Binlerce binanın enkazı altından yardım çığlıkları yükselirken maalesef ortada arama kurtarma çalışmaları yürütecek bir ekip yoktu. Kurtulan yurttaşlar ne yapacağını bilemez hâlde çaresizce sokaklarda dolaştı; ne bir toplanma alanı ne sığınacak bir yer vardı. Vatandaşa su götüremediniz ya, su!

Bakın, 23 Kasım 2022'de yani büyük depremden sadece iki buçuk ay önce Düzce'nin Gölyaka ilçesinde 5,9'luk bir deprem yaşandı. Deprem sonrası AFAD tarafından bir analiz raporu hazırlandı, basında da yer aldı. Raporda ne diyordu? Özetle: "Koordinasyon sağlanamadı, toplanma alanı yanlış seçildi, yardımlar geç geldi. Çadır takibi yapamadık, yemek dağıtımında sorunlar yaşadık; inşaat mühendisleri yerine öğretmen ve imamlardan ekip kurduk. Afet nakliye personeli ancak iki gün sonra Düzce'ye ulaşabildi, zarar tespiti konusunda yetersiz kalındı." Bu, AFAD'ın öz eleştiri yaptığı kendi raporu. Yaşadığımız büyük deprem sonrası da aynısını yaşamadık mı değerli arkadaşlar? Bu bir itiraf değil de nedir? Ülkenin afet yönetiminden sorumlu kurumunun bu kadar yetersiz kalmasının arkasında AKP döneminde hemen her kurumda karşılaşılan liyakatsiz kadrolaşma yatıyor, maalesef bunu da hepimiz biliyoruz.

Göç İdaresi... "Göç İdaresi" denilince aklıma eski Millî Eğitim Bakanı Emrullah Efendi'nin "Şu mektepler olmasaydı ben bu Maarifi ne güzel idare ederdim." sözü geldi. Türkiye'de de idare edilen bir göç var mı? Yok. Şu göçmenler, mülteciler olmasa vallahi siz de güzel idare edecektiniz bu süreci. Suriye göçü, AKP yönetiminin Suriye krizinden bir bölgesel hegemon olarak çıkma emelinin bir diyetidir. Yani AKP yönetimi milyonlarca insanı yerinden eden bu büyük insanlık krizinin faillerindendir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Erdem, size ilave üç dakika vereceğim.

Buyurun.

MUSTAFA ERDEM (Antalya) - İzlenen açık kapı politikası, göçün tamamen kontrolden çıkmasına neden olmuştur. Hani Esed'i devirip ihvan rejimi kurulacaktı ya, olmadı. Peki, ne kaldı geriye? Sayısı bile tam açıklanamayan milyarlarca göçmen, bozulan bir toplumsal yapı ve katlandığımız milyonlarca dolar maliyet. Türkiye'nin çıkarlarını hesap eden bir iktidar var mı? Yok. Avrupa'nın istemediği çoğu niteliksiz milyonlarca göçmeni birkaç milyar dolar karşılığında Türkiye'de tutmak taahhüt edildi ne yazık ki. Kayıt dışı ve belgesiz mültecileri de içeren -resmî olmayan tahminler daha da yüksek olmasına rağmen- resmî rakamlara göre mülteciler artık Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 7'sine tekabül ediyor. Sınır kapısı diye, sınır güvenliği diye bir şey yok. Afgan'ı, Suriyelisi, Pakistanlısı elini kolunu sallaya sallaya sınırdan geçebiliyor. AKP'nin bu yanlış politikalarının bedelini yine bizim vatandaşımız ödüyor ve ödemeye devam edecek gibi gözüküyor.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum.