KOMİSYON KONUŞMASI

AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakan Yardımcılarım, milletvekili arkadaşlarım, değerli bürokratlar, basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanun teklifinin adında organize sanayi bölgeleri var ama çok daha farklı konular da var, elektrik depolamasından vakıf mallarına kadar, BOTAŞ'ın özelleştirilmesi konusu da dâhil; dolayısıyla kapsamlı bir kanun teklifi.

Şimdi, organize sanayi bölgeleriyle ilgili teklifte aslında mevcut yönetimlere ve Bakanlığa daha çok yetki veriliyor. İşlemlerin hızlandırılması arsaların kolayca tahsis edilmesi, kamulaştırılmalarının kolaylaştırılması amaçlanıyor. Görünüşte iyi ama suistimale açık hâle gelme potansiyeli taşıyor. Bu açıdan kantarın topuzunu dengede tutmak lazım gelir diye düşünüyorum.

Organize sanayi bölgelerinin sorunu şu: Tüm masraflar üyelere, tüm nimetler de yöneticilere bırakılıyor. Tapu yok, arsa tahsisi yapıyorlar dolayısıyla üye kredi kullanamıyor, ondan sonra da bir süre sonra biraz sıkıntıya düşünce de "Ver o zaman arsayı." diyorlar. Peki, üyenin altyapı için ödediği para ne oluyor? Rayiç bedel kullanılmıyor, değerleme oranı kullanılıyor, hâlbuki rayiç bedel kullanılması lazım. Tabii denebilir ki: "Rayiç bedel kullanılırsa da bunları insanlar kötü amaçla kullanır, yatırım yapmak için, sadece kâr amaçlı kullanabilirler." Peki. O zaman niye alışveriş merkezleri gibi yapmıyoruz ki? Yani OSB yöneticileri gitsinler, bankadan kredi çeksinler, altyapıyı yapsınlar, ondan sonra üye alsınlar. Bildiğim kadarıyla Çin'de de böyle yapılıyor yani altyapıyı üyelere yükleyip sonra da üyenin arsasına bir nevi çökmek durumu söz konusu olabiliyor.

Bazı maddeler cazip, mesela "yeşil organize sanayi bölgesi" kavramı. Bir an önce yapılmasını da destekliyorum.

Paris Şartı'nın imzalanmasıyla karbon emisyonu açısından taahhüt altına girdik, umarım hedeflerimizi gerçekleştirebiliriz. Bu konuda Türk Hava Yollarını kutluyorum çünkü Türk Hava Yolları her uçuşta, her seyahati ne kadar karbondioksit salımına katkıda bulunduğunu gösteriyor. Ama yolumuz çok uzun. Örneğin, seçim kampanyalarında bile ortaya çıkan kirlilik, afiş, broşür, pankart, taşınma, insanların taşınmasının bile ne kadar karbon emisyonuna sebep olacağını dikkate alan bir toplum oluşturmamız lazım. Limanlarımızı Green Port altyapısına uygun yapmamız lazım. Şehir planlarımızı, ulaşım olanaklarımızı, fabrikalarımızı hep bu düşük karbon ayak izi bilinciyle uygulamaya almalıyız; bu, sadece daha iyi bir yaşam şartı değil, aksi hâlde gelişemeyiz. Limanlarımıza büyük gemiler, "cruise" gemileri gelmeyebilir, üretip ihraç ettiklerimizin karbon ayak izinin standartları sağlaması istenebilir. Bir an önce gereken düzenlemeleri yapmalı, yönetmelikleri çıkarmalıyız. Bugün güneş enerjisini her yere kuruyoruz ama onun bile zamanla toprağa saldığı kurşun ve arsenik gibi elementlerin yer altı sularına karışma olasılığı bile konuşuluyor, bu konuda makaleler var. Henüz yaşlandığı için devre dışı kalan güneş santralimiz yok ama yakında onların nasıl bertaraf edileceği de gündeme gelecek, aynı şekilde elektrikli otomobil bataryalarının bertaraf edilmesi de gündeme gelecek. Kısacası, her bir teknoloji kendi problemlerini de ortaya çıkaracak; bu problemleri göğüsleyebilecek, teknik yeterliliğe sahip insan kaynağı oluşturmamız lazım. Bilimden ve teknolojiden uzaklaşmamalıyız, uzaklaştığımızda işte, maalesef 6 Şubat günü depremle gördük. Çok ders almamız lazım ama ben bakıyorum, 1939 Erzincan depreminden sonra gazete başlıkları hâlâ "Hileli binalar sebep oldu felaketin büyümesine." diyor; seksen küsur sene, seksen üç yıl geçmiş, hâlâ aynı yerdeyiz, maalesef ders çıkaramıyoruz, önceliklerimizi doğru belirleyemiyoruz.

