KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, bürokrasimizin ve basınımızın güzide temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Bakanım, öncelikle sunumunuzla ilgili olarak küçük bir değerlendirme yapmak istiyorum. Tabii, bütçeler yıllık. Bütçeler yıllık olduğu için biz tabii dönem olarak istediğiniz kadar geriye gidebilirsiniz ancak son yıl göstergeleri ve son yıl kullanılan kaynak ve orada elde edilen sonuçlar açısından tabii daha fazla değerlendirme bekliyoruz. Bu işin biraz esası, olmazsa olmazı ama onun haricinde tabii ki hükûmetler döneminizin en başına kadar, önceki dönemlere kadar gidilebilir. Ancak bu dediğim kısmın daha fazla olması burada bekleniliyor.

Diğer bir husus ödeneklerinizle ilgili olarak. Biliyorsunuz sizin bütçeniz üzerinde operasyon yapılıyor sizden habersiz olarak. Size bir bütçe veriliyor fakat yıl içerisinde ödeneklerinizin önemli bir kısmı alınıyor, başka yerlere dağıtılıyor. Tabii, bu işin bir kamu mali yönetim boyutu var, bizim sıkça burada eleştirdiğimiz bir husus. Yani en fazla personel gideri olan bütçe sizde olduğu için sizden bu paralar alınıyor, yedeğe çekiliyor ve Parlamentoya hiç uğranılmadan yani yılına göre 20-25 milyar civarında ek ödenek yaratılarak aslında Parlamentonun bütçe hakkı hiçe sayılıyor, buradaki tartışmalar da çoğu zaman anlamsız oluyor. Yani burada bazen 1-2 milyonu konuşurken Maliye Bakanlığı 25-30 milyar liralık ilave ödenek yaratıyor ve bu iş için de, operasyon yeri olarak da sizin bütçeniz kullanılıyor ve siz de yılın sonunda... Bir kısmını Habip Bey alıyor, sizin paraların önemli bir kısmını Habip Bey kullandı yıllarca ve sonunda da siz ödenek üstü harcama yapmak durumunda kalıyorsunuz. Tabii, bunun Sayıştay boyutu var ama hukuk memlekette çok fazla çalışmadığı için şu anda bir şey çıkmıyor, belki sonra çıkar, onu bilemem.

Şimdi, esas konumuza gelecek olursak, bana göre millî eğitimle ilgili olarak hükûmetleriniz dönemindeki en büyük hata vizyon hatasıydı yani başından itibaren yanlış bir vizyon üzerinden gidildi veya yetersiz, işin esasına dokunmayan bir vizyon üzerinden gidildi ve bugün aslında ortaya çıkan millî eğitimle ilgili arayışların -birazdan detaylarını konuşacağız- sistem değişikliklerinin, bakan değişikliklerinin, işte, önce şunu, sonra bunu denemelerin, okul ve idarecilerin sürekli değiştirilmesinin temelinde de bu başlangıçta konulan hatalı vizyon vardı. Tabii, bu hatalı olunca sonuçları da sizde sürekli bir arayış içerisinde olmanız sonucunu doğurdu.

Şimdi, neydi bu hata? Bir defa tamamen fiziki şartlar üzerine, fiziki altyapı üzerine odaklanılmış bir anlayış içerisinde işler yürütüldü. Bugün bile aslında bunları önemsemediğimden değil ama bunlar yetersiz ve sadece bunların dikkate alınarak bir millî eğitim politikası yürütülmesinin mahzurlarını anlatmaya çalışıyorum. Yani okullaşma oranı elbette önemli, işte, derslik başına düşen öğrenci sayısı elbette önemli, okullarımızın fiziki koşulları elbette önemli ancak sadece bunları değiştirerek biz bu işleri çözeceğimizi zannettik maalesef ve bugün geldiğimiz noktada da bana göre Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin en başarısız olduğu alandır millî eğitim alanı. Maalesef, kişisel olarak şahsınızda hiçbir şey diyeceğimiz yoktur. Buradaki birçok insan sizi mutlaka babacan ve hoş bir insan olarak görüyordur ancak tabii burada konuştuğumuz, hani sistem açısından baktığımızda millî eğitimde başarılı olduğunuzu söyleme imkânımız maalesef yok.

