KOMİSYON KONUŞMASI

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; keşke böyle çok demokratik, çok böyle huzur içinde bir ülkede yaşasaydık, biz de suç istatistiklerinden bahsetseydik, ne bileyim işte güvenlik görevlerinin münferit birtakım şeylerini eleştirseydik, Silahlı Kuvvetlerin, Emniyet mensuplarının özlük haklarından konuşsaydık ama böyle bir ülkede yaşamadığımız için mevcut duruma göre konuşacağız.

Bir iç güvenlik yasası çıkardık, "önleyici gözaltı" adında kırk sekiz saat kadar toplu gözaltı yetkisi verilmesi emniyet kuvvetlerine sınırsız veya sınırları belirsiz silah kullanma yetkisi, dinleme yetkisi verilmesi, yüzünü kapatanların neredeyse vurulması, kaşkol, atkı takılması gibi... Evet, güvenlik için birtakım tedbirler gerekiyor, mevcutta da bir Türk Ceza Yasası vardı ama yıllarca hapiste insanların tehdit edilmesi, valilere sınırsız yetki, yargının, askerin, sivil toplumun yetkilerinin verilmesi, uymayanlara üç aydan bir yıla hapis cezası verilmesi, mahkeme kararı olmaksızın arama gibi veya MİT Yasası'nda Bakanlar Kuruluyla MİT gibi bir devlet kuruluşuna görev verilmesi görev verilmesi ki muhalifleri dinleyin diye bir görev verilme ihtimalini bile aklımıza getirmek istemiyoruz ama teoride mevcut olabilir. Herkeste her kurumla yani makul bir şüphe veya başka bir şeyle banka hesaplarından bilmem neye kadar araştırma yetkisi verilmesi ama denetleme hakkının verilmemesi. Soruşturulmadık kurum bırakılmaması ve bunun da Türkiye'de yargı bağımsızlığının ortadan kalktığı, basın özgürlüğünün ortadan kalktığı, karanlık ve şaibeli bir ekonomik düzenin olduğu bir ortamda yapılması gerçekten çok hüzün verici ve bu memleketteki bu otoriterleşen yönetim karşısında da özellikle geçmişe baktığınızda Ergenekon, KCK, Balyoz, Oda TV gibi davalarda binlerce insanın hapislere atılması, Türkiye Cumhuriyeti'nin Genelkurmay Başkanının terörist olarak müebbet hapis cezasıyla ve bir sürü subay, aydın, gazeteciyle birlikte müebbet hapisle cezalandırılırken "müebbet kuşları" diye keyifle "top tweet" edilmesi belirli gruplar tarafından ve bunun üzerine, 29 Ekim günü ülkemizin kurucusunu anmaya çalışan milyonlarca insanın Türkiye civarında, yüz binlerce insanın Ankara'da üzerine gazlarla, coplarla gidilmesi, o insanların isyan etmesi, yolsuzlukla ayrımcılığın kol gezmesi, çevre ve yaşam alanlarımızın kısıtlanması, 4+4+4 gibi yasalarla yaşam biçimine doğrudan müdahale edilmesi ve bunun sonucunda da Gezi Parkı eylemleri...

Bu Gezi Parkı eylemlerinde aşırı güç kullanılması veya yüzde 99'u barışçı bir eylemin içine sızanların şiddet göstermesi, bazı esnafın dükkânlarını tahrip etmesi... Orada can kayıplarımız, güvenlik görevlilerimizden de vardı, bir komiserimizi kaybettik, düşerek kaybetmiştik komiserimizi. Hemen arkasından "Gezi darbe, Gezi terörist, Gezi hain" gibi, kim ki sizin iktidarınızdan çok hoşlanmıyorsa onları bu ülkenin düşmanı gibi göstermek... Milyonlarca insanın, 15 milyona yakın insan eğer zaten hainse, teröristse bu ülkenin zaten yaşamaması lazım.

Bunun üzerine de bir de ciddi bir güvenlik sorunu yaşamamız. İlk ve tehlikeli güvenlik sorunumuz Afganistan'da olanlardan başlayan, Suriye ve Irak'ta olanlardan sonra ortaya çıkan, İslam'la hiçbir ilgisi olmadığı hâlde kendisine İslam'ı referansı gösteren bu aşırı dinci terör örgütlerinin Türkiye'de ve dünyada yarattığı korkunç olaylar var IŞİD, El Kaide, El Nusra gibi örgütlerin. Bu bölgedeki dengesizliklerden milyonlarca göçmen Türkiye'ye girdiğinde onlarla birlikte ülkemize giren binlerce gözü dönmüş terör örgütü ki şu an uyur hücreler hâlindeler ve Türkiye'nin 81 vilayetinde aktif hâldeler ve bunlar mesela sizleri de çok muteber görmüyorlar. "TC imamının arkasında namaz kılmayız." diyorlar. Arka sokaklarda örgütlü durumdalar bunlar ve buradan da savaş cephelerine bu memleketin çocuklarını gönderiyorlar ve Türkiye önündeki en büyük millî güvenlik riskini oluşturuyorlar. Şu an uyuyan hücrelerin ne zaman uyuyacağı, uyanacağı ve bu ülkeye neler yapabileceğini Suruç'ta, Ankara'da, İstanbul'da gördük. Onun için güvenlik yetkililerini şimdiden uyarıyorum. Bu konu son derece önemlidir. Önümüzdeki en önemli millî güvenlik meselelerinden biridir. Bu konuda demokrasi ve hukuk içerisinde gereken önlemleri almanızı rica ediyorum.

