KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, Sayın Bakan, bürokrasimizin ve basınımızın değerli temsilcileri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle Sayın Bakanım, yeni Kabinede göreviniz tekrar hayırlı olsun.

Sayın Bakan, hakikaten bizi dinlemiyor herhâlde.

GARO PAYLAN (İstanbul) - İki işi bir arada yapabiliyormuş, bana da öyle söyledi.

ERHAN USTA (Samsun) - Yani iki işi bugün bir arada yapmayın isterseniz.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR (İstanbul) - Not almayayım mı?

ERHAN USTA (Samsun) - Not alın. Not alın da bize bakarak alın Sayın Bakanım. Motive olamıyoruz, konuşamıyoruz.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR (İstanbul) - Siz önünüze bakmadan konuşabilirseniz ben de buraya size bakarak yazabileceğim.

ERHAN USTA (Samsun) - Tamam, anlaşalım. Ben...

BAŞKAN - Sayın Usta, anlaşalım. Siz bana bakın, Sayın Bakan da not alsın.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR (İstanbul) - Siz bana bakarak konuşun, ben de size bakarak not alayım.

ERHAN USTA (Samsun) - Peki, tamam.

Sadece not alıyorsanız problem yok. Başka işlerle uğraşmama açısından.

BAŞKAN - Ben yeniden başlatayım isterseniz, bir dakikanız bitti.

ERHAN USTA (Samsun) - Yok, önemli değil. Kısa konuşacağım.

BAŞKAN - Peki, buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Sürenin bir önemi yok aramızda Sayın Başkan.

BAŞKAN - Aramızda hiçbir şeyin bir önemi yok.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Bilmeyenler için... Belki birçok arkadaş biliyordur ama biliyorsunuz, Avrupa Birliğiyle ilişkiler, Bakanlığınız kurulmadan önce iç koordinasyon Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yapılırdı. Benim de eski bir mensubu olduğum bir kurumdur Devlet Planlama Teşkilatı. Dolayısıyla bu açıdan baktığımızda Bakanlığınızı, Devlet Planlama Teşkilatından ayrılma bir bakanlık olarak nitelendirirsek herhâlde yanlış olmaz. O da ayrıca bizim açımızdan memnuniyet verici.

Şimdi, tabii, Avrupa Birliği yolculuğu uzun, ince bir yolculuk Türkiye açısından. 1963'te başlamış bir yolculuktu yanlış hatırlamıyorsam. Hem sizin iktidarlarınız döneminde hem de geçmiş dönemlerde bazen yavaş bazen hızlı gitti -bir hızlandı, aşırı hıza takıldı- bazen hiç durdu. Dolayısıyla bizim o süreçte aslında çok da istikrarlı olarak ülke olarak belki devam ettiremedik. Fakat son dönemde de yine bu istikrarsızlığı yakinen yaşamış olduk. Birazdan ona da ilişkin birkaç örnek vereceğim ancak oraya geçmeden önce, tabii, Avrupa Birliği meselesi, Türkiye açısından bir kimlik ve kader sorunu olarak görülmemeli. Bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak meseleye bakış açımız budur. Ne pahasına olursa olsun Avrupa Birliğinin yörüngesinde sürüklenmeye mahkûm ve muhtaç da değildir Türkiye ancak katılım müzakereleri en hassas bir şekilde, Türkiye'nin çıkarları çerçevesinde sürdürülmelidir. Burada ne gerekiyorsa çalışma açısından, kurumlarımız açısından onun yapılması gerektiğine, titizlikle yapılması gerektiğine inanıyoruz. Tabii bunlar yapılırken de Türkiye'nin millî birlik ve bütünlüğü, terör ve bölücülük gibi iç meseleleri ve Kıbrıs, işte Ermenistan, Yunanistan gibi temel dış politika alanlarında, sorun alanlarında Avrupa Birliği yaklaşımının Türkiye'ye zarar vermemesi önemlidir. Bunu biz önemsiyoruz ve belki son nokta olarak da yani geneline ilişkin son nokta olarak da tam üyelik dışındaki hiçbir yaklaşımın benimsenmemesi gerektiğini ifade ediyoruz.

