KOMİSYON KONUŞMASI

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, değerli hazırun; öncelikle Sayın Elitaş, Sayın Bakan hayırlı olsun, başarılar diliyoruz çalışmalarınızda, inşallah ülkemiz için de iyi olacaktır.

Şimdi, tabii, oldukça yine geç bir saat ve arkadaşlarımız tarafından pek çok konuda önemli başlıkların altı çizildi, paylaşıldı.

BAŞKAN - Ve yine yirmi dörde geliyoruz siz konuşurken.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Evet, ben, yalnız ya yirmi dörtten on dakika önce, on dakika sonra; yine aynı saat.

Gerçekten baktığımızda hem Türkiye hem de genel dünya ekonomisi açısından yaşanan şartların iç açıcı olmadığı ve bu iç açıcı olmayışında da sanki hani hep tekerrür eden bir yedi yıllık dünya ekonomisinde sıkıntılı dönemler var. Şöyle bir geriye dönüp baktığınızda her yedi yılda bir ekonomiyle ilgili dünya genelinde sorunlu günler yaşadığımızın örneklerini görüyoruz.

Şimdi yine baktığımızda, tabii "dış ticaret" dediğimizde bizim gayrisafi yurt içi hasılamız açısından değerlendirdiğimizde, yaklaşık yüzde 50'sine yaklaşan bir güç ve ağırlık olduğunu dikkate aldığımızda, ekonomimiz açısından dış ticareti en önemli başlıklar içerisinde değerlendirerek dünyadaki hassasiyetle beraber bakıp ona göre bir gelecek yorumu yapmanın da gerekli olduğu düşüncesi içindeyim ben. Tabii, IMF, Dünya Bankası, OECD gibi dünya ekonomisiyle ilgili tahminleri ortaya koyan pek çok kurul maalesef karamsar tahminlerle geleceği şekillendiriyor ve hatta bu sene, 2015'te Birleşmiş Milletlerdekiler "Bu seneyi biraz tökezledik ama daha da kötüsü olacaktır." diye birtakım yorumlar ortaya koyuyorlar ve yine aynı şekilde uluslararası finans kurumları açısından baktığınızda da 2016'yla ilgili artık risk tahminleri ortaya konmaya başladı. Yani, olumsuzluğun yaşatacağı riskin oransal tahminini ortaya koyuyorlar ve yeni yeni birçok uygulamayla karşılaşıyoruz. Amerika'da bir taraftan FED'in faiz artırımını tartışırken Japonya'ya dönüp baktığınızda negatif faiz uygulamalarının gündeme gelmesinin pek çok finansçı tarafından ne anlama gelip neleri beklediğini bize anlatıyor olduğunu iyi değerlendirmek gerekiyor.

Şimdi, tabii, cari açığın 2015 yılında geçen yıla göre düşmüş olması, aşağı yukarı yüzde 26-27'ler seviyesinde düşmüş olması, bunun da sebebinin hem uluslararası etkenler hem içeride yaşanan gelişmelerle birleştirdiğinizde siz olumlu bir yönünü de koydunuz, işte "cari açıkla iyi bir mücadele etme politikası" dediniz ama Sayın Bakanım yani böyle bir gerçekliği tartışırken bunu çok "Orada da biz -yanında- iyi yaptık." deyip sanki bundan dönemsel bir fayda çıkarma anlayışı gibi görülüyor.

Şimdi, yani, Türkiye'ye bugün her şeyi bırakıp bir çıplak gözle baktığınızda gerçek ekonomi sonuçlarıyla bir bakalım. Türkiye'nin; 1) Geliri düşüyor. 2) Enflasyonu artıyor. 3) İhracatı geriliyor. 4) İşsizliği artıyor. İşte "Şükredelim ki pariteler, döviz hareketleri, ithalatı düşüyor." gibi bakıp bir de tabii enerji fiyatlarının düşmesiyle ithalatı düşüyor. Şimdi, bunca göstergenin içinde eğer ki birçok dengede bir değişim varsa biz bunu ülke lehine kullanmakta doğruları yapsaydık bu kadar olumsuz başlıkla peş peşe olmazdık.

Yani, enflasyon için de bakın. Bakın, dünyada enerji fiyatları düşüyor, enerjiyle ilgili maliyetler düşüyor, en başta petrol fiyatı düşüyor. Petrol fiyatının düştüğü dönemde bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde petrol fiyatının düşüşü enerji maliyetlerinde bir avantaj yaratıyor; bizim ülkemize geldiğimizde, içeride kendi bütçe dengemizi tutturmak için düşen petrol fiyatlarının yansımasını bir tarafa bırakıp, benzin istasyonunu vergi dairesi gibi çalıştırmaya devam edip ondan sonra da artan enflasyona da "Ya '5' dedik, '6' dedik, niye 8 oldu, niye 9 oldu, niye düşüremiyoruz?" hesaplaması. Yani, bir sarmalı çözemeyen bir ekonomi politikası içinde olunca biz cari açıktaki düşüşü "Yani, biz iyi, doğru uygulamalar yaptık da böyle oldu." diye değerlendirmeyi biraz daha insaflı olsun diye açıkçası dile getirmek isterim.

Tabii, burada çeşitli açıdan bu cari açıkla ilgili değerlendirmeyi yaparken bir açık finanse edilirse açık olmaya devam edebilir. Şimdi, biz cari açıkla ilgili olarak baktığımızda sermaye girişlerinin de giderek azaldığı bir dönemdeyiz. Yani, 2015 yılına baktığımız zaman cari açığın finansmanını da sağlayamıyoruz ve burada finansmanını sağlayamadığımız ve yüzde 80'ini ancak sermaye girişiyle sağladığımız için -geçtiğimiz yıl itibarıyla- bunu rezervlerle finanse eden noktaya gelen bir yapıyla karşı karşıyayız. Bunun ötesinde, tabii, bu iki yıl üst üste gidiyor. Yani, biz oluşan cari açığı, seçilen ekonomi politikaları ve tercihleriyle ortaya çıkan nihai sonuçlarda çare olacak kaynağı iki senedir yavaş yavaş kaynaktan kaybederek geçirdiğimiz ve daha çok riski de yaşadığımız bir döneme doğru gidiyoruz. Çünkü, Uluslararası Finans Enstitüsünün açıkladığı 2014 ve 2015'te gelişmekte olan ülkelerden nakit çıkışlarına baktığınızda 2014'te 111 milyar dolar, 2015'te bu rakam -daha hızlı bir noktada- baktığınızda 735 milyar dolara kadar çıkıyor, bu sene de 430-440 milyar dolar civarında devam edeceği açıksa biz, sermaye noktasında baktığımızda, finanse edecek sermaye yapısındaki sorunların devam edeceğini göz ardı edemeyiz.

Diğer taraftan, portföy yatırımları açısından da Türkiye'nin şu an içinde olduğu gerçeği iyi tespit etmek ve ona göre değerlendirmek lazım. Portföy yatırımları açısından 2014 yılında 20,1 milyar, 2013'te 24 milyar, 2012'de de 41 milyarlık giriş vardı ama baktığımız zaman dökme suyla değirmen dönmeyeceği ortaya çıktı ve bu sefer çıkışlarla beraber 15,4 milyar dolarlık bir çıkışı yaşadık.

Şimdi, aslında ihracatı bir değerlendirdiğimizde, ihracat açısından değerlendirdiğimizde dış ticareti, cari açık ve dış ticaret dengesiyle ve sermaye yapılarıyla beraber baktıktan sonra bir de ihracat özelinde baktığımızda, aslında, dış ticaret içerisinde bir rakamı daha sizinle paylaşmak isterim. Böyle çok enteresan gelen bir rakam ve ülke sıralaması: Şimdi, biz altın ihracatı ve ithalatı noktasında 2014 ve 2015 açısından baktığımızda birinde, artı, net ihracatçıysak ertesi sene döndük ithalatçı olduk. İsviçre burada çok dikkati çeken bir ülke olarak karşımıza çıkıyor. Bir anda İsviçre bizim ihracat yaptığımız 7'nci ülke noktasına geliyor ve bu dönemde altınla ilgili rakamlarla karşılaştırdığımızda enteresan bir rakam orada ortaya çıkıyor.

Şimdi, bizim tabii ki -arkadaşlarım da saydı- yani Avrupa Birliği ülkeleri, Avrupa Birliği üyesi olmayan Avrupalı ülkeler, burada onların ihracattaki payları gerçekten yüksek ve bu süreçte yeni pazar arayışlarıyla ortaya çıkan yapılanımlar da enteresan ama şu gerçeği unutmamak lazım: İhracat pazarlarını aramak için çok çeşitli çalışmalar olduğu, ihracat çeşitlendirilmesi noktasında, ürün çeşitlendirilmesi, teşviklerin artırılması, serbest bölgeler, serbest ticaret anlaşmaları, bunların hepsi yapılması gereken şeyler ama bunları yapabilmek için içerideki şirketlerinizin ve firmalarınızın sağlam olması gerekiyor ve o firmaların içinde bulundukları şartlar, bugün baktığınızda, bir kere Türkiye'deki imalat sanayiyle ilgili maalesef gelinen nokta üzücü. Artı, 500 büyük sanayi kuruluşu açısından baktığınızda, bu firmaların öz varlık kârlılıkları, öz varlık kârlılıklarındaki düşüş özellikle finansman yapılarından kaynaklanan kur farkı giderlerinin yarattığı riskle beraber baktığınızda, şirketlerin bu mücadeleyi devam ettirecek, ayakta duracak gücü ortaya koyması lazım ancak tabii, şu gün baktığınızda, şirketlerin yapısıyla ilgili, 2015 yılında karşılıksız çıkan çek tutarı yüzde 37 artış gösteriyor ve bu artışla beraber karşılıksız çıktıktan sonra ödenen çekler de yüzde 20 azalıyor yani makas açılıyor şirketlerin durumu açısından.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Protesto edilen senetler açısından baktığınızda da yüzde 22-23'lük bir artışla 10 milyara varan bir rakamla karşılaşıyoruz ve çekle, senetle beraber sorunlu alacağa dönüşen tutar olarak da 37 milyara ulaşmış bir rakamla karşı karşıyayız. Böyle baktığımız zaman da banka dışı özel sektör şirketlerinin, yine daha önce söylediğim gibi, kârlılık oranlarında karşımıza çıkan tablo maalesef çok aydınlık değil.

Diğer taraftan, geçtiğimiz son iki yıl içinde Türkiye'de Merkez Bankası, Merkez Bankasının aldığı kararlar, Merkez Bankasının Başkanıyla ilgili söylemler sizin de şu anda başında olduğunuz Bakanlığın temsilinde olan kişiler tarafından da günlük ekonomik söylemin veya iç politikanın malzemesi yapılan bir konuydu ama şimdi, bakın, Türkiye açısından değerlendirdiğinizde, Şeffaflık Örgütünün açıkladığı "data"larda bile en çok altı çizilen Türkiye'yle ilgili bakış açısında bir güvensizlik var ve bu güvensizlik Dünya Bankasının raporlarında da çıkıyor ve özellikle hukuki güvensizlikle beraber Türkiye'deki çok başlılıkla ortaya çıkan söylemdeki güvensizliğin sorgulaması.

Nisanda Merkez Bankası Başkanıyla ilgili süre doluyor, süreç belli olacak. Birçok ülkede bunun böyle spekülasyon, tartışma, beklenti, sonrası... Kaldı ki çok hassas bir dönem ve birçok yabancı yatırımcının da bu konuda bir an önce netleşme olmasını beklediğini hepimiz biliyoruz. Böyle bir süreci yumuşatma gibi ön çalışmalar yerine, tahminim, yine o çift başlılığın getirdiği bir değerlendirme yine kendini hissettiriyor.

Sayın Bakanım, diğer taraftan, geçen seneyle ilgili enteresan, sizin Bakanlığınızı da ilgilendiren...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Tamamlıyorum. Çok kısa... Tamamlıyorum.

BAŞKAN - Buyurunuz lütfen.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Aslına bakarsanız, Türkiye'deki karar, bir 32 sayılı kararnamede yapılan kararla ilgili değişiklik oldu. Kişilerin yurt dışına çıkarken yanlarında çıkaracağı dövizle, daha doğrusu yolcu beraberinde çıkarabileceği dövizle ilgili birtakım sınırlamalarda genişlemeler oldu ama onun akabinde, sizin Bakanlığınızla ilgili olarak ortaya çıkan -tam ismini de söyleyeceğim- yine serbest bölgeleri de ilgilendiren bir düzenleme yapıldı. Bu Kıymetli Eşya Lojistiği ve Borsa Kasa Hizmetine İlişkin Genelge, bu genelgenin sanırım geçen sene haziran ayında olması gerekiyor, bu genelgeyle beraber serbest bölgelere nakit para ve kıymetli maden çıkışıyla ilgili bir yetkilendirme oldu ve nakitle ilgili bankaların yaptığı işlemler yerine özel şirketlere ruhsat şartıyla bir yetkilendirme verdiniz. Bu yetkilendirmenin de 2 tane şartı vardı ruhsat şartı için: Birisi, para ve kıymetleri madenleri serbest bölgelere taşıma ruhsatları olacaktı; ikincisi de serbest bölgelerde saklama hizmeti olacaktı. Şimdi, buna ihtiyaç nereden duyuldu? Neden bu uygulama oldu? Bu uygulama hayata geçtikten sonra bizim dış ticaretimiz açısından hangi faydaları yaşadık? Sonuçları ne oldu? Nedir, ne değildir, konusunda da açıkçası... Çünkü bu konunun üzerinde çok spekülasyon yapıldı. Hatta biraz önce size söylediğim, altın ithalatı, altın ihracatı, oraya çıktı, tutuldu, tekrar geldi, rakamların üzerinde bir sürü spekülasyon ortaya konuldu. O konuyla ilgili açıklayıcı olunursa da çok sevinirim.

Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.