Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı b) Mesleki Yeterlilik Kurumu c) Sosyal Güvenlik Kurumu d) Türkiye İş Kurumu |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 02 .11.2023 |
MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Batman) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Sayın Bakan, Bakanlığın değerli bürokratları, hazırun; hepinizi sevgi saygıyla selamlıyorum.
O kadar çok şey söylemek istiyorum ki ama şunu söyleyeyim: Şu kimlik siyaseti meselesi doğru değil arkadaşlar. Şimdi, mesela ben ne demek istediğimi çok rahat ifade edebilirim, hiç merak etmeyin Orhan Bey. Mesele şu: Şimdi, diyelim ki biz varlığı, kimliği, dili inkâr edilen, tarihi, yaşadığı coğrafyası inkâr edilen bir halktan bahsetmiyor olsa idik... Bakın, siz mesela hiç HDP adına, Yeşil Sol Parti adına, HDP adına konuşan hiç kimseden şöyle bir şey duydunuz mu? "Şanlı Kürt tarihi" "Yedi cihanda at koşturan Kürtler" "Kürtler şöyle..." Böyle bir şey yok, kimlik siyaseti bu. Başkalarını hakir görecek, başka ulusları, başka milletleri hakir görecek bir dille...
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Salâhaddin Eyyubî diyoruz.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Onun içinde siz de varsınız.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Tiryaki, bir müsaade edebilir misiniz.
MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Batman) - Başkan, ben bitireceğim...
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sürenizi vereceğim, ekleyeceğim, başta bir şey söyleyeyim.
Değerli arkadaşlar, Anayasa'nın emrettiği bazı kısıtlamalarımız var, bazı kurallarımız var; onun dışında herkes fikrini ifade edebilir. İfade etsin herkes fikrini, ona göre cevap verilmesi gerekiyorsa, söz alacak olan hatipler kendi zaviyelerinden değerlendirmelerini yapsınlar ama böyle birbirimize laf atarak olmuyor. Lütfen, sizden özellikle istirham ediyorum. Burası Plan ve Bütçe Komisyonu ve Çalışma Bakanlığının bütçesini müzakere ediyoruz.
Bu süreyi de ilave edeceğim Sayın Tiryaki.
Buyurun lütfen.
MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Batman) - Sonuçta biz hangi coğrafyada yaşadığımızı biliyoruz, Kürtçe konuştuğu için para cezası kesilmiş dönemleri biliyoruz, "Kürt" lafının nasıl yasaklandığını biliyoruz. Bakın, Saidi Nursi'nin kullandığı "Kürt" lafını nasıl değiştirdiğini biliyoruz, tarihte bir sürü metinden nasıl Kürtlerin adının, yaşadıkları coğrafyanın çıkarıldığını biliyoruz.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Hepsi geçmiş yüzyılda kaldı.
MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Batman) - Ben şunu söylüyorum yani bunları unutmamak gerekir. Dolayısıyla, böyle varlığı, kimliği inkâr edilen, ezilen bir halkın milliyetçilik yapması bile ilericiliktir, kaldı ki biz bundan bahsetmiyoruz. Biz sadece bir halkın varlığının, kimliğinin teslim edilmesini istiyoruz. Dünyadaki herhangi bir halktan ne bir adım fazla ne bir adım az; bu kadar, bunun ötesinde hiçbir şey yok. Bu ülkedeki her halkın, hangi kökenden olursa olsun, onuruyla, haysiyetiyle bundan gurur duyacak biçimde yaşamasını istiyoruz, bu kadar. Kimse birbirini inkâr etmeden, gerçekten hepinizin söylediği gibi kardeşçe yaşasın ama eşit şekilde yaşasın; savunduğumuz tek şey bu, bunun dışında bir şey savunmuyoruz.
Şimdi, gündeme gelince... Birincisi, EYT meselesi. Evet, EYT konusunda bir adım attınız. Ne zaman? 2002'de Adalet ve Kalkınma Partisi iktidar oldu. Bu EYT meselesi ne zaman girdi Türkiye yasalarına? 8 Eylül 1999. 2002'de iktidara geldiniz, 2003'te mi çözdünüz? 2004'te mi çözdünüz? 2005'te mi çözdünüz? 2010'da mı çözdünüz? 2015'te mi çözdünüz? 2020'de mi çözdünüz? 2023'te bir adım attınız. Zaten aradaki yirmi yıllık süre içerisinde yaşa takılanların çok büyük bir bölümü bunu tamamladı ve emekli oldu, kaybedeceklerini bu yirmi yıllık süre içerisinde kaybettiler. Siz makul bir sınıra geldiği için, kabul edilebilir bir sınıra geldiği için bu ülkenin hazinesi, bütçesi kısmen karşılayabildiği için, yirmi yıl sonra ve bir siyaset malzemesi olarak seçimden önce yaptınız. Buna rağmen iyi bir şey, yanlış bir şey demiyoruz ama yirmi yıl boyunca EYT meselesini çözmediğinizi, 99'da yapılan yasal düzenlemelerin arkasında durduğunuzu da unutmamışız.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Kaç yıl önce!
MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Batman) - Başka şeyler var bunun içerisinde, eşitsizlikler var; bunları hatırlatmak da bırakın görevimiz olsun.
Bir tanesi şu, mesele şu...
ORHAN YEGİN (Ankara) - Hepsi geçmiş yüzyılda kaldı, hepsi.
MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Batman) - Şimdi, sadece şöyle olsa Orhan Bey, mesela diyelim ki: 8 Eylül 1999'dan sonra göreve başlamış birisi daha fazla çalıştığı hâlde emekliliğe hak kazanamıyor yani yirmi yedi yıl, yirmi sekiz yıl, otuz yıl çalışmış olsa bile emekliliğe hak kazanamıyor. "Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırıdır." diyoruz biz, yoksa başka bir şey söylediğimiz yok.
Bir başka sorun alanı da stajyerler meselesi. 1999'dan önce stajyer olarak çalışanların hiçbirini bu haktan yararlandırmadınız. Neden? Bakın, stajyerlere sigortalı olma hakkı tanıdığınız andan itibaren en azından 1999'dan önce bir biçimde çalışma yaşamının içinde olan insanların da kapsama dâhil edilmesini sağlayabilirdiniz.
Şimdi, emekliler meselesine gelince "Emeklileri ezdirmedik." diyorsunuz ya, buna kim inanır bilmiyorum -Kadir İnanır demeyeyim Sayın Başkan - ama ben sadece bir şey söyleyeyim, şuraya bir yere bir emeklinin sözünü yazmıştım "Yahu, bir canımız var, onu da alsınlar kurtulalım." diyor. Emeklilerin durumu bu, bu kadar vahim durumdalar. 17 milyon emekli var ve Uluslararası Çalışma Örgütü raporlarına göre emeklilerin en yoksul olduğu birkaç ülkeden bir tanesidir Türkiye; Türkiye 44 ülke içerisinde Küresel Emeklilik Endeksi Raporu'na göre en kötü 3'üncü ülke durumunda yani Türkiye'de emekliler hiç de öyle sizin "İyileştirdik, yaşama koşullarını böyle yaptık." diyebileceğiniz bir durumda değil.
Ben soruyorum bu salondaki herkese, kendileri için bırakın, kim çocuğunun 11 bin TL asgari ücretle çalışmasına razı olabilir? Kim çocuğunun bu parayla geçinebileceğini düşünür? Tek bir insan var mı burada? Bu parayla yaşanamayacağını bu salondaki herkes biliyor; sadece bu salondaki herkes bilmiyor, bu ülkedeki herkes biliyor. İtiraz etmesinin zaten en temel nedeni bu.
Şimdi, ben geçen söyledim Sayın Bakan, tam Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi görüşüldüğü için tekrar edeyim: Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşan herkes "Daha iyi durumda; biz emeklilerin durumunu iyileştirdik." diyor. Net bir rakam söyleyeyim, bakalım gerçekten düzelmiş mi, düzelmemiş mi? Ocak 2003'te 4/A'lılar için en düşük emekli maaşı net asgari ücretten yüzde 47 fazlaydı, yapılan en son artışa rağmen şu anda emekli maaşı asgari ücretten yüzde 12 daha az. Yüzde 25 zam yaptığınızda, bazı emeklilerin aylığına yüzde sıfır zam yaptınız; 7.500 TL maaş alanlara yüzde sıfır zam yaptınız. Ocak 2002'de en düşük 4/A emekli maaşı 216,4 TL iken Ocak 2002'de net asgari ücret 163,66 TL'ydi. Buna göre, 4/A'lı en düşük emekli maaşı asgari ücretten yüzde 32 fazlaydı Adalet ve Kalkınma Partisi geldiğinde. Şimdi ne olmuş? Bu yılın başında asgari ücret 8.507 TL olmuş -o rakam üzerinden söyleyeceğim- 4/A'lı en düşük emekli maaşı ise 5.871 TL olmuş. En düşük emekli maaşı 7.500 TL'ye çıkarıldığında bile en düşük emekli maaşı asgari ücretten yüzde 12 daha azmış. Dolayısıyla, 4/A'lının emekli maaşını aslında asgari ücretlinin bile altına indirmişsiniz.
Bakın, bir başka şey, yine bu Hükûmet döneminde olan bir şey; 2000 yılından önce aylık bağlama oranı ne kadardı? Yüzde 75. 2002'de Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmete geldi, 2000 ve 2008 arasında yüzde 65'e düşürüldü. Şu anda emekli aylığı bağlama oranı ne kadar? Yüzde 45. Emeklinin aylık bağlama oranı yüzde 45'e düşmüş yani çalıştığının dörtte 3'ü kadar maaş alırken şimdi yarısı kadar bile maaş alamıyor. Bu mudur emeklinin haklarını savunmak? Bu mudur emeklinin koşullarını düzeltmek? Böyle bir şey olabilir mi? Elbette ki olamaz.
