Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a) İçişleri Bakanlığı b) Emniyet Genel Müdürlüğü c) Jandarma Genel Komutanlığı ç) Sahil Güvenlik Komutanlığı d) Göç İdaresi Başkanlığı e) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 08 .11.2023 |
EVRİM KARAKOZ (Aydın) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Konuşmama başlamadan önce sizleri, milletvekillerimizi, Bakanımızı, Bakanlık görevlilerini, basın emekçilerini ve danışmanlarımızı saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
"İçişleri Bakanlığı" denilince ilk akla gelen vatandaşımızın ve ülkemizin güvenliği oluyor. İçişleri Bakanlığı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ön önemli bakanlıklarından biridir, devleti ve milleti korumak en temel görevidir ancak son altı, yedi yıldır...
(Uğultular)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Karakoz, bir saniye...
Değerli milletvekilleri, bakın, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sayın milletvekili görüşlerini ifade ediyor. Sayın hatibi duymakta Sayın Hükûmet yetkilileri, biz Divan ve diğer milletvekillerimiz zorlanıyorlar. Lütfen, hatibin insicamını bozmayalım.
Sayın Hatip, buyurun.
İlave süre vereceğim size.
EVRİM KARAKOZ (Aydın) - Özellikle altı yedi yıldır ülkemizde mafyalaşmanın, çeteleşmenin, uyuşturucu ticaretinin, ekonomik yolsuzlukların, silahlanmanın, kadın cinayetlerinin, insan ve göçmen kaçakçılığının âdeta patlama yaptığını üzülerek gözlemlemekteyiz. Maalesef, neredeyse her gün en az 1 kadın cinayetiyle karşı karşıyız. Uyuşturucu kullanımının tarihte hiç olmadığı kadar arttığı, tabiri caizse peynir ekmek satılır gibi uyuşturucu satıldığı da üzücü bir gerçeklik. Ülkemiz uyuşturucu baronlarının ticaret ve saklanma merkezi hâline geldi, öyle ki yabancı mafya gruplarının birbirlerini öldürdükleri ülke durumuna düşürüldük. Biz uyuşturucu pisliğinin arkasındaki siyasi düzeni Meclis araştırsın dedik, önerge verdik ancak her defasında önergelerimiz kabul edilmedi. Öyle ki eski İçişleri Bakanından sonra yeni atanan İçişleri Bakanının görevlerini yerine getiriyor olması, suç ve suçluyla mücadelede ivmenin artması takdir toplayan bir mesele hâline gelmiştir. Oysa güvenlik politikaları, suç ve suçluyla mücadele bakandan bakana değişmemeli, suç ve suçluyla mücadelede kim bakan olursa olsun gram taviz verilmemelidir. Yargıda, emniyette, orduda, millî eğitimde, millî savunmada ve dış politikada uygulanan politikaların süreklilik arz etmesi, kişiden kişiye de değişiklik göstermemesi gerektiği açıktır.
Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir. Hukuk devletinde her bir vatandaş dini, milliyeti, cinsiyeti fark etmeksizin eşit hak ve hürriyetten faydalanır. Açarsak; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, hak arama özgürlüğünden eşit bir şekilde faydalanmalı ve bugün, İçişleri Bakanlığını konuştuğumuz için vatandaşlarımız eşit bir şekilde talebi olduğunda mülki idare amiri, polis ya da jandarma olabilmelidir ancak görüyoruz ki özellikle hak arama özgürlüğü açısından vatandaşlarımızın hak arama çabaları Anayasa'mızda güvence altına alınmış olan gösteri ve yürüyüş hakları engellenmektedir. Daha da ilerisi, millî bayramlarımızı kutlamak, İşçi Bayramı'nı kutlamak bile vatandaşa âdeta bir lütuf gibi sunulmaktadır. Bugün emekli vatandaşlarımız Meclisin kapısına gelseler "7.500 lira emekli maaşıyla geçinemiyoruz." diyerek Hükûmeti protesto etseler hemen müdahale edilir hatta yaka paça gözaltına alınırlar. Yine, bugün ürünü para etmeyen, girdi maliyetlerini karşılamakta zorlanan çiftçilerimiz mazot ve gübre fiyatlarının yüksekliğini, verilen desteklerin yetersizliğini protesto etse hemen güvenlik güçlerinin müdahalesiyle karşılaşır. Yakın zamanda Aydın'da acı bir olay yaşandı, KYK yurdunda meydana gelen asansör felaketinde maalesef bir öğrencimiz yaşamını yitirdi. Ülkenin dört bir yanında üniversite öğrencileri arkadaşlarının bir ihmal sonucu yaşamını yitirmesine tepki göstermek amacıyla yürüyüş yapmak, seslerini duyurmak ve tepki göstermek istediler ama birçok yerde engellendiler hatta gözaltına alınanlar dahi oldu. İktidarın eleştirilmesine asla izin vermiyorsunuz, âdeta AKP'yi vatandaştan koruyorsunuz. Aslında vatandaşlarımızı AKP'nin kötü yönetiminden ve yanlışlarından korumalıyız. Vatandaşların yapılan yanlışlara tepki göstermelerine, güvenli bir şekilde protesto haklarını kullanmalarına imkân sağlamalısınız Sayın Bakan çünkü bu, onların en doğal hakkıdır.
Kaldı ki AKP iktidarında mülki idare amiri, asker ya da polis olmak isteyen vatandaşlarımız iktidarın sevdiği gruplara mensup değilse isteklerini gerçekleştirememektedirler. AKP döneminde paralel yapılanmayla Emniyet içerisinde emniyet, Jandarma içerisinde jandarma kuruldu. FETÖ'cü hain darbe girişiminden sonra AKP iktidarının ders aldığını düşünsek de gelinen noktada ders alınmadığını, İçişleri Bakanlığının personel alımlarının cemaatler ve tarikatlar arasında paylaştırıldığını gözlemliyoruz. Devlet ve cumhuriyet, bu ülkede yaşayan her bireyin devleti ve cumhuriyetidir; Anayasa'da açık bir şekilde ifade edildiği gibi, hiç kimse ayrıcalıklı değildir. Yasalar her bireye eşit uygulanmalı, hukukun uygulanmasında tam bir eşitlik sağlanmalıdır. Suçun ve suçlunun partisi, milliyeti ve benzeri özellikleri olmaz; suç suçtur, suçlu da suçludur. Basit bir şekilde ifade edersek "Gösteri yürüyüşü düzenleyenler muhalif, müdahale edelim; bizim cenahsa görmezden gelelim. Muhalif dernekleri en ince ayrıntısına kadar inceleyelim, bizimse izinsiz para toplasa dahi müdahale etmeyelim. Suçlu bizimse görmezden gelelim." tarzı bir anlayış kesinlikle ve kesinlikle kabul edilemez.
Emniyet ve Jandarmamızın büyük fedakârlıklarla çalıştığını hepimiz biliyoruz. Emniyet güçlerimizin ciddi sıkıntıları var. Örneğin, polislerimizin baskıdan, aşırı mesaiden ve mobbingden kaynaklı nedenlerden dolayı intihar ettiğini ya da mesleği bıraktığını hepimiz biliyoruz. Emniyet Genel Müdürlüğü polislerin intihar ettiği yer değil, polislerin huzurla çalıştığı bir yer olmalıdır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak polislerin intiharlarının Mecliste araştırılması için Meclis araştırması önergeleri verdik, her defasında AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. Ayrıca, 3600 ek göstergeden ortaokul ve lise mezunu polislerimizin yararlanamıyor oluşu da ciddi bir haksızlıktır. Aynı koşullarda aynı işi yapan polislerimizin göstergeden yararlanması konusundaki adaletsizliğin de bir an önce giderilmesi gerekmektedir.
Türkiye'de yaklaşık 220 bine yakın uzman çavuşumuz var. Uzman çavuşlarımızın en önemli sorunları da kadro. Uzman çavuşlarımızın kadroları yok, sözleşmeli bir şekilde çalışıyorlar. Örneğin, rahatsızlanan ve yıl boyu doksan günden fazla rapor alan uzman çavuşun sözleşmesi feshediliyor; özlük hakları yok, meslek güvenceleri yok. "3600 ek gösterge zammı vereceğiz." dediniz ancak ortada hiçbir gelişme yok. Uzman jandarma okullarında geçen süre niye hizmetten sayılmıyor? Uzman çavuşlara mesleki güvence ve kadroya geçiş hakkı tanınmalıdır. Uzman çavuşlarımız özlük hakları, yaşam hakları bir an önce verilmelidir.
