Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (1/275) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 1 |
Tarih | : | 11 .07.2023 |
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Çok teşekkür ederim.
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, öncelikle yeni görevinizden dolayı sizleri tebrik ediyorum, hayırlısı olsun.
Geçen sene bildiğiniz gibi Plan Bütçe Komisyonu Başkanıydınız ve geçen sene 2023 yılı bütçe görüşmeleri devam ederken burada, Sanayi Komisyonunda bir kanun teklifini tartışıyorduk. Gece saat iki buçuk sularında bir önerge gelmişti, biz burada, aşağıda arkadaşlarımız, 2023 plan bütçesini tartışırken 200 milyar liralık bir ilave borçlanma yetkisi istenmişti. Biz de o zaman sormuştuk: "Neden şimdi? Neden 2023 yılı bütçesi hazırlanırken niye yıl sonunda?" diye sorduğumuzda siz de bize -tutanaklardan okuyorum- aynen şu şekilde cevap vermiştiniz: "'Daha önceden de bu yapılamaz mıydı?' diye sorulabilir. Hazinemiz şu açıdan yapmamayı tercih etti: Daha önce yapsa ne kadar ihtiyacı olduğunu yıl sonuna kadar gelmeden tam hesaplama imkânı yoktu. Dolayısıyla ihtiyaten, muhtemelen çok daha yüksek bir borçlanma limiti talep edecekti bizden. Bu rakam da piyasalar açısından yine yanlış sinyal olacaktı, 'Yüksek bir borçlanma geliyor.' diye belki borçlanma maliyetimiz artacaktı." demiştiniz.
Şimdi, temmuz ayındayız, ek bütçeden önce, geçen hafta yaklaşık 2,2 trilyon liralık bir borçlanma limiti getirildi, kanunlaşacak veyahut da bu hafta kanunlaşacak. Peki, sizin sözlerinizden yola çıkarak size sormak istiyorum: Bu hareket yani sene sonuna kalmadan, senenin ortasında böylesine yüksek bir borçlanma limiti talebi piyasalarda tedirginlik yaratmayacak mıdır ve bizim yüksek faizle borçlanmamıza sebebiyet vermeyecek midir? Bu soruları sorarken sizin geçen seneki beyanlarınızdan yola çıkıyorum yani geçen sene sormuş olsaydım "Hayır." diyecektiniz, bu sene ne diyeceksiniz, onu merak ediyorum, onun için sordum.
Şimdi, hani bir fıkra var, onu geçen sene Genel Başkanımız bütçe konuşmalarında söylemişti, o zaman sizin koltuğunuzda oturan Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay da gülümseyerek cevap vermişti. Malum bir işte iş adamı defterleri getirtiyor, "Getirin, bakalım şu defterlere." diyor. Şimdi defterlere bakıyor "Bize hac farz olmuş." diyor; cepteki, kasadaki paraya bakıyor, zekâta muhtaç. Bugün yapmış olduğunuz sunumdan sonra, Milliyetçi Hareket Partili milletvekillerinin anlattıklarından sonra aklıma ister istemez bu fıkra geldi. Sizin verdiğiniz rakamlarla, sizin anlattığınız Türkiye'yle, sizin anlattığınız Türkiye'nin dünyadaki yeriyle şu anda yaşanılanlar arasında çok ciddi bir fark var. Mesela, şöyle bir şey diyorsunuz: "CDS primi bugün 491'e düştü." 300 küsur düştü. Oysa 2010 yılının 7'nci ayında 160'tı bu yani çok ciddi bir artış var esasında bakılırsa. Ne bileyim, Türkiye'nin kişi başına millî gelirinin 2002 yılında 3.608 dolar olduğundan, bugün de 10.655 dolar olduğundan bahsediyorsunuz...
(Uğultular)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Bakırlıoğlu, bir saniye lütfen.
Değerli arkadaşlar, bir uğultumuz söz konusu, bürokrat arkadaşlar, lütfen.
Sayın Bakırlıoğlu, devam edin.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Ama 2013 yılında Türkiye'deki kişi başına millî gelirin 12.582 dolar olduğunu hiç söylemiyorsunuz, esasında millî gelirde ciddi bir düşüş var. IMF'in verilerine göre kişi başına millî gelirde 2021 yılında dünyada 78'inci sıradayız, bu arada geçmişte çok çok arkamızda olan Bulgaristan 68'inci sırada.
Türkiye'nin dünya ekonomisindeki yerine baktığımız zaman 1980 yılında yüzde 0,86'ymış -gene IMF verilerinden bahsediyorum- 2002 yılında, iktidarı devraldığınızda yüzde 0,69'muş, 2022 yılında bunun da altına düşmüş, 0,67'ye düşmüş, 2014 yılında da 1,24'müş.