Şimdi, sözlerimin başlangıcında uzun, ince bir yol dedim ve istikrarsızlık oldu, bir yavaş gittik, bir hızlı gittik. Örneğin, ben, Dokuzuncu Kalkınma Planı çalışmalarını hatırlıyorum. Hatırlamaya da gerek yok, zaten Plan ortada. Planın vizyonu içerisinde çok önemli bir yer alıyordu Avrupa Birliği meselesi ve o zaman benimsenen şey, hangi konu olursa olsun, hangi düzenleme olursa olsun bir şey yaparken hep Avrupa Birliği perspektifi açısında bakacağız. Yani bu kadar bir anlam yüklenmişti Avrupa Birliğine Dokuzuncu Plan çalışmaları yapılırken ve Dokuzuncu Plan'da. Yani 2006, 2007 yılları. Fakat peşinden işte Onuncu Plan yapılırken... Niye Planı örnek veriyorum? Şimdi, bütün -biliyorsunuz- kamuya yön veren dokümandır. Şimdi, nihayetinde Avrupa Birliğine yönelik işte fasıllar çerçevesinde bir kısım işler yapacaksak bunları bizim kurumlarımız yapacak. Kurumlarımızı yönlendiren temel politika dokümanı da planlardır, kalkınma planlarıdır. Dolayısıyla Kalkınma Planı'nın Avrupa Birliği meselesine nasıl baktığı, bizim bu işi götürmemiz açısından, yani bu işi sürdürmek açısından veya bu işte başarı veya başarısızlık açısından önemli bir husustur, o yüzden planı örnek veriyorum. Şimdi, Onuncu Kalkınma Planı'na baktığımızda Avrupa Birliği meselesi hiç yok. Şimdi, tabii bu kadar istikrarsızlık içerisinde -yani Allah size yardım etsin- ben bu iş nasıl olacak bilmiyorum. Hatta, işte birkaç -bir yıl oldu mu- yani bir iki yıl içerisinde şu şeyleri bile duyduk: Şanghay Beşlisi, Avrupa Birliğinin sanki alternatifiymiş gibi de Türkiye'de konuşuldu. Bunlar tabii yanlış meseleler. Biz meseleyi o şekilde görmüyoruz. Avrupa Birliği, Türkiye açısından önemli bir projedir ama başlangıçta söylediğim temel ilkeler çerçevesinde Avrupa Birliği projesi önemlidir.

Şimdi, Avrupa Birliği projesi önemli olduğu gibi Avrupa Birliği pazarı da önemlidir. Ben, bunu, dün Ekonomi Bakanlığı bütçesinde de ifade ettim çünkü bir ara, Avrupa Birliği pazarı çok kolay böyle gözden çıkarılmış gibi bir ruh hâline girdik ülke olarak. Ben, komşu ülkelerle ticaretin artırılması stratejisini kesinlikle benimseyen birisiyim. Mutlaka pazar çeşitlenmesini benimsiyoruz, buralar da olması lazım, doğuya daha fazla açılmamız lazım, işte Amerika Birleşik Devletleri'ne daha fazla açılmamız lazım ama Avrupa Birliği pazarı bizim açımızdan önemli bir pazardır çünkü bu bizi kayıtlılık açısından önemlidir, bizi disipline eden bir pazardır, işte çocuk işçiliği açısından önemlidir, bizim markalaşmamız açısından, üretimimizin teknoloji seviyesi açısından Avrupa Birliği pazarı önemlidir, öyle kolay gözden çıkarılacak bir yazar değildir.

Tabii, bütün bunları söylerken -şimdi, sizin konuşma metninizde de var- bu gümrük birliğinden kaynaklanan ülkemizin bir kısım dezavantajlı durumları var. Bu STA'lar kapsamında asimetrik bir ilişki var. Bunun giderileceğini ilişkin burada ifadeleri görüyoruz ancak burada yeterli bir bilgi yok. Aslında ben sunumunuzda bu konunun üzerinde biraz daha fazla durmanızı beklerdim ancak soru, değerlendirme kısmında daha fazla lütfen bize açıklama yaparsanız iyi olur çünkü şimdi, zirvede alınan kararlarda, yani orada "Kamu alımları, hizmetleri ve tarım sektörlerini de gümrük birliğine katacağız." diyorsunuz. Bunlar, aslında, özellikle tarım sektörünün tabii gümrük birliğine katılması bizim üreticilerimizi ciddi mağdur edebilecek bir durumdur. Tüketici açısından iyidir. Tüketici belki daha düşük fiyatla mala kavuşma imkânına kavuşacaktır ancak yoğun bir tabii tarım kesiminde nüfusumuz var. İstihdamımızın yaklaşık yüzde 21'i tarım kesiminde. Buradan ortaya çıkacak sıkıntıları, mağduriyetleri iyi hesap etmek lazım. Ben bunlar olmaz anlamında söylemiyorum ancak şunu da biliyorum -yıllarca bürokrasinin içerisinde bulunmuş birisi olarak- bu işleri böyle çok ciddi, etkilerini çok iyi analiz edecek şekilde çalışmıyoruz. Bunları çalışmadan yola çıkıp ondan sonra yolun ortasında eyvah, biz ne yaptık gibi bir noktaya gidiliyor. Bence bu tarım meselesi, kamu alımları meselesi aynı zamanda önemli hususlardır. Mesela biz ne diyoruz? Öncelikli dönüşüm programlarımızdan bir tanesi, kamu alımları yoluyla teknoloji seviyesinin yükseltilmesi. Yani biz şunu söylüyoruz: Devlet içeride teknoloji üretecek şekilde teknolojiye yatırım yapılmasını sağlayacak, yerli teknolojiyi destekleyecek şekilde kamu alımı yapsın. Şimdi, gümrük birliğinin kapsamının içerisine alınsın. Şu anda bile orada istediğimiz şekilde hareket edemiyoruz ama bu kapsam içerisine alınması bizim bu politikamızda ciddi bir çelişki ortaya çıkarabilir.

TTİP için de aynı şey mesela. Bu Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması'nda da aynı şey var. Yani ben buna ilişkin olarak şu ana kadar Türkiye'nin pozisyonunun ne olduğuna yönelik ciddi, düzgün bir açıklama görmedim işin doğrusu. Yani farklı kurumların farklı görüşlerinin olduğunu... Ben siyasete girmeden önce devletteyken de bir kısım toplantılarında da bulunmuştum. Ama doğru düzgün -biz ayrıldıktan sonra olduysa bilmiyorum- bir çalışmanın olmadığını biliyorum. Bunların çok iyi çalışılması lazım. Ve ondan sonra da kararlı bir şekilde burada Türkiye'nin çıkarları neyi gerektiriyorsa o yönde adım atılması gerekiyor.

Tabii, bu, çok kapsamlı bir anlaşma. Normal STA'dan farklı bir şey bu Amerika Birleşik Devletleri'yle AB arasındaki anlaşma. Tabii, AB'nin ortak ticaret anlaşmalarını üstlenme yükümlülüğümüz de olduğu için bizi son derece olumsuz etkileyebilir bu anlaşmanın içerisine girmezsek. Ama girmemiz durumunda zaten otomatik olarak bize tarımda gümrük birliğini de getiriyor. Dolayısıyla, işe kapsamlı bir şekilde bakılması lazım. Kamu kuruluşları -bilmiyorum- buna ilişkin ortak toplantılar mutlaka yapmıştır da yani ortak çalışma, gerçekten etki analizi diyebileceğimiz çalışmalar yapıldı mı? Yapıldıysa bunlara ilişkin bilgi verirseniz ben sevinirim.

Hatta, Sayın Başkan, komisyonumuza da bu konuda bir bilgi verilmesinin bence bizim açımızdan çok faydalı olacağını düşünüyorum. Yani bu TTİP hakikaten çok önemli bir konu. Yani bizim açımızdan buraya girip girmeme kararı açısından da yani gireceksek ne kadar ısrarlı olacağız, karşılığında ne vereceğiz ne alacağız hayati bir konu.

Ama sizin konuşma metninizde orasını okumadınız, irticalen geçtiniz ama "AB nezdinde dile getirilmektedir" diye işin doğrusu çekingen, böyle daha bir ürkek bir ifade -ben öyle en azından nitelendiriyorum- gördüm. Orası önemli Sayın Bakan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Ek süre vereyim mi efendim?

ERHAN USTA (Samsun) - Bitiriyorum hemen. Bir dakika veya iki dakika verseniz tamam.

Bu göç, mülteci meselesi... Mesela bu 3 milyon avroyu ben merak ediyorum. Bu yıllık mı değil mi? Yıllık değil mi?

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR (İstanbul) - Bu yıl için.

ERHAN USTA (Samsun) - Her yıl yenilenecek mi?

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR (İstanbul) - Bakılacak...

ERHAN USTA (Samsun) - Yani, şimdi, tabii...

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR (İstanbul) - Belki fazla olur.

ERHAN USTA (Samsun) - Türkiye'yi hani böyle bir toplama kampına, sınır bekçiliğine yani mülteci bakıcılığına zorluyormuş gibi Avrupa Birliğinin bir şeyi var. Yani para alalım, para almak... Yeter ki onurlu duruşumuzla buradan para alınabilir, fazlasının bile alınması lazım. 3 milyar avro filan bu işler için...

BAŞKAN - Türkiye'nin harcadığı zaten şu an 10 milyar dolara geldi.

ERHAN USTA (Samsun) - Bundan sonra da harcayacak.

Bakın, bu mülteci meselesi birçok şeyi bozuyor. Biz bu seçim esnasında Türkiye'nin nüfus projeksiyonunu filan yapacaktık, bir baktık şimdi mülteciler var elimizde. Mültecileri ne var sayacağız, kalacak mı gidecek mi? Yani her şeyi etkileyen bir husus. Bu uzun dönem Türkiye ekonomisini etkileyecek bir şey. Dolayısıyla, buradan alacağımız paranın da onurumuz incitmeden uygun para olması lazım.

Son söz olarak da, bu iç denetçilik meselesi var. Biliyorsunuz iç denetim 5018 sayılı Kanun çerçevesinde Avrupa Birliği standartlarında sistemimize girmiş bir unsurdur. 5 tane size kadro verilmiş Sayın Bakanım, sadece 3 tanesi dolu, 2 tanesi boş. Bu 2 tanesinin de doldurulmasının uygun olacağını düşünüyoruz. Bunların tamamının dolu olacağı varsayımıyla... Ben on yıl da iç denetim koordinasyon kurulu üyeliği yaptım. Başka kadroların tamamını doldurmazsınız ama bunun tamamının doldurulmuş olacağını varsayıyoruz. Bunun da çalışmalarınıza yön vereceğini düşünüyorum.

Bütçenizin tekrar hayırlı olmasını temennisiyle hepinize saygılar sunuyorum.