| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu'nun, 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/297) hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 13 .02.2016 |
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonunun çok saygıdeğer üyeleri, kamu bürokrasisinin çok değerli mensupları, basınımızın değerli temsilcileri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yapacağınız yoğun çalışmalar, bugüne kadar yaptığınız yoğun çalışmalar ve katkılarınız için şimdiden teşekkür ediyorum. Plan ve Bütçe Komisyonunun diğer tüm çalışmalarının ve sonuçlarının ülkemiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Aynı zamanda, 2016 bütçesinin hem ülkemiz için hem milletimiz için hem ekonomimiz için hem de gelecek için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Konuşmama başlamadan önce, kuruluşundan bugüne kadar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında emeği geçmiş eski bakanlarımız, müsteşarlarımız, çok kıymetli bürokratlarımıza en içten selam ve saygılarımı sunuyor, aramızdan ayrılarak ebediyete intikal etmiş olanlara Allah'tan rahmet diliyorum. Özellikle, geçmiş dönemlerde yurt dışı görevleri esnasında, 1981 yılında şehit edilen Reşat Moralı'yı, 1981 yılında şehit edilen Tecelli Arı'yı ve 1984 yılında şehit edilen Erdoğan Özen'i burada, hepinizin huzurunda rahmetle anıyorum.
Bakanlığımın 2016 bütçesinin görüşülmesi dolayısıyla huzurlarınızda bulunuyorum.
1983 yılında Çalışma Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının birleştirilmesi yoluyla oluşturulan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesini görüşürken, Türkiye'de istihdam ve sosyal güvenlik alanlarını ayrı ayrı anlatmak bir yöntem olarak tercih edilebilir. Diğer taraftan, bir alanda yaşanan gelişmelerin diğerini doğrudan etkilemesi sebebiyle tek bir bütüncül resim üzerinden de anlatma yöntem olarak kullanılabilir. Ben konuşmamı bu ikinci çerçevede şekillendirmeye çalışacağım. 2016 yılında yapacaklarımızın muhasebesini gösterir bütçeyi heyetinizin görüşlerine sunarken, çalışma hayatı, sosyal güvenlik sistemi ve genel ekonomik görünümü iyi anlamamızı sağlayacak, geçmişten bugüne uzanan bir durum tespiti yapmanın da faydalı olabileceğini değerlendirmekteyim. AK PARTİ 2002 yılında iktidara geldiğinde Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı tabloyu iyi anlamamız gerektiğini düşünüyorum.
Yıllarca süren popülist politikalar sonrasında çökme noktasına gelen bir kamu maliyesi ve sosyal güvenlik sistemi, yine kronikleşmiş bir yüksek enflasyon ve reform maliyeti gayrisafi millî hasılanın yüzde 35'ine ulaşmış bir bankacılık sektörü krizi Türkiye'de iktisadi sistemi tıkanma noktasına getirmiştir. 1990'lı yıllar boyunca devam eden siyasal istikrarsızlıklar, birbiri ardına gelen koalisyon hükûmetleri ve terör ortamı siyaset mekanizmasının mukavemetini ortadan kaldırmış, sonuçta bunun bedelini milletimiz ödemek zorunda kalmıştır.
2002'nin sonunda AK PARTİ hükûmetlerinin iktidara gelmesiyle, öncelikle bir hasar tespiti yapılmış ve kronikleşmiş enflasyondan kamu maliyesi ve sosyal güvenlik açıklarına kadar problemleri çözmeye yönelik bir yol haritası ortaya konulmuş ve politika kurgusu buna göre oluşturulmuştur. Bunlar yapılırken ülkenin yıllardan beri ertelenmiş olan ve sürdürülebilir büyümenin önünde engel teşkil eden, enerjiden ulaşıma, sağlıktan eğitime kadar birçok alandaki altyapı problemleri çözülmeye, yatırımları yapılmaya başlanmıştır. Türkiye'nin 2002'den beri uyguladığı sıkı maliye politikası ve bu vesileyle verilen faiz dışı fazlalar hem bütçe açıklarının hem de borç stokunun eş zamanlı olarak düşmesini sağlamış ve gerçekleştirilecek reformlar için bir mali alan oluşturulmuştur. 2002 öncesi dönemde gerçekleştirilen ölçüsüz hizmet borçlanması, erken emeklilik ve af yasalarıyla sosyal güvenlik sistemi finansman dengesi öngörülemez şekilde bozulmuş, sosyal güvenlik sistemi barındırdığı siyasi risklere karşın AK PARTİ hükûmetleri tarafından reforme edilmiştir.
Türkiye'nin 2008 yılında hayata geçirdiği emeklilik yaşına ilişkin düzenlemelerle sosyal güvenliğin birinci adımını oluşturan sosyal sigorta sisteminde uzun vadeli finansman dengesi düzeltilmiştir. Bu reformla emeklilik yaşı kadınlar için 58, erkekler için 60 olarak tespit edilmiş; 2036'da ikisinin 60 olarak eşitlenmesi, 2048'de ise her ikisinin de değişen demografik yapıyla 65 olması kurala bağlanmıştır. Bu vesileyle tekrar ifade etmem gerekir ki: Gelecek nesillere sağlam bir sosyal güvenlik sistemi mirası bırakabilmek bizim bugün de tutarlı adımları atabilmemizden geçmektedir.
Türkiye'nin sosyal güvenlik alanında on yıl önce gerçekleştirdiği reformlar bugün birçok ülkede daha tartışma aşamasındayken Türkiye'de bu reformlar hayata geçirilmiş, hatta meyvelerini de toplanmaya başlamıştır. Biz on yıl önce gerçekleştirilmiş bu reformların kazanımlarını bugün harcama yaklaşımı içerisinde bulunmamaktayız ve bulunmayacağız. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak sosyal güvenlik sistemimize ilişkin değişen parametreleri de içeren güncel aktüel hesaplar üzerine devamlı olarak çalışmalar yürütmekteyiz. Üstlenmiş olduğumuz sorumluluk, bizim yeni genç emekliler yaratma gibi yaklaşımlara sıcak bakmamamızı gerektirmektedir. Türkiye'nin ekonomik ve siyasal hayatını ileride yazacak olanlar, 2002 yılında Türkiye'de hem siyasi hem de ekonomik olarak yapısal kırılmanın yaşandığını yazacaklardır. On yıllarca devam eden kısa ömürlü koalisyon hükûmetlerini yöneten vesayetçi bir siyasi yapıdan, on yedi yıl süren, halk iradesinin tam yansıtıldığı bir tek başına iktidarın ve istikrarın yaşandığını yazacaklardır.
Dünya iktisadi hayatında ise 2007'de başlayan küresel krizin bir yapısal kırılmaya yol açtığı açıkça görülmektedir. Küresel kriz öncesi, krize giren gelişmekte olan ülkelere krizden çıkış reçetesi olarak dayatılan sıkı para ve maliye politikaları bileşeni 2008 küresel krizi sonrasında gelişmiş ülkelerce uygulanmamış, tam tersine, genişletici para ve maliye politikaları çözüm olarak görülmüştür. Türkiye'ye 2001 krizi sonrasında dayatılan bu politikaların küresel kriz sonrasında gelişmiş ülke ekonomileri tarafından uygulanmaması manidardır. Diğer taraftan, gelişmiş ülkelerin politika çerçevelerinin bu tür kaymalara cevaz verecek kadar esnek olduğu da anlaşılmıştır. ABD gibi az sayıda ülke hâlihazırda para politikaları uygulamasında fiyat istikrarını tesis etmenin yanı sıra maksimum sürdürülebilir çıktı ve istihdamı da desteklemeyi amaçlamaktadır. Öte yandan, bizim de içerisinde olduğumuz bir grup ülke ise para politikalarının ana hedefine sadece fiyat istikrarını oturtmuş, diğer bir ifadeyle hükûmetlerin büyüme ve istihdam politikalarını fiyat istikrarı amacıyla çelişmemesi durumunda desteklemeyi tercih etmiştir. Bu durum, bu ülkelerde istihdam politikalarını aktive edebilmesini nispeten güçleşmektedir. Dünyada özellikle 2008 küresel krizinden sonra bu kurgunun değiştirilmesi konusunda tartışmaların yapıldığı görülmektedir. Ülkeler, fiyat istikrarından taviz vermeden istihdamı ve büyümeyi merkeze alan bir yaklaşımı tercih etmeye başlamışlardır. Türkiye'nin geride bıraktığımız dönem boyunca fiyat istikrarına odaklanan, aynı zamanda istihdamda artış sağlamayı amaçlayan yaklaşımı Türk ekonomik politiğinin en önemli yapı taşı olarak ortada durmaktadır. Bu bağlamda istihdam politikaları ekseninde orta gelir tuzağını aşıp daha yüksek kişi başı millî gelir seviyelerine ulaşmak için strateji ve eylem oluşturmak ve uygulamanın sadece Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının sorumluluğunda olmaması gerektiğini düşünüyorum. Nasıl orta teknoloji tuzağına takılmamak için yürütülen çabaların sadece Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve az sayıdaki paydaşına ya da orta demokrasi tuzağını aşmak için yürütülen çabaların sadece Adalet Bakanlığına ait olmaması gerektiğine inandığım gibi.
