Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a) Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı b) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı c) Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ç) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı d) Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı e) Kalkınma Ajansları (Ahiler, Batı Akdeniz, Bursa Eskişehir Bilecik, Dicle, Doğu Anadolu, Kuzeydoğu Anadolu) f) Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı g) Türk Standardları Enstitüsü ğ) Türk Patent ve Marka Kurumu h) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu ı) Türkiye Bilimler Akademisi i) Türkiye Uzay Ajansı |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 07 .11.2023 |
ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Sayın Başkan, Değerli Komisyon üyeleri, Bakanım, değerli bürokratlar; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Bizim bir sunumumuz var her zamanki gibi.
Şimdi, genelde tartıştığımız şeylerden bir tanesidir Türkiye'nin büyümesi nasıl sağlanıyor ve Türkiye istediğimiz yüksek gelirli ülkelere yaklaşıyor mu diye. Buradan gördüğünüz gibi, aslında yaklaşmıyoruz yani kişi başı millî gelirimizin yüksek gelir grubunun eşiğine, oranına baktığınız zaman Türkiye, çok iyiye gitmiyor. Biz üst orta gelirli bir ülkeyiz; üst orta gelirli ülkelerin yüksek gelirli ülkelere kişi başı millî geliri yakınsarken bizler son on sene içerisinde hep bir patinaj yapıyoruz. İllere baktığınızda da bakın, en fazla patinaj yapan iller Bursa, Ankara, İstanbul, Antalya. Buralara çok fazla göç var ve bu göçler niteliksiz iş gücü şeklinde geldiği için buradaki kişi başı millî gelir düşüyor.
Sonlarda yine bununla ilgili bir slayt var ama bizim yapmamız gereken şeylerden bir tanesi Sayın Bakanım, değerli bürokratlar; artık İstanbul, Kocaeli, Tekirdağ'a bizim daha fazla yatırım yapmayıp oradaki bazı yatırımları Anadolu'nun başka şehirlerine çekmek lazım -burada Kalkınma Ajansının çok değerli yöneticileri de var- ve oradaki yaşam koşullarını iyileştirirsek, oradaki altyapıyı iyileştirirsek biz bunu başarmış olabiliriz.
Şimdi, baktığınızda, sizinki ile bizimki biraz daha farklı bir tablo. Türkiye'nin küresel imalat katma değerinden aldığı pay artmıyor. 1,27 2010'da ve 1,22 geçen sene; bu seneninki daha açıklanmadı. Bizim yer aldığımız üst orta gelirli ülkelerin imalat katma değerinden aldığımız pay da düşüyor. Bakınız, son yirmi seneye baktığımız zaman eskiden o imalat katma değerinden aldığımız pay 5,42'ymiş, şimdi neredeyse yarıya düşmüş. Dolayısıyla burada bizim bir imalat sanayisi problemimiz var ve bunu nasıl aşacağımızı hepimizin düşünmesi gerekiyor. En önemli şeylerden bir tanesi, büyümenin kalitesine yani büyümeyi etkileyen bileşenlere baktığımızda "Türkiye neyi daha iyi yapmalı?" dediğimiz zaman bizim toplam faktör verimliliğimizin büyümeye katkısı maalesef düşük.
Şimdi, burası önemli: bizler lisedeyken, üniversitedeyken, hatta ben doktorayı bitirdikten sonra da bir merkez vardı -burada deneyimli bürokratlar hatırlayacaklardır- Millî Prodüktivite Merkezi. Millî Prodüktivite Merkezi daha sonrasında Bakanlığın bünyesine alındı, yanlış hatırlamıyorsam Sanayi Genel Müdürlüğü içerisine alındı ve ondan sonrasında da o ayrı bir merkez olmaktan çıkıp Bakanlık bünyesinde çalışmalara devam edildi. Ben o uygulamanın, Millî Prodüktivite Merkezinin yeniden gelmesi gerektiğini ve özellikle toplam faktör verimliliğini özel sektörün nasıl iyileştirmesi konusunda bu prodüktivite merkezinin daha yüksek bütçelerle özel sektöre ve kamuya destek olması gerektiğini düşünüyorum. Biz, tabii, şimdi, bu araştırma önergesini vereceğiz, AK PARTİ'li arkadaşlarımız onu reddedecekler ama sizin yine önümüzdeki dönem için aklınızda olsun, bu Millî Prodüktivite Merkezi bu dönem için oldukça önem taşıyor.