En büyük ekonomiler arasındaki sıralamamız da şu an 2022 yılında IMF'in tahminlerine göre 23'üncülük, 2014 yılında 16'ncıydık, 1993 yılında da 18'inciydik bakıldığı zaman yani sizin anlattığınız rakamlarla Türkiye'nin konumu, yeri, Türk halkının yeri arasında çok ciddi bir farklılık var.
2023 bütçe ödemelerine ek bütçeyle 1 trilyon 119 milyar lira daha eklenecek ve bu hâliyle, başlangıç ödeneğiyle beraber 5 trilyon 589 milyar liraya çıkacak 2023 bütçesi. Yasa gereği ödenek kadar gelir koymak zorundasınız, 1 trilyon 119 milyar lira da gelirlerde artış söz konusu.
Burada ek bütçe ödeneklerine baktığımız zaman, işte, mal ve hizmet alım giderlerinden bahsediyoruz, faiz giderlerinden, cari giderlerden ama biraz evvel diğer hatiplerin de bahsettiği gibi, personel giderleri ve SGK giderleri kalemleri burada yok. Oysa geçen hafta tartışmıştık, geçen hafta konuşmuştuk; işte, asgari ücrete gelen zam, en düşük memur aylığına gelen zam... Bu zamlardan dolayı yaklaşık 794 milyar liralık bir ek yük gelmesi planlanıyordu 2023 bütçesine. Bu bütçeden deprem zararlarının giderilmesi için 527 milyar lira talep edilmekte bizlerden. Esasına bakılırsa, burada geçen hafta tartışmış olduğumuz torba kanun teklifinde yeni bir ek bütçe var. Bu 794 milyar liralık kalemleri biz şu an getirmiş olduğunuz bütçede göremiyoruz. Bu 794 milyar lira nasıl karşılanacak? Muhtemelen geçen hafta geçici 1'inci maddedeki düzenlemeyle karşılanacak, Cumhurbaşkanına bu yetki verilecek. Bizim hesaplamamıza göre bütçe açığının -bizim tahminimiz tabii, değişik, farklı tahminler de yapıldı, belki siz de söylersiniz- 1,5 trilyon lira civarında olacağını tahmin ediyoruz. O hâlde sizin yıl sonu tahmininiz nedir, onu öğrenmek istiyoruz. O zaman neden 2,2 trilyon liralık bir borçlanma limiti istendi bizden? Onu da ayrıyeten size sormak istiyorum.
Şimdi, depremin maliyetinden bahsediliyor ve buradaki arkadaşlarımız da eşit bir şekilde bölüşülmesi gerektiğinden bahsediyor; ben buna katılmıyorum, bana göre bunun doğrusu eşit değil, adaletli bir şekilde paylaşılması lazım. Bu ülkenin gelirlerinden, zenginliklerinden kim daha fazla pay alıyorsa onun hesabına düşen, onun hissesine düşen maliyetin daha fazla olması lazım. "Millî gelirden kim ne kadar, daha fazla pay aldı?" diye bakıldığı zaman, mesela, Türkiye'de ücretlilerin 2019'da millî gelirden aldığı pay yüzde 35'miş, 2022'nin son çeyreğinde yüzde 25'e kadar düşmüş, 2023'ün ilk çeyreğinde yüzde 30'a kadar çıkmış herhâlde. Bu ülkede şu an itibarıyla, millî gelirin yüzde 30'unu ücretliler, emekçiler, emek kesimi alırken yüzde 70'ini de sermaye almakta. O zaman dağılımın da bu şekilde olması lazım, bu maliyetin dağılımında hakkaniyet istiyorsak, adalet istiyorsak bu şekilde olması lazım. Bakıyorsunuz, Türkiye'de en yoksul yüzde 20'lik kesimin 2010 yılında millî gelirden aldığı pay yüzde 6,5'tan bugün yüzde 6'ya düşmüş; en zengin, en varsıl yüzde 20'lik kesimin ise yüzde 44,9'dan yüzde 47,6'ya çıkmış yani esasında ciddi bir gelir dağılımı adaletsizliği problemiyle karşı karşıyayız, bu da rakamlara yansıyor; 163 ülke arasında Gini katsayısında en kötü 45'inci ülke konumundayız. E, peki, bu kimden alınacak? Bütçeye bakıyoruz, bütçede bu adalet olacak mı? Ona baktığımız zaman -1,15 trilyon- 1 trilyon 150 milyar liralık bir ek bütçe var, bunun 402 milyar lirası doğrudan vergi, 747 milyar lirası ise dolaylı vergi. Şimdi "dolaylı vergi" dediğimiz zaman aklımıza ne geliyor? Aklımıza işte KDV geliyor, ÖTV geliyor, yeni harçlar geliyor, yeni vergiler geliyor ve bu durumda buradan yola çıkarsak, bu rakamlardan yola çıkarsak gelir kalemi, daha önce olduğu gibi gene