Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/529) ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı hakkında (1/297) ve Sayıştay tezkereleri a) Orman ve Su İşleri Bakanlığı b) Orman Genel Müdürlüğü c) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ç) Meteoroloji Genel Müdürlüğü d) Türkiye Su Enstitüsü e) Ekonomi Bakanlığı |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 1 |
Tarih | : | 12 .02.2016 |
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, Komisyonumuzun üyeleri, değerli bürokratlar ve basın emekçileri; ben de herkesi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, sunumunuzu dikkatlice dinlediğimi ifade edeceğim. Dinlerken tabii bir konuda yaptığınız değerlendirme çok dikkatimi çekti. Değerlendirmenizde orman yangınlarını söndürme konusunda çok ileri bir noktaya gittiğinizi, başlayan yangınlara on beş saniye içerisinde hemen müdahale edip söndürdüğünüzü ifade ettiniz. Sizi dinleyince, bir de 2015 yılının temmuz ve ağustos aylarında yaşadıklarımı hatırlayınca aniden şöyle düşündüm: Acaba ben bu ülkede yaşamıyor muyum dedim. Acaba ben bu temmuz, ağustos aylarında yaşadıklarımı yaşamadım mı, ben başka bir dünyada mıydım, hayal mi görüyordum? Gerçekten bunu ifade etmek zorundayım. Zaten bu konu hakkında konuşacaktım ama sizin değerlendirmenizden sonra çok daha önemli olduğunu düşünüyorum şimdi.
Şimdi, Sayın Bakan, Cudi Dağı'nda, Lice'de, Hani, Kocaköy üçgeninde, Kulp, Silvan, Savur, Mazıdağı'nda orman yangınları oldu. Hazro'da, yine Kulp bölgesinin Güleç köyünde, Dersim Aliboğazı, Amutka Karakolu civarında orman yangınları oldu. Diyarbakır'ın Lice ilçesinin önemli bir kesiminde orman yangınları oldu. Yani Dersim'in pek çok köyü var burada. Yine Bingöl'ün Yayladere ilçesi Güneşlik köyü, Zeynelli, Bilekkaya civarında orman yangınları oldu. Bu orman yangınları başladığı zaman ilk, yani Diyarbakır biliyorsunuz çok sıcak, 48-50 dereceye kadar sıcaklık var, olabilir, acaba hava sıcaklığından kaynaklı orada yaşayan köylülerin bir hatası nedeniyle mi orman yangınları çıktı diye düşündüm. Akşam muhtarlar aradılar, her tarafın cayır cayır yandığını söylediler. Sabahın erken saatlerinde hemen kalkıp Silvan'ın köylerine gittim. Yani o gün o yangını köylülerin müdahalesiyle söndürmeye çalıştık ama yangın çok büyüktü, korkunç boyutlardaydı, onu söyleyeceğim. Ama daha sonraki günlerde üst üste başlayan yangınlar bunun bir köylü hatası nedeniyle çıkmadığını bize gösterdi. Ormanlar yakılıyordu. Nitekim daha ilerleyen günlerde Lice'nin yanan ormanlık bölgesine gittiğimizde havada dolaşan helikopterlerden ateş toplarının ormanlık bölgeye atıldığını bizzat kendim gözümle gördüm, şahidim. Tabii, bu konuyu oradaki güvenlik güçleriyle de, yani albaydı sanırım komutan, çok tartıştık onlarla da. Zaten güvenlik bölgesi olduğu gerekçesiyle hiçbirimiz sokulmuyorduk, köylüler yangınları söndürmek istiyorlardı, o alanlara köylüler de sokulmuyordu. Dört beş saat sonra Valiyle görüşme, tartışmalar, geliştirilen eylemliklerden sonra işte, köylüler kendi bulundukları evlerin alanlarına girdiler, traktörlerini çalıştırdılar, köylerine, yangının hiç olmazsa evlerine gelmemesi için büyük bir çaba içerisine girdiler. Tabii, bu arada Orman Bölge Müdürlüğünü de aradık. Lice'ye giderken