KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri, Sayın Bakan, bürokrasimizin ve basınımızın değerli temsilcileri; ben de hepinizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Tabii, eleştiriyoruz ama ben önce bir tebrikle başlamak istiyorum Sayın Bakan. Daha önceden İç Denetim Koordinasyon Kurulu üyeliği yapmış, on yıl o görevi yapmış birisi olarak kurumların iç denetçi atayıp atamadıklarına veya nasıl çalıştığına ilişkin dikkatli oluyorum biraz. Bazı kurumlarımız hiç iç denetçi atamamış oluyor ama sizin hem Bakanlıkta hem İŞKUR'da hem de SGK'da iç denetim kadrolarının hemen hemen hepsi doldurulmuş durumda. Dolayısıyla, bu nedenle ben üst yöneticileri tebrik ediyorum. Tabii, birinci şart bunun doldurulması, ikinci şart da iyi bir iletişimle iyi çalışmalarının sağlanması; umarım o da yapılıyordur, o konuya ilişkin bir bilgim yok.

Şimdi, Sayın Bakan, önce, sunuma ilişkin bir miktar kritiklerim var, onları yapacağım, daha sonra da üç konu üzerinde duracağım temel olarak. Bir tanesi 99 yılında yapılan reform, ikincisi istihdam meselesi, üçüncüsü de diğer birkaç tane harcamalarla ilgili konu.

Şimdi, sunumda yer yer işte mesela gelişmiş ekonomilerin büyüme hızları veriliyor. Yani niye gelişmiş ülkelerin büyüme hızıyla Türkiye'den birisi bir sunuma başlayabilir. Onu ben çok anlamıyorum. Gelişmiş ülkeler. Hani dünyayı veririz, anlarım. Tamam, dünya büyümesi dersin. Gelişmekte olan ülkeleri verirsiniz, onu anlarım ki onun verilmesi lazım. Kendimiz gelişmekte olan ülkeyiz, emsal ülkelerle mukayese ediyoruz. Gelişmiş ekonomiler... Ama artık bunda daha fazla bir şey söylemeye gerek yok. İşsizlik oranında da aynı şey yapılmış.

Bir de şu yanlıştan kurtulmamız lazım Sayın Bakanım: Yani, biliyorsunuz, bir "nominal", "reel" kavramı var. Yani mutlak rakamları, böyle hani bir yılı, iki yılı -enflasyon çok önemli değildir- mukayese edebiliriz mutlak rakamlar üzerinden, Yani geçen yıl işte nedir, asgari ücret bin liraydı, şimdi 1.300 lira. Yüzde 30 artırdık. Bu normal, cari fiyatlarla. Ama on dört yıl öncesini, on iki yıl öncesini, on üç yıl öncesini mutlak rakamlar üzerinden ifade etmek hiçbir şey vermez, hiçbir şey kazandırmaz bize. Ama bu tür alışkanlıkları maalesef bırakamıyoruz. Nedir? İşte asgari ücretle ilgili tablo ta 2002'den verilmiş ve sunumunuzda da onu söylüyorsunuz, 2002 yılında şu kadardı, şu kadar artarak buraya geldi veya 48'inci slaytta işte prim gelirleri filan. Yani 2002'yi mutlak rakam, 2015'i mutlak rakam verip bunun üzerinden analiz yapmaya çalışıyoruz. Bunları reel rakamlarla vermek lazım. Bu tür şeyleri, eğer büyük rakamlarsa zaten en kestirmesi, en kolayı millî gelir oranlarını kullanarak vermektir. Bunda dikkatli olunması gerektiğini düşünüyorum.

Şimdi, yine benzer bir şey. Gelişmekte olan ülkeler filan dedik. Yani üzerinde çok fazla durmak istemiyorum. İşte nedir? Gelişmiş ekonomiler krizde 3,4 küçüldü ama bizim emsal ülkelerimiz değil. Emsal ülkelerimiz, biz ne olduk? Biz de 4,8 küçüldük ama gelişmekte olan ülkeler 3,1 büyüdü 2009 krizinde. Yani doğru bir sonuca ulaşmak istiyorsak bakmamız gereken rakam budur, bunun üzerinde... Ha orada şunu söyleyebiliriz: İşte onlar 5,8'den 3,1'e düştü. Yani büyümeleri onların da azaldı ancak hâlâ büyüdüler. Yani burada gelişmiş ekonomilerin 3,8 büyümesinin bizim ülkemiz açısından hiçbir anlamı yok.

