KOMİSYON KONUŞMASI

KADİM DURMAZ (Tokat) - Sayın Başkan, değerli Komisyonumuzun üyeleri, Sayın Bakanım, sevgili bürokratlarımız, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün burada görüştüğümüz Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesinin ülkemize de hayırlı olmasını diliyor, bir sonraki yıl da bu olumsuzlukları konuşmamayı diliyorum.

Sosyal devlet, devletin sosyal barışı ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla sosyal ve ekonomik hayata aktif müdahalesini gerekli ve meşru gören bir anlayıştır. Anayasa'mızın 49'uncu maddesi de "Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir." deyip "Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır." der.

Bu anlayışla bizler, toplumsal barışın, eşitliğin gereği olan sosyal devlet anlayışını kurmak, korumak ve gerekli önlemleri almakla mükellefiz.

Kamu kaynaklarının adil dağıtıldığı, halktan yana bir bütçe olmazsa olmazımızdır. Bu kaynaklar kimin için ne kadar ayrılıyor? Hangi sorunu ne kadar çözecektir? Bu soruların cevabı aslında bilinçli bir politikanın sonucunu da ortaya çıkarmaktadır.

Eskiden ekmek aslanın ağzında derdik. Oysa şimdi emekçiler ekmeği kazanmak için âdeta bir aslan sürüsüyle dövüşmek zorunda kalıyor ve kuralsız olarak.

Milyonlarca işçi, açlık sınırının altında yaşam mücadelesi verirken, sigortalı ve güvenceli bir işin sadece hayalini kurmakla yaşamını sürdürüyor.

Ülkemizde gelinen noktada; uzun saatler ve kötü koşullar altında, iş kazalarıyla burun buruna çalıştırılan işçiler, ayın sonunda söz verilen ücretin tamamını alabiliyorsa ve sigorta primleri yatırılıyorsa kendilerini şanslı hissetmeye başladılar.

İşçilerin geldiği son konum şu: "Emeklilik planı zaten yapmıyoruz, yeter ki işten atılmayalım ve maaşlar hesabımıza yatsın."

Bu hâle getirilen sistemin sorumlusu öncelikle bu Hükûmet ve Çalışma Bakanlığının onlarca eleştiri ve önerimizi dikkate almadan gece yarısı çıkarılan torba yasalarıdır.

Emek dünyasının kronikleşmiş sorunlarının çözümü için ayırdığınız bütçe, izlediğiniz politika ne yazık ki iflas etmiştir. İşçiye ölümü fıtrat gören anlayışın politikasını yürüttükçe işçiler ölmeye, binalar çökmeye, emekliler de üç kuruşa muhtaç olmaya etmeye devam edecekler.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz iş kazalarında Avrupa'da birinci, dünyada ise üçüncü. Biz iş kazalarında şampiyonluk istemiyoruz. İşçiye ölümü fıtrat görenlere inat yaşamadan, kardeşçe bir çalışma barışından yanayız. İşçinin kaderi ölüm değildir. İş güvenliğinde artan denetimsizliğe karşı önlem almazsak, bütçede bu konuya özel pay ayırmazsak ölümü kader değil, artık cinayet olarak değerlendirmek gerek.

Binalara, betonlara değil, gelin artık hep birlikte insana değer ve önem verelim.

Değerli arkadaşlar, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin verilerine göre 2015 yılında en az 1.730 emekçi iş cinayetlerine kurban gitmiştir. Bu ölümler karşısında daha ne kadar duyarsız kalacağız? İş güvenliği alanında yasa çıkartıyorsunuz ama denetim noktasında ciddi zafiyetler yaşatıyorsunuz. Bu ne yaman çelişkidir Sayın Bakanım! Biz bugün burada somut önlemleri sizden duymak istiyoruz. Güvencesiz çalışmayı, taşeron köleliğini büyüten, sendikal hak ve özgürlükleri yok sayan anlayıştan ve çalışma stratejisinden emekçiler için olumlu sonuçlar çıkarmanızı bekliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, çalışmak ile işsiz kalmak, bir sarmal gibi iç içe geçtiği bu günlerde, işçilerin yakasına takılan taşeron işçi kartı, işçi sınıfının tek çalışma biçimini belirlemeye yetiyor. Hani örnekler verip milat dediğimiz, 2002 yılında 387 bin olan taşeron işçi sayısı, bugün geldiğimiz 2015 yılı sonu itibarıyla 2 milyonu aşmıştır.

Az önce kitapçıkta farklı İŞKUR projelerini titizlikle inceledim ama bunlar seçim dönemlerinde hayata geçirilen ama hiç kimsenin gelecek kaygısını gündeminden çıkarmadığı şeyler. İlimiz Tokat'tan örnek veriyorum Sayın Bakanım, 7.400 kişi 7 Haziran öncesi ve 1 Kasım arasında 1 Kasımdan üçdört gün sonra işe alındı ve bunların tamamı gerçekten ihtiyaçlı insanlar ama yüzde 75'i amacına uygun kullanılmadı. Bir tanesiyle ilgili kısa bir anımı aktarayım.

6 Kasım Cuma günüydü yanılmıyorsam, gittiğimde İŞKUR'un önünde bir hayli insan gördüm böyle orta yaş grubunda hatta 60 civarında olan da vardı aralarında, hanımefendiler, iki minibüs dolusu gelmişler. Şöyle omzuna elimi attım dedim ki: "Ya, bacım, bu sıcakta niye yoruldun, buraya neden geldin?" "Vallahi, buraya maaşa yazılmaya geldik." dedi. "Kim getirdi sizi?" dedim. "Vallahi, bizim ilçe başkanı getirdi." dedi. "İlçe başkanı madem bu işi halletmiş, sizi niye yordu buraya?" dedim. "Vallahi, ilk imzayı bizim atmamız lazımmış, ondan sonra hesabımıza para yatıyormuş." "Ne iş yapacaksınız?" dedim. "Vallahi, biz bir şey yapmayacağız, bize para verecekler." dedi. Yukarı çıktığımda Adalet ve Kalkınma Partisi İlçe Başkanını gördüm, tanıyordum. O, Başkan, hoşbeş falan. Müdür Bey'in masasının önünde oturuyor ama Müdür Bey makamında yok. Hayırdır? "Ya, işte işler vardı, getirdik." "Niye yordun o kadıncağızları?" dedim. "Ya, Müdür Bey'in şartı, illa gelip bir girişi onların yapması lazım." dedi. "Ne yaptıracaksınız bunlara?" "Ormanı temizliyormuş gibi yaptıracağız."

Sayın Bakanım, bu tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan o bütçeleri, o projeleri lütfen denetleyin.

Bir çarpıcı örnek vereyim, ismini vermeyeceğim, bir belediye başkanımız verilenleri de kabul etmedi yine, Adalet ve Kalkınma Partisinden bir belediye başkanımız. "Sayın Başkanım, niye kabul etmiyorsun?" "Benim buradaki çalışma düzenimi ve prensiplerimi bozuyor." Yani kişilere göre iş ihdas edilme projeleri. Bunların daha ayaklarının yere değebilmesi için denetlenmesi, kontrol mekanizmasının olması gerekiyor. Siyasi gücü devletteki bu yapılanmaya kullandığımızda böyle olumsuz sonuçlar çıkmaktadır.

Taşeron işçi sayısı neden artıyor? Çünkü dışarıdan hizmet alma yöntemi doğrudan istihdam sağlamaya göre çok daha ucuz. Yani ucuz iş gücü yaratmak için taşerondan vazgeçmiyoruz.

Bu anlamda yüce Meclis sanki bir âdeta taşeron kampı gibi Sayın Bakanım.

Bu sebeple kamu kurum kuruluşları dâhil, temizlik, güvenlik, ulaştırma gibi birçok hizmet taşeron firmalar aracılığıyla yürütülüyor. Hatta, Bakanlığımız, yani Çalışma Bakanlığı da bu konuda ciddi sayıda taşeron işçi çalıştıran bir kurum.

2002 yılında Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde çalışan taşeron işçi sayısı sadece 11 bin iken, bugün bu rakamın 150 bini aşmış olması, bakanlıklardan, belediyelere ve hastanelere kadar nasıl bir anlayışın egemen olduğunu göstermeye yeter de artar bile.

