Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (1/275) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 1 |
Tarih | : | 11 .07.2023 |
ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Sayın Başkan, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, değerli hazırun; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, Sayın Yılmaz'ın oldukça detaylı sunumu ikiye bölünebilir. Bunun ilkinde, küresel gelişmeler ışığında Türkiye ekonomisinin performansından bahsetti Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız; ikincisinde de ek bütçe ihtiyacından bahsetti. Ben de izninizle sunumu ikiye ayırmak istiyorum; ilk olarak, Türkiye ekonomisinin performansını biraz konuşalım.
Şimdi, önümüzde problemli bir bütçe var, belli; çok ciddi bir bütçe açığıyla karşılaşacağız. Türkiye ekonomisi hiçbirimizin istediği yolda gitmiyor. Peki, bunun temel sebebi nedir? Bunun temel sebebi, geçen sene uygulanmaya başlanan yeni ekonomi modeli. Şimdi, bu yeni ekonomi modelini bir hatırlayalım çünkü o, burada Sayın Yılmaz'ın sunumundaki Türkiye ekonomisinin performansını ciddi şekilde etkileyecek bir yaklaşımdı.
Yeni ekonomi modeline göre biz ne yapacaktık? Rekabetçi bir Türk lirasıyla ilk olarak dış ticaret fazlası, daha sonra cari işlemler fazlası; burada döviz biriktirecektik, ondan sonra bu, bizim enflasyonu düşürmemize yol açacaktı, rekabetçi bir ülke olarak biz, Türkiye'nin 2 tane makûs talihi olan enflasyon ve cari işlemler açığı problemini çözecektik. Peki, oldu mu? Olmadı. Neden olmadı? Türkiye, şu anda sonuç olarak dünyada en yüksek enflasyona sahip ülkelerden bir tanesi. Para Politikası Kurulu yanlış kararlar aldı... Ha, ilginç bir noktadır; aynı Para Politikası Kurulu üyeleri sadece Başkanın değişmesine rağmen geçen sene aldıkları kararın tam tersini almakta da herhangi bir beis görmüyorlar fakat Türkiye çok ciddi bir hayat pahalılığı problemiyle karşı karşıya kaldı. Dolayısıyla, yeni ekonomi modelinin düşürmeyi vadettiği enflasyonda biz tam tersi bir tabloyla karşılaştık.
Sayın Yılmaz büyümeden bahsetti. Bu büyümede de özellikle 2023'ün ilk çeyreğindeki hane halkının tüketimindeki artıştan bahsetti. Onun enflasyonla çok önemli bir ilişkisi var Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım; siz de en az benim kadar iyi bilirsiniz, enflasyonist ortamlarda hane halkları fiyatların artacağını bekleyerek tüketimlerini öne çekerler. Dolayısıyla, bugün hane halkının tüketim harcamasındaki artış önümüzdeki dönemlerde bir daralmaya işaret eder, öncü göstergeler de zaten bunu gösteriyor. Daha sonradan yeni ekonomi modelinde Sayın Yılmaz ihracattaki başarımızdan bahsetti ve doğal olarak, tabii ki ithalatı pas geçti. Arkadaşlar, yeni ekonomi modeliyle dış ticaret fazlası ve cari fazla yaratacağız derken tarihimizin en yüksek dış ticaret açığı ve cari işlemler açığıyla karşılaştık. Bakın "yeni ekonomi modeli" diye savunduğunuz, inat ettiğiniz, ısrar ettiğiniz modelde biz cari işlemler açığında ve dış ticaret açığında bir rekorla karşılaştık. Oysa hedefimiz neydi? Fazla yaratmaktı. Bunu da sağlayamadık ve bunda inat ettik.
Daha sonrasında bunlar bizim ülke risk primimizi olumlu mu etkiledi? Sayın Yılmaz sunumunda tekrardan dedi ki: "CDS priminde önemli bir başarı elde ettik ve bizim CDS primimiz 488 civarına düştü." Şu anda tamamıyla harap olmuş Ukrayna'nın CDS primi 550, Meksika'nın 100, Yunanistan'ın 180; Yunanistan'ın neredeyse 3 katı kadar CDS primimiz var. Dolayısıyla, bu yeni ekonomi modeli ülkedeki algılanan risk primini de herhangi bir şekilde değiştirmemiş.
Peki, bizim ticaret hadlerimizde bir iyileşme sağlanmış mı yani ihracatımızda bir kalite artışı olup ithalatımızda bir azalma olmuş mu? Hayır. Halkımızın anlayacağı dille söylemek gerekirse, daha fazla ürünü daha ucuza satmışız, daha az sayıda ürünü daha pahalıya almışız dolayısıyla ticaret hadlerimizde de bir kötüleşme var. Bütün bunların sonucunda da geldiğimiz nokta bariz. Yani bizim bugün burada ek bütçe için toplanmamızın tek sebebi, inanın, deprem değil.
