| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a) Türkiye Büyük Millet Meclisi b) Kamu Denetçiliği Kurumu c) Sayıştay Başkanlığı |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 27 .10.2023 |
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Meclis Başkanım, siyasi partilerimizin değerli temsilcileri, Plan Bütçe Komisyonunun değerli üyeleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşunun yani cumhuriyetimizin kuruluşunun 100'üncü yıl dönümündeyiz. İki gün sonra cumhuriyetin kuruluşunu müştereken idrak edeceğiz. Bunun öncesinde de yaşanmış birçok gelişmeler var. Sayın Meclis Başkanımızın Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesiyle ilgili konuşmasının içinde yer alan ve hassasiyetle üzerinde durulması icap eden cümleler var. O konulara da değineceğim ama önce Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün Onuncu Yıl Nutku'nda dile getirdiği sözlere dikkatinizi çekmek istiyorum: "Türk milleti, sonsuza akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, daha büyük saadetlerle huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim." diyor cumhuriyetimizin banisi. Büyük Türk milletinin evlatları olarak şimdi geldiğimiz noktada Atatürk'ün kurduğu cumhuriyetin 100'üncü yılını kutlama arifesindeyiz. Bizler de büyük Türk milletinin Cumhuriyet Bayramı'nı sonsuza akıp giden her yüz senede daha büyük şereflerle, mutluluklarla huzur ve refah içinde kutlamasını gönülden diliyoruz. Biz, aslında fırsatları eşitleyen, nice başarıların yolunu açan Türk milletinin o büyük hikâyesini kutluyoruz. Türk milleti olarak bu asırlık hikâyeyi hep birlikte yazmış olmanın gurur ve şuuruyla da hareket ediyoruz. O karanlık işgal günlerinde millet olarak hep birlikte uyandık ve istikbalimize de yine müştereken sahip çıktık. Bundan sonra da şartlar ne kadar zor ve zorlu olursa olsun hür sesimiz daima semalarda yankılanacak ve Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle, başta cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere cumhuriyetimizin kurulmasında emeği geçen bütün istiklal kahramanlarımızı, şehitlerimizi ve gazilerimizi minnet ve şükranla yâd ediyor; vatandaşlarımızın 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nı da bugünden tebrik ediyorum.
Şu anda eşiğinde bulunduğumuz 100'üncü yıl gönül isterdi ki yüzyılda bir görülebilecek büyüklükte kutlamalara sahne olsaydı ve bu kutlamalar milletimizin hafızasında da önemli bir yer tutsaydı çünkü hepimizin malumudur, 10'uncu yıl kutlamaları, 50'nci yıl kutlamaları, 75'inci yıl kutlamaları kanunla gerçekleştirilmiştir. Defaatle ifade etmemize ve hatta Türkiye Büyük Millet Meclisine kanun teklifi vermemize rağmen Türk milletinin kanıyla, canıyla, vizyonuyla oluşturduğu cumhuriyetin 100'üncü yıl kutlamaları diğer önemli kilometre taşlarında yapılan kutlamalar gibi kanunla gerçekleştirilememiş ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının keyfine terk edilmiştir. Şimdi, bir bakmamız da lazım daha önceki kutlamalarda ne olmuş? 