Şimdi, o zaman ne yapılması lazımdı? Eğitimin kalitesi... Şimdi OECD'nin raporları var Sayın Bakanım, bunları siz biliyorsunuz. OECD raporlarına baktığımız zaman eğitimin kalitesi ile gelir arasında, gelişmişlik arasında veya büyüme arasında ciddi bir ilişki var. Hatta, şurada en son yaptığım sunumlardan bir tanesi -devlette çalışırken- yanımda, tesadüfen buradaydı: Eğitim kalitesi ve gelir ilişkisi. Şurada değişik ülkeler var, şuraya eğitimin kalitesi alanında PISA test sonuçları alınmış, buraya da kişi başı gelir konulmuş. Bakın, dikkat ederseniz, böyle bir doğrusal ilişki var. Yani PISA test sonuçları eğer iyi olan ülkelerde yüksek geliri var, bu sonuçların düşük olduğu ülkelerde gelir düşük. Şimdi, aynısını fiziki koşullar için yapıyorlar yani okullaşma oranıyla, bildiğimiz, derslik başına düşen öğrenci sayısıyla, bu ilişki bulunmuyor, yatay gittiğini görüyorsunuz bunun. Yani böyle bir şey ilişkisini burada görme imkânı pek yok.

Yine, dediğim gibi, ben bunları önemsemiyor değilim ama sadece bunların üzerine odaklanmak, işte, "En büyük bütçeyi biz Millî Eğitim Bakanlığına ayırıyoruz." şeklindeki yaklaşımın mahzurlarını ve eksikliğini söylemek için özellikle bunu vurgulamaya çalışıyorum.

Tabii, burada eğitim kalitesi anlamında diğer bir husus, eğiticiler yani öğretmenlerimiz. Artık öğretmenlerimiz birtakım hizmet içi eğitim programlarına katılıyorlar dönemin başında, ortasında, sonunda filan. Bunların süre ve nitelik olarak çok yetersiz olduğu çok aşikâr. Tabii, kalabalık, ancak işte bu kalabalığı yönetmek durumundayız. Yani 800 bin öğretmeni eğitmek, onların kalitesini artırmak kolay bir şey değil. Ancak, bunu yapmadığımız sürece yani eğiticinin kalitesini artırmazsanız öğrencinin kalitesini artıramıyorsunuz. Burada, öğretmenlerimizin niteliklerini çok daha üst seviyelere çıkarma ihtiyacımız ortada. Kariyer gelişimleri, işte, performans değerlendirme sistemlerinin oluşturulması bu kapsamda söyleyebileceğimiz hususlar.

Tabii, diğer bir husus, öğretmenlerin ülke geneline dağılımında bir aksaklık ve çarpıklık var. Bu da bölgeler arası farklılıkları tetikliyor.

Öğretmenlerde yer değiştirme sıklığı diğer bir sorun alanı ve son olarak da belki, son olarak demeyeyim de yani benim söyleyeceklerimde son olarak, öğretmenlerin biraz da özlük hakları. Ek dersleriyle ilgili iyileştirmeler yapıldı ancak mesela bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak öğretmenlerin ek göstergelerinin 3600'e yükseltilmesi konusunda biraz hassasiyetimiz vardı. Burada daha önce çıkan torba kanunlarda, işte, polislerle ilgili veya diğer meslek gruplarında -onları da destekledik elbette- oralarda düzenleme yapılırken öğretmenlerin ek göstergelerinin artırılması konusunda önergelerimiz vardı fakat bu, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu tarafından reddedildi. Ancak, umarım siz önümüzdeki dönemde bunları da iyileştirici bir kısım şeyleri getirirsiniz.

Tabii ki özlük haklarının iyileştirilmesi başlı başına öğretmen kalitesini artırmayacak, kesinlikle onu kastetmek istemiyorum, ancak, ta üniversiteye girişten itibaren en nitelikli çocukları bizim bu mesleğe çekebilmemiz lazım; bu çok önemli. Bu, belki ücret de orada teşvik edici unsurlardan bir tanesi olabilecektir.

Şimdi, tabii, vizyon hatası dedik, vizyon bana göre hatalı konulunca arayışlar sürdü. Şimdi, ben şöyle bir baktım, siz zannediyorum Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde 5'inci Millî Eğitim Bakanısınız. 5 mi, 6 mı? 5'inci herhâlde değil mi Sayın Bakanım?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - 5'inci.