Bundan başka bir diğer sorunumuz: Açılım süreciyle başlayan süreç. Biz açılım sürecine şunu söyledik: "Bizden size destek." dedik. Bunu "kredi" kelimesiyle ifade ettik ama karşılığında "Kendisi krediye muhtaç bir dede" diye cevap aldık. Hem etnik ayrımcılık içeren hem küçülten bir yaklaşımı bu. Açılımda bir sürü hata yapıldı arkadaşlar. Biz barışın her türlüsünü destekleriz. Ama açılımın yasal altyapısı yoktu, suç olan bir sürü şey işlendi. İkincisi: Şeffaf değildi. Gizli götürüldü, gizli görüşmeler sızdı, bir sürü şey oldu üzerinden ve tutulamayacak sözler verildi karşılıklı. Bunun ağırlıklı kısmı bir tarafın özerklik, diğer tarafın başkanlık üzerinden beklentileri oldu. Son seçime gelindiğinde, sözler tutulamayacağı anlaşılınca masa devrildi, masa devrildikten sonra da "Seni Başkan yaptırmayacağız!" siyasi açılımı başladı ve "Seni Başkan yaptırmayacağız!" açılımından sonra da ortaya çıkan seçimde yüzde 40 sonuç alınınca da "Siz, çözüm sürecinin filmini çekersiniz." özetiyle başlayan yepyeni bir sürece girdik değerli arkadaşlar.

Bu çatışma sürecinde 2 polisin gerçekten haince, böyle alçakça uykuda vurulması, bu olaylardan sonra başlayan açıklamalar, onun üzerine bir sürü yolda mayınların, bombaların patlatılması, güvenlik güçlerinin pusuya düşürülmesi, şehitlerin gelmesinden sonra kontrollü merkezlerden batıda yaşayan silahsız Kürtlere yönelik saldırıların başlatılması, Madımak, Sivas girişimlerinin ortaya çıkarılması korkunç bir tabloyla Türkiye'yi baş başa bıraktı. Ondan sonra da kendi bulunduğumuz, kendi ülkemizin kentlerine ağır silahlarla girilmesi ve o ağır silahlarla girilmiş hâldeyken hem yoksul Anadolu çocukları bir yerden şehit olurken ekmek almaya giden 70 yaşındaki amcanın sokakta vurulup cenazesinin alınamaması, Taybet İnan gibi bir kadının cenazesinin alınamaması gibi hüzünle takip ettiğimiz olaylar oldu. Terörün ve mücadelenin psikolojik boyutu denilen veya başka şekilde doğru aldığımız bilgilerden emin olamadığımız hüzünlü bir tabloyla karşı karşıyayız kendi ülkemizde. Değerli arkadaşlar, bu, terörle mücadelenin psikolojik boyutudur.

Son dönem Edremit'teydim, Balıkesir'deydim, gördüğüm tablo içler acısıydı. Diyarbakır'a giden arkadaşlarım da benzer şeyler anlatıyor. Ortak yaşama irademiz azalıyor değerli arkadaşlar, ortak vatan, birlikte yaşama, birlikte bir gelecek tasavvur etme şeyimiz azalıyor. Batıda gelen şehitler üzerine... Hepsi yoksul Anadolu çocuğu, evlerini görüyorsunuz; asker, polis bizim çocuklarımız bunlar. Oradaki sivil halk da bizim insanımız. O vurulan 70 yaşındaki amca da Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşıydı. Korkunç bir kutuplaşma var, üç boyutlu bir kutuplaşma var. Türkiye'nin önündeki en önemli mesele bu kutuplaşmadır. Büyük bir ayrışma yaşıyoruz ve buradan bütün Hükûmet yetkililerini uyarıyorum.

Değerli arkadaşlar, birkaç adım içerisinde, hele bölgenin durumunu da düşünürseniz çünkü bizim, her ne kadar büyük bir medeniyetten geliyor, Batı'ya daha yakın olsak da Suriye ve Irak'a benzer sosyolojik yapımız var. Birkaç küçük adımda bu ülke paramparça edilebilir. Yani, bir cemevine bir cem töreni sırasında bomba konulması, bir camiye cuma namazı sırasında bomba konulması, bir AVM'nin bombalanmasıyla onlarca çocuğun ve kadının ölmesi sonucunda bir anda bu memlekette önüne geçemeyeceğimiz bir olaylar dizisine başlayabiliriz ve bunu planlayan, isteyen başka ülkeler de olabilir.