Taşeron firmalar, daha çok kâr elde edebilmek için 10 işçiyle yapılması gereken bir işi 6 işçiyle yapmakta ve yüksek kârlılık, emek sömürüsünü her zaman gündeme getirmektedir.

İnsanca yaşam şartlarından yoksun, uzun ve esnek çalışma saatlerinde, haftalık izin kullanamadan çalışan taşeron işçilerin sendikalı olmaları bizzat Bakanlığınızca engellenmektedir. Eğer samimi iseniz ve samimi isek hep beraber bu taşeron işçilerin sendikalaşması yönündeki çabalarınızdan örnekler veriniz, biz de katkı sunalım Sayın Bakan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Durmaz, ek süre veriyorum.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Toparlıyorum Sayın Başkan, teşekkür ederim.

İşsizler ordusunun her geçen gün büyüdüğü bu ülkede taşeron olmak dahi diplomalı çaresizler, işçiler için bir tercih hâline gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bugün yüzde 10'ların üzerinde işsizlik rakamıyla ülkenin durumu ortada. Aslında ülkemizi, çalışma yaşamını, refah düzeyimizi, sosyal güvenliğimizi tek bir fotoğraf anlatıyor. Zamanınızı almayacağım, Antalya'da kendini yakan bir işçi, artık bu tür örneklere alışır olduk. Bu insanın kendini yakarak öldürmesi böyle bir vahim tabloyu ülkemiz adına dünyaya da utanç vesikası olarak göstermiştir.

Ölümün bu kadar ucuz olduğu bir ülkede belki unutup geçtiniz ama bu fotoğrafı, ölümü unutmayalım. Bu fotoğraf bizim Çalışma Bakanlığımızın, yasalarımızın bir ayıbıdır. İşsizlikten, yoksulluktan ölümü seçen insanların ülkesi olmayalım.

Yine işsizlikten söz etmişken, yeni bir kararla işsiz bırakılan kâğıt toplama işçilerinden söz edeceğim. Kâğıt toplama işçilerinden kâğıt alanlara artık 140 bin TL ceza ödeyecekleri bildirildi. Kâğıt toplayıcıları Türkiye'de en zor işlerden birini yapmakta; hem yeni ormanların kesilmesini önlemekte hem de çok zor şartlarda bizlerin istirahat ettiği saatlerde sokaklarda gece gündüz çalışmaktadır. Güvencesiz koşullarda çalıştığı da hepimizce malumdur. Bu düzenlemeyle 500 binden fazla kâğıt işçisinin işsiz kaldığını biliyor muyuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Durmaz, tekrar ek süre veriyorum.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Sayın Bakanım, bu uygulamaya son verilmeli, insanlar işinden ekmeğinden edilmemelidir. Bu çöpten kâğıt toplayıp ekmeğini çıkaran 500 bin insana iş veremiyorsanız, işini, ekmeğini de elinden almamaya özen gösterelim.

Değerli milletvekilleri, çok önemli bir konu daha var, kıdem tazminatı. Çalışanlar ısrarla söylüyor "Kıdem tazminatıma dokunma." diye. Kıdem tazminatı kazanılmış bir haktır ama Hükûmet yüzde 86 civarında insanın kıdem tazminatını zaten alamadığını bahane göstererek kıdem tazminatını fona devretmeye çalışmakta ve güvencesizliğin pençesine düşürmeye devam etmektedir. İşsizlik Sigortası Fonu'nda olduğu gibi tasarrufu yükseltip bunu kullanmak istemektedir. İşsizlik sigortasında biriken büyük bir para müthiş bir mali fona dönüştürülmek istenmektedir. Bu fon sayesinde hazine çok daha düşük faizle borçlanma imkânına sahip olacaktır. Böyle bir fon daha oluşturmak istiyorlar. Sorunu çözmek istiyorsanız, mevcut yasada "İstifa eden işçi kıdem tazminatını alabilsin." diye bir değişiklik yapılması yeterlidir. Lütfen kazanılmış hakları tahrip etmek yerine koruyalım.

Türkiye, çok uzun saat çalışan işçiler sıralamasında 36 ülke arasında ilk sırada yer aldı. Yine, OECD'de rekor kırdık. OECD'nin Daha İyi Bir Yaşam Endeksi'ne kaynaklık eden İş-Yaşam Dengesi Alt Endeksi'ndeyse Türkiye 36 ülke içinde çok uzun saat çalışan işçiler, cinsiyet eşitsizliği, boş zaman ve kişisel bakım için ayrılan zaman sıralamalarının tümünde en kötü sonuçları elde etti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Durmaz, toparlamanız için tekrar ek süre veriyorum.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Toparlıyorum Üstadım.

Görüyorsunuz çalışma yaşamını ilgilendiren konularda dünyada, Avrupa'da rekorlar kırıyoruz ama bu rekorlar olumsuz rekorlar. Onlarca yıl vergileriyle ayakta durduğunuz çalışanların bütçeden doğan hakları verilmediği sürece ülkenin kaynaklarının adaletli dağıtıldığından söz edemeyiz. Asgari ücretin insanca yaşamak için gerekli olan ücretin altında olduğu koşullardaysa böyle bir adalet ve vicdan yoktur, hakkaniyet yoktur. Olsa olsa, bunu ülkemiz insanına reva görenler kul hakkı ve vebaliyle yaşamını sürdürürler. Hakça ve adaletli bir bölüşümü sağlamak sosyal devletin ve Hükûmetin görevidir. Bu ülkenin vergi rekortmenleri sanılanın aksine sermayesi değil, bu ülkenin emekçi ve çalışanlarıdır.

Tabii sosyal güvenlik deyince bir de emeklilerimiz var. Bugün sorunları sosyal güvenlik sistemi olan 11 milyonun üzerinde SSK, BAĞ-KUR, Emekli Sandığı emeklisi var. Emekli ücretlerinin ne kadar düşük olduğunu hepimiz bilmekteyiz. İnsanların bu emekli maaşlarıyla geçinemediği ve bunun dışında ayrıca bir iş yapmak zorunda kaldıklarını, pazarda limon, yolda mendil sattıklarını hepimiz biliyoruz. Özellikle çocuk okutan emeklilerin durumları son derece de kötüdür. Avrupa'da emeklilik "yaşamak" demekken, bizdeyse emeklilik "aldığın ücretle ölümü beklemek" anlamına gelmektedir. Emeklilere verilen zamlar enflasyon karşılığında eriyip gidiyor. İnsanlar yıllarca emek veriyor ama emekli olmaya korkuyor çünkü emekli olduğunda geçinemeyecek. Çünkü emekliler geleceklerini asla çıkarılan yasalarda göremiyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Durmaz, 4'üncü defa uzatıyorum.

Lütfen, istirham ediyorum...

KADİM DURMAZ (Tokat) - Sayın Bakan, işsizliği, taşeronu, iş cinayetlerini, olumsuz çalışma koşullarını çözmek sizin göreviniz, hepimizin görevi, bunlara kayıtsız kalmayalım. Bu kronikleşmiş sorunların çözümü için emek ve meslek odalarını, sendikaları, işçi ve emekçileri dışlayarak değil, bütçeleme sürecinde talep ve önerilerini dikkate alarak çözebiliriz. Bu durumda, Türkiye'nin 2016 yılında ciddi yapısal sorunlar, yüksek faiz, işsizlik ve ekonomik durgunluk tehdidiyle karşı karşıya olduğunu göstermektedir. 2016 yılında işçi ve emekçilerin ekonomik olarak büyük risklerle karşı karşıya kalmaması için acilen yapılması gereken önlemler vardır.

Sayın Başkanım, zorlamayacağım bunları şey yapmayacağım ama bir de Sayın Bakanım, sosyal güvenlik kurumları birleştirildi, halka da doğru hizmet verebilme adına doğru bir proje. İlçelerde de Sosyal Güvenlik Kurumu büroları açıldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADİM DURMAZ (Tokat) - Ancak, bunların fiziki koşulları, gerek iç donanımı gerekse kiralanmış binaları gerçekten insanlara hizmet vermek için günümüze yakışmıyor. Bu anlamda, bunların fiziki koşullarının ve binalarının çalışanlarının daha rantabl hizmet vermeleri için düzenlenmesini diliyorum.

Bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.