Büyümenin kalitesine baktığımız zaman "Nasıl büyüyoruz?" diye, o zaman, bir, emeğin kalitesinde istediğimiz durumda değiliz ama başka bir şey daha var, yatırımların bileşenlerine baktığınız zaman bilgi ve iletişim teknolojisi sermaye yatırımları ile bilgi ve iletişim teknolojisi olmayan sermaye yatırımlarında bizler aynı grupta yer aldığımız gelişmekte olan ülkelere oranla bilgi ve iletişim teknolojisi olmayan sermaye yatırımlarına yatırım yapmışız. Dolayısıyla sizin sunumunuz ile bizim buradaki büyümeyi bileşenlerine ayırdığımızda karşımıza çıkan tablo biraz farklı. Bizim çok daha fazla bilgi ve iletişim teknolojisi sermaye yatırımlarını artırmamız lazım ve bu önümüzdeki dönemki teşvikleri bu çerçevede vermek lazım, bununla ilgili birazdan biraz daha detaylı konuşacağım.
Dolayısıyla ne yapmışız biz? Hem yatırımların kalitesinde hem de toplam faktör verimliliğini sağlayamadığımız zaman benim en büyük problemlerden bir tanesi olarak gördüğüm rekabetçiliği yanlış kurgulamışız, bu sizden önceki dönemde yapılan bir şey yani son dönemde değil. Değersiz Türk lirası ve emeği ucuzlatarak, ücretleri ucuzlatarak bir rekabet gücü sağlamaya çalışmışız. Gördüğünüz gibi burada Romanya'yla bir kıyaslama yapmaya başladık ve Romanya'yla kıyasladığımız zaman bizim "iyi ürünler" dediğimiz, niteliği ve bağlantılılığı orta yüksek düzeydeki olan ürünlerde Türkiye neredeyse son on beş sene içerisinde yerinde sayarken, bizim yarıştığımız Doğu Avrupa ülkelerinde, mesela Romanya'da bu sayı artmış, diğer ülkelerde de artmış.
Biraz önce siz çok önemli bir şey söylediniz beyaz eşyayla ilgili. Beyaz eşya bizim çok rekabetçi olduğumuz ve gururumuz bir sektör. İtalya ile Almanya'nın yerini Polonya ile Türkiye almaya başlıyor fakat orada şöyle tehlikeler var: Doğu Avrupa ülkeleri beyaz eşya başta olmak üzere, otomotiv başta olmak üzere çok fazla doğrudan yabancı yatırım çekiyorlar ve bizler onlarla rekabetçiliği giderek daha zor şartlarda yapmak zorundayız. O yüzden, Doğu Avrupa ülkeleriyle nasıl daha iyi rekabet yapabiliriz, buna mutlaka bizim kafa yormamız lazım. Bunun sonucunda yani biz ucuz emek ve değersiz Türk lirasıyla rekabet gücü sağlamaya çalıştığımız zaman -ki aslında Türkiye'yi çok zor duruma götüren yeni ekonomi modelinden bahsediyorum- bir problem oluyor, o problem de şu: Ücretler düşüyor. Türkiye'nin üretim deseni bir türlü yükselemediği için, yüksek teknolojiye, yüksek katmaya değere ulaşamadığı için bir süre sonra ister istemez bu ücretlere yansıyor.
Şimdi, burada Komisyon üyesi değerli milletvekilleri takdir edecektir, ben her sunumda Türkiye'nin en büyük problemlerinden bir tanesinin ücretler olduğundan bahsediyorum çünkü ücretlerin düşük olduğu bir yerde siz talebi devamlı insanları borçlandırarak, firmaları, hane halkını borçlandırarak sağlamak zorunda kalırsınız. Türkiye'nin şu andaki en büyük problemi verimsizlikten dolayı, istediğimiz verimlilik artışını sağlayamadığımızdan dolayı, doğru rekabet politikasını geliştiremediğimizden dolayı ücretlerin, dolayısıyla vatandaşımızın satın alma gücünün düşmesidir. Bu tablo da size bütün sektörlerde ne kadar fazla düştüğünü gösteriyor.
Peki, ne yapmak lazım? Politika önerilerinden bahsetmek gerekiyor bize ayrılan sınırlı zamanda. İlk olarak bence yapılması gereken şeylerden bir tanesi -ben burada sadece bir örneğini verdim- hemen Odalar ve Borsalar Birliğinin çok detaylı analizleri var; sektörler bazında tekrarlayan sorunlara bakın. Mesela, diyelim ki tekrarlayan sorunlarda fiber altyapısı. Fiber altyapısının yetersizliği birçok sektörün son altı senedir, yedi senedir raporlarında belirttiği tekrarlayan sorun. İlk olarak hemen gidip Odalar ve Borsalar Birliğiyle sektör bazında son yedi senede, sekiz senede onların raporlarındaki tekrarlayan sorunlara bakıp o sorunları çözmek gerektiğini düşünüyorum.
Başka ne yapmak lazım? Bunu mutlaka değerli bürokratlarınız da biliyorlardır ama İngiltere'de bunun çok iyi bir örneği var, Amerika'da da var; mesela bu "catapult" projesi İngiltere'nin. Önümüzdeki dönem öyle bir dönem ki farklı alanlarda, farklı disiplinlerdeki ortaya çıkan teknolojinin, ortaya çıkan bilginin birbirleriyle paylaşılması dönemi. Biraz bundan bahsetmek istiyorum. Türkiye bunu yaparsa bence oldukça önemli bir şey olacaktır. Burada gördüğünüz gibi hücre ve gen terapisinden tutun bağlantılı mekânlara kadar, yarı iletken uygulamalara kadar birçok alanda merkez var. Bu merkezler farklı şehirlerde dolayısıyla olayın bir bölgesel kalkınma tarafı da var fakat bu şehirler birbirleriyle bağlantılı, bu merkezler birbirleriyle bağlantılı, birbirleriyle devamlı bilim insanı değiş tokuşu yapıyorlar; bilgileri, teknolojileri değiştiriyorlar. Sayın Temelli'yle ayrıştığımız bir nokta şu: Bunun tam ortasında bence savunma sanayisi olması lazım. Maalesef, dünyanın iktisadi tarihine, iktisadi kalkınmasına baktığınız zaman savunma sanayisi yatırımları bir ülkenin kalkınmasında, büyümesinde faydalı oluyor ama benim buradaki ön plana çıkarmak istediğim şey şu: Sağlıklı büyüyen ülkelerde savunma sanayisine yapılan yatırımlarda ortaya çıkan teknoloji diğer sektörlere aktarılmalı. Kullandığınız akıllı telefonlarda, beyaz eşyada, ondan sonra teknik tekstilde hep böyle bir şey olmuş. Ben Türkiye'nin en temel eksikliğinin bu olduğunu düşünüyorum. Yani savunma sanayisine bir yatırım yapıyorsunuz -buna benim çok fazla bir itirazım yok- fakat orada elde edilen "know-how"un, orada elde edilen bilginin, teknolojinin diğer sektörlerle paylaşılması lazım. Yüksek katma değeri ben ancak böyle yaratabileceğinizi düşünenlerdenim. Dolayısıyla dünya farklı merkezlerin birbiriyle daha fazla konuştuğu, özellikle savunma sanayisi gibi alanlarda ortaya çıkan bilgi ve teknolojilerin diğer sektörlerle paylaşıldığı bir alana doğru gidiyor.
Başka ne eksiğimiz var? Burada da Sayın Temelli'yle aynı düşünüyoruz. Temel bilimlerde hiç istediğimiz yerde değiliz. Dünyada gelişen ve üniversitelerin ekonominin, büyümenin, kalkınmanın motoru olduğu bütün ekonomilere baktığınız zaman temel bilimlere daha fazla kaynak ayrıldığını görüyorsunuz; Türkiye orada maalesef kötü bir durumda. Biz bugün tekrardan bir öneride bulunacağız TÜBİTAK'ın bütçesinin artırılması ve temel bilimlere daha fazla bütçe ayrılması konusunda. AK PARTİ'li arkadaşlarımız bunu reddedecekler ama not düşmek için söyleyeyim, TÜBİTAK'ın özellikle temel bilimler alanında daha fazla bir bütçeye ihtiyacı var, orada istediğimiz yerde değiliz.
Bir de burada önemli olan noktalardan bir tanesi, bizim çok fazla dışarıya giden bilim insanımız var. Bu bilim insanlarını biz buraya çekmeye çalışıyoruz ve bir türlü de başarılı olamıyoruz. Bence daha fazla bununla uğraşmak yerine ben başka bir şey öneriyorum Sayın Bakanım. O bilim insanlarından orada faydalanalım yani bir diaspora politikası -diaspora ismi belki size kötü gelebilir ama teknik terimi budur literatürdeki- bilimde bir diaspora politikası izleyelim. Yani mesela, bizim medarıiftiharımız Gökhan Hotamışlıgil, Mehmet Toner, bunlar benim doktora yaptığım yerlerde oranın çok önemli bilim insanları. Onları buraya getirmeye çalışmayalım ama onlardan orada yararlanalım, oraya her sene doktora öğrencisi götürelim, burada onlara bir kürsü verelim, arada sırada gelsinler burada çalışsınlar. Dolayısıyla bizim Türkiye'nin bilim politikasında yapmamız gereken şeylerden bir tanesi, zaten bilimde öncü olan ülkelerden onları buraya çekmeyelim, onlardan orada yararlanalım. Bununla ilgili bir proje başlatırsanız, eminim, şu anda Türkiye için bir şey yapmak isteyen bilim insanlarını daha iyi bir şekilde, sanayi ve teknoloji politikasına yön verecek şekilde bulabilirsiniz.
Şimdi, başka ne önemli? Bilimsel araştırmaları, maalesef, biz ticarileştiremiyoruz. Ben bilimsel araştırmaların ticarileştirilmediği sürece çok fazla bir anlam ifade etmediğini düşünüyorum. Teknoloji transfer ofisleri -ki kurulmasında benim de katkım olmuştu zamanında- istenilen yere gelemediler. Bir bilim insanından girişimci olmasını bekleyemezsiniz ama o teknoloji transfer ofisleri girişimci bir ruhla o bilim insanının yaptığı şeyleri ticarileştirme konusunda ona yardımcı olabilirler. Örnek vermek gerekirse mesela London School of Economics, çok da iyi bildiğim bir okuldur. Orada mesela bir "R-LAB" var. R-LAB, farklı laboratuvarları birbiriyle birleştiriyor, dolayısıyla "catapult" örneğindeki gibi. Ama bir de "LSE Enterprise" diye bir uygulamaları var. O da diyor ki bilim insanlarına "Olduğun yerde dur; ben senin araştırmalarını ticarileştireceğim ve özel sektöre tanıtacağım." Bu kısmımız eksik bizim. Yani bilim insanlarına daha fazla bütçe verelim, onlar bilimini yapmaya çalışsınlar fakat o araştırmaları anlayıp o araştırmaları anladıktan sonra o araştırmaları ticarileştirme konusunda bizim hem üniversite bünyesinde hem TÜBİTAK bünyesinde hem de Bakanlık bünyesinde çok daha fazla bir yeteneğe, daha fazla bir bütçeye ihtiyacımız var.
Şimdi, baktığımız zaman, AR-GE vurgusu yaptınız; güzel ama biz yüksek gelirli olma iddiasındaki bir ülkeye göre oldukça az kaynak ayırıyoruz. İşte, bugün bakın, AR-GE harcamalarının millî gelire oranında Türkiye maalesef aynı sınıfta yer aldığı üst orta gelirlilerin altında ve aradaki fark büyüyor. AR-GE harcamalarının millî gelire oranına baktığınız zaman Brezilya'nın altındayız, Mısır'ın biraz üstündeyiz. O bakımdan -bu, Dünya Bankası verileridir- 2024 bütçesine de geldiğimiz zaman, orada maalesef... Bizim geçen hafta Hazine ve Maliye Bakanlığı bütçesinde de tartıştığımız ve kendilerine aktardığımız bir şey var; AR-GE harcamalarına yapılan ödenek teklifi 0,45 ağırlığında, bunun artması gerekiyor. Yine, fonksiyonel sınıflama alanına baktığınız zaman da burada temelde olsun, kamu hizmetlerinde olsun, neredeyse devamlı bir düşme var. Dolayısıyla, sizin söylediğiniz, benim de katıldığım AR-GE'ye daha fazla yatırımı biz maalesef 2024 bütçesinde göremiyoruz; zaten temel problem de bu. Mesela, kalkınma planına baktığımız zaman çok yüksek hedefler var, bu konularda bizler size sadece destek olabiliriz o yüksek hedeflere ulaşmanızda fakat bütçeye baktığımızda hedefler ile bütçe arasında bir uyumsuzluk var maalesef.
Peki, nasıl bir AR-GE politikası izlemek lazım? İlk önce yapılması gereken şeylerden bir tanesi, dünyada artık şirketler de AR-GE politikalarını düzenlerken kendi içlerinde yatırım yapmak yerine mesela etraftaki, hem Türkiye'deki hem dünyadaki "start-up"lara bakıyorlar. Yine, doktora yaptığım ve ders verdiğim yerden bahsedecek olursak mesela, Cambridge Innovation Center var, orada hem şirketler hem de ülkeler ofisler açmışlar ve Harvard'dan, MIT'den, oradaki üniversitelerden çıkan "start-up"lara bakıyorlar ve "Bu 'start-up'ın yaptığı, geliştirdiği teknoloji benim işime yarar mı?" diyorlar. Yani artık şirketler kendi bünyesinde AR-GE yapmak yerine bir AR-GE avcılığı yapıp AR-GE ofisleri açıyorlar ve böylelikle bir teknoloji avcısına dönüşüyorlar. Ben Bakanlığın önümüzdeki dönemde bu konuya biraz daha ağırlık vermesini beklerim. Dünyada teknolojiyi geliştiren bu "start-up"ların olduğu yerlerde daha fazla ofis açın, oradaki "start-up"ların ne tür teknoloji geliştirdiğine baktıktan sonra bu teknolojilerin bizim özel sektörümüzün işine yaracağını düşünürseniz bunu alın. Ben bunu Varlık Fonuna da zamanında önermiştim. Varlık Fonunun en önemli artılarından bir tanesi bu olabilirdi. Dünyada bizim özel sektörümüzün kullanıp verimliliğini artırabileceği, kârını artırabileceği, istihdamını artırabileceği alanlarda Varlık Fonu gitsin, bütün dünyadaki şirketleri, teknoloji şirketlerini satın alsın; aynı şeyi Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı da yapabilir. O bakımdan, ben bunun önemli olduğunu düşünüyorum.
İkincisi: AR-GE politikasında bence... Türkiye'de zamanında yani ben siyasete girmeden önce çok fazla başarılı şirket örneği incelemiştim. Büyük şirketlerin, başarılı şirketlerin, sürdürülebilir büyüme sağlayan şirketlerin ilk ortak özelliği tedarikçisiyle beraber büyüyorlar. Dolayısıyla, sizler teşviki verirken mutlaka o şirketlerin tedarikçilerini de beraber ele almanız lazım. Bir tane örnek var; mesela, Şişecam bizim gururumuzdur, medarıiftiharımızdır. Şişecam gidip Gebze'de, Tuzla'da cam teknolojisiyle ilgili "start-up"lara yatırım yapar. Sizin bunu daha fazla desteklemeniz lazım, başka sektörlerle desteklemeniz lazım ki Şişecam o ekosistemin öncüsü olarak gitsin, o "start-up"lara destek olsun, Bakanlık da bu konuya daha fazla kaynak ayırsın.
