KOMİSYON KONUŞMASI

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli Komisyon üyeleri, sevgili Bakan Yardımcımız, tarımla ilgili çeşitli kuruluşların temsilcileri; bunu bekledik, bu yasa teklifi bayağı bir uzun sürdü ama ben böyle de beklemiyordum. Az önce sayın vekilim söyledi, Türkiye büyük bir deprem yaşamışken depremle ilgili en azından bazı önlemleri nasıl alabiliriz, daha doğrusu, nasıl destekler yapabiliriz, tarımla ilgili neler yapabiliriz, çiftçiyi nasıl ayağa kaldırabiliriz... Çünkü çiftçinin de orada yaşayan herkesin de morali bozuk. Çiftçinin de morali çok bozuk. Ahıra girmek istemeyen, traktörüne binmek istemeyen, tarlasını sürmek istemeyen, serasına girmek istemeyen, serasındaki naylonu kendine çadır yapmış bir çiftçi kitlesiyle karşı karşıyayız ki bir vekilimizi de kaybettik; onu da rahmetle anıyorum, burada, kaybettiğimiz tüm yurttaşlarımızı da rahmetle anıyorum.

Yine, bugün önemli bir gün, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü; tüm kadınlarımızın, özellikle deprem bölgesindeki kadınlarımızın... Hayatını kaybeden analarımızı, bacılarımızı rahmetle anıyorum.

Yani ek destek verilebilir mi, neler yapabiliriz? İşte, koyun başına, keçi başına 50 lira verilen destekle, bir defaya mahsus büyükbaş hayvan başına verilen 500 liralık destekle bu iş olmaz, bunu daha da artıralım. Gelin, Komisyon üyeleri, sizin de ne görüşleriniz varsa ekleyin, bir şeyler hazırlayalım derken biz geldik planlı üretime. Ya, yıllardır planlı üretimi savunuyoruz ama sizin böyle çok sağlıklı düşünceleriniz olacağını da düşünmüyorum çünkü arkasında sözleşmeli üretim de var, yine bu büyük firmalara yarayacaktır. Gerçi sizin de zamanınız kalmadı yani iki ay sonra yeni bir seçim var, biz iktidar olacağız, ondan sonra bunları yeniden düzenleriz. Çünkü siz küçük üreticiyle...

HASAN KALYONCU (İzmir) - Aç tavuk kendini darı ambarında sanırmış!

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) - Ben de sizi dinlerken konuşacağım.

BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa) - O nasıl üslup öyle ya! Size yakışıyor mu ya!

HASAN KALYONCU (İzmir) - Ne oldu?

BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa) - Yakışıyor mu yani?

HASAN KALYONCU (İzmir) - Atasözü söyledim, beğenmedin mi?

BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa) - Ayıp ya!

HASAN KALYONCU (İzmir) - Niye ayıpmış! Sana mı soracağım?

BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa) - Böyle terbiyesizlik olur mu!

BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Arkadaşlar, tamam, tartışmayalım.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Bu, gidişin ayak izleri.

BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa) - Ayıp bir şey ya!

BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Bekir Bey...

HASAN KALYONCU (İzmir) - Otur oturduğun yerde! Aç tavuk kendini darı ambarında görürmüş!

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Gidişin ayak izleri, gidişin; hazmedemiyoruz(!)

HASAN KALYONCU (İzmir) - Allah Allah!

BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Siz devam edin.

Buyurun.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) - Ben güzel güzel dokunduruyorum.

HASAN KALYONCU (İzmir) - Ben de dokundurdum, ses geldi işte.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) - Şimdi, bazı maddelere katılıyoruz tabii ki ama çoğuna da katıldığımız söylenemez. Maddelerde de söz alacağız tabii ki ama bu bir torba yasa, her şeyi doldurmuşsunuz; içinde at yarışları da var, içinde sözleşmeli üretim de var, planlama da var. 1'inci maddede kenevir var, ona aynen katılıyoruz, planlamanın olması gereken en önemli bitkilerden bir tanesi, devletin kontrolünde olması lazım yani kamucu bir anlayışla olması lazım ama ondan sonra gelen maddelerde bunları göremiyoruz. Az önce de söyledim, depremzedeler için biz de çok çalıştık, neredeyse yirmi beş gün bölgede kaldık hep beraber, sizlerle birlikte, sonrasında da Tarım Komisyonu olarak çalıştık ve özellikle barajları gezdik, ahırlara girdik. Ahırlar yıkılmış, üreticinin hayvan çadırına ihtiyacı var. Siz "İnsanlara çadır bulamıyoruz." diyorsunuz belki ama hayvanlar da değerli, ekonomik değeri var. Şimdi, bunlar da düşünülmemiş. Yani yirmi dört sene önce çok büyük deprem yaşayan bir ülkede -11 il diyorsunuz belki ama hepsi de birbirine yakın- bu önlemlerin alınması lazımdı. AFAD iki gün yoktu. Bu konulara girmek istemiyorum, yasayla ilgili konuşmak istiyorum daha çok.

Dediğim gibi, yirmi bir senedir uyguladığınız tarım politikasına güvenmediğimiz için burada dediğiniz planlama ve sözleşmeli üretim maddelerine de zaten güvenmiyoruz. Bir kere, üretim planlamasında Tarım Bakanlığı ana kriterleri çıkarır, doğrudur. Ama siz üretici tarafının güçsüz olduğunu bilmiyor musunuz? Üreticiler güçsüz, ne bir kooperatifleri var ne bir birlikleri var. Kimlerle sözleşmeli üretim yapacaklar? Bir kere planlamada üretici Tarım Bakanlığına gidecek "Ben buğday ekmek istiyorum." diye, tamam, izin verecek ama sonrasında toprakta tav olmadığı zaman belki de onu ekmeyecek. Bunlar lafla olmaz, zorlamayla hiç olmaz, Tarım Bakanlığının yasa koymasıyla ya da devletin yasa koymasıyla olmaz; teşviklerle olur, desteklemelerle olur. Sizin destekleme bütçeniz zaten yok, olsaydı çiftçi bu kadar borçlanmazdı. Siz iktidara geldiğinizden beri çiftçinin borcu sürekli artıyor, diyorsunuz ki: "Borcu ödüyor." Ya, borcu ödüyor ama faiz ödüyor çiftçi, hepimiz bunu biliyoruz.

Şimdi, öğleden sonra yapılandırma konuşulacak, içinde bir tane çiftçi yok, trafik cezaları var, sigortalar var, BAĞ-KUR primleri var ama çiftçi nerede? Türkiye'nin dörtte 1'i, beşte 1'i çiftçiyse ve bu dönemde de üretmek çok önemliyse, dünyada da önce pandemi, sonra savaş, ardından kuraklık var, bakın, ciddi bir kuraklık var, bir tanesi de zaten küresel iklim değişikliği. Sayın Bakan çok güzel söyledi, "Dünya nüfusu artıyor. Su kaynakları kirleniyor. Topraklarımız sabit. "dedi; bunları dediniz. Küresel iklim değişikliğinden bahsetti, hepsi doğru, bunlara katılıyoruz. Ona göre bir tarım politikamızın olması lazım, ona göre bir bütçe olması lazım. Nerede o bütçe? O bütçe yok.

Şimdi, biz de gördük deprem bölgesinde ahıra 3 çuval, 4 çuval yem gelmiş ama fırsatçılar Et ve Süt Kurumundan önce gelmiş, "190 lira" demiş. Alım fiyatları önce 140'tı, sonra 190 liraya çıkardı Et ve Süt Kurumu ama piyasada yok. İsim falan vermemize gerek yok, bölge de vermemize gerek yok; yakın bölgelerden erkek hayvanları, dişi hayvanları yarı fiyatının da altına, dörtte 1'inin altına toplamaya gelen fırsatçılar var. Burada, devletin daha ilk gün açıklama yapması gerekmez miydi? "Arkadaşlar, sakın hayvanlarınızı fırsatçılara vermeyin. Biz ne 140'ı ne 190'ı, 300 liraya alıyoruz, 400 liraya alıyoruz." gibi sadece deprem bölgesine bu şekilde bir şeyler söyleseydiniz, "Size iki yıllık yem veriyoruz, sakın hayvancılığınızı bırakmayın, sakın göç etmeyin." deseydiniz belki de insanlar göç etmezdi. Şimdi, Mersin'e 400 bin insan gelmezdi, Ankara'ya belki 100 bin insan gelmezdi; bir de onların sorunlarıyla uğraşacağız.

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) - Hocam, o psikolojik bir şey, geri dönerler.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) - Şimdi, bir dakika ama ben seni dinledim Ahmet Bey, sen de beni dinle, daha da dinleyeceğiz.

Geneli üzerinde konuşuyorum, siz İlhami arkadaşımızın verdiği bütünleştirme önergesini reddettiniz, bunları da reddedeceksiniz, kendi bildiğinizi okuyacaksınız ama zaten suyunuz ısındı arkadaşlar, gidiyorsunuz yani giderayak bunları çıkarmanızın da bence bir anlamı yok. Keşke bu yasayla değil de ek bir ödeme bütçesiyle deseydiniz, inanın biz size seve seve destek verirdik.

Teşekkür ediyorum.