KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, çok değerli eğitim alakadarları; öncelikle, sabah da değindiğim bir üzüntümü aktarmak istiyorum. Burada millî eğitimin gerçek alakadarları olarak Millî Eğitim Bakanım dışında ve sorumlu bürokratlar dışında, milletvekili sıfatıyla Millî Eğitim Komisyonu üyesi olarak Cumhuriyet Halk Partisi tam kadroyla var, diğer partilerden Millî Eğitim Komisyonundan ben hiç kimseyi burada göremiyorum, belki yanılgım olabilir.

Çok önemli bir toplantıdır değerli arkadaşlar bu çünkü millî eğitimin nasıl finanse edilmesi gerektiğini, bütçesinin ne olması gerektiğini tartışıyoruz. Tabii ki eleştiriler koyacağız burada ortaya.

Sayın Bakanım, çok samimi görüşümle fizyolojik ve morfolojik olarak kabinedeki en sevimli Bakan olduğunuz kanaatindeyim ama bu yapacağım eleştirilerin hiçbirisi şahsınıza değil.

MUSA ÇAM (İzmir) - Hocam, hekim olarak mı söylüyorsunuz?

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Hekim görüşüyle söylüyorum, anatomi bilimi görüşüyle.

İnanın, 31 Aralık günü kıyafetinizde biraz değişiklik yapsanız çok sevimli bir Noel Baba görüntüsüyle de öğrencilerin kalbinde yer elde edebilirsiniz. Ama, yaptığınız işlerin hiçbirisini başarı olarak değerlendirmek mümkün değil. Evet, çok büyük bir emek harcamışsınız bürokratlarınızla beraber, önümüze bir bütçe geldi. Bu bütçenin çok tartışılır tarafları var. Ama, sizin sorumluluğunuz çok büyük Sayın Bakanım. Sizin Bakanlığınızın başında "millî" sıfatı var. Bu sıfat, başka hiçbir bakanlığa verilmemiştir. Dolayısıyla, göreviniz, olabildiğince siyaset dışı, ulusal...

MİLLİ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Millî Savunma Bakanlığı da var.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Özür dilerim, bir de Millî Savunma. Hatırlattığınız için teşekkür ediyorum.

Bence 3'üncü millî olması gereken Bakanlık da Dışişleri Bakanlığıdır. Çünkü, burada ulusal politikalarda, öyle, iktidarlara bağlı olarak oynanmaz. Bizim millî eğitim politikamızın da ulusal yaratıcısı Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk'tür ve bunun izinden geldiğimiz nokta, sizin iktidarınıza kadar bir başarıydı. Bugün böyle bir başarıdan bahsetmek mümkün değil.

Şimdi, sizden çok rica ediyorum çünkü biz muhalefet milletvekilleri olarak bir araştırma önergesi verdiğimiz zaman Meclisten geçirtmemiz mümkün değil, hemen reddediliyor. Ama, sizden gelsin bu araştırma önergesi ve o Millî Eğitim şûralarının dışına çıkalım, Türkiye'deki millî eğitimin kalitesini sorgulayalım. Komisyonu siz kurdurun, araştırma önergesini siz verdirin.

Geçen, bundan iki ay kadar önce, yeni bir okul öncesi eğitim kurumu açmış olan arkadaşımla konuşuyorum. Kendisi öğleden sonra etüt eğitimi veriyor. "Hocam, 4-5'inci sınıfta yani ilköğretimin son sınıfında veya ortaöğretimin 1'inci sınıfında olan öğrenciler etüde geliyor, ne Türkçeyi doğru dürüst kullanabiliyor ne de matematiğin 4 temel işlemini yapabiliyor." diyor. Eğer, Türkiye Cumhuriyeti'nin millî eğitiminin geldiği nokta buysa bu çok acıklı bir durum.

Bakın, bizzat sizin milletvekiliniz, arkadaşımız -Şanlıurfa örneğiydi galiba- dedi ki: "Ben teknik okullara sınavsız gelen öğrencilerimin Türkçe adını bile yazamadığına şahidim." Hepiniz duydunuz bunu. Yani, lise eğitimini almış bir çocuk Türkçeyi kullanma becerisinden yoksun. Ben bütün eğitimle ilgili sendikaları ziyaret ettim on beş gün önce, bütün sendikacı arkadaşlarım, istisnasız, üniversite bitirmiş çocuklarımızın bile Türk dilini kullanmaktan ve matematik becerileri göstermekten yoksun olduklarını söylüyor. Bunun hesabını birilerinin vermesi lazım Sayın Bakanım.

Bir ülkenin en büyük zenginliği beşeri sermayedir. Bu, 20'nci yüzyılın başında Smith tarafından ifade edilmiştir.

Bakın, İngilizceyle başlayacağım, Türkçeye çevireceğim, çok sevdiğim bir tıp bilim adamının sözüyle devam etmek istiyorum. Welchi diyor ki (...)(x) "Benim insana ihtiyacım var, binalara değil. Binaları da yapacak olan insanlardır ama binalar insan inşa edemez." İnsanı inşa edecek kurumun başında Sayın Bakanım, siz varsınız, yanınızda YÖK Başkanı var ve arkanızdaki bürokratlarınız var. Türkiye, sınıfta kalmış bir ülkedir eğitim kalitesi bakımından. Bakın, Tayyip Bey de bunu çok güzel ifade etti, sevgili arkadaşım Usluer de biraz önce söyledi yani eğitimin en önemli sorunu eğitimin kalitesizliği. Biz eğer bu yoldan gidersek hiçbir zaman insani Gelişmişlik Endeksi'nde layık olduğumuz yerde durmamız mümkün değil, zaten durmuyoruz da.

Örnek almamız gereken ülke Güney Kore'dir. Yani, lütfen, bir komisyon kurun, Güney Kore'nin eğitim sistemini izlesinler ama sizin getirdiğiniz sistem skolastik, Orta Çağ'dan kalma bir eğitim sistemidir. Bu ülkenin yılda 1 milyon, 2 milyon imam hatip öğrencisi okutmak gibi bir lüksü olamaz. Diyeceksiniz ki: "Sayın milletvekili, dine karşı mısınız?"

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Hayır, dine karşı değiliz, imam-hatibe de karşı değiliz. İmam-hatipleri de kuran Cumhuriyet Halk Partisidir.

(Oturum Başkanlığına Kâtip Emine Nur Günay geçti)

BAŞKAN - Ek süre veriyorum Sayın Akaydın.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Uzatma hakkımı kullanıyorum Sayın Başkan. Herkes 4 kere kullandı bu hakkı.

Ben size diyorum ki: Türkiye'nin imam ihtiyacı kadar imam yetiştirelim ve bunların eğitimini de 15 yaşından sonra verelim. Çünkü, bütün dünyada eğitim bilimciler diyor ki: "Mesleki eğitimin 15 yaşından önce başlamasının bir mantığı yoktur." Bunlar bilimsel veriler. Yani, bu makamı bilimsel verilerle yönetmeniz lazım ki Türkiye layık olduğu yere gelsin. Ben size diyorum ki: 100 bin, 80 bin, atıyorum, 70 bin imam-hatipliyi adam gibi yetiştirelim. İngilizce eğitimi verelim, Fransızca verelim ikinci dil, Almanca verelim, opera eğitimi verelim, konservatuvar eğitimi, müzik eğitimi verelim, resim eğitimi, bale eğitimi verilim. Böyle din adamları yetiştirelim var mısınız? Ama, ihtiyacı kadar yetiştirelim. Çünkü, bu memleketin gerçekten ihtiyacı olan insan gücü.

Biliyorsunuz, teknik ve mesleki eğitim mezunları içler acısı durumda, işte, YÖK Başkanı yanınızda. Türkiye'deki iki yıllık mesleki eğitim veren yüksekokullardaki eğitim içler acısı durumda ve sanayiciler bas bas bağırıyor: "Bu okullardan gelen çocukların eline biz alet edevat veremeyiz, başka bir sistem bulun." Bunlara çözüm bulmak Sayın Bakan, sizin göreviniz. Ben sizi bu göreve davet ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Akaydın.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - İkinci uzatma hakkımı rica ediyorum Başkanım.