Şimdiye kadar siyaset kurumuna çok eleştiri getiriliyor olabilir ama bu kadar önemli şeylerin olduğu yerde bile Mecliste büyük kavgalar, toplumu gerecek şeyler olmadı. Evet, sert tartışmalar yaşanıyor ve ben bu konuda 4 partiyi de takdir ediyorum. Halka kötü örnek olacak, buradan halkı daha da umutsuzluğa sevk edecek büyük kavgalar, büyük gerilimler olmadı. Herkes bir şekilde frenine basmak zorunda kaldı ve insanların gözü de bu Meclis üzerinde. Biz burada konuştuğumuz sürece, biz burada birbirimize bağırıp çağırmadan tartıştığımız sürece halkın en azından demokrasiden bir umudu kalıyor ama şu an itibarıyla ortak vatanımız, ortak kaderimiz, ortak geleceğimiz tehdit altında. Gerçek yurtseverlik de bu nokta üzerinde duruyor. Gerçek bir yurtsever bu ortak bilinci karşıya taşımak zorundadır. Birbirimizin etnik kimliklerine, mezhepsel kimliklerine ön yargılı biçimde... Son dönemde, mesela, bir sürü çok takipçili Twitter hesabında "Cemevleri silahlandırılıyor." gibi yazılar var. Arkadaşlar, bu hedef göstermedir. Sayın İçişleri Bakanı, buna müdahil olun. Cemevleri inanç biçimi olarak da böyle bir şey olmaz. Böyle bir silahlandırma bilmem ne... Ama, bunun üzerinden hedef gösterilmeye başlanır, bir de psikolojik altyapısı oluşturulmuş ortamdan sonra bir tane bir şey olursa -Maraş olayları, Çorum olayları- onun üzerine hep olaylar olur. Bakın, Maraş'taki, Çorum'daki, Sivas'taki olaylardan çok daha kötü bir noktadayız. Arkamıza, hemen altımıza egemen güçler gelmiş durumda. Biz ne Rusya'ya ne Amerika'ya ne İngiltere'ye güvenemeyiz, biz birbirimize güvenmek zorundayız. Biz ilk önce kendimize güveneceğiz. Evet, siyasal farklılıklarımız var. Biz Hükûmete çok kızıyoruz, çok yanlış şeyler yaptıklarını söylüyoruz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - ...düşünüyoruz.

BAŞKAN - Lütfen, toparlar mısınız, ek süre vereceğim.

Buyurun.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ama, bu noktadan sonra bu ülkenin bekası tehdit altındadır. Evet, bizim Türk Silahlı Kuvvetlerinin geçmişteki darbelerine -bugünkü personeli suçlamak anlamında söylemiyorum- veya emniyetin şiddetli olaylarına karşı şeyimiz vardır ama bizim Silahlı Kuvvetlerimizdir, bizim Emniyetimizdir, onlar da sizin halkınız. Şu an itibarıyla hepimiz aynı gemiye bindiğimizin farkına varsak, bütün ayrılıklarımızı gidersek bile çözemeyeceğimiz onlarca büyük -ortada vadede çözmekten zorlanacağımız- problemlerimiz var. Millî servetimiz yabancıların eline geçmiş durumda, silah teknolojilerimiz ağırlıklı olarak yabancıların eline geçmiş durumda. Bir büyük kutuplaşma var. Şu an hep birbirimize sarılsak bile halkı nasıl ikna edeceğiz? Bakın, Balıkesir'de öyle şeyler duydum ki içim irkildi. Benzer bir şeyi Diyarbakır'da, Mardin'de gördüğümüzü düşünüyorum. Orada 90'lıların nesli yetişiliyor, buna "Mad Max" nesli diyorlar. Yani mesela İdris Beylerin, Ahmet Beylerin yaş grubunun bir ortak vatan iradesi olduğunu düşünüyorum ama yeni nesilde bu son derece azaldı. Bunu restore etmek de kolay olmayacak. Batı kentlerinde bir şehidin gittiği bir köydeki travmayı anlamaya çalışın ve kitleler psikolojisi doğru insanlar tarafından yönlendirilmezse çok ağır sonuçlar verilebilir. Elbette ki mücadele edeceğiz, elbette ki sizin demokrasiyi yok ettiğinizi, yolsuzluklara karıştığınızı söyleyeceğiz, elbette ki yargıyı berbat ettiğinizi, basını yok ettiğinizi söyleyeceğiz ama bu mesele şu andan itibaren bir ortak vatan meselesidir. Hepimizin de bu bilinçle hareket edersek çok büyük bir risk altında olduğunu düşündüğüm ortak vatanımızın ve ortak geleceğimizin en azından bu risklerinin azaltabileceğimizi düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.