Şimdi, izninizle, sunumun ikinci tarafına geçeyim. depremden etkilenen vatandaşlarımıza yapılan harcamalara, oraya yapılan yatırımlara, oraya yapılan hizmetlere sevinerek görüyoruz ki buradaki hiçbir partimiz karşı değil, yeter ki bunlar şeffaflık çerçevesinde yapılsın, hiçbir vatandaşımız bu kapsam dışında bırakılmasın ve çok önemlisi, depremin maliyeti toplumda eşit olarak bölüşülsün. O yüzden, ben buraya yeni bir ek bütçeyle gelinmesini kesinlikle yadırgamıyorum yani ek bütçede bir deprem etkisi olacaktır mutlaka fakat şunu da söyleyeyim: Bu bütçe ekonomide de bir deprem etkisi yaratacaktır. Şimdi biraz detaylara geçmemiz gerekiyor. Baktığınızda, bütçe açığı -ki hesaplamalarım da fena değildir- bu dönem için yaklaşık 1,3 trilyon lira olacak. 1,3 trilyon lira ne demek? Günümüzün kuruyla 50 milyar dolar civarı bir para demek. Şimdi, bakın, hepimizin içini acıtan depremin bütün maliyeti 104 milyar dolar, sadece bu sene biz bu deprem maliyetinin yarısı kadar bir bütçe açığıyla karşılaşacağız, 50 milyar dolar ve biraz önce, Sayın Bakanın sunumundan da görebildiğimiz kadarıyla bunun sadece 762 milyar TL'si depreme harcanacak. Yani biz depremle karşılaşmasaydık da bizim çok ama çok ciddi bir bütçe açığı problemimiz olacaktı, bu da ciddi bir rakam.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - 650 milyar lira 2 defa... Toplarsan 1,3 trilyon lira.
ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Evet, toplarsan 1,3 trilyon lira yapıyor ama bu da şu anlama geliyor: Bizim en az 22-23 milyar dolarlık bir bütçe açığımız olacaktı hiç depremle karşılaşmasak bile.
Devam ediyorum; buna daha kur korumalı mevduat sisteminin maliyeti eklenmiş durumda değil. Geçen hafta Plan ve Bütçe Komisyonu toplantısında üzülerek şunu gördük: 2022 yılında kur korumalı mevduatın maliyeti 160 milyar TL, bize hiçbir getirisi yok. Gördüğünüz gibi, yeni ekonomi modelinin dayanaklarından bir tanesiydi, kur korumalı mevduatın Türkiye'ye getirdiği bir fayda olmadı. Fakat 2023 yılında bizim tahminimiz, bu kur korumalı mevduatının maliyetinin 300 milyar lirayı geçeceği yönünde. O zaman da ne oluyor? Bizim, önümüzdeki dönem kur kurumalı mevduatın maliyetini de buraya koyduğumuz zaman bütçe açığımız yaklaşık 63 milyar dolar civarında oluyor; bu, çok ama çok yüksek bir rakam. Bunu sadece depremin yıkıcı, olumsuz etkileriyle açıklamak mümkün değil. Burada, biraz önce değerli konuşmacıların da bahsettiği gibi, değerli vekillerin de bahsettiği gibi çok acımasız bir seçim ekonomisi harcamasına gidildiği bariz. Bu seçim ekonomisi çerçevesinde de çok yüksek bütçe açıklarıyla karşı karşıya kaldık.
Bakın, tekrardan bizim hesaplamalarımız şudur: Eğer biz 1,3 trilyonluk bir bütçe açıyla karşılaşırsak -ki burada çok değerli bürokratlarımız var ilgili bakanlıklardan, kendi tahminlerini bize söyleyebilir- o zaman bütçe açığımız gayrisafi yurtiçi hasılamızın yüzde 7'sini geçiyor, buna kur korumalı mevduatın olası maliyetini de eklersek bütçe açığımız millî gelirin yüzde 10'una yaklaşmış durumda oluyor; bunu kesinlikle depremle açıklayamazsınız. İşte, konuşmamda bahsettiğim gibi tabii ki depremin bütçeye etkisi olacak ama bu bütçe de ekonomimizde bir deprem etkisi yaratacak dememin sebebi bu. Eğer biz bütçe yaklaşımımızı değiştirmezsek, kamu harcamalarında israfla mücadele etmezsek, bir an önce Sayın Şimşek "Twitter" yerine hem Meclise gelip hem de kamuoyuna detaylı bir ekonomi programıyla gelmezse bizim ekonomimizde bu bütçe bir deprem etkisi yaratacak.
