KOMİSYON KONUŞMASI

SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakanım, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun çok kıymetli üyeleri, değerli bürokrat arkadaşlar, basınımızın çok kıymetli mensupları; ben de hepinizi saygıyla muhabbetle selamlıyorum.

Öncelikle Sayın Bakanımıza ve ekibine yeni dönemde başarılar diliyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse bir ekonominin negatif ya da pozitif performansının en fazla konuşulacağı bakanlıkların başındasınız; dolayısıyla, Allah yardımcınız olsun.

Şimdi burada sizi dinlerken, özellikle önümüzdeki dönem hedeflerinizi dinlerken çok önemli tespitlerin yapıldığını görüyoruz. Yani burada hiçbirimiz istihdam ve iş gücüne katılım oranını arttırmaktan kadınlara ve gençlere yönelik yapacaklarınıza, yapısal reformlara... Bunlara kimsenin itiraz edeceği bir durum söz konusu değil. Şimdi siz de takdir edersiniz ki bugün aslında neyi konuşursak konuşalım, işsizliğe geliyoruz, enflasyona geliyoruz. Üzülerek ifade edelim, belki şu anda haberi olmayan arkadaşlar bilmeyebilir, biz günlerce burada kalkınma planı konuştuk, bütçe konuştuk. Bu toplantıya girmeden biraz önce 2024 enflasyon hedeflerimizin yüzde 40,9 olarak revize edildiğini duyduk. Şimdi, bir, ülkede Sayın Bakanım, siz aslında bütün sorunların merkezindesiniz ama sorunları üreten bir Bakanlık olduğunuzu düşünmüyorum. Yani bugün işsizlikle ilgili bir mücadele verilecekse... Tabii ülkelerin en önemli kalkınma göstergelerinden bir tanesi: "O ülkede çalışan nüfusun yüzde kaçı asgari ücretle çalışıyor?" Şimdi, bu tür oranları şu ana kadar arkadaşlarımız verdiler, ben oranlara çok girmek istemiyorum, amma velakin asgari ücretin genel bir ücret olma yolunda ilerlediği Türkiye'de bütün bunları ortaya çıkartan sebep nedir? Birçok arkadaşımız gibi çok dolaşan, sokakta çok olan insanlardan biriyim. Bakın, geçtiğimiz aylarda İstanbul Pendik'te yaşadığım bir örneği müsaadenizle paylaşmak isterim. Bir hanımefendi İstanbul sokaklarında "Başkan, bir çay içelim." dedi, çıktık evine. Dedi ki: "Başkanım, ben bir ricada bulunacağım Sayın Cumhurbaşkanımıza iletir misiniz?" "Tamam, iletelim." dedim ve yazdım da, ekibe de yazdım. Dedi ki: "Ben 2.820 lira asgari ücret alıyordum 2021'in sonunda." 2021'in sonu asgari ücret 2.800 küsurdu.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - 2.880'di.

SELİM TEMURCİ (İstanbul) - İsmail Bey, siz düzeltin beni.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Estağfurullah.

SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Yok yok, gerçekten düzeltin; 2.820 değil, 2.880 mi?

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - 2.880 gibi hatırlıyorum.

SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Tamam, 2.880 olsun. Benim aklımda hanımefendinin söylediği 2.820 kalmış.

Dedi ki: "Başkanım, bütün zamları geri alın, ben 11.400 lira falan da istemiyorum, 2.820 liramı geri verin." Yani şöyle bir sorunumuz var Sevgili Bakanım: Şu anda Türkiye enflasyonla birlikte asgari ücretle geçinen insanlar için bir zindana dönüştü. Bu, Çalışma Bakanlığımızın problemi değil, ekonomimizin genel performansı içinde yaşadığımız çok temel bir mesele.

Dolayısıyla, ben buradan hareketle şunu söylemek isterim yani elbette politikalar var, çok değerli bir ekip var, başarılar diliyoruz ama ben şöyle bir yöntemin çok daha doğru olacağını düşünüyorum: "Ya kardeşim, artılarımız bunlardır, eksilerimiz de bunlardır, şuralarda sorunlar var." dense bence belki bu tartışmaları daha sağlıklı yapabiliriz. Siz buraya ne getirirseniz getirin, zaten biz muhalefet olarak kayda düşüyoruz ama şunu yapamıyoruz: Ortak bir aklı oluşturma anlamında burada iktidarıyla muhalefetiyle bir iş yapamıyoruz.