ERHAN USTA (Samsun) - 5'inci. Şimdi, bakıyorsunuz, sağlıkta sadece 2 bakanla idare ettik, ulaştırmada 2 bakanla idare ettik ama millî eğitimde 5 bakan. Hâlbuki bunun en kalıcı olması lazım. Bir politika, bir sistemi alıp da uyguladığı zaman on on beş yıl belki, belki de yani...

MEHMET HABİB SOLUK (Sivas) - Ulaştırma da...

ERHAN USTA (Samsun) - Yok, yok, onları saymıyoruz, o kanundan, Anayasa'dan gelen hususlar. Yani bir Binali Bey, bir...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Bizde de Erkan Beyi saymayın, o üç ay...

ERHAN USTA (Samsun) - Ama o yasal, yani Anayasa'dan gelen bir şeyle falan değil.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Kültür Bakanı ile Eğitim Bakanı...

ERHAN USTA (Samsun) - İsterse öyle olsun, yine de diğerlerinin 2 katı. Bunu şunun için söylüyorum: Tabii, bu da başlı başına bir gösterge olamaz elbette, ancak hani burada da bir arayış var demek ki. Yani bir şeyi yapıyorsunuz, olmuyor, belki "Bakanı değiştirerek bir daha bakalım, edelim." şeklinde oluyor çünkü nihayetinde o bürokrasiyi tamamen idare eden, yani kaptan bakan, müsteşarıyla birlikte. Bu bir şey.

Şimdi, benim 3 tane kızım var, ellerinizden öper. İlk okula başladığında hükûmetlerinizin 1'inci yılıydı zannediyorum en büyük kızımda. 3'ü de ayrı sistemle temel eğitimden ortaöğretime geçtiler. Birisi OKS'ye girdi, birisi SBS'ye girdi, biri bilmem neye girdi filan. Yani bunlar ikişer yaş arayla olan çocuklar. Yani bu kadar sistem değişikliği... Bir sisteme karar verip iyi kötü uygulamak lazım. Bence temel olan o olmalı. Şimdi, bakalım, inşallah, bu TEOG denilen sistem biraz daha diğerlerine göre sanki iyi gibi duruyor. Bunu ısrarla uygulamak lazım. Yani bence sistemin iyisinden kötüsünden ziyade, önemli olan uygulama. Uygulamada kararlı olmak, uygulamada ısrarlı... En iyi sistemle kötü sonuç alabilirsiniz uygulamanız kötüyse, en kötü sistemle iyi sonuç alabilirsiniz uygulamanız iyiyse. Bunda kararlı olup işi yürütmek lazım. Bunu artık nereye koyacağız, Anayasa'ya mı konulacak, nereye konulacaksa bu sistemin bir on on beş yıl bu ülkede değiştirilmeyeceğini ilan etmek lazım. Sistemi ıslah edebilirsiniz uygulamaları gördükçe, ancak sistem değişikliği çok hoş olmuyor.

Şimdi, diğer bir sistem değişikliği, bu 4+4+4 meselesi. Kesintili eğitime eyvallah, kesintili olmalı. Kesintisiz kısmı bizim de Milliyetçi Hareket Partisi olarak benimsediğimiz bir şey değil ama niye bunun ilk kısmı 5+3; 4+4'e değiştirildi? Yani bunun mantığını bize bir kişi gelsin, izah etsin. Yani bunu şimdi kolay söylemesi, "5 ile 3'ü toplayınca da 8 ediyor, 4 ile 4'ü toplayınca da 8 ediyor." gibi bir şey oluyor ama tabii, biraz daha, ben burada mümkün olduğu kadar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Usta, lütfen toparlayalım.