Teknokentlerden de biraz bahsetmek istiyorum. Türkiye'de bu teknoloji geliştirme bölgelerine, teknoparklara, teknokentlere baktığınız zaman, maalesef, teknokentler şu anda yüksek kiralarla oradaki şirketlere gelir vergisi avantajı sağlayan kurumlar hâline gelmiş durumdalar. Ben teknokent projesini önemli buluyordum, teknopark projesini önemli buluyordum fakat oraya baktığınız zaman, artık oraya girmeniz için çok yüksek kiralarla karşılaşıyorsunuz, karşılığında da vergi avantajları var. Benim şöyle bir önerim var: Bir şirket eğer teknokentte yer alacak AR-GE yetkinliğine sahipse bırakın teknokentte yer almasın, siz ona teknokentteki bir şirket muamelesi yapın, o avantajları verin yani bütün Türkiye'yi teknokent yapın çünkü artık kart basarak AR-GE yapmak olmaz. Ben üniversitelerde de buna karşıyım -vakıf üniversitelerinde benim yıllarım geçti- maalesef, üzülerek görüyorum ki birçok vakıf üniversitesine öğretim üyeleri giderken kart basıyorlar. Artık bilim, AR-GE kart basarak girebileceğiniz bir merkezde yapılmıyor. O bakımdan, bana göre, bizim bu teknokent, teknoloji geliştirme bölgeleri, teknopark, bunlara bakış açımızı biraz değiştirmemiz gerekiyor.
Bir başka sorunumuz, küresel talep dinamiklerine adapte olamıyoruz; tabii, ben burada ihracattan bahsediyorum. Ticaret Bakanlığı geldiğinde de aynı öneriyi yapmıştım; bakanlıkların kurgusal yapısına baktığınızda bir problem var. Mesela, Asya ülkelerinin büyüme-kalkınma performanslarını tekrarlamak istiyoruz. Orada Ministry of International Trade and Industry (MITI) diye bir kurum vardır, sanayi ile dış ticaret beraber gider. Oysa bizde dış ticaret, ihracat Ticaret Bakanlığında, sanayi sizde. O bakımdan ya sizin Ticaret Bakanlığıyla çok daha sıkı çalışmanız lazım yani siz sanayi politikasını belirlerken Ticaret Bakanlığının da sizinle beraber bir ihracat politikası geliştirmesi lazım ya da farklı bir kurumsal organizasyona gitmek lazım çünkü bize tarih bunu söylüyor. Biz sanayi ihracatıyla büyüyecek bir ülkeysek eğer o zaman sanayinin bir bakanlıkta, ihracatın başka bir bakanlıkta olması ileride problemler yaratabilir. Bu bakımdan bizim ihracatımızda gördüğümüz temel problem küresel talep dinamiklerinde yani dünyada talepte nasıl bir değişiklik var, ona çok adapte olamıyoruz. Adapte olamamamızın sebeplerinden bir tanesi... Yine, sizlerle, ben siyasete girmeden önce Bakanlığınızla bir proje yapmıştım ve hatırlarsanız KOSGEB ve TÜBİTAK desteklerinin etki analizlerine bakmıştık. Orada ne zaman başarılı bir şirket görsem onlarla daha fazla sohbet ediyordum odak grup toplantılarında. Şunu görmüştüm: Bu şirketlere artık parasal teşvik yerine bu şirketlere teknoloji danışmanlığını vermeniz lazım. Bu şirketlerin çok önemli bir kısmı hangi teknolojiye ihtiyacı olduğunu bilmiyor ve şu anda hakikaten bütün yıkıcılığıyla yeni bir teknoloji devrimi var. Sanayi 4.0 dediğimiz şeyi biz iliklerimize kadar hissediyoruz. Şirketler yatırım yapmak isteyecekler, siz onlara para verdiğiniz zaman nereye yatırım yapacaklarını bilmeyebiliyorlar. Mesela İzmir'de çok iyi bir şirket vardı, o şirket şunu söylemişti: "Ya benim bu üretim bandında bir problemim var, bu problemi çözecek bir teknoloji danışmanına ihtiyacım var ve ben bunu bir türlü bulamıyorum." O yüzden bence Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının önümüzdeki dönemde bu teşvik sistemini tekrardan kurgularken teknoloji danışmanlığı yapması gerekiyor. Almanya'da Fraunhofer Vakfı bunlardan bir tanesidir. Biz bunu geçmişte sizinle, sizin bürokratlarınızla konuşmuştuk; buna bütçeden daha fazla kaynak ayırmamız gerekiyor.