Şimdi, dolayısıyla, şuraya gelmek istiyorum -ortam da biraz gerilmişti, biraz güldüreyim- yani ben 3 evladı olan bir kardeşinizim, gençlerle de aram pek kötü değil. Şimdi, sizi gençler dinlediğinde, hele hele genç istihdamıyla ilgili söylediğinizi dinlediğinde... Şimdi, farklı makaleler yazıldı, yapıldı, birçoğunu okuduk, ILO'dan bahsettiniz, ILO'nun Türkiye'yle ilgili olarak kadında, gençte yaptığı birçok değerlendirmeler var; ben zaman almamak için girmeyeceğim ama şunu biliyoruz ki bir "ev genci" muhabbetimiz var yani ne üniversitede ne çalışıyor ve maalesef, üzülerek şunu söyleyeyim: Bu çocuklar gece uyumuyorlar, gündüz yatıyorlar, bunu hep yaşıyoruz yani bunun taktığımız rozetlerle ilgisi yok çünkü çocuk üniversiteyi bitirmiş, 23-24 yaşına gelmiş, dedesinden, babasından, anasından para alarak kıraathaneye ya da bir AVM'ye gitmek istemiyor. Şimdi, buradan hareketle sizi dinleyen biri "Keşke Bakanımızın yaşadığı ülkede şöyle bir haftalık bir tatil yapabilsek." diye düşünebilir. İşler dediğiniz kadar iyi değil; evet, bir mücadele var, bu mücadeleyi kıymetli buluyoruz ama bunu da özellikle ifade etmek isterim.

Şimdi -çok not aldım- tabii, bu endüstri ilişkileri içerisinde işçi-işveren meselesi ve burada düzenleyici, denetleyici kurum olarak devletimiz var. Bu düzenleme içerisinde özellikle memurlar tarafında -her milletvekili arkadaşımıza geliyordur bu- enflasyon farkı meselesi... Şimdi, bu enflasyon farkı eğer ortaya çıktığında ödenmezse olan şey şu: Memura verdiğiniz zam, enflasyon farkı aynı anda uygulanmadığı için o zam gidiyor dolayısıyla aslında bütçenin yükü bu manada daha alt gelir düzeyinde olan insanların üzerine yığılmış oluyor ne yazık ki.

Burada, tabii, asgari ücretle ilgili olarak en önemli sorunlarımızdan bir tanesi, bir devletin kurumlarına olan güven o kadar önemli bir şey ki yani bugün TÜİK burada, Plan Bütçede çok tartışıldı. Siz, asgari ücret görüşmelerinde devletin verileri üzerinden hareket ediyorsunuz, TÜİK'in enflasyon sepetindeki rakamlarla ilgili oransal değişimlerin enflasyon üzerinde etkilerini inceleyen çok farklı bilim adamları var dünyada. Açık ifade edeceğim, bir İstanbullu olarak, Ticaret Odası verileri ile TÜİK'in verilerinin uzun yıllar birbiriyle dengeli gittiği bir ortamda son dört buçuk yıldır bu denge, bu ilişki dağıldı. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte sizin önünüze konacak enflasyon verilerinin bu devletin geleneklerine uygun ve kimsenin sorgulamadığı bir noktada olmasını arzu ediyorum. Bu noktada da doğrusu Hazine ve Maliye yönetimimize, yeni Merkez Bankası yönetimimize, rasyonel politikalara da güvenmek istiyorum çünkü bu millet maalesef geçtiğimiz üç yıl içerisinde -özellikle dar gelirli ve asgari ücretli- bunu iliklerine kadar hissetmiş oldu.