dolaylı vergilerden olacak yani yük ülkenin sabit gelirlilerine, emeklilerine, emekçilerinin üzerine bindirilecek gibi görünüyor. Yani bir paket sigara alan bir işveren ile aynı sigarayı alan asgari ücretlinin bu depreme olan katkısının aynı olduğunu düşünün yani burada çok ciddi bir adaletsizlik olduğunu düşünüyorum. Mesela kur korumalı mevduatta parası olanlar ki burada 1 milyon lira ve üzerinde mevduatı olan insan sayısı hakikaten de az genele baktığımız zaman yani bu para, kur korumalı mevduattaki para genelde varsıl insanların, zenginlerin elinde. Bakıyorsunuz, bu insanlar vergi ödemiyor yani buradan kazandıkları gelirlerden vergi ödemiyorlar ve 2023 yılının sonuna kadar bu uzatıldı. E, şimdi bir taraftan ÖTV artırıyorsunuz, KDV artırıyorsunuz, yeni vergiler getiriyorsunuz, harçlar getiriyorsunuz, öbür taraftan bu kur korumalı mevduattan ciddi paralar kazanan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Bakırlıoğlu, toparlayalım, iki dakika daha veriyorum.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Toparlayacağım.
Ve çok ciddi bir servet transferidir bakıldığı zaman bu; bu servet transferinden faydalanan insanlar vergi vermiyor, e, bunun neresinde bu adalet? Onu sormak istiyorum.
Bir başka husus ise şu: Türkiye'deki bu tahakkuk eden vergiler ile tahsil edilen vergilere baktığımız zaman, 2022 yılı genel bütçe gelirinde tahakkuk 3,9 trilyon lira, tahsilat ise -yüzde 71- 2,7 trilyon lira yani geçen sene 1,2 trilyon liralık vergiyi biz tahsil edememişiz. Bu yılın ilk beş ayına baktığımız zaman, 3 trilyon liralık bir tahakkuk var, bunun karşılığında 1,5 trilyon liralık bir tahsilat var, yaklaşık 1,5 trilyon liralık tahsil edilmemiş bir alacak var. Şimdi, 2022 yılının bütçesine kalem kalem baktığımız zaman, bütçe gelirlerine baktığımız zaman yani mesela vergi cezaları... 292 milyar lira vergi cezası tahakkuk etmiş, tahsilat ise 16 milyar lira, oran 5,5 yani şimdi burada çok ciddi bir sorun yok mu? İşin en kolayı şu değil mi? "Ben ne yapıyorum? Ben vergi tahsil edemiyorum, tahsilat yapamıyorum. E, ne yapayım? Bunu beceremiyorsam o zaman yeni vergiler koyayım, KDV'yi artırayım, ÖTV'yi artırayım, harçları artırayım, cezaları artırayım yani faturayı gene bu ülkenin emekçilerine, bu ülkenin sabit gelirlilerine yıkayım." mantığı söz konusu ne yazık ki. Bu da adaletsizliği daha da artırmakta ve bulmuş olduğunuz çözüm, depremin maliyetinin kimler tarafından bölüşüleceği konusunda ciddi bir adaletsizliğin olduğunu göstermekte bizlere.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Bakırlıoğlu, toparlayın lütfen.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Toparlıyorum.
Şimdi, konuşmanızda da -bazı birtakım notlar aldım- başta gıda ve emtia olmak üzere tarihî yüksek seviyelerde giden fiyatlardan, dünyadaki enflasyonun yüksekliğinden bahsetmişsiniz. Doğru, dünyada enflasyon yüksek ama Türkiye burada ayrışıyor, ciddi bir ayrışma var. Bugün Türkiye, Avrupa'da enflasyonda 1'inci, dünyada 11'inci sırada, OECD ülkeleri arasında 2'nci sırada ve özellikle gıda enflasyonunda da dünyada 9'uncu sırada yer almakta. Bir başka husus, demişsiniz ki: 121 çadır kentte 17 bin 866 kişi kalmakta, 312 konteyner kentte 423 bin kişi kalmakta. Peki, bunların ne kadarını devlet, AFAD bütçesinden karşıladı? Ne kadarını yerel yönetimler bu konteyner kentleri yaptı? Çünkü biz orada bir ay kadar kaldık, çok ciddi şekilde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Toparlıyorum Başkanım.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Bakırlıoğlu, maddelerden sonra söz vereceğim size.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Tamam Başkanım.