Türkiye'nin yaşadığı demografik dönüşüm bir taraftan bizlere bir fırsat penceresi açarken diğer taraftan istihdam gücüne katılan genç nüfusa iş bulabilmek, politika yapıcıları olarak bizleri o derece zorlayan bir unsur olarak karşımızda durmaktadır. Bu bağlamda, küresel kriz sonrasında ABD'nin işsizlik oranını yüzde 5'ler seviyesine indirebilmiş olması Avrupa Birliğinde ise işsizliğin yüzde 11'lerin üzerinde seyrediyor olması politika oluşturma tartışmalarında ülke örnekleri özelinde detaylı bir analiz yapmayı zorunlu kılmaktadır. Diğer taraftan, AK PARTİ hükûmetlerinin 2002'den itibaren uyguladığı büyüme odaklı istihdam politikalarıyla iş gücümüzün 8,5 milyon kişi arttığı dönemde istihdamda da 7,5 milyonluk bir artış sağlamış olduğu da unutulmamalıdır. İstihdam politikalarında paradigma değişimini tartışmaya değer bulmaktayım. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak değişen istihdam piyasası seçenekleri altında farklı politika çerçevesi oluşturma konusunda üzerimize düşenleri -ki güvenceli esnek bir çalışma stratejimiz buna iyi bir örnektir- gerçekleştirmeye çalışıyoruz. İstihdam politikalarının birçok defa ifade edildiği üzere maliye, para, millî eğitim gibi politikalarla desteklenmesi, koordine edilmesi, nüfus dinamiklerindeki değişimler göz önünde bulundurularak planlamalar yapılması başarıya ulaşılabileceği bilinmelidir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Ekonomi Koordinasyon Kurulunun daimî üyesi yapılması bu makro bakış açısının sonucudur. Diğer taraftan, istihdam politikaları için mikro bakış açısıyla stratejiler geliştirmenin zarureti üzerinde de duracağım. Önümüzdeki dönemde, 21'inci yüzyılda, Türkiye'nin inovatif markası olarak tanımladığım İŞKUR'un bu konuda attığı adımları yakından görme imkânına sahip olacaksınız. İl bazında işsizliğe çözüm geliştirirken yerel gelenekleri göz önünde bulunduran illere göre özel stratejiler geliştirmek zaruretindeyiz. İstihdam politikaları geliştirilirken bölgesel, sektörel ve demografik dinamikleri de göz önünde bulunduran politika seçenekleri üretmek mecburiyetindeyiz. Bugün bu adımı atmanın zamanı gelmiştir, küresel düşünüp yerel hareket etmeliyiz. Kastettiğim çerçeveyi size bir örnek üzerinden anlatacak olursam 258 bin nüfuslu Burdur ilini ele alalım. Burdur'da 10 kişiden fazla işçi çalıştıran iş yerlerinde toplam çalışma sayısı 10.705 iken il bazındaki açık iş sayısı 2014 yılı sonunda 5.373 kişidir. Bu rakam 2015 Haziran itibarıyla 2.941 seviyesine indirilmiştir. İl bazında açık işleri işsizlerle buluşturmak için mikro yaklaşımlı önlemler almanın gerekli olduğunu değerlendirmekteyiz. İllere özel istihdam destek politikaları ve il dışında oturanların bu illerdeki istihdam piyasalarına erişimini kolaylaştırmaya cevaz verecek çözümler üretmeliyiz. Bu tedbirlerin büyük bir kısmı yatırımlara teşvik kapsamında hâlihazırda gerçekleştirilmektedir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak yerel düzeyde neler yapabileceğimiz hususunda çalışmaları yürütüyoruz. Yeri gelmişken ifade etmem gerekir ki bölgesel, sektörel ve demografik farklılıkları göz önüne alarak istihdam politikalarının belirlenmesi ve etki analizlerinin yapılabilmesine imkân verecek bir istihdam araştırmaları merkezi kurulmasına ihtiyaç olduğunu değerlendirmekteyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve bütün kurumlarımız biraz önce bahsettiğimiz makro önlemlerin yanı sıra kendisini çıkan diğer olaylar noktasında çözüm üretebilecek bir yapıda konumlandırmalıdır, bu da sorumluluğunun içerisindedir. Hükûmetimiz terörden mağdur olmuş vatandaşlarımız için de her bakanlık özelinde ne tür tedbirler alınacağı konusunda çalışmalar yürütmektedir. Sayın Başbakanımızın Mardin'de açıkladığı 10 temele dayanan eylem planıyla önümüzdeki dönemde bölgede atılacak adımları kamuoyuyla paylaşmıştır. Ben on gün önce Muş merkez ve Varto'ya Bakanlığımdaki tüm üst düzey bürokratları da yanıma alarak bir ziyaret gerçekleştirdim. Sayın Bakan yardımcım ve bürokratlarımız mütemadiyen güneydoğu illerimizde inceleme ve görüşmelerde bulunmaktadırlar, ki en son Diyarbakır'ı ziyaret ettiler. Bu bölgemize ilişkin çalışmalar bir taraftan yürütülmektedir, bir taraftan da SGK bu illere ilişkin rahatlatıcı tedbirler üzerinde durmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktisadi hayatımızı etkileyen küresel ekonomik krize ilişkin gelişmeleri, çalışma hayatı ve sosyal güvenlik sistemindeki gelişmelerden bağımsız olarak düşünmek de mümkün değildir. 2007'de başlayan küresel kriz sonrasın da alınan tedbirler sadece bu ülkeleri değil, gelişmiş ülkeleri değil, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin ekonomik dinamiklerini de temelden etkilemiştir. Küresel kriz sonrasında ABD'nin uzun süre devam ettirdiği politikasını başka bir düzleme taşıması sadece gelişmiş ülkeleri değil, gelişmekte olan ülkeleri ve dolayısıyla da bizi önümüzdeki dönemde etkileyeceğini görmekteyiz. İşsizlik oranlarının tüm dünyada ve OECD ülkelerinde düşüş kaydetmesi geleceğe umutla bakmamızı sağlarken yükselen piyasa ekonomileri ve tabii olarak bizim için en önemli zorluk değişen yeni ekonomik düzene ayak uydurmak olacaktır. OECD ülkelerinde hâlen 40 milyonun üzerinde işsiz bulunmaktadır. Bu rakam küresel krizden önce Aralık 2007'ye göre 8 milyon fazladır. Bu nedenle daha kapsayıcı ve dayanaklı iş gücü piyasalarını oluşturabilmek önem arz etmektedir. Küresel krizden önceye göre 2007'den 2014'e kadar Türkiye istihdamını 5,2 milyon artırmıştır. Aynı dönemde Avrupa Birliğinde 28 ülkede istihdam edilen kişi sayısı 2,1 milyon kişi azalırken Avrupa para birliğine üye ülkelerde, 19 ülkede bu azalış 3,3 milyon kişi olmuştur. Önümüzdeki dönemde yükselen piyasalara yönelen portföy ve kısa vadeli sermayenin azalma eğilimi göstermesi yatırımcıların doğal olarak ekonomik temelleri kuvvetli olan ülkelere yönelmesine neden olacaktır. Bu bağlamda, iktidara geldiğimiz 2002 yılından beri sürdürdüğümüz ve 2016 bütçesine hazırlanırken de riayet ettiğimiz ihtiyatlı maliye politikası tutumumuz ve uyguladığımız istihdam politikaları sonucu elde ettiğimiz sonuçlar bizi daha umutlu kılmaktadır. Bu olumlu neticeler aynı zamanda diğer ülkelerden pozitif ayrışmamızı sağlayacak önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Cari işlemler açıklarının finansmanı açısından asıl önemli olan ise uzun vadeli ve doğrudan yatırımların önümüzdeki dönemde ülkemize çekilebilmesi olacaktır. Yatırım ortamını iyileştirmenin yanı sıra iş gücü piyasasının yapısı, istihdam gücünün kalitesi ve esnekliği de doğrudan yatırımların hangi ülkelere kanalize olacağı noktasında belirleyici olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzdeki dönemde istihdam piyasasına ilişkin olarak önceliğimiz güvenceli bir esneklik getirerek istihdam piyasamızın rekabet edilebilirliğini artırmak olacaktır. Esnek çalışmaya ilişkin olarak kısmi süreli çalışma, uzaktan çalışma ve geçici iş ilişkisine imkân veren düzenlemeler istihdam piyasamızın esnekliğini artıracaktır. Esnek çalışmayı tanımlarken ve tartışırken Sayın Başbakanımızla da Davos'ta katıldığım Dünya Ekonomik Formu'nun önemli gündem maddelerinden birisi olan dördüncü sanayi devrimini göz önünde bulundurmanın ehemmiyet taşıdığını düşünmekteyim. Dijital devrim olarak da adlandırılan bu yaklaşım bir taraftan tüm dünyanın gelir seviyesini artırma potansiyeli taşırken bir taraftan da istihdam piyasalarını olumsuz etkileme riskini de doğasında barındırmaktadır. Dünya dördüncü sanayi devriminden bugüne kadar en fazla faydalananlar dijital dünyaya erişim imkânı fazla olanlar olmuştur. Bugüne kadarki AK PARTİ hükûmetleri Türksat 4B uydusuyla İnternet'e ve dijital hayata erişim imkânını ucuzlatmıştır. Benzer şekilde gençlere ve imkânı olmayanlara ücretsiz İnternet erişimini sağlamak 64'üncü Hükûmetimizin eylem planında yer almıştır. Bu atılımların hepsi teknoloji ve sanayi alanındaki geçmişte yaşanan gelişmelerde olduğu gibi geriden takip edilmemiş, eş anlı olarak hayata geçirilmiştir. Dördüncü sanayi devrimi aslında esnek çalışma modellerini hayata geçirmeyi zorunlu kılan bir gelişme olarak değerlendirmemiz gerekir. Güvenceli esneklik gibi tanımlamalar, kulağa hoş gelen kavramlar manzumesi olmayıp ortaya çıkan ihtiyaçları gidermek için türetilmiş ihtiyaç olan tanımlamalardır.
Üretim sürecinde otomasyonun tesis edilmesi, bir taraftan sermayenin getirisiyle iş gücünün getirisi arasında farkın daha da açılmasına yol açabilecekken diğer taraftan da daha güvenli, getirisi yüksek işlere de imkân sağlaması söz konusu olacaktır. Bu durum iş piyasasının yüksek beceri, yüksek ücret ile düşük beceri, düşük ücret gruplarına ayrışmasına da neden olabilecektir. Bizim önceliğimiz istihdam piyasamızdaki beceri açıklarını kapatarak iş arayanları uygun işlerle buluşturabilmek ve iş kalitesini artırabilmektir. Önümüzdeki dönemde iş gücümüzün kalitesini artırmak, iş gücü piyasamızı genç nüfusumuza yüksek beceriye sahip yüksek ücret kazanabilen ve iş gücü kalitesi açısından dünya ile rekabet edilen bir yapıya dönüştürmek en büyük önceliğimiz olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal güvenlik reformunun onuncu yıl dönümünü idrak eden ve ikinci faz rakamları, reformları planlayan bir Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak sosyal güvenlik sistemimizin değişen demografik yapıya, ekonomik şartlara ve sosyal devletin gereklerine uygun olarak yapılandırıldığını gururla ifade edebilirim.
Türkiye 2012 başı itibarıyla genel sağlık sigortası reformunu da hayata geçirmiştir. Türkiye nüfusunun yüzde 98'i bugün sosyal güvenlik şemsiyesi altındadır. Sosyal Güvenlik Kurumunun doğrudan sağlık hizmeti sunucusu olmaması, ancak sağlık hizmetleri finansmanıyla görevli olması nedeniyle mali yapısının sağlam temellere oturtulması çok büyük bir ehemmiyete haizdir. 2002 yılında sosyal güvenlik kuruluşlarının toplam gelirlerinin giderlerini karşılama oranı sadece yüzde 71,5 iken bugün bu oran 2015 sonu itibarıyla yüzde 95,1'e yükselmiştir. Diğer taraftan, emeklilerimize yapılan ödemelerin 2002'de millî gelire oranı yüzde 4,8 iken 2015'te yüzde 7,1'e yükselmiştir.
Sosyal güvenlik sisteminde önümüzdeki döneme ilişkin önceliklerimiz: Sosyal güvenlik açığının kapatılması, bilişim teknolojisiyle yapacağımız yatırımlarda hizmet sunumundaki memnuniyetin artırılması ve uzun dönemli aktif-pasif dengesinin sürdürülebilir seviyelerde muhafaza edilmesinin sağlanmasıdır.
Basın mensuplarımızın, kimi zaman, gerçekleştirilen reformlara ilişkin olarak mali etki analizi yapılıp yapılmadığına ilişkin sorularıyla karşı karşıya kalmaktayız. Buna çok kapsamlı bir etki analizi yaptığımızı ve münhasıran kamuoyuyla paylaştığımız cevabını veriyorum. Söz konusu belge 2016 bütçesi ve 2016-2018 orta vadeli plandır.
Plan ve Bütçe Komisyonumuzun görüşlerine sunduğumuz bu bütçe bir taraftan eylem planına aldığımız ve gerçekleştirdiğimiz reformların mali etki analizini bize gösterirken diğer taraftan da mali dayanıklılık tespitine tabi tutulduğunu göstermektedir. Bütçedeki bir gider kalemi artışının başka bir gider azaltıcı tedbirle ya da gelir artırıcı tedbirlerle dengelenmemesi hâlinde bütçe açıklarında artış yaşanması kaçınılmazdır. Hamdolsun ki maliye politikasındaki ihtiyatlı tutumumuz bütçe dengemizi bozmadan devam edebilmemize imkân sağlamaktadır.
2010 Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Peter Daimond, sosyal güvenlik reformlarını öncelikli olarak gerçekleştirmenin ve ertelemeden gerçekleştirmenin önemini çok basit bir aktarım mekanizmasıyla ve örnekle aktarmaktadır. Bu görüşe göre sosyal güvenlik reformları bugünün kamu borç yükünü hemen etkilemezken uzun vadede kamunun borç yükünü azaltmaktadır. Diğer taraftan, ülkelerin potansiyel büyüme oranlarını yakalayabilmeleri için altyapı yatırımlarını bugünden gerçekleştirmeleri ise hepimiz biliyoruz ki bir zarurettir, ertelenmesi de pek mümkün değildir. Altyapı yatırımları ülkelerin kısa vadeli borç stoklarını artırırken uzun vadede altyapı yatırımlarının bazılarının hem geri dönüşlerinin olması -örneğin otoyol yatırımlarında geçiş ücretleriyle yatırımların kendini amorte etmesi gibi- hem de yaratılan borçlanmanın çoğu zaman orta vadede geri ödenmesi nedeniyle uzun vadeli borç stoklarını olumsuz etkilemediği ifade edilmektedir. Esas önemli olan unsur ise, bu tür yatırımların iş piyasası üzerine bugünden başlayan olumlu -işsizliği de azaltarak- etkilerin görülmesi ve bu sebeple reel maliyetin daha düşük olmasıdır.
Diğer taraftan, sosyal güvenlik reformları ise bugünden borç stokunu ve kamu maliyesini etkilemezken uzun vadeli finansman dengesi üzerinde belirleyici olmaktadırlar.
İşte bu nedenlerle, sosyal güvenlik reformlarını gecikmeden bir an önce gerçekleştirmenin bir ekonomik rasyonalitesi muhakkak vardır. Türkiye'nin, AK PARTİ İktidarı dönemindeki altyapı yatırım hamlesine ve sosyal güvenlik reformuna bu gözle bakıldığı zaman 2023-53 ve 71 hedeflerinin bir programlamanın parçası olduğu anlaşılacaktır. Daha açık ifade edecek olursak, Türkiye'nin son yıllardaki havalimanları, demir yolları , hastane, yol yatırımları Türkiye'nin potansiyel büyümesini yakalamasının önünü açmakta, diğer taraftan, uzun dönemli dengeler için kamu açıkları üzerinde önemli paya sahip sosyal güvenlik sistemi on yıl önce reforma tabi tutulmuştur. Diğer taraftan, işgücü piyasasının yapısal sorunlarını çözmek, orta ve uzun vadede büyümenin istihdama katkısını artırmak ve işsizlik sorununa kalıcı çözümler geliştirmek amacıyla hazırlanan ulusal istihdam stratejisi çerçevesinde ise 2023 itibarıyla işsizlik oranını yüzde 5 seviyesine indirmeyi amaçlamaktayız. İşsizliği kalıcı şekilde azaltmak için yapısal politikalara ağırlık vererek başta genç, kadın, engelli ve uzun süreli işsizler olmak üzere, özel politika gerektiren işsizlerimizin kalıcı istihdamını sağlamak amacıyla istihdam stratejimizi oluşturduk. Yine bu süreçte AB ile ILO normlarına uygun İş Kanunu oluşturulmuş, cumhuriyet tarihinde ilk kez tüm çalışanları kapsayan müstakil bir İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve sendikal örgütlenmenin önündeki engelleri kaldıran Toplu İş Sözleşmesi Kanunu çıkartılmıştır.
Benzer şekilde, İŞKUR, istihdam piyasasının en önemli aktörü hâline getirilmiştir. Yurt içinde işe yerleştirme sayısı 2002'den bugüne kadar 7 katına çıkartılmıştır. Aralık 2015 itibarıyla 81 il müdürlüğümüz, 65 hizmet merkezimiz ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü gibi kurum ve kuruluşlarla iş birliği yaparak oluşturduğumuz 3.068 hizmet noktasında hizmet vermeye devam edilmektedir. 2012 ve 2013 yıllarında kademeli olarak yapılan iş ve meslek danışmanı alımları sonucunda 3.750 iş ve meslek danışmanı ile Türkiye çapında istihdam piyasalarına hizmet etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi konuşmamın ikinci bölümünde sizlere dağıtılmış sunum üzerinden ilk önce dünya ekonomisindeki gelişmeleri ve istihdama etkisini anlattıktan sonra sırasıyla ülkemiz işgücü piyasasındaki gelişmeler, istihdam, mesleki yeterlilik, kayıt dışı istihdam, istihdamla mücadele, sosyal güvenlik, çalışma hayatı, iş sağlığı ve güvenliği, yurt dışı işçi hizmetlerini, AB projeleri, kamu personeli, TODAİ, ÇASGEM, Alo170 ve 2016 mali büyüklüklerimiz ana başlıklar olmak üzere Bakanlığımızın sorumluluk alanlarıyla ilgili bilgileri sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Hedeflere ulaşmak için çok çalışacağız ve başarımız ancak heyetinizin destekleriyle mümkün olacaktır.
Çok kıymetli milletvekillerimiz, Plan ve Bütçemizin çok saygıdeğer üyeleri; şimdiki takibi sizin önünüzde bulunan sunumlarla birlikte gerçekleştireceğiz.
Dünya ekonomisindeki gelişmeler ve istihdama etkisi: Önünüzdeki 3 no.lu sunumdaki slaytta belirtildiği gibi 2009'da gelişmiş ülkelerdeki büyüme hızı eksi 3,4 olarak bir şekilde azalmıştır. Oysa 2014 1,8; 2015 artı 2; 2016 beklentisi ise 2,2 olarak belirlenmektedir.
ERHAN USTA (Samsun) - Niye gelişmiş ülkeler Sayın Bakan? Dünya verileri...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Yine işsizlik oranları konusunda özellikle Yunanistan, Fransa, İspanya ve ABD konusundaki birtakım işsizlik rakamlarını sizinle paylaşacağım.
Yunanistan 2008 krizinde 7,7 iken 2014'te 26,5; 2015 Ekiminde ise 24,5.
Fransa 2008'de 7,8 iken şu anda 10,1.
İspanya 2008'de 11,3 iken 2015'te 21,4.
ABD 2008 5,8; 2010 9,6; 2015'te ise yüzde 5.
Küresel olumsuzluklara rağmen, ülkemiz, ekonomi ve istihdam alanındaki olumlu performansını önemli ölçüde devam ettirmiştir. 2009'da küresel kriz sonrası yüzde 12,5'a yükselen işsizlik bugün yüzde 10,5 seviyelerinde devam etmektedir.
Ülkemiz işgücüne katılma oranındaki artışta tüm AB üye ülkelerini geride bırakmıştır. AB'ye üye 28 ülke 0,4 puan bir artış sergilemişken, Türkiye, bu süreç içerisinde biraz önce bahsettiğim 2007 ve 2014 yıllarındaki süreç içerisinde toplam 5 puan bir artış ortaya koymuştur. Türkiye AB'ye üye ve aday ülkeler arasında istihdam oranında en fazla artış sağlayan üçüncü ülke olmuştur.
Avro bölgesine AB ve Türkiye'ye büyüme oranlarıyla ilgili baktığımızda ülkemizin son çeyrekte yüzde 4'lük bir büyümeye ulaşması ve özellikle avro bölgesinde 2015 ikinci çeyrekte bunun yüzde 1,5 olarak kıyaslanması elbette ki Avrupa Birliği genelinde 2015'te 1,9 olarak kıyaslanması da bir şekilde değerlendirilmesi gereken bir durumdur.
Türkiye'de işgücü piyasalarıyla ilgili gelişmelere baktığımızda ise, özellikle Türkiye'de 2002 yılında 23 milyon 818 bin kişi işgücü piyasasındadır. Oysa bu rakam 2015 yılı Ekim ayı itibarıyla 30 milyonun üzerine çıkmıştır. Yani 30 milyon 3 rakamı burada var olan bir rakamdır. Yine, istihdam açısından 21 milyon 354 bin olan 2002'deki rakam 26 milyon 856 bine çıkmıştır.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Nüfus ne kadar olmuş Sayın Bakan? Nüfus hiç artmamış.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Elbette ki şunu ifade etmek istiyorum ki: Türkiye'de işgücü piyasasındaki gelişmeler, özellikle iş gücüne katılım oranı yüzde 49,6'dan yüzde 51,6'ya, istihdam oranı yüzde 44,4'ten yüzde 46,2'ye, işsizlik oranı ise yüzde 10,3 ile yüzde 10,5 arasında seyretmektedir. İş gücü ve istihdamdaki artış özellikle ifade etmek istiyorum ki, 23 milyon 818 binden 30 milyon 3'e -biraz önce- çıktığını bir taraftan işgücünde 7 milyon 95 bin, istihdamda ise 6,3 milyon artış sağlandığını ve son on yılda önemli bir gelişme ortaya koyduğunu da kaydetmek durumundayım.
İŞKUR'un kurumsal kapasitesi artırılarak hizmet sunumunda etkin bir yapıya kavuşturulmuştur. İŞKUR'a kayıtlı işsizlerin işe yerleştirilme oranı 2009'da yüzde 7 iken 2014'te yüzde 25,5, dikkatinizi çekmek istiyorum, bu rakamla 2015'te yüzde 41,8'e kadar başarılı bir şekilde ulaşmıştır. İŞKUR 2002-2015 arası açık iş sayıları karşılaştırılması ise hakikaten Türkiye'nin istihdam alanında geldiği nokta açısından önemli bir rakamı işaret etmektedir. 139 bin, 2002'de toplam açık iş sayıları, oysa 2015'te 2 milyon 30 bindir. Burada şunu ifade etmek istiyorum: İŞKUR, 2015 yılında 20.455 engellimizin istihdamına aracılık yapmıştır. Bu, özellikle gerek iş gücü piyasamızın kapsamasının genişletilmesi... Ve 2015 yılında işe yerleştirilenlerin her 3 kişiden 1'isi, 260.848'i kadınlardan oluşmaktadır.
İŞKUR, 2015 yılında 850 bin iş arayanı özel sektörde işe yerleştirmeyi hedeflemiş, memnuniyetle ifade etmek istiyorum ki 2015 yıl sonu itibarıyla kendi koyduğu hedefi geçmiş ve 880.194 kişiyi işe yerleştirerek hedefini aşmıştır. Yurt dışına işçi göndermeye de aracılık eden İŞKUR 2015 yılında toplam 31.960 kişiyi yurt dışına göndermiştir.
İşsizlerimize geçici gelir desteği temini amacıyla toplum yararına programları uygulamaya devam ediyoruz. Toplum yararına programlardan, 2007-2014 yılları arasında düzenlenen toplam 20.914 programdan 757.227 kişi yararlanmış; 2015 yılında 9.596 program uygulanmış, 234.941 vatandaşımız katıldıkları programları tamamlamıştır. İŞKUR'dan izin alarak faaliyetlerini sürdüren özel istihdam büroları aracılığıyla 2004-2015 yılları arasında 255.901 kişi; 2015 yılında ise 13.702 kişi istihdam edilmiştir.
İstihdam-sosyal koruma ilişkisinin güçlendirilmesi kapsamında tüm sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarında 973 İŞKUR hizmet noktaları kurulmuştur. Takdir edersiniz ki sosyal koruma ve istihdam arasındaki ilişkimiz Ulusal İstihdam Strateji'mizin en önemli ayaklarından, en önemli noktalarından bir tanesidir. 2015 yılında 22 istihdam fuarı ve 115 kariyer günü gerçekleştirilmiştir.
"Her işsizin bir iş ve meslek danışmanı olacak" anlayışıyla, parolasıyla çıktığımız bu yolda iş arayanlarla işverenler arasında bir köprü vazifesi görüyoruz. 2002'de 3.750 iş ve meslek danışmanı ile geçmişe kıyasla çok daha etkin ve yaygın hizmet sunmaktadır. 2002'de 40.744 iş ve meslek danışmanımızın iş yeri ziyareti sayısı 2015 yılında yaklaşık 12 kat artarak 477.606 gibi bir rakama kadar ulaşmıştır.
İş ve meslek danışmanları tarafından 2015 yılında 163.795'i engelli vatandaşlarımız olmak üzere 3 milyon 378 bin 449 bireysel görüşme gerçekleştirilmiştir. 21.884 eğitim ve öğretim kurumu da ayrıca ziyaret edilmiştir.
İŞKUR'un Meslek Seçimine Destek dergisini her yıl 1 milyon öğrencimizle ve ailelerimizle paylaşıyor, Uyuşturucu İle Mücadele Acil Eylem Planı kapsamında Yeşilay ile iş birliği ile personelimize eğitimler verilerek madde bağımlılarının iş gücü piyasasına entegrasyonu yolunda destek oluşturulmaktadır.
İşgücü Piyasası Talep Araştırmaları İPA ile düzenli olarak işgücü piyasası analizi yapıyoruz. Bu kapsamda, 2015 yılında 132.034 iş yeri ziyaret edilmiştir.
İŞKUR'un aktif iş gücü programlarından, mesleki eğitim kurslarından, işbaşı eğitim programlarından, girişimcilik eğitim programlarından ve özel projelerden 2003 yılıyla 2015 yılı sonuna kadar 1 milyon 682 bin 890 kişi faydalanırken yaklaşık 2,4 milyar TL kaynak ayrılmıştır. İŞKUR, mesleki eğitim kursları, işbaşı eğitim programları, girişimcilik eğitim programları ve özel proje uygulamalarına katılan kişi sayısını, bunu takdirlerinize sunuyorum: 2003 yılında 3.532 iken yine Ulusal İstihdam Stratejisi çerçevesinde oluşturduğumuz, istihdam ve eğitim bağlamında ortaya koyduğumuz politikalarla bu rakam sadece 2015 yılında 370.385 rakamına ulaşmıştır. Ve yine şunu ifade etmek istiyorum: Bu konuda 600 milyon 945 bin liralık da 2015 yılında bir harcama ortaya konulmuştur.
2003-2015 yılları arasında düzenlenen mesleki eğitim kurslarından 1 milyon 176 bin 492 kişi yararlanmış ve yaklaşık 1,7 milyar TL kaynak; girişimcilik eğitim programlarından 2005-2015 yıllarında 170 bin kişi katılmış, 46 milyon TL kaynak; işverenlerimize hiçbir maliyeti olmayan ve bizim çıktıları itibarıyla da en önemli istihdam politikalarından birisi olarak nitelendirdiğimiz bugün Avrupa'nın birçok gelişmiş ülkelerinin de örnek aldığı özellikle işbaşı eğitim programlarından 2009-2015 yıllarında toplam 336.314 kişi yararlandırılmış ve yaklaşık 625 milyon lira kaynak kullanılmıştır.
Uzmanlaşmış Meslek Edindirme Merkezleri bizim UMEM diye nitelendirdiğimiz Beceri'10 Projesi ile 2011 yılından günümüze kadar yaklaşık 202 bin vatandaşımızın meslek edinmelerine katkı sağlamış ve -bu rakam da manidar ve önemlidir- yüzde 80'lere varan bir istihdam oranı yakalanmıştır.
Engellilerimize kendi işlerini kurmaları kapsamında kuruluş ve işletme giderlerini de kapsayan 36 bin liraya kadar destek verilmektedir. Bu destekten 2015 yılında 419 engelli vatandaşımız yararlanmıştır.
Pasif iş gücü politikalarımız yani biraz önce bahsettiğim aktif iş gücü politikalarının yanı sıra pasif iş gücü politikaları kapsamında, işini kaybedenlere işsizlik ödeneği, kısa çalışma ödeneği, Ücret Garanti Fonu, iş kaybı tazminatı ödemeleri aracılığıyla da destek verilmektedir.
İşsizlik sigortası ödemelerinin başladığı 2002 yılı Mart ayından 2015 yılı sonuna kadar 4,3 milyon kişiye 10,6 milyar TL ödeme yapılmıştır. Kısa çalışma ödeneği uygulamasının başladığı 2005 yılından 2015 yılı sonuna kadar 227.265 kişiye 210 milyon lira ödeme yapılmıştır. Ücret Garanti Fonu kapsamında 2015 yılı sonuna kadar 59.157 kişiye yaklaşık 125 milyon lira ödeme yapılmıştır. İş kaybı tazminatı kapsamında 2002 yılından 2015 yılı sonuna kadar Özelleştirme İdaresinden aktarılan kaynak ile yaklaşık 33 bin kişiye 216 milyon TL ödeme yapılmıştır. İŞKUR, İşsizlik Sigortası Fonu'nu etkin bir şekilde yönetmektedir. Bugünkü İşsizlik Fonu oranımızı söylemeden önce, ulaştığı rakamı söylemeden önce 2002'de yaklaşık 4 milyar 901 milyondan bugün 93 milyar 74 milyona ulaşan bir rakama kadar gelmiştir.
ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Bakan, İşsizlik Sigortası Fonu hangi hükûmet döneminde?
BAŞKAN - Sayın Usta, müsaade edin lütfen sunum bitsin sonra, sunumunu tamamlasın Sayın Bakan sonra soracaksınız zaten.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - 2016 hedefimiz 103.279 toplam... Bu 2016 yılı hedefi olarak belirlenmiştir.
2023 hedeflerimiz doğrultusunda insan kaynağımızın mesleki yeterliliğe sahip olması için çalışıyoruz. İşçi-işveren meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütleriyle iş birliği içerisinde bugüne kadar toplam 759 meslek standardı hazırlanmış, dün itibarıyla 611'di, dün Resmî Gazete'de 13 meslek standardı daha kabul edilmiş, yayınlanmış; toplam 624 meslek standardıyla Resmî Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Yine, 2009 Eylül-2015 Aralık döneminde 15.010'u tehlikeli ve çok tehlikeli işlere ilişkin mesleklerde olmak üzere toplam 31.494 kişi, bu da dün itibarıylaydı, dün yine Resmî Gazete'de yayınlamasıyla birlikte 33.990 bugün itibarıyla mesleki yeterlilik belgesi verilmiştir. Bu da özellikle meslek, meslekleştirme ve beceriyle ulusal istihdam politikaları arasındaki ilişkiyi anlatma açısından çok önemli bir politika sonucudur.
Mesleki yeterlilik sürecinde uzmanlaşmaya dönük attığımız adımlarla genç nüfusumuzun iş gücü piyasasında stratejik hâle gelmesi en temel hedeflerimizden birisidir.
Bu esnada Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın ve Hükûmetimizin en önemli hedefi olarak ortaya koyduğumuz süreç muhakkak ki kayıt dışı istihdamadır. Kayıt dışı istihdama kayıtsız kalmadığımızı ve 2002 yılında yüzde 52,14, tekraren ifade etmek istiyorum, kayıt dışı istihdam konusunda 2002 yılında yüzde 52,14 olan oranımız bugün 2015 Ekim itibarıyla sürekli azalan bir ivme ortaya koymakta ve yüzde 33,61'e varmıştır. Şunu tekraren söylüyorum: Kayıt dışı istihdamla mücadele kapsamında 2008 Mayıs-2015 Aralık döneminde toplam 2 milyon 97.921 çalışanla 160.133 iş yerinin kayıt dışı olduğu tespit edilip bunlar kayıt altına alınmışlardır. Bu konuda ne kadar bir disiplin içerisinde olduğumuz ve titiz bir çalışma gösterdiğimiz de aşikârdır.
Denetim, rehberlik ve kayıt dışı istihdamla mücadele faaliyetleri 1.543 müfettiş ve 1.285 sosyal güvenlik denetmeni eliyle yürütülmektedir. Rehberlik ve denetleme faaliyetlerinden birkaç rakamı huzurunuzda sunmak istiyorum: Denetlenen iş yeri sayısı toplam 82.106, bunlar 2015 rakamlarıdır. Kaçak tespit edilen iş yeri sayısı 9.047, denetlenen sigortalı sayısı 2 milyon 861 bin 150, sahte iş yeri sayısı 1.897, kayıt dışı sigortalı sayısı 38.261, tespit edilen sahte sigortalı sayısı 65.297, incelenen iş kazası sayısı 7.324 ve incelenen hastane sayısı 233. Hastalıkta sağlıkta, gençlikte yaşlılıkta tüm Türkiye'nin güvencesi olarak Sosyal Güvenlik Kurumunu milletimizin hizmetine sunmak en temel görevlerimizden bir tanesidir. Sosyal güvenlik reformuyla nüfusumuzun yüzde 98'ini sosyal güvenlik şemsiyesi altına aldık. Hastane kapılarından geri dönüşleri bitirdik. Vatandaşlarımızın sadece kimlik belgeleriyle tüm sağlık kuruluşlarından hizmet almalarını sağladık. Eczane kuyruklarına son verdik, ilaca erişimi kolaylaştırdık. Malullük şartlarını kolaylaştırdık. 18 yaş altındaki bütün çocukların ücretsiz sağlık yardımlarından yararlanmasını sağladık. Sosyal güvenlikte büyük bir devrim gerçekleştirdik. Genel sağlık sigortasıyla bugün, Amerika'nın, Avrupa'nın gelişmiş ülkelerin yapamadığı çok önemli bir adımı sosyal güvenlik sistemimizde ve bütün paydaşlarımızda gerçekleştirmenin onuruyla karşınızdayız. Özellikle vatandaşlarımızın sağlık hizmetlerine eşit şartlarda ulaşmasını sağladık.
Sosyal Güvenlik Kurumunun 2015 yılı sonu itibarıyla gelirleri 220 milyar 102 milyon lira, giderleri 231 milyar 546 milyon lira, açığı ise 11 milyar 444 milyon lira olarak gerçekleşmiştir. 2016 yılı Sosyal Güvenlik Kurumu gelirlerinin 265 milyar 113 milyon TL, giderlerinin 276 milyar 422 milyon TL, finansman açığının ise 11 milyar 309 milyon TL olarak gerçekleşmesi beklenmektedir.
Toplam prim gelirlerinin emeklilik ve sağlık giderlerini karşılama oranı 2014 ve 2015 yıllarında sırasıyla yüzde 71,6 ve yüzde 75,4 olarak gerçekleşmiştir. Buradaki rakamı da huzurunuzda takdirlerinize sunuyorum. Özellikle 2014 ve 2015 arasında eğer toplam prim gelirlerinin harcamalara olan emeklilik ve sağlık gelirlerine oranının yüzde 71'lerden yüzde 75'lere çıkması, bu dönem içerisinde ortaya konulan disiplinin ve ortaya konulan çalışmanın ne kadar da tutarlı olduğunun en önemli delilidir. Bu oranın 2016 yılında yine artarak devam etmesi ve yüzde 77,1 oranına gelmesi bizim öngörülerimiz arasında bulunmaktadır.
SGK mali durum, bütçe, gelir-gider ve açık kavramlarla ilgili biraz önce değerlendirmelerimi ortaya koydum ama her birimizin daha iyi incelemesi kaydıyla 43 no.lu slaytta çok net bir şekilde ortaya konulmuş olan toplam rakamlar belirlenmektedir.
Burada önemli bir rakamı daha sizinle paylaşmak istiyorum: SGK açığının SGK bütçesine oranı 2002 yılında -bunun da altını çizerek söylüyorum- yüzde 28,46 iken; bu oran 2015 yılında yüzde 4,94'e düşürülmüştür. SGK açığının gayrisafi millî hasılaya oranı yani birincisi bütçe içerisindeki oranı yüzde 28'lerden yüzde 4,94'e, ikincisi ise gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 2,27'den 0,51'e... Burada dikkatinizi çekmek istediğim bir konu ise, sosyal güvenlik reformunun rakamlarımıza ve sosyal güvenlik sistemimize nasıl da pozitif yansıdığıdır. Yani, 2002, 2003, 2004, 2005, 2006, 2007 seviyesinde ve hatta 2009'a kadar sosyal güvenlik reformunda 2,27'den 3'lere kadar olan yükselme sosyal güvenlik reformunun ortaya koyduğu onlu politikalarla birlikte ciddi bir şekilde 0,58 rakamına kadar düşmüş, inşallah, 0,51 rakamıyla birlikte 2016 yılında ciddi bir iyileşmeyi de sağlayabilecek ölçüdedir. Bütün bunların yanı sıra mali açıdan sürdürülebilir sosyal güvenlik sistemi hedefine hızlı bir şekilde ilerlediğimizi ifade etmek istiyorum.
Yine, biraz önce, özellikle prim gelirleri, emekli aylıkları ve sağlık giderleriyle ilgili verdiğim rakamlar 48 no.lu slaytta açık bir şekilde ifade edilmektedir.
En önemli meselelerden bir tanesi ise, bu konuda hepimizin üzerinde durmak zorunda olduğumuz, özellikle Plan ve Bütçe Komisyonumuzun, özellikle ekonomi yönetimimizin takip etmek zorunda olduğu, gelecek nesillerimiz için de her birimiz açısından önemli olan aktif-pasif sigortalı sayısıdır. Elbette ki, aktif sigortalı sayısı 2002 yılında 12 milyon 8 bin iken, 2015 yılı Kasım ayı itibarıyla 20 milyon 778 bine ulaşmıştır. Pasif sigortalı sayısı ise dosya bazında 2002 yılında 5 milyon 888 bin iken 2015 yılı Kasım ayında 10 milyon 660 bine ulaşmıştır. Buradaki rakam da aslında sosyal güvenlik reformuna ne kadar ihtiyacı olduğunun ve bu sosyal güvenlik reformunun ne kadar sürdürülebilir olmak zorunda olduğunun en temel delillerinden birisidir. Rakamlar ortadadır ve nettir. Yani özellikle 4/A'lılarla ilgili söylemek istiyorum, 2002'deki aktif-pasif oranı 1,93 iken yani 1990 yılı sonrası oluşturulan erken emeklilik sisteminin sonuçları henüz sisteme yansımamışken, bir şekilde daha fazla yükselmeyi, aradaki yıllarda görüyor ve ciddi bir şekilde düşmeyi net bir şekilde görüyor ama 2008-2009 yıllarından sonra da aktif-pasif oranındaki yükselmeyi de net bir şekilde buradan, yani 50'nci grafikten okuyabilme şansına sahip olabiliyoruz. 2002'de 1,93; 2009'da 1,96; 2015 Kasımda da 2,31 ve ortalamada toplamda 2,04. Dikkat ederseniz, 2009 Kasımda 1,78 yani aktif-pasif oranını bozucu bir dengeden, bugün aktif-pasif oranını yükseltici bir dengeye, ki belki de sosyal güvenlik sistemimizin geleceği açısından, gelecek nesillerimiz açısından önümüzdeki elli yıllara, yüz yıllara sirayet edebilecek en temel oranlardan bir tanesi ve bir akreditasyon oranı olarak, kritik bir oran olarak burada huzurlarınızda ifade etmek istiyorum.
Sosyal Güvenlik Kurumumuzun çalışanlarına, bu reformu gerçekleştirenlere, bu reformu ortaya koyanlara tekrar huzurunuzda teşekkür ediyor ve gelecek nesillerle ilgili ortaya atmış oldukları bu olumlu adımın ve davranışın da önümüzdeki dönemlerde bütün siyasi hükûmetler tarafından devam ettirilmesini de Türkiye'nin geleceği açısından ve sosyal güvenlik sistemi açısından önemli olduğunun bir kez daha altını çizmeyi önemli görüyorum.
Emeklilerimizi esnafa ezdirmediğimizi ifade etmek istiyorum. Özellikle 2002 Aralık ayında 257 lira alan bir SSK işçisi yüzde 402,6 artışla bugün 1.292 lira almaktadır. Yine -bu da 52 no.lu slaytta vardır, bütün rakamları tek tek söyleyip zamanınızı almak istiyor değilim- Tarım SSK'lı 216 lira alırken 2002 Aralıkta bugün yüzde 484 bir artışla 1.263 lira almaktadır. BAĞ-KUR'lu esnaf 148 lira almaktayken 2002 Aralık ayında yüzde 678,2 artışla bugün 1.157 lira almaktadır. Yine, Emekli Sandığı emeklimiz 376 lira 2002 Aralık ayında alırken yüzde 329,7 artışla bugün 1.618 lira almaktadır. Enflasyona ezdirmediğimiz, her bir kesimde enflasyonun çok üzerinde reel artışlarla bunları sağladığımız da rakamlarda net bir şekilde ifade edilmektedir.
Emeklilerimize bu yıl, 2016 yılında yine -burada ortaya konulan takdirle birlikte- 1.200 lira seyyanen zam verilmesini de Hükûmet olarak sağlamış bulunmaktayız. Hizmetlerimizi vatandaşlarımızın ayağına kadar götürdük. 408 sosyal güvelik merkezi, 35 sağlık sosyal güvenlik merkezi, 82 adet mali hizmetler sosyal güvenlik merkezi olmak üzere toplam 525 sosyal güvenlik merkezi ve 17 mobil sosyal güvenlik merkeziyle vatandaşlarımızın hizmetindeyiz.
Yine, sigorta prim teşviklerinde 2004 yılından 2015 yılı Kasım ayı sonuna kadar 57 milyar 739 milyon TL kaynak ayırdığımızı bir kez daha huzurunuzda ifade etmek istiyorum. Tüm vatandaşlarımızın özel sağlık sunucularından da hizmet alımının yolunu açtık. Sosyal Güvenlik Kurumu sağlık harcamaları ilaçta özellikle 2015 yılında 18 milyar 895 milyon, tedavide 39 milyar 557 milyon, devlet hastanelerine ödememiz 23 milyar 858 milyon, üniversite hastanelerine ödememiz 7 milyar 87 milyon, özel hastanelere ödememiz 8 milyar 617 milyon ve toplam 59 milyar 411 milyon civarında 2015 yılında ödeme gerçekleştirdik.
2016 bütçemiz ise, ilaç 21 milyar 406 milyon, reçete bedeli 150 milyon, tedavi 43 milyar 635 milyon, devlet hastanesi ödemesi 27 milyar, üniversite hastaneleri 7 milyar 580 milyon, özel hastaneler 9 milyar, diğer sağlık giderleri ise 876 milyon yani 59 milyar 411 milyondan 66 milyar 67 milyona toplam Sosyal Güvenlik Kurumu sağlık harcamalarını bütün unsurlarıyla beraber çıkarmayı ve bununla beraber 2016 yılını tamamlamayı öngörüyoruz.
Çalışma hayatının kronikleşmiş sorunlarına yenilikçi çözümler üretiyoruz. Bir başka konuya geçiyoruz. Özellikle çalışma hayatıyla ilgili alt işveren konusunda önemli düzenlemelere imza attık. 6552 sayılı Kanun'la özellikle kamuda çalışan alt işveren işçilerimizin özlük hakları yasal güvenceye kavuşturulmuştur. Alt işveren işçilerimizin kıdem tazminatı, yıllık izin kullanımları, ücretlerinin tam ve zamanında ödenmesi sağlanmış, yapacakları toplu iş sözleşmelerinden kaynaklanan ücret farklarının idare tarafından ödeneceği hükme bağlanmıştır. Çalışan anneler, hem çocuklarına zaman ayıracak hem de çalışmaya devam edecek.
Tekraren Plan ve Bütçe Komisyonuna teşekkür ediyorum çünkü bu oluşturulan kanunla bu önerimiz buradan kabul görmüş ve geçen günlerde Sayın Cumhurbaşkanımızın onayıyla Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve Türkiye'de belki de çok önemli ve beklenen bir kanun daha vatandaşımızla, annelerimizle, özellikle bu kanunu bekleyenlerle buluşturulmuştur.
Burada Plan ve Bütçe Komisyonu bu kanunun tüm detaylarını haiz olduğu için birkaç cümleyle müsaade ederseniz burayı geçmek isterim çünkü bunu hep beraber tartıştık, konuştuk, üzerinde değerlendirmeler yaptık.
Özellikle kadın işçilerin kullandıkları analık izni sonrasında ilk çocuk için 60 gün, 2'nci çocuk için 120 gün, 3'üncü çocuk için de 180 gün süreyle günlük çalışma süresinin yarısına kadar azaltabilme imkânı tanınmıştır. Bu, aynı zamanda 6 yaşına kadar, çocuğun okula başlayacağı süreye kadar devam ettirilecektir. Bunun ebeveyn için de mümkün olduğu ve ebeveyn için de oluşması aslında çalışma hayatımızın hangi noktaya kadar getirildiğinin en önemli sonuçlarından birisi olarak ortada durmaktadır.
Sendikal hayat, sendikal hayatla ilgili de toplu görüşmeden toplu sözleşmeye geçilmesi ve kamu görevlilerimize toplu sözleşme hakkı verilmesi de geçtiğimiz dönemlerde attığımız devrim niteliğinde en önemli adımlardan bir tanesidir. 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu'na göre 175 kamu görevlileri sendikası ve 10 konfederasyon faaliyet göstermektedir. Sendikalaşma oranı yüzde 71'dir yani 2 milyon 354 bin 314 kamu görevlisinin toplam 1 milyon 679 bin 028'i bugün kamu görevlisi sendikalarına üye olarak bulunmaktadır.
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'na göre, 226 işçi ve işveren sendikası, 4 işçi ve 1 işveren konfederasyonu faaliyet göstermektedir, sendikalaşma oranı yüzde 12'dir. 12 milyon 663 bin 783 yani sendikalı olabilecek iş gücü sayımızdır bu. Toplam 1 milyon 514 bin 53 üye sayısı vardır.
Burada bir değerlendirmeyi de söylemek istiyorum: Dün ziyaret ettiğim ve kongresinde olmak istediğim Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonunun, 2013 yılında baskı olarak ortaya konulan ve değerlendirilen cümleleri parantez içine alarak söylüyorum, bugünkü üye sayısı 144 bindir yani 2013'te çok baskı ortaya koyuldu -son üç yılda- bugün bu 144 bine gelmiş değildir. Sendikal hayatın her birine eşit bir şekilde davranılmaktadır ve 100 binden 144 bine çıkmış bir kapasite 2013 yılından bugüne kadar oluşturulmuştur.
Sendika üyeliğinde e-devlet sistemine geçilerek işçilerimizin sendika üyelik işlemlerinin kolaylaştırılması hem iş gücü sendikalarımız açısından hem iş gücümüz açısından, işçimiz açısından hem de iş yerleri açısından yıllardan beri istenen ama bir türlü gerçekleştirilmeyen, adım atılan dönüşümlerden bir tanesidir. Bu arada, asgari ücrette yaş ayrımına da son verdik.
Bir konuyu daha ifade etmek istiyorum: Yine 1 Kasım seçimlerinden önce vatandaşlarımıza söz verdiğimiz 1.300 liralık asgari ücreti de yine sosyal paydaşlarımızla sosyal diyalog ortamında bir araya gelerek gerçekleştirmenin huzuruyla beraber sizin önünüzdeyiz. Bin liradan 1.300 liraya çıkmış bir asgari ücret konusunda da bu konuyu gerçekleştiren bir Hükûmet olmanın onuruyla buradayız. 2002 yılında 184,25 lira olduğunu da bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Yabancı çalışma izinleri: Türkiye, gelişen ekonomisi ve istihdam imkânlarıyla, uluslararası iş gücünün dolaşımı açısından kaynak ülkeden hedef ülke konumuna gelmiştir yani Türkiye, artık sadece iş gücü transfer edilen, ucuz iş gücü transfer edilen bir ülke değil, çalışma standartları açısından yabancıların da gelip çalıştığı bir ülke konumuna gelmiştir. Bunun da rakamları çok açıktır. 2011'de sadece izin başvurusu 20.677, izin 17.467; 2015 başvuru 75.041, izin 64.563. Bu, çalışma hayatımızın, standartlarımızın, bu demokrasimizin, hukukumuzun aslında ne kadar da dünya ülkeleriyle paralel bir şekilde yürüdüğünün en önemli ispatlarından bir tanesidir.
Geçici koruma sağlanan yabancıların yasal bir biçimde çalışma hayatına katılmalarına imkân sağladık. Buradaki ifadelerimizin de Suriye'den gelmiş kardeşlerimizle ilgili olduğu açık ve nettir ve yaklaşık bugün 2 milyon 500 binin üzerine çıktığı, tahmini oranlarımıza göre çalışma çağındakilerin 1 milyon 200 bin civarında olduğu ve bunların içerisinden de yaklaşık 300 bin-350 bin civarındakinin çalışabileceğini öngördüğümüz ama her birinin çalışma izninin yine yaptığımız, özellikle Bakanlar Kurulumuzun ortaya koyduğu bir kararla her birinin Çalışma Bakanlığınca beraber gerçekleştirilebileceği ve izninin oradan verilebileceği bir durumu da sizinle paylaşmak istiyorum.
İş sağlığı ve güvenliğinde yeni dönem: İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu (6331) Haziran 2012. Bu da Türkiye'de çalışma hayatının yüz akı ve bizim gelişmişlik perspektifimizin en önemli kademelerinden bir tanesidir ve münhasır bir İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 6331'le çıkmış bulunmaktadır.
Yine ifade etmek istiyorum, sadece bunu çıkarmakla bırakmayıp, bunun tüm parametrelerini, tüm dayanaklarını ve tüm araçsallarını iş hayatında ve çalışma hayatında ortaya koymaya devam ediyoruz ve ortak sağlık ve güvenlik birimlerinin sayısını da bu sebeple 2.096'ya kadar ulaştırmış durumdayız.
A sınıfı iş güvenliği uzman belgesi yani İş Sağlığı ve Güvenliği Kayıt, Takip ve İzleme Programı'yla tanımlı bu konudaki profesyonel belge sayılarından A sınıfı 15.415, B sınıfı 8.787, C sınıfı 67.410, toplam uzman sayısı 91.612. Yine en önemli unsurlardan bir tanesi, iş yeri hekimliği belge sayısı da 28.810, toplam profesyonel belge sayısı 120.422. Bunu da sadece biz gerçekleştirmiyoruz, akredite ettiğimiz kuruluşlar vasıtasıyla da bunu sağlamaya çalışıyoruz.
Aynı zamanda iş sağlığı ve güvenliği ve kayıt dışı özellikle 2016 yılında yine üzerinde duracağımız, yoğunlukla üzerinde duracağımız alanlardan bir tanesidir ama gelecek nesillerimize eğitimlerinde ve öğretimlerinde bu farkındalığı anlatmak bizim politikalarımızın başında gelmektedir ve yine yurt dışı işçi hizmetleri... Yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın da her zaman yanında olduğumuzu, 29 ülkede 57 adet yurt dışı teşkilatı birimiyle vatandaşlarımızın hizmetinde olduğumuzu, her yıl ortalama 400 bin vatandaşımıza da yurt dışında ulaştığımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Avrupa Birliği Katılım Öncesi Mali Yardım Aracının ana bileşenlerinden biri olan İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi Operasyonel Programı'nı başarılı bir şekilde yürütüyoruz ve bu konuda IPA kapsamında Avrupa Birliği ve Ülkemiz ortak katkısıyla yürütülen İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi Operasyonel Programı çerçevesinde 509 milyon avroluk fon tahsis edilmiş ve gerçekleştirilen projelerle yaklaşık 700 bin vatandaşımıza ulaşılmıştır. Bu konuda arkadaşlarımızı tebrik edeceğimiz, Bakanlığımızı tebrik edeceğimiz bir rakam da bu 509 milyon avro aslında toplam bize tahsis edilenin yüzde 92'sidir ki "yüzde 92" rakamı burada bu konuda ne kadar tespit edilen ne kadar olumlu ve ne kadar sahayı yansıtabilen projelerin bir şekilde oluştuğudur. Hem proje ortaya koyanlara hem bu projelerin uygunluğunu veren tüm arkadaşlarımı huzurunuzda tekraren kutlamak istiyorum.
2012 yılından bu yana, Bakanlığımız, genç istihdamının desteklenmesi, mesleki eğitimin niteliğinin geliştirilmesi, kız çocuklarının okula devam oranlarının artırılması, kayıtlı istihdamın teşviki, hayat boyu öğrenme imkânlarının geliştirilmesi, dezavantajlı kişilerin iş gücü piyasasına katılımı ve toplumsal entegrasyonu konularında birçok hibe programını başarıyla gerçekleştirmiştir.
Şimdi bir başka konuya geçiyoruz. Kamuda nitelikli personel istihdamına önem veriyoruz. 2016 yılında yaklaşık 97 bin kamu görevlisi ataması gerçekleştirilecektir. Sadece şu rakamları vereyim ama 81'inci slaytta yani size sunduğumuz sunumun 81'inci sayfasında tüm detaylar net bir şekilde vardır. Memur (657) 2 milyon 489 bin 668, hâkim ve savcılar 15.915, öğretim elemanları 126.168, sözleşmeli personel 107.110.
Bugün toplam kamu personelinin statülere göre dağılımını okuyorum: Sürekli işçi 251.766, geçici işçi 22.742, 657 4/C geçici personel 23.220, kapsam dışı personel 3.580, askerî personel 237.040, banka personeli 61.877; toplam 3 milyon 339 bin 086 kamu personelimiz bulunmaktadır.
2002 yılı ile 2015 yılları arasında bazı mesleklerin sayısal değişimi: Bu da şunun için önemlidir: Bu, özellikle Plan ve Bütçe Komisyonunu da sürekli olarak tanık olduğu, Türkiye'nin öncelik verdiği politikaların devlet personelinde neye yansıdığının tam olarak karşılığı odur. Öğretmen 516.242'den 893.792'ye kadar çıkmış, hemşiremiz 38.633'ten 117.894'e kadar yükselmiş ve hâkim ve savcımız da 7.822'den 15.915'e, polis memurumuz da 155.235'ten 239.954'e kadar yükselmiştir. 11.863'ten uzman tabibimiz 34.684 rakamına yükselmiştir. Evet, kamuda istihdamda engelleri kaldırdık, evet, 2002 yılından 2015 yılına kadar kamu kurumlarında istihdam edilen engelli memur sayısı, bu da bizim ulusal istihdam stratejimizin en önemli ayaklarından bir tanesidir. Yani kadın, çocuk ve engelli özel politika gerektiren gruplara yönelik atacağımız adımlar burada da 5.777 2002'ye kadar, bugün 43.959 2015 yılına kadar toplam engellimizi kamuyla buluşturduk. Sosyal hizmet kurumlarından yararlanan çocuklarımızın 1.877'sini kamuda işe yerleştirdik. Memurlarımızı enflasyona ezdirmedik. Kamu görevlileri ve emekli aylıklarının 1 Ocak 2016 tarihinden geçerli olmak üzere ilk altı ayda yüzde 6, ikinci altı ayda ise yüzde 5, 1 Ocak 2017 tarihinden geçerli olmak üzere ise ilk altı ayda yüzde 3, ikinci altı ayda ise yüzde 4 oranında artacağını kamu görevlilerimizle birlikte ve onların sendikal örgütlenmeleriyle birlikte paylaşmanın burada huzuru içerisindeyiz. Şunu ifade etmek istiyorum: Memur maaşları 2002'de en düşük 392 ve 578, 2016 ise devlet memurunun 2.365 ve 2.806. Burada da hangi noktaya geldiğimiz bir şekilde rakamlarla belirlenmektedir.
Modern Enderun: Türkiye Doğu Amme İdaresi Enstitüsü. Evet, bizim çok önem verdiğimiz ve ortaya koymuş olduğu çalışmalarla da uzun yıllardan beri Türkiye'de çok önemli alanlarda hizmet veren ciddi bir enstitümüz. Evet, burada kısa süreli eğitim programları ve katılımcı sayılarıyla ilgili bir bilgi sunmak istiyorum. Bahsettiğim bu programlardan bugüne kadar 5.115 yüksek lisans ve doktora öğrencisi mezun olmuştur, 2015'te ise rakam 10.743'tür, toplam ise 45.169 katılımcı sayısı ve toplam 158 semineri 2015'te, toplam tüm yıllarda 981 seminerle birlikte de çok önemli bir görevi TODAİE çok yetkin bir şekilde devam ettirmektedir. Çalışma hayatına yönelik...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan, verdiğim ek süre de bitti, bir beş dakika ilave süre veriyorum, lütfen toparlayınız.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Sayın Başkan, herhâlde beş veya yedi dakikada bitecektir, öyle zannediyorum, bitti çünkü.
Çok teşekkür ediyorum.
Çalışma hayatına yönelik eğitimlerle kurumsal ve bireysel gelişime katkı sunuyoruz. ÇASGEM'de 2015 yıl sonu itibarıyla çalışma hayatı ile iş sağlığı ve güvenliği konularında toplam 273 eğitim programı düzenlenmiş, düzenlenen bu eğitimlere 15.352 kişi katılmıştır. Vatandaşlarımızla sürekli iletişim hâlinde bulunduğumuz Alo 170, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın konu başlıklarından bir tanesidir. Vereceğim rakam aslında sadece demokrasinin, sadece çalışma hayatının kendi bulunduğu kriter değil bunun toplumun bütün hayata yaygınlaştırıldığının çok önemli delillerinden ve ispatlarından birisidir yani cevap verme sorumluluğu, millete karşı sorumlu olma yükümlülüğü en önemli ifadelerden bir tanesidir. Bugün Alo 170'te Çalışma ve Sosyal Güvenlik İletişim Merkezinde 31 Aralık 2015 tarihine kadar Kasım 2010'dan bugüne kadar, 34 milyon 426 bin 355 çağrı karşılanmıştır. Bu, çok önemli bir rakamdır ve buradaki titizliğimizi ve kriterlerimizi aynı ölçüde devam ettirmek istiyoruz.
Yeni ufuklara doğru hedeflerimiz: İŞKUR aracılığıyla 2016 yılında 2 milyon 350 bin açık iş toplamayı, 1 milyon iş arayanı özel sektörde işe yerleştirmeyi hedefliyoruz. Yani 880 bin rakamımızı 1 milyona çıkarmayı hedefliyoruz. Kayıt dışıyla mücadele kapsamında denetlenen iş yeri sayısı 2016 yılında bir önceki yıla göre yüzde 50 yükseltilecektir. Kamu yönetiminin etkinlik ve verimliliğinin artırılması için kamu personel reformu çalışmaları başlatılacaktır. İş kazası ve meslek hastalıklarının azaltılması, önleyici bir yaklaşımla iş güvenliği kültürünün oluşturulması amacıyla bilinçlendirme, denetim ve rehberlik hizmetleri aralıksız devam edecektir. "İşte güven, işte güvence" başlığıyla oluşturduğumuz çalışma hayatında ve iş gücü piyasasında güvenceli esneklik sağlanması için gerekli hazırlıklar tamamlanacaktır. 2016-2018 orta vadeli program doğrultusunda 2018 yılında istihdam oranını yüzde 47,4'e. iş gücüne katılma oranını yüzde 52,4'e yükseltmeyi, tarım dışında ilave 2 milyon 365 bin kişilik istihdam oluşturmayı hedeflemekteyiz. Biraz önce bahsettiğim, çokça zikrettiğim Ulusal İstihdam Stratejimiz çerçevesinde eğitim-istihdam ilişkisini güçlendirmek, iş gücü piyasasında güvence ve esnekliğin sağlanması, özel politika gerektiren grupların istihdamının artırılması ve istihdam ve sosyal koruma ilişkisinin güçlendirilmesi temel hedeflerimizdendir.
İşsizlik oranını yüzde 5'e 2023, istihdam oranını yüzde 55'e 2023, tarım dışı sektörde kayıt dışı istihdam oranını yüzde 15'in altına düşürmeyi 2023, kadınların iş gücüne katılma oranını yüzde 41'e çıkarmayı hedefliyoruz 2023.
2016 yılı mali büyüklükleri: Bakanlığımızın 2016 yılı toplam bütçesi 38 milyar 389 milyon 157 bin TL'dir Bakanlığımız merkez ve yurt dışı teşkilatı toplam harcamaları için 281 milyon 853 bin TL ödenek talep edilirken, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına Bakanlık bütçesinden SGK finansman açığı için 11 milyar 308 milyon 977 bin TL, işveren prim indirimi için 13 milyar 40 milyon 754 bin TL, sandıklara ilişkin teşvik ödemeleri için 342 milyon 328 bin TL, işverene asgari ücret desteği için 9 milyar 475 milyon TL. Burada bir parantez açmak istiyorum Sayın Başkan, burada yapmış olduğumuz etki analizlerinde biliyorsunuz 11,4 milyona asgari ücretin işveren desteğini söyledik yani "Niye burada 9 milyar 475 milyon TL?" derseniz, şundan: Mahsuplaşma mart ayından başlayacağı için önümüzdeki yıla devredecek, önümüzdeki yıla devredeceği için bu bütçede ancak 9 milyar 475 milyon TL'sini huzurlarınıza getirdik. "1,9 milyar TL'lik kısmı 2017 yılının ikinci ayına yansımaktadır." diye bir not da arkadaşlarımdan geldi.
Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğüne: Cari transferler için 321 milyon 356 bin TL, sermaye transferi için 85 milyon 975 bin TL, İşsizlik Sigortası Fonu Hazine Prim Katkısı için 3 milyar 517 milyon 592 bin TL olmak üzere toplam 3 milyar 924 milyon 923 bin TL.
Merkezî yönetim bütçesi içinde yer alan Bakanlığımıza bağlı kurumların bütçe büyüklükleri aşağıdaki şekildedir:
Devlet Personel Başkanlığı:
Gider Bütçesi 29 milyon 753 bin TL, Türkiye ve Ortadoğu Amme idaresi Enstitüsü; Cari transfer 13 milyon 108 bin TL, sermaye transferi 2 milyon 214 bin TL. Gider Bütçesi 16 milyon 742 bin TL, Gelir Bütçesi 16 milyon 742 bin TL.
Mesleki Yeterlilik Kurumu:
Gider Bütçesi 16 milyon 498 bin TL, Gelir Bütçesi ise 13 milyon 498 bin TL.
Merkezî Yönetim Bütçesi içerisinde Bakanlığımız bütçe büyüklüklerinde gösterilmeyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı ve ilgili kuruluşlara ait mali büyüklükler: Toplam büyüklük Merkezî Yönetim Bütçesinin 344 milyon 846 bin lira. Bakanlık Merkez ve Yurtdışı Teşkilatı 281 milyon 853 bin. Devlet Personel Başkanlığı 29 milyon 753 bin. Türkiye ve Orta Doğu Amme idaresi Enstitüsü 16 milyon 742 bin. Mesleki Yeterlilik Kurumu 16 milyon 498 bin.
Merkezî Yönetim Bütçesine Dâhil Olmayanlar, yani bizim şu anda Sosyal Güvenlik Kurumu gibi, Türkiye İş Kurumu gibi, Amele Birliği gibi 282 milyar 393 milyon 325 bin. Bizim merkezî yönetim bütçesine dâhil olmayanlar. Sosyal Güvenlik Kurumunun 276 milyon 422 milyon. Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü (İşsizlik Sigortası Fon Bütçesi hariç) 5 milyar 825 milyon 400 bin. Amele Birliği Biriktirme ve Yardımlaşma Sandığı 145 milyon 925 bin. Genel toplam 282 milyar 738 bin 171.
Öncelikle, Sayın Başkan, hem dinleme sabrı gösterdiğiniz için hem şahsım adına hem burada bulunan ve bu çalışmaları gerçekleştiren mesai arkadaşlarım adına teşekkür ediyorum. İnşallah bu bütçemiz ve bu bütçemiz çerçevesinde, 2016 yılında hedeflediğimiz çalışmalara ulaşacak, çalışma hayatı içerisinde ortaya koyduğumuz stratejileri gerçekleştirebilecek ve 2017 yılında Allah nasip eder de buraya gelirsek veya buraya Çalışma Bakanlığı geldiğinde, bunları çok büyük bir anlam içerisinde anlatma kabiliyetine sahip olabileceğiz.
Konuşmanın başında, dün, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonuna yaptığımız ziyaret ve bu ziyaret çerçevesinde gerçekleştirilen olaylar ve değerlendirmeler, çok tabiidir ki, burada ortaya konuldu ve birtakım değerlendirmeler de yapıldı.
Burada şahsımla ilgili söylenen sözü kabul etmiyor ve bunun hem nezaket sınırları içerisinde olmadığını belirtiyor hem de inşallah yakın bir dönem içerisinde ilgili milletvekili arkadaşımızın hem bu ülkenin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak hem de bu ülkenin bir ferdi olarak özür dilemesini bekliyorum.
İkincisi: Ben, oraya, şahsi bir değerlendirme için veya bir siyasal aktivasyon için gitmiş değilim, sorumlu olduğum ve görevli olduğum için gittim. Ben siyasi hayatın içerisinden geliyorum. Siyasi hayatın içerisinde her bir milletvekilimiz, her bir siyasi aktör, hangi komplikasyonlarla karşı karşıya kalabileceğini hesap eder. Çok doğaldır ki, ömrümüzde ilk kez birtakım değerlendirmelerle de karşılaşmıyoruz. Ne kadar bilirsiniz, bilmem, ama hayatımda ilk kazandığım kongre, 1995 yılında, Gaziosmanpaşa İlçe Başkanlığı Kongresi'dir. İlçe başkanı değildim ve bu büyük kongre de aslında Hamza Yerlikaya Spor Salonu'nda gerçekleştirildi ve oradaki atmosfer, bilmenizi istiyorum ki, karşılaştığımız birçok atmosferden daha gergindi. Yani parti içi siyasi mekanizmalar ve tartışmalardan gelen insanlar bunları çok doğal olarak yaşarlar, yaşamaları da doğaldır. Ta, nereye kadar? Hayatımın her noktasında il başkanlığı yaptım. Oradaki kongrede de karşımda adaylar vardı, hem de partimizin en önemli kişileriydi. Genel başkanlık adaylığında bulundum, orada da onlarca aday, kıyasıya eleştirmeler oldu. Biz bunların hepsini büyük bir sabırla dinlemek durumundayız. Bu doğrudur da. Mesele şahsımız olunca, mesele esasa taalluk eden konular olunca, çok doğaldır ki, biz bunları dinlemekle yükümlüyüz, sorumluluğumuz. Eğer buralardan sabırla çıkarsan devlet yönetimine talip olursun, buradan sabırla çıkamazsan en kritik zamanlarda ortaya konulacak süreçlerde doğru karar verebilme mekanizmasını geliştiremezsin. Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetmek, burada karar, irade ortaya koyabilmek öyle kolay bir iş değildir, olmamalıdır da zaten. Şimdi, lütfen, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak dün orada karşı karşıya kaldığımız tablonun benim açımdan çok sevindirici olduğunu mu düşünüyorsunuz? Böyle mi olması gerekir? Yani, yarın, tekrar masada, sosyal diyalog ortamında karşı karşıya kaldığımızda o insanlarla, böyle bir tablodan çıkmış Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak karşı karşıya kalmanın kolay olduğunu mu düşünüyorsunuz? Elbette ki değildir. Ama ben görevim icabı oraya gittim, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak oraya gittim, geçmişin ve geleceğin tercümesini orada çalışan işçilerimizle birlikte paylaşabilmek adına oraya gittim, doğrusu da budur. Ve giderken -bir hassasiyetimi daha paylaşmak istiyorum- son gece dâhil, ondan öncekileri söylemiyorum, "Acaba bir tatsızlık olursa, benim gelmem bir tatsızlık oluşturacaksa gelmeyeyim." dememe rağmen, "Bizim misafirimizdir, lütfen gelsin." dendi ve ben gittim. Yani, oluşacak bir durum... Ben hassasiyet göstermeyen bir insan falan değilim, yani dün televizyonlarda da karşı karşıya kaldığımız muamelenin keyfiyle de burada oturuyor falan da değilim, buna da ihtiyacım olmadığını burada şahsen de söylemek istiyorum. Bakın, biz siyasetçiyiz, yarın, elbette ki kuluz, aynı şey sizin başınıza da gelir, aynı şey sizin başınıza da olabilir. İnsanların farklı siyasi düşünceleri, farklı fikirleri olması... Orada, bir Çalışma Bakanı olarak, çalışma hayatı konusunda söyleneceklere benim ihtiyacım var, orada, çalışma hayatında attığımız adımlarla ilgili yapılacak bütün eleştirileri elbette sabırla dinlemek, sabırla değerlendirmek benim görev alanlarımdan bir tanesidir. Şahsımla ilgili, direkt kişiliğimle ilgili yapılacak meselelerin de hepsini -çıktığımda yaptığım açıklama da buydu zaten- şahsımla ilgili yapılacak bütün eleştirileri de kabul ederim. Neticede, haklı haksız, siz de, ben de bütün eleştirilerle karşı karşıya kalıyoruz. Bu, bugün değil ki. Olacaktır da. Netice itibarıyla, takdir eden bir millet ve bütün irademizi yöneten bir Cenab-ı Allah var. Yani, bunu böyle bilmedikten sonra, siyaset yapmak, elbette ki her şeyi ince eleyip sık dokuduktan sonra, sizin için de mümkün değil, bizim için de mümkün değil. Bakın, oraya vardığım andan itibaren, adımımı attığım andan itibaren ben Çalışma Bakanıyım. Biz sosyal diyalog mekanizmalarında -bütün bürokratlarımız burada, Kani Beko Başkan- 2 defa sosyal diyalog mekanizması koyduk biz ortaya; birisi 6'sı, birisi 29'u. Neden? Çünkü bir eylem programımız var, ben bunu bütün paydaşlarımla paylaşmalıyım. Onların yanlış anladıkları olabilir, benim olabilir, bizlerin olabilir, bizi düzeltebilirler, biz düzeltebiliriz, bir yanlış anlamayı ortadan kaldırabiliriz. İlk kez bir teknik çalışma ekibi kurduk. 6 defa, 7 defa, 8 defa toplandı, gene toplanacak, gene toplanmaya devam edecek çünkü bütün paydaşlar kendi görüşlerini orada ifade edecekler, doğrusu bu ve burada etkilenecek tüm unsurları dinlemedikten sonra... Biz, sabahleyin burası ertelendi diye, "Yatırım Ortamı İzleme Koordinasyon Kuruluna bir saat bari katılayım da paydaşlarımız ne diyor, bir de onları dinleyeyim" diye katıldım ve geldim.
Şunu ifade etmek istiyorum: Oraya girdiğimiz andan itibaren bize söylenen yine şahsımızla alakalı değildir. Ülkemizin Cumhurbaşkanı, Anayasa 104 çok açıktır, ülkemizin birliğini, beraberliğini ve bütünlüğünü temsil eder, bayrak gibidir. Burada elde edilecek laflara oluşturulacak değerlendirmeler... Ben bir çalışma hayatının içerisine gidiyorum, ben bir siyasi parti kongresine gitmiyorum. Dahi arkadaşlar, ben çok CHP kongresine, çok MHP kongresine, çok Saadet Partisi kongresine gittim. Sizler gitmediniz mi? Misafir olarak davet edilmediniz mi? Hepimiz gittik ilçe kongrelerine, il kongrelerine. Bizi baş köşede oturttular, bize gerekli her türlü, en iyi muameleyi yaptılar ve gönderdiler. Ben yerel siyasetten geliyorum. Yerel siyaset terbiyesi almış bir kişi bu meselelerin tamamına çok dikkat eder. Biz oraya gittiğimizde, Sayın Cumhurbaşkanımıza şu anda bile ağzıma alamayacağım ifadeler, devletimize aradan söylenen sözler bizatihi hakaretamiz sözler, yukarıdan aşağıya merdivenden inerken...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - DİSK yöneticileri mi söyledi bunu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Müsaade ederseniz Sayın Başkanım.
Ben ısrarla bunu dinledim ama bir ifadeyi daha burada belirteceğim. Biz burada arkadaş ortamındayız, değil mi? Bir derdim varsa, bu sizin de derdinizdir, benim de derdimdir. Sizin derdiniz varsa hepimizin derdidir.
Şimdi, yukarıdan aşağıya inen orada bir grup insan, aradan insanlar, yani, diyelim ki, toplam altıda 1'i olan bir grup orada, işte, ciddi bir slogan heyecanı içerisinde, bu bahsettiğim ve devleti katillikle nitelendiren ve Sayın Cumhurbaşkanımıza hakaret eden biraz önce bahsettiğim cümleleri ifade ederken ben yukarıdan aşağıya indim, yerime oturdum, Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu'yla merhabalaştık, hâl hatırlaştık ve netice itibarıyla, orada benim beklemem gereken bunun başlamasıdır, ben kritik bir şey söyleyeceğim, benim beklemem gereken bunun başlamasıdır. Kritik bir şey söyleyeceğim. Benim beklemem gereken bunun başlamasıdır. Sloganlar devam ediyor, DİSK Genel Sekreteri, hani diyorsunuz ya, Arzu Çerkezoğlu Hanımefendi mikrofonun başında, görüntülerde var, çok net görebilirsiniz zaten. Ben de akıllı bir adamım yani, siyasetin içerisinden gelen bir adamım. Salonlarda neler olur, nasıl yönetilir, bu kompozisyonun ve bu psikolojinin içinden geliyorum ve orada sloganlar bir taraftan atılıyor, bir tek uyarı, yani "Arkadaşlar, bir misafirimiz var, sizden hassaten rica ediyorum..." Bu konuda, ne olursunuz, bir uyarı, bir tek uyarı, mikrofondan sesli bir şekilde, "Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız buradalar, kongremizin insicamında devam etmemizi sizden istirham ediyorum." Ben onlarca kez divan başkanlığı yaptım, onlarca kez kongrede bulundum, büyük kongreler idare ettim. 29 yaşında büyük kongre idare ettim. Şimdi, bunların nasıl olabileceğini biliriz.
Kıdem tazminatıyla ilgili bir eleştiri oldu, "Hah, herhâlde mesele normalleşiyor." dedim. İnanın böyle, esasa yönelik, çalışma hayatına yönelik bir neticeye geldik. Bunu söyleyebilirler, bunu ortaya koyabilirler. Örnek verdiğiniz, bir önceki Bakanımız Sayın Faruk Çelik'in kongresindeki bütün sloganlar burada. Her biri çalışma hayatıyla ilgili. Ben çalışma hayatıyla ilgili benim muhataplarımın yaptığı eleştiriye katlanamayacağım da neye katlanacağım ya? Böyle bir eleştiriye tahammülsüz...
MUSA ÇAM (İzmir) - O günkü Türkiye'yle bugünkü Türkiye farklı, onaylamıyoruz ama bugünkü Türkiye farklı.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Benim buna tahammülsüzlüğüm, benim buna tahammülsüzlüğüm...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Siz kime "katil" dediniz Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Arkadaşlar, bakın, ben bunu çok net bir şekilde burada söyleyeceğim. Hiç merak etme.
Bakın, biz seçilerek geliyoruz. Bu heyetlerin tamamı burada seçilerek geliyorlar. Bizim birinci derecede yapmamız gereken siyaset kurumuna sahip çıkmaktır. Siyaset kurumunu eğer güçlendirirsek yarın siyaset kurumunun güçlenmesi bu ülkenin bütün temel dinamiklerinin, aslında milletin güçlenmesi, milletin sözünü söyleyebileceği bir kurumun... Dikkat ederseniz, sunumumda, 90'la 2000'li yıllar arasında, terör dâhil olmak üzere, ekonomik krizler dâhil olmak üzere, siyaset kurumunun mukavemetinin kaldırılmasından başımıza gelen olaylar diye tırnak içinde bir değerlendirme ortaya koydum. Bu, bütün, hepimizin sorunudur, sadece benim sorunum değil ki. Sadece ben böyle bir sorunla karşı karşıya değilim ama kıymetli milletvekillerimiz, şimdi orada "Katiller dışarı, katil dışarı!", kime söylüyor? Ben katilim. Benim katillik yapmadığımı herkes biliyor, ben katil değilim, Cumhurbaşkanımız da katil değil. Peki, bunu niçin ifade ediyorlar? Bugün -niçin- terörle yaptığımız mücadeleden, bu terörle yapmış olduğumuz mücadelenin siyasal tavrını, siyasal kararını ortaya koyan bir anlayış olduğumuz için bizim katil olduğumuzu ifade eden bir değerlendirme ortaya konuluyor. Bu kadar basit, açık ve net. Bizim katiller...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - İş kazalarından dolayı...
MUSA ÇAM (İzmir) - Büyük çapta evet.
BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Ya, Sayın Bekaroğlu, Allah'ını seversen ya... Yani, ben, Sayın Bekaroğlu, arkadaşlar... (Gürültüler)
BAŞKAN - Arkadaşlar...
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Sloganları duydunuz mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Sayın Bekaroğlu, sadece şunu söylemek istiyorum: Ben bütün hassasiyetimle, bak, ben bütün hassasiyetimle ve size olan ve bu heyete olan, Plan ve Bütçe Komisyonuna olan... Yani ben siyaseti tanımlarken belki burada bir kez daha söyledim, siyasetin evrensel tanımı bütçedir. Bu Bütçe Komisyonuna olan bütün saygımla bunu söylüyorum. Şahsım hiç önemli değildir. Bunu siyasi hayatım boyunca bütün defalar da ifade ettim: Biz buralarda varız, belki yarın buralarda yokuz. Hiçbir ehemmiyeti de yoktur ama bulunduğumuz dönem içerisinde siyaset kurumunun varlığını bir şekilde sürdürebilmekle mümkünüz.
Şimdi, orada, ben katil değilim, Sayın Cumhurbaşkanımızın da, Allah muhafaza, bir ülkenin bir devlet başkanının, aynı sıfatla sıfatlandırılması, böyle bir şey de söz konusu değil. Benim Türkiye Cumhuriyeti devletinin -buralar bize baki değil, yarın sizler de olabilirsiniz- Bakanı olarak o salondaki sorumluluğum çalışma hayatıyla ilgilidir. Eğer o salon çalışma hayatının dışında, çalışma hayatının nesnelliği ve bakışı dışında bir alana, siyasete evrilmiş ve bir siyasi tahkimat gerçekleştiriyorsa ben orada durduğum andan itibaren ortaya konulan bir siyasi kabulü kabul etmiş, bu konuda yapılan değerlendirmeleri hazmetmiş ve Türkiye'deki bu sürecin onlar tarafından tanımlanmasını onaylamış olurum.
BAŞKAN - Siyasete indirgemeyin Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Efendim?
BAŞKAN - Siyasete indirgemek... Yani bence siyasetle bir alakası yok tavrın orada.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Yok, ben bir tamamlayabilirsem...
Ve burada devletimizin "katil" diye sıfatlandırılmasını son derece yanlış buluyorum. Dışarı çıktım ve bir açıklama yaptım. Yaptığım açıklama çok net ve açıktır. Ben bu tartışmaları bugün yapıyor değilim. Benim ağzım bozuk falan da değildir. Hiçbir zaman da böyle bir bozukluk içerisinde olmadım. Siyasetin edep çizgisinin neresi olduğunu bilenlerdenim ama orada, hem de büyük bir soğukkanlılıkla, eğer çalışma hayatıyla ve şahsımla ilgili yapılan değerlendirmeler olsaydı elbette, eleştiriler olsaydı elbette, 2 defa üstüne basa basa bu cümleleri ifade ettim; biz buraya çalışma hayatının ve Türkiye'deki iş barışının temini için gelmiş bulunuyoruz. Bundan daha önemli bir şey var mı? Bütün eleştirileri acımasız bir şekilde ortaya koyun ama şu çok nettir: Bizim orada evlatlarımız kamu düzenini sağlamaya çalışırken -hiç bunun lâmı cimi yok arkadaşlar, farklı düşünebiliriz- bizim oradaki arkadaşlarımız... Ben son on günde 7 tane şehit cenazesine gittim. İnsanlar içine ağlıyorlar, sessiz bir çığlık ortaya koyuyorlar ve orada çalışma hayatının içerisinde çalışma meselelerini tartışması gerekirken başka türlü meseleleri oraya getirmeye çalışan insanlara karşı sessiz durmam mümkün değil. Türkiye Cumhuriyeti devletinin başkanına, Sayın Cumhurbaşkanımıza, bizim hepimize "katil" sıfatlamasını kabul etmem de mümkün değil. Değerlendirmelerimiz net, değerlendirmelerimiz de açıktır.
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Hadi söyleyin o zaman biz anlayamadık. Gerçekten siyasetin bir tahammül olduğunu da sizden öğrendim. Yani bir saattir değerlendirme yapıyorsunuz, hâlen kime "katil" dediğinizi söylemediniz. Biz sizden...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Çok net değil mi orada kime söylediğimiz? Yani kime söylediğimiz net değil mi?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Kim, kim? Katil orada kim, söyleyin. Buyurun söyleyin.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Orada PKK'yı savunanlara karşı, PKK'yı destekleyenlere karşı, "PKK ve PYD bizim arka bahçemizdir." diyenlere karşı, onlar orada duracaklar, ben olacağım katil, öyle mi!
GARO PAYLAN (İstanbul) - Kim, kim?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Çok net söylüyorum işte, kim olduğunu da net biliyorsun, bütün vatandaş da biliyor.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Kim? Söyleyin, buyurun söyleyin.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Ağzımız bozuk ya, öyle söylüyorsun ya!
GARO PAYLAN (İstanbul) - Buyurun, söyleyin. Kimi kastediyorsunuz Sayın Bakan, kim?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Öyle şey olur mu? Çok net, hemen orada oturuyorlar.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Kim?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - 6-7 Ekim olaylarının talimatını kim verdiyse...
BAŞKAN - Sayın Paylan...
Arkadaşlar müsaade...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ne talimatı, ne alakası var? Ne talimatı?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - 6-7 Ekim olaylarının... Herhâlde ayrı bir dünyada, ayrı bir evrende yaşıyorsun sen. Ayrı bir yerde, ayrı bir evrende yaşıyorsun.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır, hayır. Sen ayrı bir evrende yaşıyorsun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Bak, ayrı bir evrende, ayrı bir dünyada yaşıyorsun.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bak, "sen" diye konuşma!
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Siz bir Genel Başkana "katil" diyeceksiniz, bu serbest...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Yok ya! Siz Cumhurbaşkanına "katil" diyeceksiniz...
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - ...slogan atınca ona yasak!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - ...öyle mi?
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Öyle değil.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Orada insanları koordine edeceksiniz, örgütleyeceksiniz, ben orada sessiz duracağım. Alıştınız, değil mi? Alıştınız.
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Öyle değil, alışmadık, sizi çok iyi tanıyoruz.
BAŞKAN - Evet, değerli arkadaşlar, Sayın Bakana sunumu için teşekkür ediyoruz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Çok net, ben söylediğimi söyledim.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Çok net kime söylüyorsunuz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - 6-7 Ekim olaylarının talimatını Selahattin Demirtaş vermiştir, bu kadar basittir.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ona mı diyorsunuz? Ona diyorsunuz, öyle mi?
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Çok net söylüyor, anlamadın mı hâlâ?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - 6-7 Ekim olaylarının talimatını Selahattin Demirtaş... "Eğer katil arıyorsunuz orada oturuyor." dedim. Bak, Selahattin Demirtaş vermiştir 6-7 Ekim olaylarının talimatını, çok açık. (Gürültüler)
BAŞKAN - Arkadaşlar...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Garo Bey, aldığınız sorumluluğun ne olduğunu bugün bilmiyorsunuz.
BAŞKAN - Evet, değerli arkadaşlar, Sayın Bakana sunumu için teşekkür ediyoruz.
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Sayın Bakan, şu anda Cizre'de 80 tane cenaze morgda bekliyor, onların hepsi eylemci değil, onların hepsi terörist değil. Onların en az 70 tanesi morgda bekleyenler, sivil insanlar.
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Tabii canım, tabii, o silahların hepsi sivillere ait değil mi? Hepsi terörist.
BAŞKAN - Çalışma, Sosyal ve Güvenlik Bakanlığı... (Gürültüler)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Türkiye Cumhuriyeti devletinin...
BAŞKAN - ...ve ilgili ve bağlı kuruluşları... (Gürültüler)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - ...sivil insanları öldürdüğünü iddia edenlerin bu Mecliste sözlerine dikkat etmesi lazım.