Tabii, burada en önemli konulardan bir tanesi, bu mülakat meselesini ben yine gündeme getireceğim, bunu da iki konuyla birlikte gündeme getireceğim, devlet millet arasındaki ilişkide kavramsal olarak yani bizim medeniyetimizde de Avrupa küresel medeniyette de -nereye giderseniz gidin- üç temel kavramdan çok bahsedilir. Yani vatandaş ile devlet arasında üç temel kavram; bunun bir tanesi ahlaktır, bir tanesi adalettir, bir tanesi aidiyettir. Ahlak, adaleti de içine alan bir kavramdır. Bakın, burada özellikle İŞKUR'dan bahsedildi. Şimdi, İŞKUR meselesi özellikle işsiz insanların devlete bakışıyla ilgili olarak çok temel bir sorunu ortaya çıkartıyor. Kura çekme yöntemini biliyoruz, evet, kura çekmeyi biliyoruz ama şunu da biliyoruz... Ben, bunu da sadece bir eleştiri olarak söylemiyorum; bu, Türkiye'nin problemidir, bunu çözmek de şu anda iktidar partisindeki arkadaşların görevidir. O kuralar çekildikten sonra o kuralara hiç girmeyen ve kuralardan çıkan insanların bir bölümünün -bakın, önemli bir şey söylüyorum- yani "Bu işe yeterli değil, şartlara uymuyor." denerek dışardan listelerle... Bakın, eğer işe alımlar olursa birçok arkadaşımızın ismi... -Maalesef burada da benzer bir şey oldu, buna üzüldüm; devlet aslında kurumlar üzerinden sorgulanır hâle geliyor yani biz bunu yapmayalım yani Sayın Cumhurbaşkanımız zaten mülakat konusunda bir tavır ortaya koydu, ya bu mülakat meselesini kaldıralım, çok özel durumlarda bu mülakat kullanılsın çünkü ahlakına ve adaletine inanılmayan kurum ve kişiler millet tarafından aidiyet duygusuyla kabullenilemez, orada da demokrasi ve hukukun gelişmesinden bahsedilemez. Demokrasi ve hukukun gelişmediği bir ülkede kalkınmanın doğru olmayacağını, büyümenin kime yönelik olabileceğini burada çok konuştuk, buraya girmek tekrar istemiyorum.

Tabii, kadın istihdamı konusunda OECD ülkeleri içerisinde maalesef en kötülerden biriyiz. Burada bazı hedefler var, bu hedefler gerçekleştirilirse... Ben bu meselenin Türkiye'nin temel sorunlarından biri olduğunu düşünüyorum yani toplumun yarısını oluşturan bir nüfusun OECD ülkeleri içindeki rakamlar içerisinde en kötü olması bizi zaten geriye götüren en temel sebeplerden bir tanesi. Çok üzerinde durulmadı ama ben bunu ifade etmek istiyorum.

Tabii, 2008'de çıkarılan bir yasa var yani emeklilik yaşının kademeli olarak 65 yaşa çıkartılması meselesi. Tabii, katsayı düşürüldü. Bütün bu olupbitenlerden sonra Sayın Bakan, şu anda şöyle bir sorunumuz var: 61-62 yaşına gelmiş insanların yani 60'ın üzerinde olan insanların mevcut emekli maaşlarıyla özellikle büyük şehirlerde geçinemediği -altını çizerek söylüyorum- bir iş arama talebi var. Dolayısıyla sizin bütün bu politikalarınız içerisinde ortaya koyduğunuz hedefleri en fazla olumsuz etkileyecek şeylerden bir tanesi maalesef ki ekonominin genel gidişatı içerisinde artan yoksulluk ve fakirleşme artık emekli olan insanların tekrar istihdama dönme arzusunu meydana getirdi. Bunu yönetmek çok ayrı bir mesele, bu bence sadece sizin sorununuz değil, bunu da doğrusu çok önemsiyorum.

Tabii, Anayasa'mızın 128'inci maddesi devletin asli ve sürekli işlerinin devlet memurları tarafından yapıldığını söyler. Şimdi, burada özellikle aynı işi yapan, aynı eğitime, aynı kalifikasyonlara sahip insanların sözleşme mantığı içerisinde -çok farklı sözleşmeler var, yüzlerce sözleşme var kamuda- farklı ücretlerde çalıştırılıyor olması yine adaletle ilgili olarak iş gücü piyasalarında çok temel bir meseleye denk geliyor. Dolayısıyla bunu da dikkatinize sunmak isterim.

Tabii, bir önceki Bakan buluşmalarımızda çok ifade edildi, şu ana kadar ifade edilmediği için söylüyorum: Çalışanların gayrisafi millî hasıladan aldığı payın düştüğü bir ülkede yaşıyoruz. Elbette biz servet düşmanı değiliz, servetin vergilendirilmesini isteriz, ülkemizin zengin olmasını isteriz ama böyle bir sorunumuz da maalesef var.

