KOMİSYON KONUŞMASI

HASAN TURAN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli üyeler; evet, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Herkesin ramazanışerifini tebrik ediyorum.

Ben de bu konuyla ilgili birkaç şeyi ifade etmek isterim. Öncelikle hepimizin bildiği bir gerçek var; devletler arasında aşk ve nefret olmaz, sürdürülebilir bir ilişki her zaman vardır ve olmalıdır, diplomasi de zaten bunun için var herhâlde. Ancak biz burada siyaset yapıcıların, ülkemizi yönetenlerin öncelikleri ülkemizin, Türkiye'nin menfaatleri, milletimizin çıkarlarıdır. Bu çıkarları elde ettiğimiz sürece ilişkilerimiz "dost" veya "müttefik" veya "düşman" diye tanımladığımız ülkelerle değişkenlik arz eder. Bizim temel prensibimiz dünyada sıfır düşmandır, bu da bazen istihza konusu oluyor ve bütün ülkelerin dostluğunu kazanmak ve dostluk ilişkileri içerisinde ilişkilerimizi sürdürmektir. Efendim, bazen bize "Siz 'sıfır düşman' dediniz ama etrafınızda dost bırakmadınız." diye suçlamalar yapıyorlar. Yani herkes dostumuz olsun diye herkese boyun eğmek, kendi ülkemizin ve milletimizin aleyhinde olan şeylere de boyun eğmek, teslim olmak durumunda değiliz; tabii ki ülkemizin çıkarlarını koruyacağız. Özellikle bu NATO konusunda, gündeme nerede geldi? Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden sonra Finlandiya ve İsveç güvenlik endişesi duydu ve NATO'nun şemsiyesinin altına girmek istedi. Biz de NATO'nun başından itibaren içinde bulunan ve en büyük kara gücüne sahip olan, stratejik de bir öneme sahip olan ülkesi olarak, her ülkenin onaya ihtiyacı vardı, Türkiye ve Macaristan buna itiraz etti; -biz de bunlardan birine ettik- etme gerekçemiz neydi? Biz dedik ki: "Bu ülkelerin ne kadar güvenlik endişesi varsa bizim de endişemiz var, bizim de güvenliğimizi tehdit eden terör örgütleri maalesef, bu 2 ülkenin başkentleri başta olmak üzere topraklarında barınıyorlar ve bu ülkeler bu terör örgütlerini orada himaye ediyor ve dolayısıyla "Bizim endişelerimizi giderin, o zaman biz de bu meseleye öyle bakalım." diye şartlı bir teklifte bulunduk yani bütünüyle kapatmadık kapıları. "Bizim kaygılarımız giderilirse, bu giderildiği zaman biz de 'evet.' deriz." dedik. Finlandiya bu konuda elini daha çabuk tuttu. Bakın, protokole de bağlandı, bununla ilgili sözler verildi ve kayıt altına alındı. Ülkemiz açısından bu diplomatik bir başarıdır. Tabii ki ülkelerin diplomatik misyonları, güvenlik güçleri ve ilgili birimler başta olmak üzere bu taahhütlerin yerine gelip gelmediğini hükûmetler bazında incelemeye devam edecek ve imza altına alınan taahhütnamelerin yerine gelip gelmediğine göre de ilişkilerin seyri değişecektir. Hem ülkemizin güvenliğini tehdit eden örgütler o ülkelerde barınacak hem de oralarda milletimizin değerlerine alçakça saldıran eylemlere imza atılacak ve bunlar oradaki yetkililerin müsaadesiyle, göz yummasıyla gözetimi altında olacak âdeta; biz de buna hiç itiraz etmeyeceğiz. Biz buna itiraz etmezsek hem milletimiz bizi kınar hem de buradaki bulunan kıymetli hazırunun "Bakın, Türkiye'ye yönelik bu kadar çirkin eylemler oluyor buralarda. Siz bu eylemlere rağmen ne kadar kolay, hemen teslim oluyorsunuz, hemen de 'Evet.' diyorsunuz" diye bizi kınaması lazım, bizim o zaman kınanmamız lazım. Biz bu haklı gerekçelerden dolayı bu ülkelere itiraz ediyoruz ve itirazımızı da kendi üslubumuzca yapıyoruz. Türkiye'nin dostluğu kıymetlidir, her zaman söylüyoruz ancak Türkiye'yi tehdit eden, endişeye düşüren bir şey olduğunda da Türkiye'nin yöneticileri bu konuda itirazlarını ortaya koyuyorlar. Sayın Cumhurbaşkanımız bugüne kadar "müttefikimiz" dediğimiz hiçbir ülkeyle bütünüyle kapıları kapatmamıştır ama ülkemizin menfaatleri ve çıkarları neyi gerektiriyorsa itirazlarını da çok güçlü bir şekilde, yüksek sesle dillendirmiştir, geride durmamıştır; Birleşmiş Milletler Genel Kurulları buna şahittir. Bir dünya düzeninin içindeyiz eyvallah ama dünya düzenin de adil olmadığın orada dillendiriyoruz; buna da itiraz ediyoruz yani diyoruz ki "Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa." Yani dolayısıyla, bu düzenin sürdürülebilir bir düzen olmadığını, bu düzenin artık değişmesi gerektiğini, dünyaya artık bu düzenle idare edemeyeceğimizi Cumhurbaşkanımız ifade ediyor, Türkiye'nin tezlerini söylüyor, milletimizin gönlünden geçenleri söylüyor; onun için de milletimiz yirmi yıldan fazladır destek veriyor.

Buradaki üslup meselesine gelince, Aydın Bey bir şey altını çizdi, daha önce bazı arkadaşlarımız da ifade ediyordu. Aydın Bey de gerçekten benim şahsen çok saygı duyduğum hem nezaketiyle hem diplomatik görevi münasebetiyle hem de kendi kişiliğinden dolayı ama bazen bende alınganlık oluyor şahsen. Geçmiş dönemlerde de bazı milletvekillerimiz söyledi. Mesela, ben şahsen, kendi tezlerimi söylerken benim gibi düşünmeyen arkadaşımızı "düşman safında tutmak" gibi bir fotoğraf çizmeye çalışmıyorum, ben de düşüncemi söylüyorum. Karşımdakinin düşüncesini ne kadar saygınsa...

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Üstelik "Kick boksçuyum." diyorsun bakarken(!)

HASAN TURAN (İstanbul) - Eyvallah.

Karşımızdaki muhalefetten arkadaşların düşünceleri ne kadar saygınsa benimki de o kadar saygın. Onlar nasıl ki bizi, Cumhurbaşkanımızı, Hükûmetimizi, bizleri "Dün şöyleydiniz, bugün böylesiniz." diye eleştirirken, ben de onlara ya sizin söylediğinizi karşı taraftakiler bile sizin kadar cesur söyleyemiyor deme hakkına sahibim, söylerim yani bu bir hakaret değil. Beni ilkesizlikle suçluyorsa muhatabım, muhalefetteki arkadaşlar, beni her gün politika değiştirmekle suçluyorsa, beni Türkiye'nin çıkarlarının aleyhinde konuşmak ve davranmakla suçluyorsa... Biraz önce diyor ki burada Sayın Erozan: "2 ülke ve örgütü rehin alma teşebbüsünde bulundunuz." Ben not ettim söylerken. Biz, Türkiye olarak 2 ülkeyi ve NATO örgütünü rehin alma teşebbüsünde bulunmuşuz. Şimdi, ben de buna "Ya, NATO'dakiler bile bu kadar söylemiyor veya bu ülkenin yetkilileri bile bu kadar söylemiyor." deme hakkına sahibim ya. Bizim ülkemiz adına konuşalım, onlardan bize ne ya. Onların adına konuşacaklar var zaten. Ne alaka yani? Türkiye'yi karşı taraftan mı eleştireceğiz? Hepimiz Türkiye'nin milletvekilleriyiz, dolayısıyla bunu söylerim yani bu bir saygısızlık değil ki. Bakın, not aldım, aynısını söylüyorum. Bizim de söylediğimiz kendi düşüncelerimizdir, bağımsız irademizle vicdanımızın sesine kulak vererek, milletimizin çıkarlarının bu minvalde olduğunu düşünerek söylüyoruz. Bu ülkelerin ne kadar endişesi varsa kendilerini tehdit eden örgütlere yönelik, bizim de bizim ülkemizin güvenliğini tehdit eden bu terör örgütlerine yönelik endişelerimiz vardır, bu endişeleri de ilgili ülkelere iletme sorumluluğumuz ve zorunluluğumuz vardır. Hiç kimse başkentinde Sayın Cumhurbaşkanımızın yani Türkiye Cumhuriyeti devletinin Cumhurbaşkanının maketini orada yakarak veya bilmem ne yaparak bu ülkeye, bu millete hakaret edemez. Kendi topraklarında böyle çirkin eylemlere göz yumanlar veya müsaade edenler bu eylemlere ortak olanlardır. Biz buna sesimizi de çıkarırız, tavrımızı da koyarız. Bu ülkenin her yurttaşının isterse aynı siyasi yaklaşımdan olsun veya olmasın aynı tutumu takınması gerekir; millî olmak, bu konuda millî duruş göstermek bunu gerektirir. Ülkemizin her kazanımı hepimizin kazanımıdır, buna hepimizin sevinmesi gerekir. Biz eğer itiraz etmişsek, tavrımızı koymuşsak bundan dolayı da geri adım atıp "Tamam, sizin kaygılarınızın bundan sonra aynı şekilde ortaya çıkmasına müsaade etmeyeceğiz, gidereceğiz." demek durumunda kalmışlarsa bu bizim açımızdan bir kazanımdır, ister diplomasi diliyle bir kazanım olsun isterse millet gözüyle, biz böyle bakıyoruz. Bu konuda emeği geçen herkese de teşekkür ediyoruz.

Ben de son toplantımız olması hasebiyle, burada bazen hafif tonda, bazen de biraz hararetli tartışmalar yapıyoruz, sürçülisan ettiysek affola, niyetimiz kimsenin kalbini kırmak değildir. Herkes kendi fikrini ve düşüncesini ortaya koyuyor, hepimiz de bu ülke için çalışıyoruz.

Herkesi saygıyla selamlıyorum, yeni dönemde başarılar diliyorum.