Şimdi işsizlik sigortası varlığı. Efendim, 2002'yle mukayese ediyoruz. Yani Allah aşkına diyorum, artık başka bir şey diyemiyorum. Yani on dört yıl geçmiş aradan. Bir de 2016'yla mukayese ediyoruz. 2016, 2002, TL üzerinden, işte şu kadar varlıktan bu kadar varlığa çıktı. Bunun hiçbir anlamı yok; bir. Yani enflasyondan dolayı anlamı yok. İkincisi, bu zaten birikimli bir rakamdır. Bu rakamın her yıl artması beklenir normalde. Yani her yıl bir önceki yıla... Çünkü o yıl yaratılan, yani stoka o yıl eklenen rakamı vermiyorsunuz. Dikkat edin, orada varlığı veriyorsunuz. Nemalanıyor da bir yandan. Dolayısıyla her yıl artması beklenen, yani nüfusu mukayese etmek gibi bir şey ama nüfus reel yine, yani fiziki şey. Burada hem nominal hem de birikimli bir şey. Bu anlamda hiçbir anlamı yok.

Üçüncüsü, efendim, bu zaten 1999 reformuyla getirildi, yani 2000'de başlamıştı para toplamaya, belki 2001'de. Aldığınız yıl 2002. Ya bir yıllık bir şeyle 16'ncı yılında nominal üzerinden, birikimin üzerinden bir mukayesenin, Sayın Bakanım, size kazandırdığı nedir? Allah aşkına bana söyleyin! Yani bu övünülecek bir şey de değil. Yani bunu başka şekilde başka bir şeyler söyleyerek...

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Bu kadar çok olması iyi de değil denkleme açısından bir de.

ERHAN USTA (Samsun) - Bunu niye söylüyorsunuz? Ben anlamadım. Bir şey daha var. Yani eleştirecek şey çok da vakit yok. Şu, Hükûmetin Bakanlar Kurulu kararı eki olan programdır. Burada da 2016 yılı sonu itibarıyla fonun stokunun nereye ulaşacağına ilişkin bir rakam var ki o rakam 105,3 milyar, sizin sunumunuzda 103,3 milyar. İkiniz de devletin kurumlarısınız. Bir karar verin, biz hangisine inanacağız? 2 milyar lira da tahmininizde bir farklılık var. Yani hiç tutulacak bir yanı yok.

Neyse, şimdi gelelim şu sosyal güvenlik açığı tanımı meselesine. Bir miktar konuştuk, fazla üzerinde vakit kaybetmeyeceğim. Ancak, şimdi, elimizde bizim neler yaptık, 1999'da bir reform yapıldı. Birazdan reformla ilgili bilgi arz edeceğim. 2008'de tekrar bir reform yapıldı. Reformun devamı mahiyetli veya değişiklik mahiyetli bir şey yapıldı. 2008'de sisteme bir kısım yeni unsurlar kattık. Eskiden de mesela devlet katkısı yoktu. Yani biz açığın tamamını "açığa finansman" diye, "açığı finanse ediyoruz" diye yazıyorduk. Orada bir tanım değişikliği yapıldı. Eskiden açık olarak finansa ettiğimizin bir kısmı, işte belli oranlarda devlet katkısı verilerek devlet katkısı hâline getirildi. Bu bizim açığımızı değiştirir mi? Yani bu reel olan bir şeyi, bir gerçeği değiştirir mi? Adına başlangıçta "açık" demişsiniz veya bir şey diyerek oraya para vermişsiniz. Yani sadece verdiğimiz paranın kanalı, ismi değişti. Bunun gibi başka şeyler var.

5 puanlık destek... Şimdi, aslında biz sosyal güvenlik primlerini reelde 5 puan indirmiş olduk ancak bunu şöyle yapıyoruz: Hazine bunu gidiyor Sosyal Güvenlik Kurumuna ödüyor. Şimdi buradan verdiğimiz parayı, bu paranın tam alındığı veya alınmadığı dönemle mukayese ederken hesapların burasına dikkat etmek lazım. O yüzden biz, Kalkınma Bakanlığında bütçe transfer -açığa en yakın kalem odur- rakamını kullanırız. Nihayetinde bütçeden biz Sosyal Güvenlik Kurumuna ne kadar transfer yapıyoruz? Sosyal Güvenlikteki arkadaşların söyleyeceği ve haklı olduğu bir iki tane küçük nokta vardır.