BAŞKAN - Peki.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Bakın, bir rektör olarak 2008 yılında 2'nci seçim hakkında 1'inci çıkmama rağmen -sanıyorum Sayın Saraç da YÖK üyesiydi o zaman- Sayın Abdullah Gül tarafından atanmadım. Bundan dolayı hiçbir kin ve intikam duygum yok, şeref duyuyorum ama yerime atanan rektörün bir tane ulusal, uluslararası yayını yoktu ve yabancı dili de yoktu. Şimdi, bu rektörü, sebebini bilmiyorum, değinmek istemiyorum, Yüksek Öğretim Kurulu nihayet yedi yıl sonunda görevden aldı. Yani, 2008'den sonra Türk üniversiteleri ciddi bir çöküş içine girmiştir.

Atanan YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan -Orta Doğu Teknik Üniversitesi hocalarına sorun, onlar size anlatırlar- yükseköğretimi rezil etmiştir 2012'ye kadar ve Türkiye Cumhuriyeti'ni de rezil etmiştir. Örnek veriyorum çünkü bu zat şu anda Polonya'nın Büyükelçisidir ve bundan birkaç ay önce Fransa'daki katliamı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - ...yorumlarken "Efendim, niye bu kadar abartıyorsunuz bu işi? 1,5 milyon Cezayirli Müslüman kardeşimizi de Fransız p.ç'leri rezil etmedi mi, katletmedi mi?" diye konuşabilmiştir.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Akaydın.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Bitiriyorum Başkanım.

YÖK Başkanı olarak konuşsaydı bunları, belki aramızda halledebilirdik ama bir diplomat kimliğiyle Türkiye Cumhuriyeti'ni Avrupa'da rezil etmiştir.

Çok kısaca bir şey söyleyeceğim, çok önemli bir konu Sayın YÖK Başkanım: Üniversite hastanelerinin döner sermayeleri batma noktasında. Bakın, Akdeniz Üniversitesi -60 milyon diye ifade ettiler, yalanım olabilir ama şu kesin- medikal tedarikçilere üç yıldır borçlarını ödemiyor ve faturalarını bankalar teminat olarak kabul etmiyor. Üniversitelerin bu kadar onursuzlaştırılmasının önüne geçmeniz lazım ve ciddi boyutta böyle üniversite hastanesi var.

Son bir şey daha söyleyeceğim: En acı, en ağırıma giden ne biliyor musunuz emekli bir rektör olarak. Yargılandığım bir konu. Akdeniz Üniversitesine medikal AR-GE merkezi oluşturmak için çok ciddi bir proje başlattım ve bundan dolayı soruşturma geçirdim değerli arkadaşlar. Bu, çok pahalı projeye niye para yatırdık diye. Hâlbuki Hüseyin Çelik Bakanın olurunu alarak. Neyse bu projeden aklandım da... Eğer bu proje tamamlanmış olsaydı o atanan rektör tarafından, bugün Türkiye medikal AR-GE'de çağ atlamış olacaktı. Çok büyük bir kayıptır ve kaynak israfıdır. Ben aklandım ama bunu yapmayanların soruşturulmasını talep ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Son cümle olarak Sayın Bakanım, bu bütçenin hepsi personel gideri. Bunun içinde kaynaklarda ciddi bir boyutta azalmalar var. Eğer Türkiye'deki AR-GE bütçesini gayrisafi millî hasılanın yüzde 3'üne, Millî Eğitim bütçesini en az gayrisafi millî hasılanın yüzde 6'sına, yüzde 7'sine taşıyamazsanız, YÖK bütçesini de gayrisafi millî hasılanın yüzde 2'sine getiremezseniz Türkiye'nin kırk elli yıl sonraki beşerî insan sermayesinde büyük bir gafletle anılacaksınız. Kusura bakmayın böyle ağır konuştuğum için.

Saygılar sunuyorum.