Bunun dışında KOSGEB'in özellikle -burada KOSGEB Müdürümüz de aramızda- yapması gereken şeylerden bir tanesi -ki üç-dört sene önce böyle bir proje başladı diye hatırlıyorum ama daha sonrasını takip etmedim- bir şirkete gidip o şirketin teknoloji karnesini, teknoloji yetkinliğini oluşturduktan sonra o şirkete "Senin şunu, şunu, şunu yapman gerekir." diye onu yatırım konusunda yönlendirmesi gerekiyor. KOSGEB sanayi sektörüne daha yakın, ticaret sektörüne daha uzak, o bakımdan benim Ticaret Bakanlığına yaptığım bir öneri vardı; onlar da kendi KOSGEB'ini kursunlar. Sizin KOSGEB'iniz sadece sanayi şirketlerine, küçük ve orta ölçekli işletmelere hizmet etsin, o esnafların dertlerine de Ticaret Bakanlığı bünyesinde başka bir kurum hizmet etsin ve böylelikle çok daha iyi bir ayrışma sağlanabilir. Bunun bize gösterdiği şey, şirketlerin teknoloji yatırımları konusunda ne yapması gerektiğini bilmemeleri. Bu konuda Bakanlığın mutlaka bir yönlendirmeye ihtiyacı var.
Başka ne yapmak lazım?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Özlale, lütfen toparlayalım.
ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Bu endüstriyel simbiyoz yaklaşımı... Bu, önemli; önümüzdeki dönemde hem verimliliği sağlamak için -biraz önce söylemişiz- hem de atıkları daha iyi değerlendirmek için. Yani öyle sanayi bölgeleri ve öyle OSB'ler kurmamız gerekiyor ki bizim Türkiye'de... Biz bunun çalışmasını yaptık, seçimi kazanacağımızı zannediyorduk bu çalışmayla, kazanamadık ama olsun, ben söyleyeyim bunu: Şimdi OSB'lerde bir firmanın çıktısının diğer firmanın girdisi olduğu yapılar tasarlamanız gerekiyor, buna "endüstriyel simbiyoz" diyoruz ve böylelikle çok iyi bir kaynak dağılımı yapabiliyorsunuz. Şimdi, mesela bunun örneği ne? İsmail Bey buradan tabii çok mutlu bir şekilde ayrılacak. Mesela Uşak; Uşak, hazır giyim artıklarını toplayıp onlardan tekrar ham iplik üretebiliyor. Onun adının endüstriyel simbiyoz olduğunu bilmiyorlar ama onun adı endüstriyel simbiyoz. Böyle örnekleri bizim çoğaltmamız gerekiyor. Önümüzdeki dönem biz kaynakları daha iyi kullanacaksak eğer, işte bir firmanın girdisinin hemen yanındaki firmanın çıktısı ya da bir sanayi bölgesinin çıktısının diğer firmanın girdisi olacağı bir sanayi mekân tasarımı yapmak gerekiyor. Bu da yeni nesil OSB'lerle olacak şeylerden bir tanesi.
Ben daha fazla şunu görmek isterdim: OSB sayısından daha çok, OSB'leri nereye kuracağımızı. Baktığınız zaman, şu anda 2022 verileriyle ben geldim karşınıza -sizde 2023 verileri vardır- OSB sayısına bakın, Bursa, Ankara, İstanbul; bunlar arsa fiyatları. Artık oralara bizim daha fazla sanayiyi taşımamamız gerekiyor. Hepimizin içini yakan deprem bize çok şey öğretti. İstanbul, Tekirdağ, Kocaeli; o havza bir deprem bölgesi, aynı zamanda oranın daha fazla nüfus kaldırmaması gerekiyor. Bizim sanayinin farklı kollarını farklı yerlere geçirmemiz gerekiyor. Burada kalkınma ajansları önemli bir rol oynayabilir. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığıyla beraber sizin bu OSB'lere kılçık raylar atarak Anadolu şehirlerinde OSB'lerin gelişimine katkıda bulunmanız gerekiyor.
Son slayt... Sanayide İstanbul ve çevresinin yükünü mutlaka hafifletmemiz gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - İki dakikada özetleyebilir miyim bir şeyi daha?
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Buyurun.
ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Birkaç nokta var yani Bakanlığınızın bünyesini çok iyi bildiğim için öne çıkarmanız gerektiğini düşündüğüm.
GBS bir başarı hikâyesidir, Girişimci Bilgi Sistemi. Şimdi, Sanayi Sicil Bilgi Sistemi'nde de verileri temizlemişsiniz, o da çok iyi. Bundan sonra yapmanız gereken aşama, İngiltere ve Amerika'da olduğu gibi bir akademisyenin, bir araştırmacının kendi evinden, kendi ofisinden bağlanarak o GBS ve Sanayi Sicil Bilgi Sistemi'ne girmesidir çünkü orada hâlâ çok yüksek bir protokol var; bunu yaparsanız ve araştırmacılar oradaki araştırmalarınızı sisteme yüklerlerse müthiş bir iş yapmış olursunuz. O yüzden, Sanayi Sicil Bilgi Sistemi ve GBS'yi üniversiteden, hatta evlerden bağlanacak şekilde yapmanız lazım.
Etki analizi Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının bir inisiyatifiydi, çok önemlidir. Bizim karşımıza torba yasalarda gelen şeylerden bir tanesi şu: Diğer bakanlıkların etki analizinin kalitesi çok düşük, felaket, diğer bakanlıklar için konuşuyorum. Mutlaka diğer bakanlıklara etki analizi konusunda bir destek vermeniz gerekiyor ki karşımıza gelen, 5018'e göre bütün bakanlıkların yapması gereken o etki analizleri daha iyi olsun.
Fen lisesi... En son ondan bahsetmek istiyorum. Ben İzmir Fen Lisesi mezunuyum ve İzmir Fen Lisesinin kötü bir öğrencisi olmama rağmen hayat beni buralara getirebildi, iyi öğrencilerin çoğu yurt dışına gittiler. Bir TÜBİTAK Fen Lisesinden bahsetmişsiniz, kutluyorum ama Allah aşkına Ankara, İstanbul, İzmir Fen Liselerine, onlara çok daha fazla yatırım yapın; o çocuklar bizim ülkemizin geleceği. Ben okullar açıldığı zaman İzmir Fen Lisesine gittiğimde bilgisayar altyapılarından tutun yemekhaneye kadar hakikaten çok üzülerek oradaki altyapı yetersizliğini gördüm.
Fen liseleri 1980'lerle beraber Türkiye'nin yüz akı eğitim projeleridir. Sizin öncü bir Bakanlık olarak fen liselerine daha fazla kaynak ayırmanızı ben sizden burada rica ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - TÜBİTAK Fen Liseleri iyi bir proje ama özellikle Ankara, İstanbul, İzmir gibi fen liselerine de daha fazla kaynak ayırın çünkü orada yetişecek olan bilim insanları burada sizin bahsettiğiniz yüksek hedeflere ulaşma konusunda bize yardımcı olacaklar diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.