50'nci yıl kutlamalarında önce kutlamaların gerçekleştirilmesi için 1969 yılında bir kararname çıkarılmış, sonra, yine, 1969 yılındaki bu kararnameyle yetinmemiş Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükûmet, 1972 tarihinde yeni bir kararname çıkarmış ama hazindir, ne büyük bir tesadüftür ki aslında iki büyük kutlamaya da vesayet gölgesi düşmüştür. Biliyorsunuz 1973 yılında gerçekleştirdiğimiz 50'nci yıl kutlamalarının öncesinde 1971 yılında muhtıra verilmiştir ve dolayısıyla kutlamalar istendiği ve arzu edildiği şekilde gerçekleştirilememiştir ama bütün bunlara rağmen 299 kitap basılmış, bunların 62'sini bakanlıklar, 37'sini üniversiteler, 15'ini bankalar, 79'unu özel kişiler yapmış; 91 dergi cumhuriyetle ilgili özel sayı çıkarmış. Spor müsabakaları düzenlenmiş, 50'nci Yıl Kupası tertip edilmiş. Ben o zaman ortaokul öğrencisiydim, rahmetli babam 50'nci yıl kutlamalarının görkemine -çünkü yarım asırda bir geliyor, bir asırda bir geliyor- şahit olabilmem için yaşadığım yer olan Fatsa'dan beni Ankara'ya getirmişti; Galatasaray-Fenerbahçe 50'nci Yıl Kupası'nı oynamıştı -belki benden başkası da o şansı yakalamıştır- sıfır-sıfır bitmişti, penaltılarla da Galatasaray kazanmıştı; Fenerbahçeliler alınmasın. Şimdi -espri olsun diye söylüyorum- buna benzer hiçbir şey yok. Türkiye'nin Süper Kupası oynanacak, o bile cumhuriyetin 100'üncü yılında maalesef ve maatteessüf Türkiye'de değil, başka bir ülkede oynanıyor. Türkiye açısından bu, üzerinde hassasiyetle durmamız, düşünmemiz hatta ders çıkarmamız icap eden bir durumdur.
Ayrıca, her kutlamanın abide eserleri olur. Bugün görüyoruz ki öyle bir şeye de sahip değiliz ama cumhuriyetin kuruluşunun 100'üncü yıl dönümünün arifesinde yani 29 Ekimin bir gün öncesinde 28 Ekimde, Gazze'de yaşanan dram için Hükûmetimiz, iktidar partileri İstanbul'da miting yapıyor. Bunu anlayabilmek, bunun üzerinde değerlendirme yapabilmek aklıselim insanların kolay becerebileceği bir iş değil gibi de geliyor bana. Eğer böyle bir miting yapılacaksa bu, anmayla mutlaka birleştirilmeli ve cumhuriyet kutlamalarının görkemine de katkı sağlaması lazım. İkinci Dünya Savaşı devam ederken ülkeler kuruluşlarının yıl dönümlerini kutlamaktan bile imtina etmemişlerdi.
Devletimizin kuruluşunun 100'üncü yıl kutlamalarının kuruluş ilke ve amaçlarından saptırılmış olarak tertip edildiğinin biz farkındayız; Türk milleti de aslında farkında. Bir Cumhurbaşkanlığı kararıyla bu görevi üstlenen İletişim Başkanlığının açıkladığı programa bakıldığında cumhuriyetin 100'üncü yılında ilan edilenin bir kutlama programı değil, âdeta bir anma programı olduğu da açıkça görülmektedir. Kaldı ki Atatürk'ün başkomutanlığında Türk milletinin kurtuluş ve kuruluş mücadelesinin de hakkıyla anıldığını görmek maalesef mümkün değildir.
Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin yanlış ekonomi politikaları sonucunda yoksulluk ve yoksunlukla sınanan Türk milletine, kendi topraklarında bugününe ve istikbaline dair umutlarını kaybetmiş olan Türk gençliğine, ekonomik bunalımlarla yorulmuş, doğal afetlerle sarsılmış, coğrafi olarak bitmeyen savaşlar ile kanlı çatışmalar arasında kalmış Türkiye'ye bir 100'üncü yıl kutlaması maalesef çok görülmüştür. Bu konuda olup bitenlerden ders çıkarmanızı temenni ediyorum. Son kırk yıllık siyasi ve son yirmi bir yıllık iktidar mücadelenizi Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu değerlerine, iradesine ve kazanımlarına karşı mücadele etme gayreti içinde bulunmaktan da sizleri vazgeçmeye davet ediyorum. Siyasal gücü nispetinde cüret eden, cüreti nispetinde de cumhuriyetin kazanımlarıyla kavga eden bir iktidar olarak gördünüz ve anlaşıldı ki yirmi bir yılın sonunda bir arpa boyu mesafe alınamamıştır. Türk milletini yönetme şerefine nail oldunuz ancak Türk milletinin hasletlerini hiçbir zaman tam ve kâmil bir şekilde tanıyamadınız, anlayamadınız.
İktidar sahipleri yani sizler, cumhuriyetin 100'üncü yıl kutlamalarındaki anma programları akışından Mustafa Kemal'in ismini çıkararak onu Türk milletinin kalbinden ve zihninden çıkaracağınızı zannetmeyiniz. Bugün iktidarda olan 67'nci Hükûmettir ve bu ülke, inşallah, daha nice hükûmetler görecektir ama şunu anlayın: Bu ülkede hükûmetler gelir geçer ancak Atatürk ve onun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşayacaktır. Beyhude çabalarla yalnızca Türkiye'nin keyfini kaçırır ve cumhuriyetin 100'üncü yıl kutlamalarına zarar vermekle kalırsınız.
Şimdi, tabii, kalkmış -bu da bir tesadüf eseri değil- bilerek ve isteyerek sebep olduğunuz bu sönük ve Türkiye'ye yakışmayan cumhuriyetin 100'üncü yıl kutlamalarının her köşesine bir de "Türkiye Yüzyılı" sloganı iliştiriyorsunuz. Bundan önceki yüzyıl sanki bir başka yüzyılmış gibi, bundan önceki yüzyıl sanki Türkiye yüzyılı değilmiş gibi Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti, kendi propagandası olan "Türkiye Yüzyılı" sloganıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 100'üncü yılı konseptini birleştirerek memleketi sürüklemek istediği parti devleti sisteminin en somut örneğini ortaya koymaktadır. Hükûmet ne yaparsa yapsın, hangi yola başvurursa başvursun, Türk milletinin her zaman zorluğa karşı vakur duruşu, bağımsızlığa, cumhuriyete, demokrasiye, çağdaş bir geleceğe olan talebi ve arzusu kaimdir. Türkiye, kadını erkeğiyle, yaşlısı genciyle bir bütün hâlinde cumhuriyetin etrafında toplanma ülküsüne sonsuza kadar sahip çıkacaktır ve bu ülkü, bu kararlılık inşallah yüzyıllar boyunca da devam edecektir.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisinin yirmi bir yıllık iktidarı döneminde Türkiye'deki siyaset kurumuna verdiği belki de en büyük zarar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin en temel görev ve sorumluluklarını yani yasama ve denetleme fonksiyonunu erozyona uğratmasıdır. 2017 yılında yapılan şaibeli referandum ve ardından geçen altı senenin sonunda geldiğimiz nokta şudur: Kararnamelerle etkisizleştirilmiş bir yasama, mutlak atama yetkisiyle bağımlı hâle getirilmiş bir yargı ve en nihayetinde tüm siyasi gücün tek bir noktada toplandığı, devletin işleyişindeki denge ve denetleme mekanizmalarının tamamen yok sayıldığı bir siyasal düzen ortaya çıkarılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran bu Gazi Meclisin devlet mekanizmasındaki hayati önemi haiz işlevleri âdeta paralize edilmiştir. Meclisin yürütme üzerindeki denetim fonksiyonlarını fiilen yok eden ve onun milletimiz adına kullandığı devredilemez bütçe hakkını dahi elinden alan bu tek adam sisteminin bütçe üzerindeki yıkıcı etkilerini somut delillerle heyetinize arz ediyorum.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçildikten sonra yapılan 6 merkezî yönetim bütçesinde bütçe gelirleri yüzde 858 artarken bütçe giderleri yüzde 1.055 oranında artırılmıştır. Bu ne demektir? 2019'da 80 milyar lira olarak belirlediğiniz bütçe açığının 2024 sonunda tam 2 trilyon 655 milyar liraya yükselmesi demektir. Bir başka ifadeyle, bütçe yüzde 1.054 büyürken bütçe açıkları bunun yaklaşık 3 katı büyümüştür, o da yüzde 3.200'e tekabül etmektedir. Eğer Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi görevini layıkıyla yerine getirmiş olsaydı biz bugün bütçe fazlası veren, hiç değilse bütçe açığı vermeyen bir tabloyu konuşuyor olacaktık. Ancak geldiğimiz noktada, bütçe açığı yüzde 8'den yüzde 25'e yükseldiğine göre, oranlar ve rakamlar somut olarak önümüzde durduğuna göre her şey açık bir biçimde ortadadır ve malumu ilan etmeye gerek yoktur.
