Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | Konutların Turizm Amaçlı Kiralanmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1669) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 12 .10.2023 |
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli katılımcılar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz yasa teklifine geçmeden önce insanlığın yaşadığı büyük bir drama bir kez daha dikkat çekmek istiyorum. Bugün Gazze'de yaşananlar, bugün Filistin'de yaşananlar, İsrail'de yaşananlar insanlık ailesi adına büyük bir acıyı resmediyor. Buna kayıtsız kalmak, buna duyarsız kalmak kabul edilemez. Orta Doğu büyük acılar yaşıyor, Orta Doğu'da uzun süredir yaşanan savaşlar, çatışmalar Orta Doğu halklarının yaşam hakkını, Orta Doğu halklarının bir arada yaşam hakkını maalesef gasbediyor, elinden alıyor. Sadece Gazze'de değil Orta Doğu'nun her yerinde; Kuzeydoğu Suriye'de, Kuzey Irak'ta, Rojava'da, Başur'da nereye giderseniz gidin bu acıları, bu felaketleri hep birlikte yaşıyoruz, evet, hep birlikte yaşıyoruz. Biz Orta Doğuluyuz, hepimiz; hangi ulustan olursak olalım, hangi inançtan olursak olalım Orta Doğu bizim ortak kaderimizdir. Bu ortak kaderin katlandığı bu acılara çözüm üretmek de bizim sorumluluğumuzdadır. O yüzden de başta Kürt meselesi olmak üzere, Kürt meselesi, Filistin meselesi, Orta Doğu'nun bugün cehenneme çevrilmesine neden olan bütün meseleleri çözmek bizim sorumluluğumuzdadır. Bu sorumluluktan kaçamayız, bu acıları görmezden gelemeyiz, bu acılara karşı acıları yarıştıramayız, bu acıları çifte standartla ele alıp bir taraftan mazlum halklara sahip çıkarmış gibi gözüküp diğer taraftan mazlum halkları katledemeyiz. Dolayısıyla sivillere, kadınlara, çocuklara, hastanelere, okullara yönelik bu saldırılar kabul edilemez. Tabii, burada hemen, DAİŞ teröründe olduğu gibi terör yöntemlerini kullanarak masum halka yönelik her türlü saldırıyı da -nereden gelirse gelsin, Filistin halkının katlandığı bütün acıları bilmemize rağmen- Hamas'ın bu yöntemlerini de kabul etmediğimizi özellikle belirtmek isterim.
Evet, biz burada tabii, böyle bir yasayı görüşürken bunca büyük bir acının içinde, kusura bakmayın ama biraz, böyle, hepimizde bir ikiyüzlülük, biraz şizofrenik bir hâl var. Yani bunca büyük acının içinde şu tartıştığımız şey acaba bu kadar acil mi, bu kadar önemli mi? Yasanın genel gerekçesinin girişine baktığımızda öyle inanılmaz bir giriş yapmış ki orta vadeli programın neredeyse en önemli meselesinin turizm olduğunu... Bu o kadar stratejik bir mesele ki ve bu stratejik meselenin ayakta durmasını da neredeyse getirip bu, günlük kiralamaya bağlayacak kadar hamaset kokan bir girizgâh var.
Turizm gelirlerine dayalı stratejik bir plan yapılamaz. Turizm gelirleri, zaten adı üzerinde turiste bağlı gelirlerdir. Evet, turizm gelirini arttırmak önemli bir amaç olabilir ama hiçbir zaman orta vadeli programınızı ve stratejik kalkınma, büyüme hedeflerinizi turizm gelirine bağlamak gibi bir şeyi dünyanın hiçbir yerinde göremezsiniz. Kaldı ki turizm konusunda da oldukça başarısız bir ülkeyiz. Dolayısıyla uzun yıllardır turizm gelirlerimize baktığımızda turizm gelirlerinde gerekli hedeflere ulaşamadığımızı görürsünüz. "Turist sayısı işte şu kadar arttı da, turizm geliri bu kadar arttı da..." Biz bunu özellikle Akdeniz havzasında ölçeklendirdiğimizde aslında ne denli başarısız bir turizm politikasına sahip olduğumuzu izlersiniz. Kabinede herkes değişti, en başarısız bakanlardan biri Turizm Bakanı değişmedi. Biz de hayretle herhâlde bu başarısızlıktan keyif aldığınızı düşündüğünüze kanaat getirdik.
Evet, turizmde başarısız...
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Nereden baktığınıza bağlı.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Doğru yerden baktığımız için, iyi yerden bakıyoruz, siz de buradan bakın, tavsiye ediyorum.
Çünkü "turizm gelirleri" dediğiniz meseleye baktığınızda orada bir, ülke... "Ülke" dediğiniz şey insandır, doğadır. Biz turizm yatırımlarımızda aşırı insan sömürüsüne ve ekolojik yıkıma dayalı olarak yatırım yapıyoruz ve doğal olarak da aslında bu ülkenin turizm gelirini artıracağı esas mecra tarihidir, esas mecra onun doğal güzellikleridir ama biz tarihi yok sayan, doğasını yok sayan betonarme bir anlayışla neredeyse turizm tesisi değil, turizm gettoları yaparak turizm gelirini artırmaya çalışıyoruz. Bu mümkün değil; olmadı, olmayacak da. İster İspanya'yla karşılaştırın ister Fransa'yla karşılaştırın; Akdeniz havzasında kimle karşılaştırırsanız karşılaştırın karşı karşıya kaldığınız şey aynı sonucu size söyler.