Son olarak, BOTAŞ'ın özelleştirilmesi konusundan bahsetmek istiyorum. Teklifte "ayrıştırma" deniliyor belki "özelleştirme" kelimesinden kaçınmak için çünkü toplum özelleştirmenin aslında çok da beklentileri karşılamadığının farkında. Bir gazetenin haberine göre Putin'in talebi üzerine Türkiye'nin doğal gaz ticaret merkezi olması planının bir parçasıymış. Sağ olsun, Sayın Putin Rusya'yı yönetiyor, savaşı kazanıp Ukrayna'yı da yönetmek istiyor, bu arada bize de ticari akıl veriyormuş. Genel gerekçede "Doğal gazda serbestleşme, rekabet ve ticaretin geliştirilmesi büyük önem arz etmektedir. Piyasada çeşitlenmeyle birlikte tüketicilerin güvenli, kaliteli ve daha uygun fiyatlı enerjiye erişim imkânları çoğalmış olacaktır." deniliyor, bunlar güzel sözler ama Türkiye Elektrik Kurumunun ayrıştırılması ve özelleştirilmelerinde de benzer ifadeler vardı. Sayın Bakan Mehmet Şimşek, 1 Ekim 2013 tarihinde şöyle bir demeç vermişti: "Uzun yıllardır zarar eden, kayıp kaçak ve tahsilat problemleriyle uğraşan, yatırım ve operasyonel faaliyetlerin devamı için sürekli bütçeden kamu kaynağı tüketen dağıtım şirketleri artık özel sektörün elinde olacak. Bundan sonra yatırım harcamaları özel sektör tarafından yapılacak ve performansa dayalı bir faaliyet sürdürmek suretiyle sektörün kronik sorunlarına çare bulunacak." Ne güzel, değil mi? Ama arkadaşlar, bunlar olmadı maalesef, kayıp kaçak yeteri kadar düşmedi, şirketlerin hemen hepsi yurt dışına dolar borcundan dolayı zor durumdalar, elektrik fiyatları sürekli arttı, yeteri kadar yatırım yapılmadı.

Şimdi, inşallah yakında Togg satışı başlayacak, altyapımız hazır mı? Şirketler bu hazırlığı yaptılar mı? Benim mahallemde bu imkân var mı? Yani benim sitemde 5 kişi Togg alırsa bunu sağlayabilecek miyiz, problem çıkacak mı?

Evet, biz hâlâ aynı sözlerle ayrıştırma ve özelleştirmede çok başarılı olmuş gibi BOTAŞ'ı ayrıştırıp özelleştirmek istiyoruz. BOTAŞ özelleştirilmiş olsaydı bugün doğal gazı bugünkünden çok daha pahalıya alacaktık. Zaten ödeme güçlüğü çekiyor vatandaş, elektrikte yaşadığımızı doğal gazda da daha kötüsüyle yaşayacaktık. O nedenle bu maddenin tekliften çıkarılmasını öneriyorum. Dolayısıyla biz kendi gündemimize dönelim, en acil sorunlarımızı önceliklendirelim diyorum ve hepinize saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim.