Komisyon Adı | : | DIŞİŞLERİ KOMİSYONU |
Konu | : | Dışişleri Bakan Yardımcısı Ahmet Yıldız'ın "Türk Dış Politikası" konulu sunumu |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 19 .10.2023 |
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, sizin açılış konuşmanızdaki çizdiğiniz çerçeve... Sayın Bakan Yardımcısı Ahmet Yıldız'ı Meclisten Bakanlığa uğurladık. Biz yine orada dış politika konusunda her zaman irtibatta olacağımız bir dostumuz olarak da görüyoruz, geldikleri için kendisine, heyetine teşekkür ediyorum.
Birkaç konuya değinmek istiyorum: Birincisi, tabii ki Sayın Tan kendisi yanıt verecektir ama belki bir yanlış anlaşılma olabilir diye düşünüyorum çünkü ben doğru anladıysam -tutanaklara da bakılabilir istenirse ama- sizin ifadenizi tamamlamak bağlamında söylemişti yani dengeli bir şeye ihtiyaç olduğu bağlamında söyledi ifadelerini.
İkincisi de bizim Cumhuriyet Halk Partisinin tavrı bence konuşmasının bütününde hep vardı ama bu antisemitizm konusunda Değerli Komisyon üyesi arkadaşımız Asuman Hanım da "Türkiye'de bu yoktur, böyle bir şey yoktur." derken... Ben şunu söyleyeyim, siz de şunu biliyorsunuz, aslında hepimizin bahsettiği şey şu: İsrail'in kabul edilemez, insanlık dışı, hukuk dışı hareketleri dönem dönem olduğunda ya da -az önce Sayın Cemalettin Torun da aktardı- sıradanlaştığında vesaire, bu, dünyada İsrail'e karşı bir tepki doğuruyor; bu doğal ama Türkiye'de o dönemlerde bu tepki antisemitizme yol açıyor. Bunu ben söylemiyorum, arzu ederseniz, Google'a yazın "Türk Yahudileri endişeli" "Türk Yahudileri kaygılı" diye kendi sözcüleri söylüyor. Bu, Türkiye'de antisemitizm yapıldığı anlamına gelmiyor ama bu endişe oluyor doğal olarak. Yani nasıl ki Sayın Ahmet Yıldız ya da bizler de dünyada, bir yerde bir şey yapıldığında İslamofobiden bahsediyoruz. O yüzden, mesela, dönem dönem siz de biliyorsunuz, sinagoglara saldırı yapıldı ülkemizde maalesef. Dönem dönem sayının hep azaldığından bahsedilir değişik toplantılarda, analizlerde vesaire. O yüzden, ben mi yanlış anladım diye şey yaptım ama eminim, Namık Bey de çerçevesini kendisi de çizecektir. Ben, o yüzden, böyle bir şey yokmuş gibi... Böyle bir kaygı var bu ülkede. Tabii ki -siz de söylediniz- Yahudi toplumunun aramızdaki temsilcileri, onlar bizim vatandaşlarımız, ayrılmaz parçamız ama bu dönemlerde hep bu kaygı yaşanıyor. Sadece onlarda da yaşanmıyor, ben eminim ki hepimizde de yaşanıyor, özellikle devletimizi yönetenlerin birinci kaygılandığı nokta bu oluyor. "Aman bir şey olmasın." "İsrail tepkisi kendi vatandaşlarımıza, onların ibadet yerlerine aman dönüşmesin." gibi bir kaygı duyuluyor. Bunu hatırlatmak istedim. Ben böyle algıladım açıkçası konuşmayı ve bunu da söylerken Ahmet Bey'in sunumunda "Biz yapıyoruz ama kendi içimizde de bunlara dikkat edelim." diye başta söylediği yapıcı muhalefet ve katkı sunan muhalefet bağlamında söyledi.
Kamil Hocamın görüşlerine, onun görüşlerine Komisyon Başkanımızın süre sınırlaması konusunda... Şimdi, her şeye süre sınırlaması getirebiliriz Sayın Başkanım, Türk dış politikası konulu sunumda bence süre sınırlandırılması getiremeyiz. Belki bugünün bir şeyi... Bizim parti sözcümüz de hazırlık toplantısında size destek vermiştir, ben tabii ki ona katılıyorum ama Türk dış politikası konulu sunum varsa 15 tane anlaşma koymamak lazım birincisi.
İkincisi: Size Komisyonumuzdan değerli arkadaşlar, yönetiminizdeki arkadaşlar süre sınırlaması diyebilir diğer komisyonları örnek göstererek ama eğer bu noktaya gidilirse o zaman şöyle oluyor, madem örnekten çıkacağız yola: Plan ve Bütçe Komisyonuna bir madde ya da kanun geldiğinde genelinde yirmi dakika her üye, maddelerinde on dakika, beş dakika...
BAŞKAN FUAT OKTAY - Her üye değil de grup adına veriliyor.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Yani o iş çok istenirse demokrasilerde muhalefet "filibuster" yapma imkânlarını bulabilir, bence ona gerek yok. Biz burada sizinle gayet bu şeyi bulduğumuzu düşünüyorum ilk şeyden beri. Burada da yani bizim bu kaçıncı toplantımız, hani bu tür konuşmaları yaptığımız... Genelde böyle genel sunumlarda yapıyoruz. Bence bunlarda bile sınırlama düşünmemek lazım. Ben her söylenen sözün -yani kimine değerli gelir kimine değersiz- dış politikamıza, devletimize hep birlikte korumaya çalıştığımız ali menfaatlerine katkı sunacağı düşüncesiyle yani konuşanlarda, dinleyenlerde... Doğrudur, başka işler olabilir ama Komisyon üyeliği bizim asli meselemiz. İşimiz varsa zaten biliyorsunuz diğer arkadaşlarımıza devrediyoruz, katılmıyoruz ama katıldığımızda bu mesele bizim asli meselemiz. Sizleri de bizler, bizleri de sizler birlikte sabırla dinleyeceğiz ki katkı sunalım.
Ben de öncelikle Sayın Cemalettin Torun'a teşekkür ediyorum, Kavala konusundaki görüşünü önemsiyorum ve bu konu keşke Anayasa Mahkemesine bırakılmasaydı yani Anayasa Mahkemesine bırakıyor, Anayasa Mahkemesinde bu iş çözülebilsin diye. Oysa -tekrarın tekrarı oluyor ama- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve onun kararları -sizler de biliyorsunuz, aramızdaki hukukçular en iyi şekilde biliyor- bizim AK PARTİ döneminde birlikte muhalefetle çıkardığımız Anayasa değişikliğinin sonucudur. Bunu en iyi bilenlerden biri de Sayın Ahmet Yıldız, AKPM'deki geçmiş dönemdeki Türk Heyetinin Başkanı. O yüzden bu konudaki Anayasa'mızın üstünde gördüğümüz bir sözleşme, onun doğal sonucu olan mahkeme kararları konusundaki, uymama konusundaki isteksizlik bu bence doğru değil ve Türkiye'nin evrensel hukuk ilkeleriyle çakışmasına neden olmakta. Bu bağlamda da ben Dışişleri Bakanlığının Avrupa Birliği ya da Avrupa kurumlarıyla ilişkiler noktasında daha fazla inisiyatif alması gerektiğini düşünüyorum.
Sanırım AKPM'de geçmiş dönemde... Ali Bey burada galiba, Ali Şahin burada galiba, değil mi? Bir karar, bir "resolvation" çıkarttırmıştınız değil mi? Doğru mu hatırlıyorum? Siz miydiniz, Ziya Bey miydi AKPM'de?
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Yok.
ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) - Neyle ilgili?
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Vize meselesi.
ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) - Doğru.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Hatırlarsanız bundan bir iki hafta önce Meclise bir araştırma önergesi verdik Cumhuriyet Halk Partisi olarak, orada referans da verdim. Dedik ki: "Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde çıkarttırdığımız karar tasarısı önemlidir. Bunun takibi bağlamında Meclisimizde bir araştırma komisyonu kuralım Avrupa Birliğiyle vatandaşlarımızı yakından ilgilendiren konuların, özellikle vize konusunun çözümü için." O dönem yani genelinde olduğu gibi reddedildi ama Komisyonumuzda da belki Sayın Başkan sizin aracılığınızla, ama bu bir araştırma komisyonuna dönüşebilir ama kendi Komisyonumuzun içinde bir alt komisyona da dönüşebilir, biz bu vatandaşlarımızın vize çilesine son verecek adımları aramalıyız birlikte yani bu net. Siyasi meseleler vardır, doğrudur ama teknik kolaylıkları araştırmalı ve olabildiğince muhataplarımıza da hani bunun bizlere vatandaşların aktardığı, milletimizin aktardığı baskıyı onlara yansıtacak bir resmî mekanizma bulmamız lazım. O konuda aracılığınıza ihtiyaç var yani Genel Kurulda bu evet, eller kalktı indi şeklinde reddedildi ama AKPM'de karar noktasına gelen bir şeyin ben Mecliste takibinin yapılması gerektiğini Dışişleri kurumlarıyla, kendi kurumlarımız, Avrupalı muhataplarımızla... Bu konuyu önemsiyorum ve Avrupa Birliğiyle ilişkiler, bunun doğal sonucu olarak işte bizim ulusumuzun, ülkenin çıkarları noktasında adımlar atılması gerektiğini düşünüyorum.
Burada belki bir kaygılanmamız gereken konu, Avrupa Birliğiyle ilişkiler olsun, genel anlamda Batı kurumlarıyla ilişkiler olsun -işte NATO'daki yeni üyelikler bağlamında- şöyle bir noktaya gidiyor ülkemiz, ben belki diplomat dostlarımız kadar doğru anlatamayabilirim ama gördüğüm gözlemi aktarayım: Bir meseleyi çözelim, sonrakine bakalım yani İngilizcesi galiba "transactional" dediğimiz bir ilişki tarzı. Ben bunun bugünkü AK PARTİ iktidarına, genel anlamda Türkiye'nin ulusal çıkarlarına aykırı olduğunu düşünüyorum. Çünkü o zaman dostlarımız ne diyor? "Hadi, bunu bir halledelim ondan sonra öbürüne bakarız." Ama o zaman genel çerçeve, sizin az önce söylediğiniz -hani "Benim en fazla önemsediğim konu." Dediniz; çok da takdir ettim- o işte bir kenarda kalmış oluyor. O yüzden -ben bu adının, Türkçesinin ne olduğunu bilmiyorum- "transactional" denen şeyden kurtulmamız lazım çünkü o zaman artık bütün herkes bize böyle bakıyor yani "Türkiye'yle şunu bir halledelim, ondan sonra bakarız." diye. İşte, sorularım arasında olan, örneğin, mesela, Yunanistan'la, İngiltere'yle bir geri iade, geri kabul anlaşması imzalanması hazırlıkları var mı? Bunlar talihsizlik, bunu söylediğimiz için de yani siyasi eleştiri olarak almayın, sizler de rahatsız oluyorsunuz. Emniyet teşkilatımızın içinde bir birim kurulacağını İngiltere'den biz bakanın açıklamasıyla öğreniyoruz yani. "Emniyet teşkilatının içinde göçle mücadele için biz birlikte bir birim kuracağız, oraya para vereceğiz, personel göndereceğiz." diyor İngiltere'nin göçten sorumlu bakanı. Muhalefetin genel başkanı sonra "Bu nedir?" diye soruyor, yirmi dört saat ya da otuz altı saat sonra bizim İçişleri Bakanlığından soruya da yanıt vermeyen, o birim kuruluyor mu, kurulmuyor mu, ona da yanıt vermeyen bir kuru açıklama yapılıyor. Bunlar doğru değil. Benzerini şeyde yaşadık biz -tabii, sunumuzda o noktalara o kadar inilmemesi doğaldır- Suriye'de SİHA düşürüldü. Önce "Yok böyle bir şey." denildi -bakın, herkes burada- yalanlandı.
BAŞKAN FUAT OKTAY - Toparlayabilirsek Utku Bey.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Tabii Sayın Başkanım.
BAŞKAN FUAT OKTAY - Teşekkürler.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Arkasından ABD doğruladı, arkasından Dışişlerinden bir açıklama geldi; hem ilişkileri toparlamaya çalışan bir açıklama ama alt perdeden, alttan alan bir açıklama. Peki, ama biz ne yaptık yani? O düşürülen SİHA insansız diye belki daha rahat konuşabiliyoruz, pilotlu bir uçak olabilirdi, bir helikopter olabilirdi -yani aklınıza ne geliyorsa- bir birlik olabilirdi Rusya'nın daha önce maalesef şehit ettiği askerlerimiz gibi. Ne yaptınız? Yani bir nota... "Nota" hani çok teknik laflar ama ne yaptınız yani? Önce "Halloldu." denildi, sonra Sayın Cumhurbaşkanından, en üst perdeden bakın bugünlerde açıklamalar geliyor. O zaman o gün niye o açıklamalar yapılmadı? Yani "Bunu teknik hallediyoruz." vesaire denildi biliyorsunuz. Mesela, bu konularda biz... Bu bir örnek ama bir başka örnek...
BAŞKAN FUAT OKTAY - Evet yani soruları alabilirsek; dağılmaya başlıyoruz, konuyu tamamlayalım.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Tabii, örnekler aslında soru anlamında Sayın Başkanım.