Turizm gelirlerini arttırmak önemlidir ama bir yatırım planlaması, büyüme planlaması stratejik hamleyle değil, o ülkenin en önemli zenginliklerini, tarihini, kültürünü korumak öncelikli olmalıdır. Sırf "Turizm geliri gelsin." diye Kapadokya bu hâle getirilemez, sırf "Turizm geliri gelsin." diye Antalya bu hâle getirilemez, Muğla bu hâle getirilemez. O gelen turizm gelirinin asla telafi edemeyeceği tarihsel, kültürel, toplumsal maliyetler yaratırsınız ki yarattınız. Bu yirmi yıllık döneme baktığımızda -ki sizden öncekilerin de çok ciddi sorumlulukları var ama- bu yirmi yılda yaratılmış olan tahribatı yerine koymak, telafi etmek maalesef mümkün değil. Cari açığı kapatmak hele hele turizm geliriyle kapatmak demek, cari açık meselesinde aslında ülke tasarruf kaynaklarından tutun da yatırım planlamalarına kadar birçok şeyi göz ardı edip... Geçmişte bir de işçi döviz gelirleri vardı; turizm gelirleri, işçi döviz gelirleri sizin cari açığınızı dengeleyecek, kapatacak gibi bir hayal oldum olası söz konusuydu fakat cari açık Türkiye'de kapanmıyor. Bu yöntemle kapanır mı? Kapanmaz. Peki, diğer tercihlerinizle kapatmanız mümkün mü? Kapanmaz. Cari açık Türkiye'de çok ciddi bir kriz alanı. Cari açığı kapatmak, aslında bütçe anlayışından yatırım anlayışına bu ülkedeki tüm stratejik kararlarınızı yeniden gözden geçirmekle mümkün ki bu başlı başına Türkiye'deki en önemli sorunlardan biri.
İkincisi turizm sektörü. Turizm sektörü gerçekten çok sancılı bir sektör. Bir kere diğer alanlarda olduğu gibi özellikle Türkiye'deki sermaye sınıfının, sermaye tekelleşmesinin Türk burjuvazisinin genel eğilimine bağlı olarak turizm sektöründe de yansımalarını görüyoruz. Buradaki tekelleşme, buradaki büyük şirketleşme sektörü aslında Türkiye turizmini uygun olmayan bir mecraya doğru sürüklüyor. Bu sürüklemenin etkisiyle de zaten hangi yasayı çıkartırsanız çıkartın hangi tedbiri alırsanız alın bu tedbirlerin hepsi duvara çarpıyor, hiçbir sonuç alıcı hamle gerçekleştiremiyoruz. Neden? Çünkü kâr odaklı, hele hele büyük sermayenin büyük kâr beklentisi odaklı yapılmış olan turizm yatırımları turizm sektörü için bir felakettir. Diğer sektörler için değil mi? Onlar için de öyle ama "turizm" dediğiniz şey bir ülkenin tarihi, kültürü, yaşam haklarını doğrudan ilgilendiren bir şey. Teklifte var işte, temiz su, su meselesi, atık meselesi bütün bunlara ayrıntılı baktığınızda ne kadar önemli bir konuyu konuştuğumuzu anlamak mümkün.
Turizm sektöründe inanılmaz bir sömürü var çünkü neden? Hani, "turizm gelirlerini artırmak" dediğiniz bir şey var ya "Cari açığı böyle kapatacağız." dediğimiz meselede, o turizm gelirlerini artırmanın yolu, o kârlılığı sağlamanın yolu inanılmaz bir emek sömürüsüne dayalı. On iki , on dört saat çalışan, hiçbir hakkı sağlanmamış, güvencesiz bir çalışmanın hâkim olduğu bir turizm sektörü var ve gerçekten gittiğinizde, o turizm tesislerinin ön tarafından büyük bir şatafat gözünüze giriyor ama arka tarafına geçtiğinizde büyük bir sefaletle karşılaşıyorsunuz. Bu şatafat ve sefalet tablosunu yan yana koyduğunuzda aslında nasıl bir vahim durumla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Durum bu kadar vahim ve bunun içinden çıkıp bugünkü esas meseleye geldiğimizde, bu etki analizindeki tablo 51 milyar lira, 51 milyar liralık bir yere geliyoruz ve 51 milyar liradan sağlayacağımız vergi geliri ne kadar olur? 10-12 milyar lira olur yani koca sektörün sorunlarının ve cari açığın kapanacağı yer, bütçe açığının kapanacağı yerdeki rakamlar bu. Bu, olsa olsa, karikatür olur, ciddiye alınacak bir şey olamaz ve buradaki rakamlar afaki rakamlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Temelli, buyurun lütfen, devam edin.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bu rakamları tespit ederken öyle bir projeksiyon yapılmış ki inanılmaz toptancı bir anlayışla, sanırsınız ki bütün bu evler turizm sektörünün hizmetinde. Hâlbuki burada bir sosyal mesele var. İnsanların bu evlerde günlük kiralama meselelerine baktığımızda, bu meselenin altında yatan çok ciddi sosyal sorunlar var; "yoksulluk" dediğimiz bir mesele var, "geçim sıkıntısı" dediğimiz bir mesele var, nöbetleşe yoksulluk yaşanıyor bu ülkede arkadaşlar. Bu nöbetleşe yoksulluğun aslında bir yerde paylaşılmasıyla alakalı bir konuyu konuşuyoruz. İnsanlar odalarını kiraya vermek zorunda kalıyorsa, bir yeri işlettikleri için, turizm işletmecisi oldukları için değil, muhtaç oldukları için veriyorlar ve bu meselede toptancı bir yaklaşımla meseleyi ele aldığınızda, hiçbir farklılığı gözetmediğinizde diyorsunuz ki: "İşte, ortada 51 milyar liralık bir kayıt dışı ekonomi var. Bunu vergileyeceğiz, ortalama yüzde 20'den vergileseniz, işte, şu kadar vergi kaybını önleyeceğiz." ama işin bir de öbür tarafı var. Bakın, mesela, yine yapmış olduğunuz düzenlemelerle kira artışlarına yüzde 25 bir barem getirdiniz değil mi? Acaba yüzde 25'e bağıtlanan bir kontrat var mı bu ülkede? Bence yok. Son enflasyon döneminde -TÜİK size bu rakamları vermez ama ben size söyleyeyim- son birkaç yılda hane halklarının ortalama yüzde 30 olarak ayırdıkları kira giderleri yüzde 50'nin üzerine çıkmış durumda. Durum bu kadar vahim yani hane halkı gelirinin yarısı kiraya gidiyor. Bu, şu demek: Kimse yüzde 25'le sözleşme bağlamıyor, bağlayamaz çünkü evden atılmakla karşı karşıya, huzursuzlukla karşı karşıya; işte,- cinayetleri görüyorsunuz, kavgaları görüyorsunuz, mahkemede biriken dosyaları görüyorsunuz. Neden? Çünkü bir kriz var bu alanda. Bu krizin nedeni, aslında, biz gayrimenkul alanını düzenleyememişiz. Gayrimenkul sermaye iratlarını gerçekten adaletli bir şekilde vergileyememişiz. Gayrimenkullerin emsal bedellerini sağlıklı bir şekilde tespit edememişiz. Bir rant alanı yaratmışız, o rant alanının içinde vahşice, arsızca kiralar, ev fiyatları bizim karşımıza çıkıyor. Burası düzenlenmedikten sonra böyle palyatif çözümlerle olsa olsa belki de bu şekilde ayakta duran birkaç ailenin, bazı ailelerin ya da ancak bu şekilde kiralık ev bulabilen hasta yakınlarının, öğrencilerin gırtlağına yapışmış olacağız. Oysa bu alanın kapsamlı bir şekilde düzenlenmesi gerekiyor. Yani gayrimenkul sermaye alanının, sermaye gelirleri alanının ve ranta gitmeyecek şekilde bir düzenlemenin birlikte ele alınıp değerlendirilmesi gerekirken biz yine böyle sizin yönteminizle, bir torba yasa aklıyla, günü kurtarma anlayışıyla bu teklifleri buraya getiriyoruz, yasallaşıyor. Sonuç? Sonuç: Geçmişi aratan bir tabloyu karşımıza çıkartıyor. Şimdi dönüp baktığınızda, şu yirmi yıllık öykünüze baktığınızda, gayrimenkul alanında yaşananların trendlerini çıkardığınızda söylediklerimizin ne kadar anlamlı olduğunu ve ne kadar doğru, haklı olduğunu görürsünüz. Anayasa Mahkemesi nedeniyle şu anda iptal edilip de burada tekrardan üzerinde konuşacağımız şeyler bile tam da bu yasanın içine bile örnek oluşturuyor. O yüzden, biz, özellikle gayrimenkul alanının, konut alanının, iş yeri alanının ve buradaki vergi düzenlemelerinin bir bütün olarak ele alınması gerekliliğine inanıyoruz; bu alanda da toptancı bir yaklaşımla değil. Evet, bizim fikrimiz şudur: Her alan vergilendirilmelidir, vergi dışı hiçbir alan kalmamalıdır, kayıt dışılık olmamalıdır ama vergilemeyi yaparken de adalet duygusundan kopmadan, toptancı bir yaklaşımla herkesi aynı sepetin içine koymamak gerekiyor; muafiyetiyle, istisnasıyla, sosyal yaklaşımıyla, adaletli yaklaşımla düzenlemeler yapılmalıdır ki bu yasa teklifinde bunları görmek mümkün değil.
Teşekkür ederim.