Bakın, burada sosyal güvenlik açığı konusunu tartışırken de şunu aydınlatmak lazım. Bu, Sosyal Güvenlik Kurumunun kabahatinden gelen meseleler değildir.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Kanuni mesele.

ERHAN USTA (Samsun) - Mevzuattandır önemli bir kısmı. Sosyal Güvenlik Kurumunun kabahati nedir? Denetimini iyi yapmıyordur, paranın peşine düşmüyordur veya işte Hükûmet bir reform yapmaya çalıştığında, Hükûmeti, olmaz Sayın Bakanım, bunu yapamayız, bu ülke için iyi değildir, bunu bu sistem taşımaz diye ikaz etmiyordur. Eğer yapmıyorsa bunları kabahatli odur ama şimdi, devlet bir karar almış, primleri yarı yarıya indirmiş, sosyal güvenlik açığı artmış. Bu, Sosyal Güvenlik Kurumunun kabahati değildir veya bilmem ne adı altında bir kısım sisteme... Yani sisteme emekli aylığı artırmayla emekliye ek ödemenin ne farkı var? Hiçbir farkı yok. İşte o yüzden bütçe transfer rakamına bakmak lazım. Ben kurumdaki arkadaşları bu anlamda suçlamıyorum. Suçlanacak yanları olabilir. Yani muhasebe kaydını düzgün tutmuyordur -ne bileyim ben- denetimlerini düzgün yaptırmıyordur, mükellefin üzerine gitmiyordur veya sizi uyarmıyordur, filan. Bunlar kurumun kabahati ama diğeri... Aslında yeri değil, benim konum da değil ama mesela ben, bu konuda Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanına yapılan eleştiriyi de haksız buluyorum işin doğrusu. Yani adalet duygum bunu kabul etmiyor. SGK genel müdürüyken oradaki şey... Yani SGK genel müdürünün SGK açığıyla ilgili ne kadar bir etkisi olabilir? Şimdi, o ayrı bir konu.

O yüzden burada bakmamız gereken şey bütçe transferidir. Bütçe transferine baktığımızda, 2016 yılında, Sayın Bakanım, 102 milyar TL'dir programda öngörülen, sizin hesaplarınızda olan. Gerçekleşmesi biraz üzerinde olur, biraz altında olur. Ben hep sizin rakamlarınızla konuşuyorum Kendim ilave bir tahmin yapmıyorum.

Şimdi mesela ben şu yanlışlığa düşmeyeceğim. Efendim, sizin teslim aldığınız 2002 yılında bu 10 milyardı, bu 100 milyara çıktı, 10 kat artırdınız demeyeceğim. Ben dürüst davranacağım. Ben neye bakacağım? Çünkü az önce sizi eleştirdim bu konuda. Yani nominal rakam üzerinden bir şey verilir mi? Arada enflasyon var, 10 milyarın bugün değeri belki 50 milyar ki öyle. Ama şurada eleştirebilirim sizi: O gün verdiğimiz 10 milyar bütçe transferinin millî gelir içerisindeki payı 2,85; bugün vereceğimiz 102 milyarın millî gelir içerisindeki payı 4,63. Yani millî gelire oran olarak, bakın büyüme payı artı enflasyonu koyduğunuz zaman bile 2 katına çıkıyor sosyal güvenlik açığı. Bu ciddi bir alarmdır Sayın Bakanım. Bu kadar genç nüfusa rağmen bu ülke 4,63 açık veriyorsa burada ciddi bir sorun. Bunun küçük bir kısmı, 10 milyarı, 11 milyarı bir yıllığına destekten kaynaklanıyor. Onun gelecek yıl olmayacağını varsayarak bu miktar oradan düzelecektir ama onun haricinde hiçbir düzelme kalemi olmayacaktır bakın burada. Siz hani Bakanlığa da yeni gelmiş bir Sayın Bakanımız olarak, ben -biliyorsunuzdur belki, biliyorsanız o sunumu yapmamanız lazımdı; bilmediğinizi varsayıyorum çünkü öbürü daha büyük kabahat oluyor bana göre- bilmediğinizi varsayarak, bu konuda vaktimi de kullanarak sizi ikaz etmek istedim. Daha detaylı konuşmak isterseniz onu konuşabiliriz.

Şimdi, efendim, gelelim şu reforma. Diyorsunuz ki Sayın Bakanım... Allah aşkına, yakıştıramıyorum, inanın yakıştıramıyorum. Yani eğer sizi üzüyorsam da özür dilerim ancak sözlerinizde "2002 öncesinde gerçekleştirilen ölçüsüz sosyal güvenlik sistemine ilişkin hususlar..." dediniz, saydınız. Şimdi burada 1999 öncesi derseniz anlarım. Şimdi hani 2002'de geldik diye niye 2002 öncesi diyorsunuz? Ya 1999 gibi büyük bir reform var. Sosyal güvenlik sisteminde yapılan en büyük reform, son yüz yılın veya sistem çıktıktan sonraki en büyük reform 1999 reformudur. Şimdi, 1999 reformunu o günkü gelen siyasi parti kucağında bulmuş, yani bu hiç yokmuş gibi, kendiniz 2002'de geldiniz diye 2002 öncesi deyip, bizi de incitecek şekilde, o kadar emeği olan, bu memleket için emek vermiş insanları niye incitecek şekilde bir ifade kullanıyorsunuz? Belki farkında değilsiniz. Ama, lütfen, bu ifadeyi kullanmayalım. 99'un özel olarak orada vurgulanması lazım.

Bakın, 99'da... Çünkü hafızayı beşer nisyan ile maluldür. İnsan bazen unutuyor. Birçok bilmen arkadaşımızın olduğuna da inanıyorum ben bunu. 99 reformunda, hele hele "asrın depremi" denilen depremden hemen sonra her şeye rağmen çıkarılmış. Hükûmet gelmiş, iki üç aylık Hükûmet, insanların, 38 yaşında kadınlar, 40 yaşında erkeklerin emekli olduğu bir ülke... Bunu bu sistem taşıyabilir mi? Sistem şimdiden açık vermeye başlamış. Yirmi yıllık sistem açık veriyor. Temel mantık birincisi, finansman sıkıntılarının çözümüdür. İşte aylık bağlama oranlarıdır, şunlardır bunlardır. Siyaseten bunları konuşmak çok şey değil ama 2002 seçimlerinde o Hükûmetin neden kaybettiğini anlamanın da yolu biraz bu. 99 sosyal güvenlikte bir anda siz 38'den 58'e kadını, 60'a erkeği çıkarırsanız işte o faydaları ortaya çıkmadan bir seçime gidilince de millet cezalandırıyor bunu. Ama milletin cezalandırıp cezalandırmamasına bakmadan bu ülkenin geleceğine bakmamız lazım. Ülkeyi yönetenlerin bence bu sorumluluk içerisinde hareket etmesi lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yaş 58-60'a çıkarılmıştır biliyorsunuz 38-40'tan. Bakın, yirmi yıl bir anda yaşı uzatıyorsunuz. Tabii, bir anda uzatamıyorsunuz geçiş dönemiyle. Onun faydaları daha sonra görmeye başlıyoruz.

Şimdi, prim ödeme gün sayısı 5 binden 7 bine çıkarılıyor. Prim aylık hesaplamalar, şunlar bunlar -hepsinin tek tek şeylerine girmeyeceğim- hepsi çıkarılıyor.

Kayıt dışılıkla mücadele... Bakın, şimdi varlığı görüyorsunuz veya eğitimle diyorsunuz ya. Mesela şu mantık getiriliyor: Fazla ödeyen fazla aylık alır mantığı sosyal güvenlik sistemine 99 reformuyla getiriliyor. Yani fazla öde, primini ne kadar artırırsan o kadar aylığını fazla alırsın mantığını getiriyor ki olması gereken, modern sistemlerin mantığı bu.

Ondan sonra, İşsizlik Sigortası Fonu ilk kez o zaman kuruluyor. İşsizlik sigortası ödeneği sistemi getiriliyor. Eğitim sistemi getiriliyor, getiriliyor da getiriliyor. Yani dolayısıyla, bunları hiç söylemeden bir sosyal güvenlik analizi yapmak veya "2002 öncesi" deyip bunları hiç yokmuş gibi varsaymak doğrusu bana dokunuyor.

Ha, şimdi, tekrar bir reform ihtiyacı var mıdır? Reform olmayabilir ama bir düzenleme ihtiyacı olduğu da açıktır. Çünkü sistem de canlı, hayat canlı, devam ediyor, bazı şeyleri düzeltmemiz lazım, o da ayrı bir şey.

Tek çatı konusu, maalesef, maalesef, bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Yapılamadı. Veri tabanı meselesi en büyük sorundur Sayın Bakanım. İnanın uzun süredir bu sistem üzerinde çalışıyoruz kamu maliyesi konumuz olduğu için iktisat. Yani eskiden o parçalı sistemde çok daha güzel veri alıyorduk. Her biri iyi kötü kendi verisi hâkimdi. Şu anda veri hâkimiyeti iyice kayboldu. Ama onunla ilgili, benden de yine bir kardeşiniz olarak düşüncelerimi paylaşmamı isterseniz daha sonra paylaşırım.

Ha, şurada birkaç küçük konu var onları söyleyeyim, küçük değil de yani kısa geçeceğim. Şu toplum yararına çalışma iş başında eğitim meselesi. Geçen torba kanun görüşülürken bunun siyasi amaçlarla kullanıldığına ilişkin -sizden aldığımız datalarla aylık dökümlerine baktığımızda- seçim öncesi artmış, seçimden sonra azalmış, ikinci seçimden önce tekrar artmış; onu tespit etmiştik. Fakat bunlar önemli konular. Bunları artık hakikaten siyasi malzeme, artık seçimler de bitti. Hiç olmazsa bundan sonra siyasi malzeme yapmadan kullanmamız lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Çünkü siz de biliyorsunuz ülkenin en büyük meselesi mesleksizlik meselesidir. İş başında eğitim meselesine bakın 3,5 milyar TL kaynak ayıracağınızı ifade ettiniz. Meslek kazandırma anlamında çok önemlidir. Lütfen, bunu gereği gibi harcayalım. Şu millete, memlekete bir eser bırakalım.

Şimdi, bu toplum yararına çalışmada küçük bir rakam farklılığı var gibi geldi ama anlayabiliyorum, ben size sorayım yine de. İŞKUR'un web sayfasında "2015 yılı için 9.596 program kapsamında 523 bin kişi." diyorsunuz. Sunumda da program sayısı yine aynı 234 bin kişi diyorsunuz. Birisinde tamamlayanlar, birisinde tamamlamayanlar mı var, onu bilmiyorum. Ona ilişkin bir bilgi verirseniz sevinirim.

Şu sosyal güvenlik denetmenleri meselesi var. Burada onlarla ilgili bir slayt var. Bu çocuklar iyi çalışıyorlar Sayın Bakanım, sosyal güvenlik denetmenleri. Fakat bizim çalışma hayatımızda denetim sistemleri içerisinde bir sürü problemler var. Bir problem de burada var. Yani denetimlerin de önemli bir kısmını yapan bu sosyal güvenlik denetmenlerine biraz daha eğilmeniz lazım. Biliyorsunuz Maliye Bakanlığında bunlar hepsi tek çatıda birleştirildi. O düşünülebilir veya bunların özlük haklarının bir miktar daha iyileştirilmesi düşünülebilir. Çünkü, bakın, buraya siz çocukları alıyorsunuz, eğitiyorsunuz, yüzde 50'si ayrılıyor. Yazıktır kuruma. Yani tam bir şeyler öğreniyor, ayrılıyor. Kalanlar da isteksiz çalışıyor, her an gözü dışarıda çalışıyor. Müfettişler bazen bizim böyle denetmenleri ezerler. Ezdirmeyin denetmenleri. Bu çocuklara biraz sahip çıkın.

Şimdi, sağlık konusu çok çalıştığım bir konu, detaylarını bildiğim bir konu. Risklerinin olduğunu sadece söyleyeyim. Konusu pek burası değil ama ödeyen sizsiniz ama. Yani sağlık harcamaları konusu hem ilaçta hem tedavide ciddi risklerle karşı karşıyayız. Sağlık Bakanlığı bütçesinde bunları konuştum. 8,3'e çıkmış hekime başvurma sayısı. Hastalarımız iyileşmiyor Sayın Bakanım. Yani birçok insan hastaneye hiç gitmediği hâlde 8,3 Avrupa Birliği ortalamasıdır. Yaşlı Avrupa Birliğinin ortalamasını genç Türkiye yakaladı.

Temel problem tedavideki sıkıntıdır, hastaların iyileşmemesidir, defalarca hastaneye gitmesidir. Bu önümüzdeki dönem için hem ilaç tarafı hem tedavi tarafı ciddi riskleri bünyesinde barındırmaktadır.

Kıdem tazminatı konusuna pek eğilmediniz fakat bu, bizim çalışma hayatımız açısından çok önemli bir konudur. Bu konuda mutlaka adım atılması lazım. 2016 Eylem Planı'nda var ama siz nedense konuşmanızda pek üzerinde durmadınız.

ESK, bizim Kalkınma Bakanlığındaki bizim sorumluluğumuzdaki bir iştir. Orada ben de bir bürokrat olarak başarısızım, onu söyleyeyim. Çünkü biz yeteri kadar amirlerimizi harekete geçiremedik. Toplanması lazım. ESK kaç yıl oldu, belki on yıla yakın oldu -tam da hatırlamıyorum- toplanmadı.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Anayasa değişikliğindeydi.

ERHAN USTA (Samsun) - Anayasa değişikliği de yapıldı, birtakım şeyler yapıldı toplanmadı.

Şimdi, müsaade ederseniz Sayın Başkanım, istihdamla ilgili birkaç rakam verip ondan sonra konuşmamı bitireceğim.

Uluslararası İstihdam Stratejisi'nde "yüzde 5 işsizlik oranı" diyorsunuz. Bu 2023 yılı için bir rakam. O yüzde 5'le uyumlu olan 2018 rakamı, Sayın Bakanım, planda 7,2'di. Fakat bu eski seri. Yeni seriye getirdiğimizde 6,4. Yani 2018'ini 6,4'e getireceğiz, 2023'ünü 5'e düşüreceğiz. Tamam, hedeftir. Bir şey diyemeyiz hedefe. Yani varsayımları ve altındaki şeyleri güçlü olduğu sürece, yoksa 1'i hedefliyorum deyip hedefe bir şey dememek olmaz.

Şimdi, fakat, burada şöyle bir yapısal değişiklik oldu: 6,4 olan 2018'i en son Orta Vadeli Program'da yüzde 9,6'ya revize ettiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, son olur herhâlde.

Teşekkür ediyorum.

Dolayısıyla, bu yüzde 5'i de revize etmek gerekir. Yani bu yüzde 5 ayakları yere basmıyor, inandırıcılığını yitirdi. Ben Türkiye'nin rakamlarının kötüleşmesinden haz duyacak bir insan değilim ancak hedeflerimizin gerçekçi olması veya inandırıcılığı olması açısından bunun önemli olduğunu düşünüyorum.

Dediğim gibi, tekrarlıyorum: 5'e giderken 6,4'tü 2018'i, aynı 2018 şu anda 9,6'ysa artık 5 biraz zorlaşmış demektir. Ve bunu yaparken Sayın Bakanım, şimdi, Mehmet Şimşek Bakan da, Maliye Bakanı da söyledi. Efendim, iş gücüne katılım oranları arttı da işsizliğimiz arttı. Değil. Evet, bu var. İstihdam oranında da artış var, iş gücüne katılım oranında artış var. Ama biz bu hedefleri, iş gücüne katılma oranları biraz daha fazla olacağı varsayımıyla yaptık.

Yani şunu söylüyorum: 2018'de biz iş gücüne katılım oranının 53,75 olacağı varsayımıyla yüzde 6,4'ü hedefledik. Bugün iş gücüne katılım oranı 2018 için 52,4. Yani iş gücüne katılım oranı beklenen seviyenin altında olmasına rağmen işsizlik oranı 2018 için yaklaşık 3,5 puan civarında bozulmuştur. 2015'in fazla üzerinde durmayacağım. 2015 de zaten ortada oradaki başarısızlık. Çünkü 8'di hedef; 10,2 diyorsunuz.

Son iki tane konu. Bu 666 meselesi, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle yapılan ücret değişiklikleri Türkiye açısından büyük bir talihsizlik olmuştur. Ben orada Devlet Personel Başkanlığının da bir günahının olmadığını biliyorum. Maalesef, o çalışmalara Devlet Personel Başkanlığı katılmadı, Başbakanlıkla Maliye Bakanlığı yaptı. Bu yanlıştan -detaylarına girme fırsatım olmadığı için olmayacak ama biraz not düşmek için söylüyorum- bir an evvel dönülmesi lazım.

Bir de bu kamuda çalışan taşeron işçi meselesine artık çekidüzen vermekte fayda var Sayın Bakanım. Milletimize yaptığınız taahhütlerin bir an evvel hayata geçirilmesi yerinde olacaktır diye düşünüyorum.

Bu duygularla, bütçenizin hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.