BAŞKAN FUAT OKTAY - Buyurun lütfen.
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Amerika'da bekleyen F-35 uçakları; yani biz bunlar için nasıl bir süreç izliyorsunuz? Yani bakın -normalde sorularım arasında o da- komşumuz Irak ne yaptı biliyorsunuz. "Ya, siz benim iznim olmadan benim petrolümü dünyaya satıyorsunuz." diye tahkime gitti, bizi mahkemeye verdi, kazandı. Mesela, biz bu konuda ne yapıyoruz? 6 tane uçağımız orada; tamam, bizi projeden attılar -o hatalı, bu hatalı, vesaire- ne yapıyoruz? Mesela, düşürülen SİHA konusunda ne yaptık? Sadece nota vermekten bahsetmiyorum, tazmin edecek misiniz bunu? Mesela, bu petrol anlaşmasının bedeli Türkiye Cumhuriyeti'ne ne kadara mal oldu? Bu tazminat bizim vergilerimizden -bakın, Ahmet Bey, sizin de verginiz, Sayın Başkanım, sizin de verginiz, benim de vergim bu verdiğiniz para- peki, bunun hesabı kitabı yapılmadı mı; anlaşması niye yapılmadı? bu soruları da yönelteceğim.
Konuyu yakından bildiğinizi hissettiren şekilde Libya'dan olumlu bahsettiniz ama ben hatırlıyorum, burada Libya Parlamentosundan geldiklerinde -siz katılmış mıydınız bilmiyorum o toplantıya- milletvekilleri geldiğinde... Mesela, biz burada birisinde oy birliğiyle ve daha bir bütünleşiktik, birisinde farklı görüşlerimiz vardı hatırlarsınız. Çizgilerin çizilmesi anlaşmasını oy birliğiyle çıkarmıştık ama asker gönderilmesine biz karşı çıkmıştık hatırlarsınız. Ama Libyalı mevkidaşlarımız bize dedi ki: "Bunlar ülkemizde Parlamentoya bile gelmediler." Şimdi, doğru, biz burada seviniyoruz Libya'yla şunu yaptık, Yunanistan'ı engelledik, ya da egemenlik haklarımızı koruduk diye ama onlar diyor ki: "Yani bunlar gelmedi ki bize. Biz ancak bu ihtilaf bittiğinde, parlamento kurulursa, gelirse önümüze bakacağız." Şimdi, bu durumda biz kendi kendimize sanki gelin güvey olmuş gibi oluyoruz. Tabii ki bizim haklarımızın korunmasına katkı sağlıyorsa o ekonomik şey destekliyorduk, hâlâ da o noktadayız ama onun Libya'da ele alınmamış olması hani kabul edilebilir değil yani Türkiye'nin ağırlığı bağlamında.
Ben sunumunuz için teşekkür ediyorum. Çok fazla konu var konuşulacak. Bir de hep böyle sunumlarda daha ayrıntılı olunca önemsiz gözüküyor. Daha önce de sohpetimsi bir toplantıda Sayın Başkana şifahi olarak aktarmıştım ama bu resmî kayda geçsin diye bir daha söylüyorum: Yurt dışındaki vatandaşlarımızın sorunları konusunda -onu sormuyorum o konuya girin diye ama- daha geçmiş dönemde bu Komisyonun bir alt komisyonu vardı, bunun tekrar açılması gerektiğini düşünüyorum. Keşke aslında Mecliste ayrı bir komisyon olabilse. İnanın benim ailemde var, her birinizin komşusu ailesi vardır, hepsinin çektiği sıkıntıları parti ayrımı gözetmeksizin sizler, hepiniz biliyorsunuz. Bizlerin bu sıkıntılarla da mutlak surette yakından ilgilendiğimizi, çözme konusunda gayretimiz olduğunu -iktidar, muhalefet ayrımı yapmadan söylüyorum- hissettirecek şekilde Mecliste bu çalışmaları yapmamız lazım. Yoksa oradan bakıldığında Almanyası olsun, neresi olursa olsun inanın, hep kendilerini ikinci sınıf görüyorlar, ötelendiklerini, unutulduklarını düşünüyorlar. Bu konularda bizim sorumluluğumuz olduğunu düşünüyorum. Elimizden ne geliyorsa, komisyonsa komisyon, alt komisyonsa alt komisyon, gerekiyorsa brifing alıp kanun değişikliklerini önermekse onları da yapmamız gerektiğini düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.