Şimdi, devam ediyorum, ek bütçenin bir tarafına baktığımız zaman da orada şunu göremedim, şaşırdım bende bir hata mı var diye; sonra, dikkatlice bakınca yine bulamadım, belki aydınlatabilirsiniz. Bu ek bütçede personel giderleri ve SGK primi giderleri yok oysa bizim bütçemizde şimdi memurlarımıza, emeklilerimize yaptıkları maaş artışının buna yansıması gerekiyor fakat ek bütçede bu yok ve yaklaşık 525 milyar lira personel giderinde artış, 75 milyar TL de SGK prim giderlerinde bir artış öngörüyorum ben. Şimdi, baktığınız zaman, burada iki tane soru ortaya çıkıyor: Bir tanesi, neden bu ek bütçeye biz personel gideri ve SGK prim giderlerindeki artışı koymadık? Koysak hiçbir itirazımız olmazdı. İkinci nokta şu, bence daha önemli: İşte, bu da biraz önce Sayın Türeli'nin, Sayın Temelli'nin konuşmasıyla da oldukça uyumlu, ilintili. Biz, geçen hafta torba yasa teklifinde Sayın Cumhurbaşkanımıza tam 2,181 milyar TL'lik bir borçlanma hakkı verdik, borçlanma limitini 2,181 milyar TL'ye yükselttik. Şimdi benim anladığım şey bu, burada bir ek bütçe var fakat bu ek bütçenin içerisinde personel giderlerindeki artış, SGK prim giderlerindeki artış yok fakat biz Sayın Cumhurbaşkanı'na sanki gönlünden koparmış gibi, hadi şunu da söyleyeyim, sanki ulufe dağıtırmış gibi, kendi tercihiyle 600 milyar TL ek ödeneği ilgili bakanlığa aktarma yetkisi veriyoruz. Bakın, bu, yaklaşım olarak, bütçe yaklaşımı olarak, Meclisin itibarı açısından da oldukça sorunlu bir yaklaşım. Ben, burada, bütçede personel giderlerindeki artışı ve SGK primi giderlerindeki artışı görmek isterdim. Bütçe ha 1,1 milyar TL olmuş, ha 1,7 milyar TL olmuş; burada zaten önemli bir deprem katkısı var fakat burada yaklaşımdaki bir problemden bahsetmek istiyorum izninizle.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.
ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Biz neden ek bütçeye personel giderlerindeki, SGK primlerindeki artışları koymuyoruz da bunu Cumhurbaşkanının o bakanlıklara sanki gönlünden kopan bir miktarmış gibi dağıtmasının önünü açıyoruz? Buna gerçekten gerek yoktu, borçlanma limitini arttırabilirdik ama daha az arttırabilirdik, bütçe daha fazla olabilirdi. Şimdi, ben, o yüzden bu ek bütçedeki bu yaklaşımın da Meclisin itibarı açısından, Meclisin yasama ve bütçe hakkı açısından olumsuz olduğunu düşünüyorum. Çok da fazla eleştiriye gerek yok ama şundan da bahsetmemiz gerekiyor: Önümüzdeki dönem çok problemli bir dönem, hepimiz biliyoruz yani burada, bu yeni ekonomi modelini çok değerli AK PARTİ milletvekillerinden tutun, buradaki bürokratlara kadar kimsenin savunacak gücü kalmadı, bizzat Sayın Şimşek bu yeni ekonomi modelindeki yaklaşımın hatalarından, kur korumalı mevduat sisteminin bize maliyetinden bahsetmeye başladı. Problemli bir noktadayız ve önümüzdeki dönemin bütçesini çok değil birkaç ay içerisinde hazırlamaya başlayacağız. Bakın, önümüzdeki dönemin bütçesi hayati derecede önem taşıyor. Eğer biz geçen haftaki torba yasa örneğinde olduğu gibi vergi gelirlerine dayanırsak, sadece vergi gelirlerinde çocuk bezinden tutun çiftçinin kullandığı mazota kadar artışlar öngörürsek bu ülkede enflasyon düşmez, enflasyon yükselir ve o maliye politikası sosyal adaleti sağlayamaz; o yüzden de yeni dönemin bütçesi... Artık bu dönem geçti, belli ki bu ek bütçe de onaylanacak ama yeni dönemde bizim yepyeni bir bütçe anlayışıyla halkımızın huzuruna çıkmamız gerekiyor. Bu bütçe anlayışı sosyal devlet ilkesinden vazgeçmeden kamuda israfı önlemeye yönelik ve özellikle vergi harcamalarını azaltmaya yönelik bir yaklaşım olmalıdır. Önümüzdeki dönemde yoksulluğun azalacağına, Türkiye ekonomisinin problemlerinin azalacağına dair hiçbir emare yok. O yüzden de eğer biz hem depremin hem de bu izlenen yanlış politikaların toplum üzerindeki olumsuz etkisini azaltmak istiyorsak önümüzdeki dönem bu bütçe anlayışını değiştirmemiz gerekiyor, mutlaka ama mutlaka bu yaz aylarından başlamak üzere ilgili bakanlıkların kamuda israfla mücadeleyle ilgili bir programı açıklamaları gerekiyor, gereksiz kamu harcamalarından vazgeçmemiz gerekiyor, vergi harcamalarını düşürüp gereksiz vergi muafiyeti ve istisnalarından vazgeçmemiz gerekiyor ve hem depremin yükünü hem de izlenen bu yanlış ekonomi politikalarının yükünü her zaman orta ve orta üst sınıfa yüklemememiz gerekiyor diyorum, Plan ve Bütçe Komisyonunu ve Cumhurbaşkanı Yardımcımızı saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim.