KOMİSYON KONUŞMASI

SELCAN HAMŞIOĞLU (Tekirdağ) - İnşallah öyle olur.

Ben parti görevim de olduğu için bugüne kadarki toplantılara katılma imkânı bulamadım. Dolayısıyla daha önce -bugün de aynı şekilde- ne konuşulduğunu çok fazla bilemiyorum, tekrar olmasın diye çok da uzatmayacağım. Az önce siz cümlenizde geçirdiniz, şunu söyleyecektim: Biz bugün bu konuyu, Disney Plus'ın Atatürk dizisini yayından kaldırmasını hangi rahatsızlığı merkeze alarak konuşuyoruz yani neyin üzerinden aslında konuşuyoruz? Mesele, Atatürk dizisinin yayından kaldırılması mı; mesele, diasporanın böyle bir baskı unsuruna dönüşmüş olması ve bu yüzden kaldırılması mı; temel hak ve hürriyetler mi? İlk önce bizim tam başlığımız nedir, onu belirlememiz gerekir. Siz "Atatürk" dediniz. Ben şeye çok inanıyorum yani birtakım meselelerde, Atatürk gibi, cumhuriyet gibi, adaletin herkese eşit tecelli ettirilmesi gibi, adalet mefhumu gibi, anayasal güvence altındaki temel hak ve hürriyetler gibi meselelerde mümkün olduğunca çifte standartsız, mümkün olduğunca konjonktürel iklimden etkilenmeden; güne göre, zamana göre, mekâna göre pozisyon değiştirmeden, daha ilkesel bir tavır geliştirmemiz gerekiyor. Şimdi, burada mesele eğer gerçekten Atatürk'e dair bir dizinin yayından kaldırılmış olmasıysa -ki ben de son derece rahatsızlık duyuyorum- bizim buna -ben çok net ve düz konuşmayı seviyorum, çok süslemeden; kusura bakmayın- yüzümüz olması gerekiyor yani Komisyon olarak demiyorum, ülke olarak tepki göstermek için yüzümüz olması gerekiyor. Yani bugün Türkiye'de birçok yayın organında, birçok medya organında, değil ki içeriğini henüz bilmediğimiz bir dizinin yayından kaldırılması, alenen Atatürk'e hakaret edilirken -az önce vekilim dedi- Gazi'nin aziz hatırasını incitmiştir. Yani biz bu ülkede Gazi'nin aziz hatırasını inciten neler gördük.

Şimdi, dolayısıyla, buna tepki gösteren bütün kurum ve kuruluşların, bizim Komisyonumuz da dâhil olmak üzere, RTÜK de dâhil olmak üzere -RTÜK de kendi denetimi, sorumluluğu alanındaki kurumlar üzerinden- aynı hassasiyeti, aynı ivedilikle, aynı tonda gösteriyor olması gerekiyor ki insanlar, hani, işte "Orada ne yaptınız..." Bir çelişkiler sicili yaratmayalım bu tür konularda.

Mesele eğer diasporaysa yine aynı şekilde işte, Netflix'te "Geceyarısı Ekspresi" hâlâ yayında, Türkiye'den erişim yok bildiğim kadarıyla ama yani dünyanın her yerinde Türk vatandaşları... Yani netice itibarıyla Türkiye'ye dair böyle bir kara propaganda bu film üzerinden yapılıyor; mesele eğer diasporaysa ve yine mesele diasporanın böyle bir baskı unsuruna dönüşebilmiş olmasıysa yani biz buna bu Komisyon üzerinden elbette ki tepki geliştirelim ama bunu yaparken arkamızda da bir diplomatik mücadele olduğunu biliyor olmamız gerekiyor. Yani Türkiye'nin bugün, işte, stratejik müttefik varsaydığı birçok ülkede, birçok parlamentoda, mesela soykırım yasası tanınırken ve biz buna karşı gerçek bir diplomatik savaş vermemişken, vermiyorken de hâlihazırda... Yani Karabağ dışında, bizim buna dair bir söylemimiz yok. Dolayısıyla, mesela, hangi temelin üzerine yani hangi temel devlet politikası üzerine inşa edeceğiz bu tepkiyi? Şimdi, ben buralarda net olmak, çelişkisiz olmak gerektiğini düşünüyorum.

Bir de şöyle bir şey: O "yüzümüz olma" meselesine tekrar döneceğim. İşte, cumhuriyetin 100'üncü yılındayız, 100'üncü yılda Disney bir Atatürk dizisi çekmiş; öyle olmuş, böyle olmuş, yayından kaldırılmış vesaire ama günün sonunda yani TRT başta olmak üzere Türkiye'deki yayın organları ne yaptılar bu konuda? Bizim mesela Atatürk'se gerçekten buradaki hassasiyet noktamız Disney üzerinden dünyanın ayağa kaldırılması değil de böyle bir meselede, 100'üncü yıla yakışır şekilde belki TRT'nin muhteşem, harikulade bir 100'üncü yıl yapımıyla, Atatürk yapımıyla dünyayı ayağa kaldırmasını teşvik edici bir çağrıda da bulunmalıyız TRT'ye. Yani kendimiz hiçbir şey yapmadan başkalarının bize dair yaptıklarını tartışmak, açıkçası bana çok böyle ayağı yere basan bir tavır gelmiyor. Evet, çok rahatsızım; evet, bütün tepkilere katılıyorum -tekrar söylüyorum- ama diğer yandan da e, şimdi, arkamızda böyle bir temel yok yani geriye dönüp baktığımızda bu konularda bizim arkamızda bir boşluk var.

Burada yine konusu olduğu için... Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak suçu; hâlihazırda bununla suçlanan, sosyal medya paylaşımları dolayısıyla bu suçun atfedildiği gazeteci arkadaşlarımız var cezaevinde. Bence tatmin olmayan ya da konuya vâkıf olmayan milletvekillerimiz varsa hukuki olarak da dosyayı inceletsinler; ben inceledim, hukuki olarak hiçbir şey yok. Bence ona dair de bir tavır geliştirmeliyiz mesela. Cezaevinde insanlık dışı bir muamele de görüyorlar, basına da yansıdı, ben de ziyaretlerine gittim; işte, saçlarının kazınması vesaire gibi. Yani darbe döneminde bile örneğine çok az rastladığımız, rastladığımız ama darbe döneminde örneğine rastladığımız şeyler. Dolayısıyla, bu konudaki tepkiyi paylaşıyorum ama mümkün olduğunca çelişkisiz ve çifte standartsız gitmemiz gerektiğine de inanıyorum naçizane.

BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Evet, teşekkür ederiz.

Tabii, şimdi, gerçekten ben de ne diyeceğimi şaşırdım bu konuşma karşısında çünkü burada bizim...

SELCAN HAMŞIOĞLU (Tekirdağ) - Komisyon değil muhatabı yani genel olarak bir tavır geliştirelim.