Ben yerel yönetimlerde uzun yıllar görev almış ve sonra buraya gelmiş bir milletvekiliyim. Bilindiği üzere, yeni hükûmet sistemiyle birlikte Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde Yerel Yönetimler Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı bünyesinde de İller İdaresi Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Bu durum ikiye bölünmüş bir görünüm arz etmekte, yerel yönetimler açısından yeknesaklık ortadan kalkmaktadır. 6360 sayılı Yasa'yla büyükşehir olan belediyelerde kurulan devir, tasfiye ve paylaştırma komisyonları kapanan belediye, köy, il özel idarelerinin taşınmaz, alacak ve haklarını dağıtırken iktidar ve muhalefet partisi belediyesi ayrımı yapmış, bu durumdan oluşan hukuksuzluk ve adaletsizlik bugüne dek devam etmiş ve giderilememiştir.
Bir başka sıkıntı da muhalif belediyeler üzerinde yürütülen soruşturmalardır. Muhalif belediyelerin yaptıkları tüm iş ve işlemler istisnasız bir şekilde teftişe tabi tutulmakta, muhalif belediyelere neredeyse her hafta bir denetçi, bir kontrolör, bir ön incelemeci ya da bir mülkiye müfettişi görevlendirilmektedir. Elbette bir hukuk devletinde bir iradenin her türlü iş ve işlemi denetlenmelidir ancak bu husus iktidar tarafından kötüye kullanılmaktadır. Yapılan soruşturmaların AKP'li belediyeler ile muhalif belediyelere eşit davrandığına ve objektif olduğuna inanmıyorum. Buradan Sayın Bakana soruyorum: AKP'li belediyeler hakkında kaç soruşturma açılmıştır, kaç soruşturmada soruşturma izni verilmiştir; muhalif belediyeler hakkında kaç soruşturma açılmıştır, kaçında soruşturma izni verilmiştir?
4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca verilen soruşturma izinlerinde gözlemlediğimiz başka bir hukuka aykırı husus da muhalif belediye başkanlarının neredeyse belediyede olan her şeyden sorumlu olduğu iddiası ve sorumlu tutulmasıdır. 4483 sayılı Yasa'da gerekli düzenlemeler de yapılmalıdır. Örneğin, soruşturma esnasında soruşturmacılar tarafından alınan bilirkişi raporları, tanık ifadeleri ve benzeri hazırlık işlemleri soruşturma izni verilmesi ya da verilmemesi kararıyla birlikte soruşturulanlara tebliğ edilmelidir.
İktidar, kendi tabanını destekleyen dernek ve vakıflara kamudan milyarlarca lira aktardı, iktidara yakın derneklere kamu yararı statüsü verilerek vergi muafiyeti tanındı. Üniversite öğrencileri KYK yurtlarında yer bulamazken, yer bulsalar da aç kalırken ve en önemlisi can güvenlikleri yokken kamuya, devlete ait birçok taşınmaz iktidarın derneklerine ve vakıflarına verildi. İktidarı destekleyen dernekler çeşitli hibe programları ve projelerle güçlendirildi. AKP belediyeleri kendine yakın dernek ve vakıflara kirasız birçok lokal ve dernek binası tahsis etti. Kısacası, iktidar vatandaşın parasını kendi dernek ve vakıflarına dağıttı.
6 Şubat 2023 tarihinde ülke tarihinin en büyük depremlerinden biri yaşandı, yüz binlerce insanımızı kaybettik, acılarımız hâlâ taze. AFAD gibi çok önemli bir kuruluşun ehil kimselerce yönetilmesi, eksikliklerinin giderilmesi büyük önem arz etmektedir. Maalesef, depremde AFAD'ın iyi yönetilemediğini, görevleriyle alakalı hazırlıklarının tam olmadığını da gözlemledik. Birazdan vekillerimiz bu konuda detaylı açıklama da yapacaklar; şu anda depremzedelerin barınacak yerleri yok, depremzedelerimiz sokakta. Bildiğimiz kadarıyla "Türkiye Tek Yürek" kampanyası adı altında 85, bu kampanya dışındaki diğer bağışlarla 122 milyar lira para toplandı; aradan sekiz ay geçmiş olmasına rağmen toplanan paraların akıbeti belli değil. AFAD "Hane başı ödeme, ölüm yardımı, taşınma, kira ödemesi, çadır, konteyner, gıda gibi harcamalar için 64 milyar lira harcandı." diyor, geriye kalan 57 küsur milyar liranın durumu nedir? Bunu şimdilik biz bilmiyoruz ancak AFAD depremzedeler için kullanılacağını söylüyor. Kış geldi, depremzedeler hâlâ çadırlarda, konteynerlerde kalıyor. Parayı harcamak için daha ne bekliyorsunuz? AFAD yetkilileri bunun cevabını versinler.
2018'de yürürlüğe giren yasayla yabancıların Türkiye'de vatandaşlık alması için 250 bin dolar değerinde bir gayrimenkul alması gerekiyordu, 2022 yılında yapılan yeni bir düzenlemeyle gayrimenkul, pardon, Türk vatandaşlığı satın alma tutarı 400 bin dolara yükseltildi. Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşlığının parayla satılıyor olması kabul edilemez bir durumdur. Seçimler yapılıyor, herkes "Mülteciler oy kullandı mı, kullanmadı mı?" diye soruyor, biz de buradan Sayın Bakana soruyoruz:
Sayın Bakan, son beş yılda kaç kişi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak için başvuru yaptı, kaç kişiye vatandaşlık verildi? Vatandaşlık verilenlerden kaç kişi Suriyelidir, kaç kişi Afganlıdır? Bir başka sorumuz ise son beş yılda vatandaşlık verilen kişilerden kaçı seçimlerde ve nerede oy kullanmıştır?
Bir taraftan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını Suriyelilere, Afganlılara ve Araplara satıyorsunuz, diğer taraftan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı olan kendi öz evlatlarımızın, doktorlarımızın, mühendislerimizin bu ülkeden gitmesine göz yumuyorsunuz hatta "Gidiyorlarsa gitsinler." diyorsunuz. Öyle ya nasıl olsa diğer taraftan Arapları nüfus kütüklerine kayıt ediyorsunuz. Ülkenin mülteci deposuna dönmesi, sınır güvenliğinin kalmaması da ayrı ve üzücü bir gerçeklik maalesef. Hükûmetin yanlış politikaları ülkenin demografik yapısını bozmuş, her milletten kaçak göçmeni ülkeye doldurmuştur. Dolayısıyla ülkemiz Araplar için darphane, Suriyeliler için doğumhane hâline gelmiştir.
Sonuç olarak, Emniyet Genel Müdürlüğü çatısı altında görev yapan polislerimizin, tüm fertlerinin çalışma koşulları düzeltilmeli ve verilen sözler tutulmalıdır. Gecesini gündüzüne katan ve bu ülke için gövdesini siper eden uzman çavuşlarımızın hak ettikleri kadrolar verilmelidir. Uyuşturucuyla yapılan mücadele hız kesmeden ve artarak devam etmelidir; nerede bir baron, nerede bir kara para aklayıcısı varsa hemen gereği yapılmalıdır. Kadın cinayetlerine "Dur!" demek ve daha fazla Şuleler, Özgecanlar ölmemesi için amasız fakatsız bir şekilde İstanbul Sözleşmesi geri getirilmelidir. Mülteci politikası dış devletlerin, sizin tabirinizle dış güçlerin isteklerine göre değil ülkemizin menfaatlerine göre yapılmalıdır.
Bugün 100'üncü yılını kutladığımız cumhuriyeti kuran Cumhuriyet Halk Partisinin bir milletvekili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi her zaman adalet arayanların yanında olacaktır. Bizler bütün yurttaşlarımızın kanunlar önünde eşit olmasını istiyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi her zaman emniyet güçlerinin, çocukların, kadınların ve kimsesizlerin yanındadır ve baronların, uyuşturucu tacirlerinin, kara para aklayanların, teröristlerin ve tefecilerin her zaman karşısındadır. Cumhuriyet Halk Partisi toplumun yararına vatandaş için yapılan tüm güzel çalışmaları her zaman desteklemiştir, bundan sonra da desteklemeye devam edecektir ancak toplumun refahına, düzenine, hak ve özgürlüklere, cumhuriyet ve hukuk ilkelerine aykırı yapılan tüm işlerin ve eylemlerin karşısında olacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.