KOMİSYON KONUŞMASI

SELCAN HAMŞIOĞLU (Tekirdağ) - Sayın Başkan, kıymetli üyeler; bazı arkadaşlarımız konuşurken plandaki sayı ve oran yoğunluğundan yakındılar. Ben kadın, aile, çocuk ve gençlik üzerine olan bölümüyle ilgili söz aldım. Maalesef bu bölümde genelin aksine somut veri neredeyse yok denecek kadar az, dolayısıyla ben de kendi itirazlarımı aynı genellikte dile getirmek zorundayım.

Şimdi, planda kâğıt üzerinde öngörüldüğü gibi biz de aslında her alan ve düzeyde liyakate dayalı eşit temsili destekliyoruz ama bunun olabilmesi için öncelikle kadının çalışmasının işsizliği artırdığını savunan yahut iş isteyen kadınlara "Evdeki işler yetmiyor mu?" diye karşılık veren anlayışta bir değişikliğe gidilmesi gerektiğine inanıyoruz. Aynı şekilde, kimi taciz, tecavüz, cinayet vakalarından sonra o saatte sokakta ne işi olduğu, etek boyu gibi birtakım şeyler üzerinden öldürülene âdeta müstahak olduğu algısı oluşturulmaya dönük bir yol izleniyor, bunu görüyoruz. Dolayısıyla plandaki kadına şiddetle mücadelenin hangi zeminde, hangi esaslar uyarınca yürütüleceğini merak ediyoruz çünkü dediğim gibi, maalesef somut bir yol haritası göremedik. Canilerin kravat takıyor olması mesela affa değer oldukları anlamına gelmeye devam edecek mi? Caydırıcı cezalar ve o cezaları da uygulanabilir kılan aslında infaz mevzuatı talep ediyoruz.

Spor alanında kadın temsilinin artırılmasından söz ediliyor, harika ama hep veriyorum, A Millî Kadın Voleybol Takımı örneğimiz var. Oradaki kadınların kadın kimliği üzerinden nasıl karalandığına hep birlikte şahidiz. Bu aslında spora... Bu dile cüret vermek spora yönlendirme değil, tam tersine gençlerimize "Aman ha, hiç bu işlere girme." demek anlamına geliyor.

Metinde bazı yerler var, ben şahsen aklımızla alay edildiği kanaatine vardım ister istemez. Aile içi şiddet araştırmalarının istismarı da içerecek şekilde genişletilmesinden söz ediliyor mesela. Keşke yapılabilse ama biz hepimiz araştırmaya lüzum dahi olmayan, ayan beyan ortadaki rezaletlerde bile -burada siyasi parti ayrımı yapmaksızın söylüyorum- çocuğun üstün yararından önce siyasilerin kendi mahallelerinin maalesef üstün yararını gözeterek bu olayları örtbasa giriştiklerini de yine hep beraber yaşadık bu ülkede. Tesadüf bugün H.K.G. davasında karar çıktı, biliyorsunuz. O davanın açılış sürecini hatırlayın: Meslektaşımız -ben gazeteci kökenli bir milletvekiliyim- Timur Soykan bu haberi gündeme ilk getirdiğinde erişim engeli de getirilmişti, iftira attığı da ifade edilmişti, aileye sahip çıkılmıştı ama o ailenin fertleri çok ağır cezalara çarptırıldı bugün.

Çocuk bölümü aynı şekilde çok... Yine ben aklıma hakaret edildiğini düşünüyorum ya da daha doğrusu, alay edildiğini düşünüyorum çünkü orada amaç, aslında "çocuğun yoksunluğunu ortadan kaldırmak, yoksulluğu ortadan kaldırmak, fırsat eşitliği" olarak ifade edilmiş ama biz aylarca maalesef çocuklara okullarda bir öğün yemek verdirmeyi başaramadık. Yani şimdi, pratikteki uygulama bu olunca kâğıt üzerinde istediğiniz kadar süslü cümleler, iddialı cümleler kurun, maalesef inandırıcı olamıyor. Gelişim geriliğinden söz edilmiş mesela. Evet, bu bir gerçek, buna erken müdahaleden söz ediliyor planda ama dediğim gibi, biz aylarca "Çocuklar okula aç gidiyor, beslenmeyi geçtik, doyamıyorlar." dedik; bodurlaşmadan, zekâ geriliğinden söz ettik, bas bas bağırdık; bir tek öğün ya, bir tek öğün verdirmeyi başaramadık. Üniversite öğrencileri... Artık iki üç günde bir intihar haberi alıyoruz ve açlıktan, yoksulluktan, yoksunluktan kaynaklanıyor çevrelerinin verdiği bilgiye göre.

Planda gençlerle ilgili özgürlükçü bir yaklaşım var, takdirle karşılıyoruz. Muhakeme ve ifade yönlerini güçlendirmeden ve karar alma süreçlerine aktif katılımdan söz ediliyor ama "Emin misiniz?" diye sormadan da alamıyorum ben kendimi çünkü Türkiye'nin sorunu gençlerin bu niteliklere sahip olmaması değil, bu niteliklerin gereği olarak soru sorduklarında, konuştuklarında, karar alma süreçlerine müdahil olmaya çalıştıklarında karşılaştıkları sert ama çok sert tepki maalesef; çok ağır sonuçları da oldu, can kayıplarına varan bu tepkilerin.

Burada, yine, aslında ilkesel olarak takdirle karşıladığımız eğitim ve rehberlik hizmetlerinde ihtisaslaşma vurgusu var ama kendisine böyle bir hedef koyan iktidardan da biz en kısa sürede önceki Millî Eğitim Bakanının verdiği sözün gereği olarak 100 öğrencisi bulunan ilk kademe okullarına rehberlik ve psikolojik danışmanlık öğretmenlerinin atanmasını bekliyoruz. Bir de böyle bir ihtiyaç varken ve bu yerine getirilmemişken "manevi danışman" adı altında sözü edilen ihtisaslaşma ve pedagojik formasyona sahip olmayan imamların da eğitim sistemi içine ve bu alana ikameymiş gibi, alternatifmiş gibi ikame edilmesini de doğru bulmuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Uzatıyorum sürenizi, sözlerinizi toparlayın lütfen.

Buyurun.

SELCAN HAMŞIOĞLU (Tekirdağ) - Teşekkür ediyorum.

Çok önemsediğim bir şey daha var: Bu adliyelerde, çocuk dostu mülakat, adli görüşme odaları... Bu maddeyi yazan arkadaşlar o odaları hiç gördüler mi, çok merak ediyorum. Uzağa gitmeye gerek yok, Ankara'da Batı Adliyesinde çocuklarla görüşülen büro bağımlıların test verdiği katta ve perişan hâlde insanlar böyle, kesif bir kokuyla 3, 4, 5 yaşındaki çocukların önlerinden geçiyorlar; o çocuklar bundan nasıl etkileniyor? Görüşme odasını lütfedip bir üst kata almışlar, o da ağır ceza davalarının görüldüğü katta yani dışarıda bir hengâme, kavga, dövüş var, içeride psikolog insanların geleceğini etkileyecek bir rapor yazacak; nasıl olacak bu ortamda?

Tabii, bizim plana önerilerimiz de var, artık Genel Kurulda ifade edeceğiz ama mesela çocukların cinsel suistimal ve istismarına karşı korunmasıyla ilgili Avrupa Konseyi Sözleşmesi'ne yükümlülüklerini uygulayacağına dair bir söz göremedik, onu görmek istiyoruz. ILO 190 Sözleşmesi'nin onayıyla ilgili bir söz göremedik, onu görmek istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Hamşıoğlu, lütfen toparlayın.

SELCAN HAMŞIOĞLU (Tekirdağ) - Son bir iki cümle...

İstanbul Sözleşmesi'nin fesih kararının hem esas hem de usul açısından ne kadar yanlış olduğuna dair bir itiraf göremedik; ona derhâl dönüleceğine dair bir vaat duymak istiyoruz aslında.

Ve dediğim gibi, ben gazeteci kökenliyim. Dolayısıyla kadın gazetecilere yönelik mesleki ayrımcılığın da son bulmasını, her meslek kolunda olduğu gibi eşit emeğe eşit takdir ve terfi ve eşit işe eşit ücret gerektiğini önemle vurguluyorum ama hepsinden önce de aile, kadın gibi aslında hepimizi ilgilendiren siyasetüstü meselelerde de özellikle bu konu Genel Kurula geldiğinde milletvekili arkadaşlarımızdan zahmet edip birbirimizi dinlemek konusunda hassasiyet göstermelerini ve o el kaldırma, indirme işlemini de vicdanlarına uyarak yapmalarını çok rica ediyorum çünkü hepimizin çoluğu çocuğu var, hepimizi bağlayan konular bunlar.

Teşekkür ederim.