Bir başka şey, çokça söylediğim için arkadaşlar diyor ki... Asgari ücrete vergi muafiyeti meselesi... Şimdi, bakın, bazı ülkelerde ücret veriliyor, brüt ücret veriliyor ve işçiler, çalışanlar yıl sonunda gidip mahsuplaşıyorlar, vergilerini veriyorlar. Dolayısıyla, işverenin cebinden çıkıyor, işçinin cebine giriyor ve işçi gidip vergisini veriyor. Şimdi, siz bu muafiyeti getirdiğinizde asgari ücretliye -1 TL'lik demiyorum- 1 kuruşluk katkınız oldu mu? Asgari ücretlinin yaşamında hiçbir şey değişmedi ki. Siz işvereni fonlamış oldunuz yani işverenin vermesi gereken vergiyi...
RESUL KURT (Adıyaman) - Anlamıyorsun, işçinin net ücretine bakın.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlar, Sayın Kurt; lütfen... Sayın Bakan düzeltir.
MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Batman) - Şöyle: Asgari ücretliye bir katkı sunmuş gibi anlatıyorsunuz ya, böyle bir şey yok. Siz asgari ücreti vergi dışında tutarak asgari ücretlinin yaşamında 1 kuruşluk bile katkı sunmamış oldunuz.
Sürem bitiyor ama bir şeyi özellikle söylemek isterim. Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşan çok sayıda kişi diyor ki: "Şöyle büyüdük..." "Böyle büyüdük..." Birilerinin büyüdüğünü biz biliyoruz yani birileri büyüdü ama gerçekten bu ülkenin büyük bir bölümü bundan yararlanmadı. Bakın, sendikalar için bir örnek vereyim, siz rakamları açıklamışsınız ya, diyorsunuz ki: "Memurlarda sendikalaşma oranı şu anda yüzde 74, işçilerde de yüzde 14 küsur civarında." Bize sorarsanız zorunlu kılmalısınız, hangi sendikaya üye olacağına kendisi karar versin ama bir işçi göreve başladığı gün bir tane sendikaya üye olmak zorunda olmalı çünkü haklarını ve çıkarlarını savunacak tek örgüt olduğu için; iktidara yakın veya karşısında, hiç fark etmez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tiryaki, buyurun lütfen, ilave sürenizi ekledim.
MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Batman) - Bitiriyorum.
Bir de bu büyüme meselesiyle nasıl bağladım onu da söyleyeyim. Yine de savunurum yani MEMUR-SEN'lileri de savunurum, MEMUR-SEN'in büyümesini de savunurum ama bakın, memur sendikaları 1990'da kuruldu, 1990'dan 2002'ye kadar, Adalet ve Kalkınma Partisi kurulana kadar MEMUR-SEN on üç yılda 40 bin üye yapabildi, on üç yılda 40 bin üye yapabildi sadece. 2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldikten sonra ne oldu biliyor musunuz? On üç yılda 40 bin üye yapan bir konfederasyon bir yıl içinde 98 bine, ikinci yılda 137 bine, 159 bine, 203 bine ve şimdi 1 milyona ulaştı; dünyada bunun örneği yok. Bakın, işçi sayısını memur sayısıyla karşılaştırmanız gerekir. Memur sayısı bu süre içerisinde ne kadar artmış? Yüzde 100 artmış olsun, yüzde 200 artmış olsun; 40 binden 1 milyona ne demek? Yüzde 2.500 artış demek; dünya tarihinde bunun bir örneği yok. Başarılı bir sendikacılık olursa yine başımızın gözümüzün üstünde yeri var diyeceğiz ama iktidarın arka bahçesi gibi davrandığı için, iktidarın temsilcisi gibi davrandığı için, âdeta Adalet ve Kalkınma Partisiyle organik bağı varmış gibi davrandığı için, bütün atamalar o sendikada belirlendiği için sayı buraya çıktı. Dolayısıyla, bu memur sendikalarında yüzde 75'lik bir sendikalaşma oranı da gerçekçi değil ve bu benim söylediğim nedenlerle dünya açısından da hiç de kabul edilebilir rakamlar değil; buna rağmen, her şeye rağmen MEMUR-SEN'in üye sayısının yükselmesini kötü bulmuyorum, yanlış bulmuyorum ama Hükûmete yakın olduğu için üye sayısının bu kadar arttığını bilmek lazım.
Öbür açıdan bakıldığında, Türkiye sendikalaşma oranıyla dünyadaki en kötü ülkeler arasındadır, yüzde 14'lük, yüzde 15'lik bir sendikalaşma oranı aslında o ülkede sendikal örgütlenmenin olmadığını gösterir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Batman) - Son bir cümle söyleyeceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Fazla süre verdim Sayın Tiryaki size.
MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Batman) - On saniye, sadece şunu söyleyeceğim: İşçilerin grev hakkının, işçilerin protesto haklarının, iş yavaşlatma eylemlerinin ve benzeri eylemlerin hepsinin yasaklanmasından hiç söz etmiyorum bile. Bu ülkede işçilerin hakları yoktur, bu ülkede işçilerin sendikalaşma hakları gerçek anlamda yoktur, sendikalar kötü durumdadır ve Hükûmet sadece kendisine yakın sendikalarla kurduğu diyalog üzerinden bir sendikalaşmaktan bahsetmektedir diyorum, bütçenin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum.