KOMİSYON KONUŞMASI

LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Şimdi, bir deprem düşünün ki hemen akabinde depremle ilgili bakanların işte İçişleri Bakanı, Çevre ve Şehircilik Bakanı, Millî Savunma Bakanı, Sağlık Bakanı gibi isimlerin ilk anda akla gelmesi gereken bir ortam fakat Hatay'da bu bakanlarımızın yanı sıra hepimizin, acaba Kültür Bakanımızın Hatay'daki bu yıkımdan haberi var mı, bir an önce ona ulaşıp Hatay'ın bu hâlini kendisiyle paylaşmamız gerekir diye düşündüğümüz bir gün yaşadık. Yani, normalde bundan önceki yaşanan depremlerde İzmir'de, Elazığ'da veya başka illerimizde Kültür Bakanı herhâlde depremin ilk bir haftasından sonra orada yaşayan kurumlarımızın veya vatandaşlarımızın aklına gelirken -ki bu da çok normal- Hatay'da sadece benim değil, diğer siyasi partilerdeki milletvekili arkadaşlarımızla da daha sonra bir araya geldiğimizde birinci gün hepimizin aklına gelen bir bakanlık olması da aslında Hatay'ın kültür varlıkları noktasında ne kadar değerli ve önemli bir il olduğunu da ortaya çıkarıyor. Benim evim Ulu Cami'nin hemen karşısındaydı, sağ tarafımda da Meclis Binası vardı, havanın aydınlanmasıyla birlikte Ulu Cami'nin minaresini göremediğim zamanki yaşadığım acıyı hiçbir zaman tarif edemem ama hemen akabinde Meclis Binası'nın yıkılmış olması özellikle "Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, Tayfur Sökmen'in ve tüm mücadele veren arkadaşlarının hatırası da gitti." dedirttirdi. Şöyle bir Saray Caddesi'ne baktım, Saray Caddesi'nde çok fazla yıkım olduğunu gördüm. Saray Caddesi, bizim kiliseler caddesiydi, eyvah dedim kiliselerimiz de yıkılmış! Habib-i Neccar Camisi'nden bir gün sonra haberim oldu. Bayezid-i Bistamî Hazretleri'nin o çok görkemli, heybetli bir tepenin üstündeki türbesinin de yıkılmış olduğunu yine, depremin 3'üncü günü öğrenebildim. Dolayısıyla, bu, yaşadığımız acının üzerine daha büyük bir acı ekledi çünkü şehrin kimliği ortadan kaybolmuştu.

Şunu ifade edeyim, buradaki milletvekillerimizin özellikle Hatay'la ilgili tarihî ve kültür varlıklarının korunması ve bundan sonra Hatay'ın inşa edilmesi sürecinde bazı önemli detayları burada sunması çok önemli. Hani muhabirler sahadan canlı bilgi aktarır ya, işte, bir şekliyle de Komisyonda konuştuğunuz konular çok kıymetli ama emin olun, Hatay'da da devletimiz tüm kurumlarıyla özellikle Antakya merkezin yeniden inşası sürecinde bilimin ışığında kültür varlıklarının tek tek ayağa kalkması gerektiğini önceliyor. Hani biraz önce Gürsel Bey'in ifade ettiği Asi Nehri'nin her iki yanının yapılaşmaya kapatılması meselesi daha 1'inci hafta gündemindeydi Hatay'daki devlet kurumlarımızın ki bizler de bu sürecin olumlu olacağı yönünde kanaatlerimizi bildirdik.

Yine, eski Antakya, özellikle tarihî kültürel varlıklar yönünden çok zengin bir bölgemiz -ki Gökhan Genel Müdürüm de bölgeyi çok iyi bilir- orada gerek şahıs mülkiyetinde gerekse kamuya ait çok sayıda yapının -çok sayıda derken de aslında, limiti tam olarak belirleyemiyoruz- tamamı yıkıldı, ayakta olan birkaç tane bina vardır, onlar da muhtemelen ağır hasarlıdır.

Şehir tekrardan inşa edilirken aslında, bizim Antakya'daki vatandaşlarımızın geleceğiyle ilgili en önemli sloganımız şu oldu: Yıllardır gösteremediğimiz Antakya'nın o yerinin altındaki tarihi bundan sonraki yeni inşa süreciyle birlikte değerlendirebilir miyiz, bunu bir zenginlik olarak Türkiye'ye ve dünyaya tanıtabilir miyiz? Hatay'daki sivil toplum örgütlerinin tamamında, belediyelerin tamamında, siyasetçilerin tamamında inanın, bu telaş var. Ben yalnız bir hakkı da teslim etmek isterim ki oraya gerek Çevre ve Şehircilik Bakanlığından gerek Kültür Bakanlığımızdan gelen tüm bürokratlar da şehrin bu kaygısını çok iyi bir şekilde anlıyor ve bu yönde de çalışmalar yürütüyorlar. Ben huzurlarınızda tüm Bakanlık çalışanlarına, Genel Müdürlerimize, Bakan Yardımcılarımıza çok teşekkür ediyorum. Sadece TOKİ konutlarının yapılması elbette yetmeyecek, biraz önce Gürsel Bey çok güzel ifade etti. Bizim şehrin o simge yapılarını da yeniden ayağa kaldırıp ve yine, o simge yapıları da şehrin merkezi hâline getirmemiz gerekiyor. Bu konuda da Hatay'da büyük bir bilinç olduğunu da burada sizlerle paylaşmak isterim.

Tabii, camilerimiz yıkıldı, asırlık camilerimiz yıkıldı dedim. Onun dışında, bu süreçte gayrimüslim vatandaşlarımızın da çok fazla canı yandı. İl Müftümüzü kaybettik, ben İl Müftümüz Ömer Faruk Bilgili'ye Allah'tan rahmet diliyorum. Bunun yanında, Türkiye âşığı, Türk devleti âşığı Musevi kanaat önderi Şaul Cenudioğlu'da bu depremde hayatını kaybetti. O, bizim Şaul amcamızdı, gerçekten Türkiye'ye karşı çok içten bir bağlılığı vardı. Türkiye-İsrail ilişkilerinin ötesinde, her zaman tarafı Türkiye'den yanaydı. Onu da bu depremde kaybettik, onun da mekânı cennet olsun diyorum.

Ben Sayın Genel Müdürüme bu girişten sonra, sadece birkaç önerimi kendisiyle paylaşmak istiyorum. Müzeye ayakta, müzenin ayakta olduğunu da sosyal medyamıza Şuppiluliuma'nın ayakta olduğuna dair bir resim geldi "İyi, Şuppiluliuma ayaktaysa müzemiz de ayaktadır." dedik. Aslında, Sayın Bakanım size biraz önce sordu: Depremin olduğu 6 Şubat 04.17'den sonra karanlık iki üç gün yaşadık, o iki üç günlük süreçte -müzemizde çok kıymetli, tarihî nadide eserler var- bu eserlerin tamamı sayıldı mı? Sizden bu konuda bir bilgi rica edeceğim.

İkincisi, Hristiyanlara ve Musevilere ait mabetler de yıkıldı bu süreçte. Bizim camilerimizin yanında, türbelerimizin yanında bu kiliseler de çok değerli, kıymetli tarihî eserler vardı ki bunlar elbette ki o cemaatin mensuplarına ait eserler fakat o eserler aynı zamanda bu toprakların zenginliği. O eserlerin korunmasıyla ilgili titiz bir çalışma yapıldığı konusunda -lütfen beni yanlış anlamayın, ortamın vermiş olduğu kargaşadan dolayı- bazı tereddütlerim var. Örneğin, Antakya Protestan Kilisesi'ndeki tarihî haç yerinde duruyor mu? Ortodoks Kilisesi'ndeki o tarihî eserler yerinde mi? İskenderun'daki kilisede durum nedir? Altınözü'nde, üç ayrı noktadaki kiliselerdeki mevcut tarihî eserlere, onlara kim müdahale etti? Oradaki Hristiyan cemaati mi müdahale etti? Mesela, ben, İskenderun'daki kiliseye Lübnan'dan Hristiyanların gelip "O kilisedeki tarihî eserleri alalım." dediğini biliyorum. Buradaki tereddütüm şu: Bunların bir replikasının yapılıp yurt dışına çıkarılması beni çok üzer çünkü onlar bu toprakların bir zenginliği, bizim Hristiyan vatandaşlarımızın mabetlerindeki önemli eserlerdi; onların yine, asırlar boyunca bu topraklarda kalması gerekiyor diye düşünüyorum.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Evet, Lütfi Bey, toparlayalım lütfen.

LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Ve bir de itirazım var: 400 yataklı bir müze otelimiz vardı ki bu müze otel çelik konstrüksiyonla yapılmıştı, çok da heybetli bir oteldi. Ben ilk gün o otelin hasar almadığını gördüm, yanından geçerken fakat sahibinin kapılarını kapatıp, Amerika'ya gittiğini öğrenince çok üzüldüm. Yazık olsun ki tüm zenginliğini bu topraklardan kazanıp daha sonra devletin ve milletin kendine ihtiyaç duyduğu bir günde bu coğrafyayı terk edip gitmek, gerçekten üzücü. Bu konunun sizin de hatırınızda olmasını... Ki siz kendisine kurum olarak, Bakanlık olarak çok önemli pozitif ayrımcılık yaptınız ama gerek Sayın Bakanımız veya gerek sizler muhakkak bu acıyı kendisiyle bir paylaşın. Hiç hasar görmemiş bir oteldi; orada, o gün binlerce insan bir şekilde lavabo ihtiyacını karşılayabilirdi, gece kalabilirdi, yağmurdan korunabilirdi ve bir bardak çay içebilirdi. Bence sınıftan geçemeyen, sınıfta kalan, bu topraklara ait olduğunu bizlere hissettiremeyen bir isim oldu. Bunu da ayrıca belirtip tutanaklara girmesini istedim.

Sağ olun Sayın Bakanım.