sol taraftaki bir köyde evlerden 4-5 tanesi yanmıştı, ben bizzat oradaydım. Yani işte, çevreden arkadaşların böyle satırlarla falan kestikleri ağaçlarla, kendi çabalarımızla oradaki yangını söndürmeye çalışıyoruz hiç olmazsa evlerin yarısını kurtarabilme adına. İki buçuk saat sonra Orman Bölge Müdürlüğünden bir araç geldi sadece ve gerçekten çok çabaladılar köyün diğer evlerinin yanmaması için ama geldiklerinde iki buçuk saat geçmişti. Sonra diğer o yangınların olduğu alanlara gelmediler, gelemediler, "Güvenlik gerekçesi var." dediler, işte, "Araçlar girmiyor." dediler. Sonra Orman Bölge Müdürlüğüyle görüştük, havadan bir müdahale yapılması gerekiyordu. Helikopterin sadece Adana'da olduğu, Adana'dan da Diyarbakır'a gelinceye kadar epey zaman geçeceği, dolayısıyla da bunun gereksiz olacağı söylendi. O helikopter de gelmedi. Göz göre göre o bir buçuk ay içerisinde bölgedeki bütün ormanlar cayır cayır yandı, yani bu gözlerim o ormanların yandığını gördü. Bu, Tunceli'den, Dersim'den bir yanan yerin örneği, yine bu, Dersim'den, bu, Bingöl Yayladağı, o civarlardan bir örnek, şu da Lice'den, bakın. Bakın, Lice'de ormanlar böyle cayır cayır yandı. Bu alevler yani 100 metre öteden bizim yüzümüze vuruyordu. Yani 100 metreye kadar biz bu yanan ormanların yanına yaklaşamıyorduk. Yine, Mardin Savur, o taraflarda bir Süryani köyündeki ilkokulun bulunduğu alanda çıkarılan yangının görüntüsü. Okul taştan olduğu için yanmadı ama bunu da gördük. Çevredeki bütün ormanlar yanmıştı. Tabii, yakıldı bu ormanlar. Karakolların olduğu bölgenin, karakolların civarını, çeperini çevreleyen ormanlar özellikle yakıldı. O bölgenin yani karakolların açık, çıplak bir biçimde kalabilmesi için bir yol izlenmişti.
Şimdi, benim eleştirim size bu noktada: Yani, burada rakamlar da var. Sadece yanan şüphesiz ki ormanlar değildi yani şu gözümün gördüğünü size söylüyorum, yüzlerce ev yandı. O insanların zar zor o ormanlık alanlardaki köylerde yaptıkları baraka tipi evler, o yaşlı insanların, yetmiş seksen yaşındaki insanların yaşadıkları evler tamamıyla yandı. O meyve ağaçları yandı. Üzüm yetiştiriyorlar bol bol oralarda, üzüm bağlarının hepsi yandı. İnsanların kışın hayvanlarını beslemek için depoladıkları saman yığınları vardı, onlar korkunç bir biçimde yandı. Yine, depolanmış buğdaylar, sebze, meyve bahçeleri... İnanılmaz bir tablo vardı. Bütün bunlar ülkenin belli bir bölümünde olurken siz bir Orman Bakanı olarak -ben biraz araştırdım, baktım- tek bir açıklama yapmadınız, tek bir açıklamanız yoktu. Binlerce hektar orman yandı, o kadar insanın evi yandı, meyve bahçeleri yandı. Yani, yaşamlarını idame ettirebilmeleri için... Hayvanlar bile yandı. Bir evde hayvan bile yandı. Sizin tek bir açıklamanız yoktu ama ben izliyorum basını. Marmaris'te 1 metrekare orman yandığı zaman bütün Türkiye ayağa kalkıyor, bütün televizyonlar Marmaris'teki, Bodrum'daki 10 hektarlık yanmış ormandan bahsediyor, oraya nasıl müdahale edildiği, kaç tane helikopter gittiği, Orman Bölge Müdürlüğünden kaç tane yangın söndürme aracının gittiği, bunlar anlatılıyor. Madem birlikte yaşamak istiyoruz, madem bu ülke hepimizin, o zaman bu yaklaşım nedir? Gerçekten bana anlatılmış olsaydı ben inanmazdım. Yaşadığım için şimdi çok rahat bunları ben söyleyebiliyorum.
Şimdi, Sayın Bakanım, bu HES'ler konusunda da birkaç şey söylemek istiyorum. Tabii, 2 binin üzerinde bir HES yapımı var şu anda Türkiye'de. Siz HES'ler hakkında olumlu görüşler ifade ettiniz ama tabii, bu konuyla ilgili kurumlar, kuruluşlar HES'lerin doğaya ne kadar zarar verdiğini, yaşam alanlarına uzun vadede ne kadar zarar verdiğini anlatıyorlar. Dolayısıyla, çok fazla HES yapmanın bu ülkeye gelecekte zararları olduğunu ifade ediyorlar, söylüyorlar. Sadece Dersim'de, yani Tunceli'de yapılan HES sayıları burada. 30 bin nüfuslu bir yer, tabelada Tunceli'nin nüfusu 30 bin gözüküyor. İşte dağlık bir alan, nehirleri var ama şuradan bakarsak herhâlde 20'ye yakın HES oradaki nehirler üzerinde yapılıyor.
Şimdi, Elektrik Mühendisleri Odasının bir tespiti var, diyor ki: "Üretim tüketimin neredeyse yüzde 33'ü fazla."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aydoğan, ek süre vereceğim, buyurun.
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Yani yüzde 33 düzeyinde elektrik fazla üretiliyor Türkiye'de. Şimdi, eğer, yüzde 33 fazla elektrik üretiyorsak, ki öyledir yani oda açıklaması öyle, en azından üç aşağı beş yukarı böyledir, o hâlde niye bu kadar HES yapılıyor? Ve bu HES'lerin hepsinin özel sektöre verildiğini, işte, yap-işlet-devret modeliyle verildiğini biliyoruz. Tabii, özel sektör boşa yatırım yapmaz. Tabii ki adam parasını, sermayesini oraya yatırıyor, o işten kâr edecek. Elbette ki biliyoruz, satacağı elektrik karşısında kendisine bu ihaleler veriliyor. Yüzde 33 elektrik fazlası var, bu kadar da yapılan HES var, özel sektöre ürettiği elektriği alma garantisi veriliyor. O zaman ben şunu soruyorum: Atatürk Barajı, Keban Barajı rantabl çalışsa bütün Türkiye'nin neredeyse elektriğini karşılayacak durumda. Demek ki bu büyük barajlar, Keban Barajı -yani bu konuda bir inceleme yapmış değilim ama fikir yürütüyorum- Atatürk Barajı gibi, yine Hirfanlı Barajı gibi büyük barajlar demek ki kapasitesinin çok altında çalışıyor ya da ileride kapasitesinin çok altında çalışacak yani o nedenle bu mantığı biz anlamak istiyoruz yani bu verilere rağmen, bilimsel veriler diyeceğim artık, ona rağmen bu kadar çok hidroelektrik santralin yapılmasının nedeni nedir? Yani bir sınıf mı yaratılmak isteniyor bir iş alanı yaratılarak? Bir burjuva sınıfı var, yani burjuva sınıfı güçlendirilmek mi isteniyor? Yani 2.500 tane HES ve bunun 500 tanesi en azından özel sektöre verilmiş. Burada bir sınıf yaratılıyor ve bu sınıf da maalesef sizin elinizle yani sizin iktidarınız eliyle yaratılıyor.
Yine, Hasankeyf...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız.
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Orada Ilısu Barajı var. Şimdi, yine orada 952 tane köy ortadan kalkıyor, 104 tane mezra yok, yani bütün bu yerleşim yerleri sular altında kalıyor ve Hasankeyf Barajı'nın Türkiye'deki enerji üretimine ancak yüzde 1 civarında bir katkısı olacağı bu işle ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından söyleniyor. Yani yüzde 1 bir katkı için, yüzde 33 de üretim fazlasının olduğu bir ülkede... Yani şimdi elektrik başka ürünler gibi depolanmıyor ki, işte doğal gaz var depolamak için, geçen gün söyledi Sayın Bakan, birkaç tane depolama şeyi yapılıyor ama siz elektriği depolayamıyorsunuz yani satacaksınız, kullanacağınızı kullanacaksınız, onun dışındakileri mecburen donduracaksınız yani. Şimdi, bu Hasankeyf o zaman neden yapılıyor bu kadar çok üretim fazlasının olduğu bir yerde? Üstelik orası, işte, siz de biliyorsunuz, UNICEF'in kültürel mirasının olduğu bir yer. Bunların hepsi bence açıklamaya son derece muhtaç konular.
Son birkaç şeyi ben, Başkanım, müsaadenizle söylemek istiyorum. Sayın Bakana yönelik iki eleştirim daha var: Bu Yeşil Yol Projesi'ne yönelik Sayın Süleyman Soylu'nun bir açıklaması var. Oradaki halkın bu Yeşil Yol Projesi'ne yönelik demokratik bir tepki içerisine girmesini Sayın Süleyman Soylu şöyle yorumluyor, diyor ki: "PKK ve KCK'nin bölgeye sızma çalışması olarak ben bunu değerlendiriyorum." Bakın, ne kadar uç bir örnek. Eğer böyleyse, demek, işiniz çoktur yani PKK-KCK gelip taa Yeşil Yol Projesi'ne kadar sızmışsa işiniz zor gerçekten ama öyle değil tabii ki ve yine diyor ki: "PKK ve KCK Birleşik Haziran Hareketini taşeron olarak kullanıyor ve Karadeniz'e sızmaya çalışıyor."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız. Son sözlerinizi alalım.
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Yani burada halkın kendi yaşadığı alanı, yaşam alanını koruma anlayışıyla geliştirdiği eylem ve etkinliklere müdahalenin zeminini oluşturmak için PKK ve KCK ismi kullanılarak oradaki insanların bu demokratik eylemi kriminalize edilmeye çalışılıyor. Demokratik bir ülkede yaşıyoruz. Herkes demokratik hakkını kullanacak. Hükûmet, iktidar beğenmezse, iktidar gücünü de kullanır.
Yine size yönelik bir eleştirim: Yeşil yola karşı bu mücadelede simgeleşmiş bir isim vardı biliyorsunuz, işte, "Havva Ana" diye. Sizin şöyle bir demeciniz var basında çıkan: "Oradan birisi çıkıyor, bilmem ne dayı, bilmem ne teyze, bilmem ne abla, böyle şey olmaz! Her önüne gelen çıkıyor, bir yere meşhur olmak için dozerin önüne geliyor." Yani Karadenizli bir teyze, hiç bizimle ve Kürtlerle de alakası yok, öyle söyleyeyim yani, Karadenizli bir teyze çıkıyor, o yemyeşil alanını, meydanını, köyünü...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlayalım. Size son bir dakika vereyim.
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - ... korumak için bir eylem ve etkinlik gerçekleştiriyor. Buna karşı sizin tepkiniz, bu eylemi, demokratik eylemliliği bastırmak için böyle oluyor. Valla Havva Ana'nın bu yaptıklarından dolayı biz artist olduğunu duymadık. Duysaydık herhâlde bir basına çıkardı "Havva Ana bir artist oldu." diye. Kaldı ki olabilir de yani. Yeşil yolun bir belgeseli de çekilebilir. 60-70 yaşındaki...
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Kaç kaçak... Ona bakarsanız pansiyon kurdular, orman işgali, şu, bu...
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Bilmiyorum tabii onları ama bunu sadece...
MEVLÜT KARAKAYA (Adana) - Sayın Bakanım, Havva Ana mı kaldı? Kaçak saraylar yapılıyor.
HALUK PEKŞEN (Trabzon) - Bodrum'a bakalım, saraylara bakalım.
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - ... Havva Ana'ya yüklemek de doğru değil.
Teşekkür ediyorum.