Değerli milletvekilleri, değerli Komisyon üyeleri; biz inanıyoruz ki dünya üzerinde Türk milleti kadar temiz, haysiyetli ve yürekli başka bir millet yoktur. Ancak görüyoruz ki dünya üzerinde Türk milleti kadar gayretli ve alın teri sömürülen bir başka millet de yoktur.
İşte, aziz milletimizin 2024 bütçesinde faiz giderlerine ödeyeceği para tam 1 trilyon 254 milyar lira olarak görünüyor. Bu ne demektir, biliyor musunuz? Bu, 85 milyon vatandaşımız bir yılda 1 trilyon 254 milyar, bir ayda 104 milyar 500 milyon, bir günde 3 milyar 435 milyon Türk lirası faiz ödeyecektir demektir. Milletimizin her bir ferdi yılda 14 bin 750 lira, ayda 1.230 lira, her gün 41 lira faiz ödemek mecburiyetinde kalacaktır demektir. Yani nassa karşı çıkacaktır.
Yıllarca bu ülkede muhalefeti dış güçlerin maşası, faiz lobisinin uzantısı gibi hamasi nutuklarla yaftaladınız. Kusura bakmayın ama Türkiye'nin başında sizin gibi bir iktidar varken uluslararası faiz lobisi ve muhalefete asla ve kata ihtiyaç yoktur.
Rakamlara devam edelim: Kişi başına millî gelir hedeflenenin, vadedilenin yarısının dahi altında kalırken, işsizlik oranı 2 katına, daha da vahimi enflasyon 12 katına çıkmıştır. İşsizliği yüzde 5'e çekecektiniz; sonuç, işsizlik şu an yüzde 10'da ve onu yüzde 10 bandında tutmak sizin için "başarı" diye tarif ediliyor. 2023'te millî gelirimiz 25 bin dolar olacaktı, şimdi 9 bin dolara razı bir yönetimle karşı karşıyayız. 2023'te ihracatımız 500 milyar dolar olacaktı, sonuçta şimdi 250 milyar dolar ihracat. Ama yine ortaya koyulan, ancak illüzyonistlerin yapabileceği bir başarı hikâyesi.
Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetinin yıllarca propagandasını yaptığı, millî gelirimizin dünya sıralamasında ilk 10'a girme hedefi On İkinci Kalkınma Planı'yla da ertelenmiştir. Bu ertelemenin ilginç olan kısmı ise millî gelirde ilk 10 içerisine girme hedefi bu Hükûmet tarafından 2053 yılına ertelenmiştir. Sayın Erdoğan "2053, 2071 hedefleri" derken demek ki bunu kastediyormuş. Ben de diyorum ki: Böyle bir şeye gülelim mi, ağlayalım mı, eleştirelim mi; ne yapacağımızı bilemiyorum.
Değerli milletvekilleri, burada net bir argüman ortaya koyuyoruz ve diyoruz ki: Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde ekonomik kalkınma gerçekleştirildiği iddiası, savı yalnızca boş bir propagandadır. 1993 yılında dünyanın en büyük 18'inci ekonomisi olan Türkiye, otuz yılın ardından 2023 yılında 19'uncu sırada yer almaktadır.
Saatime de bakayım bu arada da hızlanayım efendim.
CAVİT ARI (Antalya) - İki dakikanız var.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Şimdi, böyle spordan örnekler veriyor ya Sayın Cumhurbaşkanı, işte, bir futbol takımının teknik direktörü o takımın başına geldiğinde, şayet o takım ligde 18'inci sırada ve yirmi bir yılın sonunda da 19'uncu sıraya düşmüş; o teknik direktöre acaba "Başarılıdır." diyebilecek aramızda herhangi biri var mı, doğrusunu isterseniz espiriyle de bu sorunun cevabını merak ediyorum.
1992 yılında Türkiye'de kişi başına gelir, gelişmekte olan ülkelerin ortalama kişi başına gelirinin tam 4 katıydı; bu oran otuz yıl sonra, 2022 yılında 1,7 katına gerilemiştir. Değerli muhataplarımızın idrak kabiliyetine güvendiğimi, bunun için de kişi başına gelirdeki bu erimeyi somut bir örnekle müşahhas bir hâle getirme gereği hissetmediğimi de ifade etmek isterim. Ekonomik verilerle ilgili son olarak söyleyeceğim, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti geleceğe yönelik bir projeksiyon çizmiş ve 2023 yılının muhtemel enflasyon verilerini kamuoyuyla paylaşmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Dervişoğlu, iki dakika ilave süre veriyorum.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Teşekkür ediyorum.
Bu hükûmet bir ay sonrasının enflasyon oranını tahmin edemiyorken, 2053 yılıyla ilgili enflasyon verisi paylaşması ziyadesiyle gayriciddidir, inandırıcı da değildir.
Konuşmama son vermeden önce -söyleyecek aslında birçok şey var ama- Sayın Meclis Başkanıma özellikle Anayasa ve İç Tüzük'le ilgili değişiklikten bahsetmiş olmaları münasebetiyle bir şey söylemek istiyorum: Bizim hukuk sistemimizde Anayasa'mız değiştirilmesi zor, sert anayasa olarak tanımlanıyor ve dolayısıyla yeni anayasa yapmanın zorluklarına da bir anlamıyla işaret ediyor. Bu Anayasa'nın üzerinde elbette ki ortaya çıktığı dönemle alakalı birtakım vesayetler vardır, söz konusudur ama bu Anayasa 19 kez değiştirilmiştir ve 184 değişikliğe uğramıştır hatta bu Anayasa'da yapılan değişikliklerden bir tanesi Türkiye'de sistem bile değiştirmiştir. Bu Anayasa'nın üzerinde askerî darbelerin gölgesi vardır ortaya çıktığı tarih itibarıyla ama bu değişikliklerin çok büyük bir çoğunluğu da bugün iş başında bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmeti döneminde yapılmıştır yani bu Anayasa'nın üzerinde Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın da vesayeti vardır. Yeni bir anayasa talebi gündeme geldiğinde bütün vesayetlere karşı ortak bir tavır geliştirilmesi hususunu burada ifade ediyorum. Türkiye'de parlamenter demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, güçler ayrılığı ilkesini, adil bir devleti, adil bir toplumu, güçlü, müreffeh bir Türkiye'yi yeniden inşa edinceye kadar mücadelemizin süreceğini buradan ifade ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyoruz.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışanlarının bir talebi var. Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev alan milletvekili danışmanları, siyasi parti gruplarında danışman ve büro görevlisi kadrosunda bulunan personelin maaş ve özlük haklarıyla ilgili sorunları bulunmaktadır. Aynı personel Türkiye Büyük Millet Meclisinde açıktan sözleşmeli olarak görev alıp herhangi bir iş güvencesine sahip değildir. 27'nci Dönemde bununla ilgili bir adım atılmıştır hatta eski Meclis Başkanımız Sayın Mustafa Şentop tarafından 12 Aralık 2022 tarihinde bir kanun teklifi sunulmuştur Türkiye Büyük Millet Meclisine. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçesini konuşuyoruz ama Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının hazırladığı kanun teklifinin Türkiye Büyük Millet Meclisine bile getirilemediği bir Meclisten ve Meclis işleyişinden bahsediyoruz. Bu hususu da bilgilerinize sunuyorum.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.