Tabii, burada İşsizlik Sigortası Fonu'ndan bahsediliyor ama ben merakımı giderme adına da bir soru sorayım: Malum bir pandemi yaşadık ve İşsizlik Sigortası Fonu'nun benim bildiğim kadarıyla iki temel işlevi var yani Türkiye'de işsizlik probleminin giderilmesi için, çıraklık da dâhil, mesleki eğitim de dâhil, bunlara destek verecek ve işsizliğin önlenmesi adına bir çaba sarf edecek ve sonuç itibarıyla da işsiz kalan insanlara destek olacak. Şimdi, buradaki rakamların... Çünkü depremde 12-13 milyar dışında önemli bir rakamın buradan aktarıldığını biliyoruz. Şimdi, biraz sonra tablolar üzerinden birkaç şeyi sizinle paylaşmak istiyorum. Burada şu anda İşsizlik Fonu'muzdaki durum nedir yani bunu nasıl bunu yönettik, bu konu gerçekten önemli bir mesele.

Diğer bir konu: Ben sanayinin içinde çok uzun süre kaldım yani bugün... Yanılmıyorsam Mardinlisiniz?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI VEDAT IŞIKHAN - Evet.

SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Hanım tarafından akrabayız yani ben de Rizeliyim. Şimdi şöyle düşünün: Anadolu'da bir daireyi kaç paraya kiralarsınız, İstanbul'da, Ankara'da kaça kiralarsınız? Türkiye'nin şöyle bir sorunu var, artık bunu biraz açık bir şekilde konuşmamız lazım; bu, aslında, sadece Türkiye'nin değil, bence dünyanın da problemi. Dünya artık şehirleşti, kentleşti, büyükşehirlerin nüfusu şişti ve en son pandemi bize şunu gösterdi ki dünyada devletlerin en önemli vazifesi vatandaşının karnını doyurmaktır. Onun için de tarım meselesi çok önemlidir. Anadolu boşalırken biz -Anadolu'da 6 kalkınma bölgemiz vardı- acaba bu kalkınma bölgelerinden -yani beşinci ve altıncı bölge başta olmak üzere konuşuyorum- büyükşehirlere akışı durdurabilmek için Türkiye'de asgari ücrette bir farklılaşma yapmalı mıyız? Yani gerçekten bunu konuşmalıyız çünkü çalışmayı konuşuyoruz, Çalışma Bakanlığını konuşuyoruz, bu konu Türkiye'de şu ana kadar hiç dile getirilmedi. Ama İstanbul'daki öğretmenlerimizin, hocalarımızın niçin Anadolu'ya gitmek istediğiyle ilgili oturup sohbet ettiğimizde "Ya, Selim Bey, geçinemiyoruz burada." diyorlar bize, dolayısıyla böyle bir problem var. Bence bunu da düşünmek lazım.

Tabii, bizim şöyle başka bir problemimiz var -çok az zamanım kaldı, bitireyim, üç dakikam kalmış- yaşlanan bir nüfusumuz var ve yaşlanan nüfusun Sosyal Güvenlik Kurumu üzerindeki yükü gün geçtikçe artacak. Biz Avrupa'nın yaptığını yapamadık maalesef, Avrupa kalkınmasını gerçekleştirmeden önce genç nüfusa sahipti, onlar şu anda yaşlandılar ve gelişmişler. Biz şu anda 30 yaşı aştık, böyle çok önemli bir sorunumuz var.

Burada tarımla ilgili olarak çok yükünüz var. Şimdi, ben bütçeyi görünce yani şu tabloyu görünce, uzun yıllar büyük yapılarda yöneticilik yapmış birisi olarak şu anda sizin gördüğünüz tabloyu ben görmüyorum, kusura bakmayın. Yani buradan bir iki şeyi hızlıca söyleyeceğim. Bizim şu anda 2024 genel bütçemizde bütçe açığımız 2024 için 2,6 trilyon civarında, 2 trilyon 652 milyar. Şu anda sizi dinlerken açıklarla ilgili yani Sosyal Güvenlik Kurumuyla ilgili olarak vermiş olduğunuz raporlarda -bir işletmeci olarak söylüyorum- özellikle bütçe transferleri... Yani biz sonuçta bu transferleri niye yapıyoruz? Doğru yani emeklilere ikramiye veriyoruz, oradan geliyor. İşte, bu kök maaş meselesinde aradaki farkı oradan veriyoruz, doğru ama sonuçta bu, sizin Bakanlığınıza ve Sosyal Güvenlik Kurumuna aktarılıyor. Aktarılacak rakama baktığımızda, bakın, çok farklı bir şey, 2002'de 389 milyarla başlayan rakam bu yıl 1,5 trilyona varmış yani 4 kat artmış. Sizin ise yani yine Sosyal Güvenlik Kurumunun gelir-gider farkı 41 milyardan başlayıp 385 milyar TL'ye varmış, 10 kat. Yani şunu söylemek istiyorum: Bu bütçe transferi dolayısıyla size aktarılan rakam dikkate alındığında 2,6 trilyon bütçe açığımızın yüzde 57-58'inin nedeni burası. Dolayısıyla, bu bütçenin yönetilmesi Türkiye'nin bütçesinin yönetilmesiyle ilgili bir mesele.