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hani devletten edindiğimiz bir kısım bilgileri, mahrem şeyleri burada mümkün olduğu kadar kullanmamaya çalışıyoruz ama şunun basına da sızdığını ben hatırlıyorum: O gün Millî Eğitim Bakanı olan Bakanımızın dahi arkasında duramadığı veya haberinin olmadığı bir şey. Aniden, geldi bir şey, 4+4 oldu. İkinci 4'le ilgili değil bakın itirazım, ilk kısmı. Yani bu 5+3+4 olsa ne olurdu veya daha doğrusu, sistem öyle kalsa? Şimdi, peki, böyle oldu da ne mahzuru oldu? Hiçbir şey olmasa bugün o günkü hesaplarla 30 milyar TL civarında bir yatırım ihtiyacı doğurdu. Çünkü sizin ilköğretim yani 5+3'e göre bir sisteminiz var; bir anda, bakıyorsunuz, o ilk kısmında kapasite fazlası oluştu 5'ten 4'e düşürünce, orta kısımda derslik ihtiyacı oluştu nereden bakarsanız veya öğretmen, sınıf öğretmeni açığımız vardı, bir anda o fazlaya dönüştü, branşlarda fazlalarımız vardı, açığa dönüştü. Yani bunlarla böyle oynamamak lazım, buralarda kurumsal gitmek lazım. Yani bir kişi birisine bir şey söyledi diye böyle, bu kadar hızlı karar vermemek lazım bu temel meselelerde. İşte, bunun sonucunda ne oluyor? Geliyor, nihayetinde bu ülke zarar görüyor. Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Yani bu millî eğitim sistemini düzeltmedikten sonra bu ülkede hiçbir şeyi düzeltemeyeceğimizi artık herkes biliyor Sayın Bakanım. O yüzden, lütfen, sizden istirhamımız, bu işlere biraz istikrar kazandırmanız. Biz sizin gücünüzü de biliyoruz, siz bunu isterseniz partiniz içerisinde yapabilirsiniz. Bu önemli.

Şimdi, istikrarsızlık kaynağı diğer bir şey -diğer arkadaşlar da ifade etti, bizim tabii bürokrasideyken böyle şeylerden haberimiz yoktu ama siyasete girince bunlar da, bu istihbaratlar da sürekli bize geliyor- okullar kaynıyor. Yani yöneticiler oradan alınıyor, oraya veriliyor. Zaten bir kısım, biliyorsunuz, kanunlarla bütün yöneticileri bir tasfiye ettiniz, yerine birileri geldi. Yani hepimiz bürokrasiden geliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Toparlayacağım Sayın Başkan.

Yani insanlar "Ya, ben yarın ne olacağım? Yarın ne olacak?" diye, bu tür meselelerden çalışmaya, eğitime, çocuklara vakit ayırmıyorlar. Bakın, bir okulu örnek olarak alın, bunlar eğitimi birebir etkileyen hususlar. Yani orada müdür, müdür yardımcısı her gün bir kavganın içerisindeyse, o, öğretmenle ilişkisine de, okulun sevk ve idaresine de, her şeyine de yansıyor.

Tabii, herkesin siyasi görüşü olacak, burada özellikle öğretmenlerin siyasi görüşünü okul içerisinde hiçbir şekilde işine yansıtmaması lazım ama özellikle son dönemde milliyetçi düşüncedeki öğretmenlere karşı bir kıyım olduğu da artık çok alenen ortaya çıkmış durumda, öğretmen derken yöneticilere. Zaten müdür kalmadı, birkaç yerde müdür yardımcısı kaldıysa onları da -vallahi, Sayın Bakanım, istihbaratınız çok güçlü- böyle, cımbızla bulup bulup alıyorsunuz.

Şimdi, bir tane örnek, bizim Havza'dan, şimdi Vezirköprü'de, ismini vermeyeyim, daha fazla zarar görmesin diye. Ama müdür yardımcısı olarak görev yapan bir arkadaşımız, müdür yardımcılığı görevinden de alınıyor, Danıştay iade ediyor -şeylerini filan da gönderdiler, çok iyi okunmuyor ama WhatsApp'tan gönderdi- ondan sonra göreve başlatılmıyor Danıştay iade etmesine rağmen. Bu sefer Samsun Bölge İdare Mahkemesine gidiyor, mahkemeyi kazanıyor, hâlâ göreve başlatılmıyor. Sayın Bakanım, bu nedir? Yani şimdi, artık mahkeme kararlarının da uygulanmaması, yani bunlar hakikaten olacak işler değil. Yani bu adamın bir vatana ihaneti varsa, bırakın öğretmenliğe iade edilmesini, her türlü cezayı verin ama vatanını milletini seven, öğrenciyi seven, eğitim için gönlünü, her şeyini vermiş ama düşünce olarak veya sendika olarak bilmem ne sendikasından değil de öbür sendikadan; Allah aşkına, bu neyi değiştirir? Yani biz meselelere böyle bakarsak bu ülkeyi bir adım ileriye götüremeyiz. Lütfen, bu konularda o sizin özellikle kendi kişiliğinizi de ön plana çıkararak bunlara müdahil olmanız gerekir diye düşünüyorum. Bu ülkeyi kavgadan barışa, huzura doğru götürmemiz lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Biz de kavga etmeyelim Sayın Başkanım, bitireceğim.

BAŞKAN - Açtım, açtım.

Buyurun, son bir dakika daha veriyorum.

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.

Şimdi, tabii, bütün bu kavgaları bırakıp millî, manevi değerlere bağlı ve bilgi üretecek nitelikte insan yetiştirmeliyiz; temel hedefimizin bu olması lazım. Bu, ta ilköğretim öncesinden başlayarak, bilgiyi hem üretecek, sonra kullanacak, işte bunu ticarileştirecek -o şeyleri saymak istemiyorum- bu tür insanları yetiştirmemiz lazım. Türkiye'nin tek çıkış noktası budur. Kabiliyetlerine uygun olacak şekilde öğrencilerimizin yönlendirilmesi lazım. Ben şimdi bilmiyorum, tam detayını göremedim ama yıllık programda üniversite sınavlarına giren öğrencilerin dağılımına baktığımda üniversite öğrencilerinden 403 bin kişinin tekrar sınava girdiğini görüyorsunuz. Bunun içerisinde açık öğretim kaynaklı bir şey belki olabilir ama onu bilmiyorum, hocam daha iyi bilir ama 403 bin kişi bu. Bu olacak bir şey değil. Yani adam gelmiş, üniversitede okuyor, tekrar bir arayış içerisinde. Yani yönlendirmede, kendi kabiliyetlerine göre bir yeri kazanmasında falan demek ki bizim ciddi sıkıntılarımız var. Yani siz bir işle uğraşıyorsunuz. Öbür işiniz gözünüze batar. Hani eli işte, gözü oynaşta filan derler ya argoda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - ...öyle bir durum olmuş. Bu sayıların azaltılması lazım Bu sayılar da hızlıca artıyor. Bunlar dolayısıyla çok şey değil.

Ben şeyi çok merak ediyorum, bunu soru olarak da kabul edebilirsiniz: Yeni üniversiteler kuruldu. Tamam, bunlar kurulsun ama tabii burada da yine kalite, iyi eğitim, derslerin boş geçmemesi önemli. Öğretim üyesi ihtiyacı nasıl karşılanıyor? Mesela hiç profesör görmeden mezun olan çocuklar var mı? Bizim işte en ücra köşedeki üniversitelerimizde hiçbir profesörden ders almadan belli bölümlerde de olsa böyle bir öğrenci var mı? Onu öğrenmek istiyorum.

Son olarak da Sayın Başkan... Sayın Bakanım, bu iç denetçi meselesi var. Biliyorsunuz bu 5018 sayılı Yasa'yla getirilmiş bir sistemdir. İç denetim önemli. Bütün çağdaş ülkelerde de olan bir sistem ve bunlar hakikaten kurumlarımıza değer katan bir sistem, mekanizma. Şimdi Millî Eğitim Bakanlığına 40 tane iç denetçi kadrosu verilmiş. Bunun bugün itibarıyla sadece 14 tanesi dolu, 26 tanesi boş. Bu başka şey gibi değil. Yani hani bütün kadroları doldurma beklenmez, ihtiyaç yok ama bunun hepsi doldurulsun diye, hepsinin ful olması, yani Millî Eğitimin ihtiyacı şudur diye tespit edilmiş kadrolar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Lütfen buralarda biraz daha hassas olalım. Bunlar sizin bakın... Zaten Millî Eğitimdeki en büyük problem süreçler, sistem, sistemleri denetleyecek nitelikte insanlar eğer burada istihdam edilebilirse sizin reform süreçlerinize çok katkı verecektir. Burada maalesef ÖSYM'nin durumu da, Hocamın durumu da -Hocam da dostumuz ama işte dostluk ayrı, alışveriş ayrı, profesyonel gidiyoruz- onun durumu da pek iyi değil. O 5 taneden sadece 1 tanesi dolu. Orada pek... YÖK iyi, 5'te 5. Yani YÖK'te hepsi dolu. İnşallah, onlara daha fazla kulak verilirse -tabii nitelikli insan çalıştırılması kaydıyla- bunlar sizin kurumlarınıza ciddi ölçüde fayda verecektir.

Ben tekrar sabrınız için teşekkür ediyorum. Bütçenizin de hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Çok sağ olun Sayın Başkan.