KOMİSYON KONUŞMASI

TAHSİN OCAKLI (Rize) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Sayın Bakanım, Komisyonumuzun değerli üyeleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Hazine ve Maliye Bakanlığı bütçesini konuşuyoruz ama elbette birbirleriyle ilişkili olduğu için yönetim biçimini ve iktidarı da eleştiriyoruz.

Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda da görüşülmesine devam edilen bu On İkinci Kalkınma Planı'na baktığımızda -biraz bununla ilişkili- şunu görebiliyoruz: On yıl önce konulan hedefler 2053 yılına ertelenmiş yani "Şöyle iyi olacağız, böyle iyi olacağız."la yine 2053'e ertelenen bir kalkınma planı var. Tabii, bu aslında Türkiye'yi şu anda dünyanın otuz yıl gerisinde bırakmak demektir. Dış güçler, terörle mücadele, kur atakları, pandemi, Rusya-Ukrayna savaşı gibi gerekçelerle aslında beceriksiz ekonomi yönetimini, Gezi olaylarına kadar da bağlayıp bahanelerle bir şekilde bu süreci geçiştirmeye çalıştılar. Öyle beceriksiz, başarısız, akıl dışı bir ekonomi yönetimiyle karşılaştık ki savaş hâlindeki ülkelerin ekonomisinden daha fazla kırılgan bir duruma geldik. O kadar ithalata bağımlı bir yapı oluşturuldu ki birbirleriyle savaşan Rusya ve Ukrayna'dan dahi buğday, ayçiçeği yağı ithal etmek zorunda kaldık.

Enflasyonda, gelir dağılımındaki adaletsizlikle liderliğe oynuyor Türkiye ama hukuk güvenliğinde, fırsat eşitliğinde, basın özgürlüğünde ne yazık ki küme düşüren bir ekipsiniz.

Ülkenin kaynaklarını belli yandaşlara aktararak herkesi yoksullaştırıyorsunuz. Milyonlarca emekliyi, asgari ücretlileri açlık sınırının altında bıraktınız. Öyle sizin dediğiniz gibi değil "Enflasyona ezdirmedik." falan, onlar doğru şeyler değil. Emekliler şu anda 7.500 lirayla bırakın ezilmeyi, püresi çıkmış durumda.

Maalesef bu iktidar, emek düşmanı; sermayeyi daha fazla kollamayı, servet transferiyle ülkenin kaynaklarını belli gruplara toplamayı hedef edinmiştir. Emek gelirlerinin millî gelir içindeki payı her gün düşmektedir. 2021'den 2022'ye toplam iş gücü ödemelerinin gayrisafi yurt içi hasıladaki oranı yüzde 26,9'dan yüzde 23,7'ye gerilemiştir.

TÜRK-İŞ'e göre yoksulluk sınırı 39.733 TL; açlık sınırı da 12.198 TL; hepimiz bunu biliyoruz. Oysa asgari ücret 11.400 TL olup en düşük emekli aylığı 7.500 TL'dir. Sayın Bakanım, tam da bu noktada, bir inşaat mühendisi olarak benim cevaplayamadığım Rize'den E.A. isimli kardeşimin sorusunu size yöneltiyor, belki çözümün Bakanlık unvanıyla sizin tarafınızdan bulunabileceği ümidiyle soruyorum. Rize'den E.A. demiş ki: "Ben ÇAYKUR'da çalışan bir kadınım, 1 çocuğum var. Altı ay çalıştım, altı ay çalışıp kazandığım, aldığım parayla yazın birikmiş olan borçlarımı ancak ödeyebildim. Şimdi de işten çıkarıldık bu hafta ve annemin 6.300 TL olan emekli maaşıyla kışı tamamlamak zorundayız, eğer önümüzdeki yaz bir daha bana iş düşerse..." Mevsimlik çalışan bu kadınımızın 1 çocuğuyla kışı çıkarabilmesinin hesaplarını Maliye Bakanı olarak size soruyorum efendim.

Evet, şimdi, emeği örgütsüz bırakmak, hak aramasını engellemek, insanları güvencesiz bir şekilde kölelik şartlarında çalıştırmak ne yazık ki sürüyor. Hatırlarsanız Sayın Cumhurbaşkanı OHAL döneminde patronlara şöyle bir şey söylemişti: "OHAL'den size ne? OHAL'i size uygulamıyoruz ki işçilere uyguluyoruz, grevleri ertelemek için kullanıyoruz." Bu cümleler Sayın Cumhurbaşkanından çıkmıştı; bu, aslında işçiye bakışın bir ifadesidir. Bunun en doğru tespitini siz yaptınız Sayın Bakan, dediniz ki: "Türkiye'nin rasyonel politikalara dönmekten başka seçeneği kalmamıştır." Tabii, bir yönüyle olumlu bir öz eleştiri gibi görünebilir, bir yönüyle de daha evvel yapılmış hataların itirafı ve büyük bir çöküşün belirtisidir. Bu söz öyle basitçe geçiştirilemez, bunun gereği yapılmalıdır, açmak lazımdır. Neydi rasyonel olan, hangi zaman diliminde akıl ve bilimden uzaklaşıldı; ülkede herkesi yoksullaştıran, çarşıyı pazarı yangın yerine çeviren akıl dışı politikaların karar vericileri ve uygulayıcıları kimlerdi; bunları incelemek gerekiyor. Hiç gereği yokken bu akıl dışı uygulamalara sadece bilgisizlikten ve beceriksizlikten mi başvuruldu yoksa bilerek, isteyerek bir servet transferi yapmak mıydı amaç? Kaynakların belli yerlerde toplanması, Hazinenin boşaltılması operasyonu muydu? Sayın Bakan, bunları izah etmelisiniz yoksa o söylediğiniz sözün bir değeri kalmıyor çünkü bu ülkede parasızlıktan canına kıyan insanlar var, parasızlıktan eğitimini yarıda bırakan gençler var, yeterli beslenemediği için hastalanan çocuklar var; koca bir toplum bu yüzden mutsuz yaşıyor ve bulunduğunuz Bakanlıkta bunun ne yazık ki vebali var, bu soruların cevabı sizi de ilgilendiriyor.

Karayollarında çalışan 140 bin -Rize'de bunun 5 bini var- işçimiz "Kış koşullarında biz kadrolu işçilerle aynı görevi yapıyoruz ama kadromuz yok." Tıpkı ÇAYKUR işçileri gibi, tıpkı belediye çalışanları gibi söz verilmiş olduğu hâlde kadrolarının verilmemesine bu işçiler isyan ediyorlar.

Şimdi, bütçede baktığımızda önümüzdeki dönemde vergi gelirlerinde yüzde 74 daha artış öngörülüyor. Bu halkın artık bu vergileri kaldırabilecek gücü yok. Birinci ek bütçeyle motorlu taşıtlar vergisi, vergilerin artması gibi sebeplerle vatandaşa yüklenen 1,9 trilyon TL'lik yük... Daha henüz MTV'lerini ödemeyen binlerce yurttaşımızla dolu bir ülkede yaşıyoruz. Ne yazık ki yerel seçimlerden sonra bu yüzde 74'lük artış Türkiye'de yeni buhranlara, âdeta yeni kriz geçirmelere neden olabilecek bir şeydir. Dolayısıyla vergi gelirlerinden elde edilecek olan miktarın başka bir şekilde karşılanmasını önemli görüyoruz.

Örneğin, büyük bir paya sahip olan Savunma Bakanlığına ayrılan bütçede "Acaba gerçekten de buna ihtiyaç var mıydı?" diye insan düşünmeden geçemiyor. Gururla övündüğümüz İHA'ların, SİHA'ların işte buralara, bu silah alanlarına ayrılan bütçelerin acaba bir bölümünün tarıma ayrılması daha doğru değil miydi? Çok övündüğümüz SİHA'ları "Güvenlik alanlarımıza 500 metre mesafe kaldı." diyerek Amerika düşürmedi mi? Oradaki üretimin maliyeti bizim halkımızdan çıkmadı mı? Demek ki güvenlikle ilgili istenildiğinde bazı emperyalist devletler tarafından etkisizleştirilen bu silah üretimleri yerine, tarıma yönelerek tarımda vatandaşımızı, çiftçimizi destekleyecek tedbirler almamız lazım. Kendi kendimize yeten bir tarım ülkesiyken ne yazık ki son on yılda dışarıdan her şeyi ithal eder duruma geldik ve tarımla, üretim yoluyla aslında ihraç edebileceğimiz bir sürü ürün var iken işte bu silahlanma modeline ayırdığımız güvenlik gerekçesiyle olan bütçe olmamalı, onun yerine tarımı daha fazla desteklemeliydik.

Ben şimdilik 2 tespitle, enflasyonla ilgili sadece bir iki rakam vereyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Süre doldu, bir dakika uzattım.

TAHSİN OCAKLI (Rize) - Tamam, bitiriyorum efendim.

Aslında bellidir yani rakamlar size gerçekleri söyleyecek. 2017 sonunda enflasyonumuz yüzde 11,92; 2022'deyiz, beş yıl yani enflasyonumuz yüzde 64,27. ÜFE'de ise daha da yoğun, 2017'de 15,47; 2022'de 97,22. Bu rakamları çok daha fazla çoğaltabilirim; süremin bittiğinin farkındayım, o yüzden son cümlelerimi şöyle toparlıyorum: Sayın Bakan, sizi biliyorum zor bir sorumluluk ve görev bekliyor ama yapılacak şey, bütçeden büyük payı halkın yararına olan yerlerde kullanmaktır; tarımda kullanmaktır, işçide kullanmaktır, kadroda kullanmaktır. O yüzden bütçenin belki bir bölümünün...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Selamlayalım.

TAHSİN OCAKLI (Rize) - Bitirdik galiba. Peki, selamlayalım.

Çok teşekkür ediyorum beni dinlediğiniz için. İyi günler diliyorum.