Bir başka tablo, orta vadeli programdan sizi ilgilendiren ve sizin konuştuklarınızla ilgili şeyleri söylüyorum. Bakın, şu tabloyu ben size göstermek istiyorum. Burada sosyal güvenlik kuruluşlarımızın açığı var: 2023'te 116,8; 2024'te 306; devam ediyor. Genel sağlık sigortasıyla ilgili, bu açıklarla ilgili konuşuyorum. Bakın, Sosyal Güvenlik Kurumunun bir sonraki yıl, 2024'teki açığı -İsmail Bey- 306,2 milyar, açık. Genel sağlık sigortasından beklenen rakam ne kadar?

Ne kadar İsmail Bey? Sizi seviyorum ben, onun için... Ne kadar biliyor musunuz?

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Sizden dinleyelim.

SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Sosyal Güvenlik Kurumundaki açık tam 306,2 ya, genel sağlık sigortasından beklenen rakam da 306,2 ve bütün yıllar öyle. Bu, şu anlama geliyor, ben böyle okuyorum: Demek ki siz, bütün bu açıkları primlerle ve vergilerle karşılayacaksınız. Bu, doğru bir yaklaşım değil; bu, istihdamı destekleyen bir yaklaşım değil.

Zamanı şey kullanayım, diğer arkadaşların hakkını şey yapmayalım.

İş gücüne katılma oranı, 2028 planımızdan söyleyeceğim, bakın "53,7'den 56,7'ye çıkaracağız 2028'de..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Lütfen toparlayalım.

SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Değerli Bakanım -şu anda burada koyduğumuz rakam- 2000 yılında Türkiye'nin işsizlik oranı yüzde 7,5'tu. Ben her toplantıda söylüyorum, Türkiye'de büyüme hepimizin istediği, arzu ettiği bir şey ama sağlıklı büyümediğimizin en önemli göstergesi... Biz bu kadar büyüdük, büyüdük, büyüdük; dünyada şu anda işsizlik noktasında, Türkiye'deki işsizlik rakamı -Birleşmiş Milletler raporlarından söylüyorum size- 94 ülkenin nüfusundan fazla; bunun içinde Norveç, Finlandiya gibi ülkeler var, olağanüstü büyük bir işsizliğimiz var. İş gücüne katılma oranında yüzde 3 iyileşme yapıp işsizlik oranını yüzde 7,5'a nasıl düşüreceksiniz, doğrusu, bu açıklanması gereken bir şey.

Son söz, SGK'ye yapılan bütçe transferlerinin gayrisafi millî hasılaya oranı... Doğru, EYT geldi, şu oldu, bu oldu, ciddi sıkıntılar oldu. "2023'te yüzde 3,6; 2028'de yüzde 3'e indireceğiz." Burada kayıt dışılıkla mücadelede bu inecekse -biraz önce okuduğum rakamlar bunun tersini söylüyor- problem yok ama burada emeklilerin maaşları konusunda enflasyon üzerinden daha düşük bir değerlendirme yapılacaksa gerçekten şu anda bunu yönetmek çok zor olur.

Allah yardımcımız olsun.

Bütçeniz ülkeye, millete hayırlı olsun.

Tarımla ilgili olarak da... Tarım çalışanlarıyla ilgili şunu söylemek istemiyordum ama söyleyeyim: Böyle bir gücünüz yok, onu görüyorum. Tarımı özendirmek için tarım ve hayvancılıkta çalışan insanlarımızın SGK primleri karşılansa biz iç göçü engelleriz. Bu ülkenin şu anda en büyük problemi iç göçtür; elbette dışarıdan gelen göç ayrı bir meseledir, onu konuşuruz ama tarıma ve hayvancılığa yönlendirmek için bizim böyle bir tedbire de ihtiyacımız var.

Size ve ekibinize tekrar başarılar diliyorum.

Bütçeniz hayırlı uğurlu olsun.