| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 11 .11.2014 |
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyeleri, kamu kurumlarımızın değerli temsilcileri, değerli basın mensupları, değerli milletvekilleri, "Plan ve Bütçe Komisyonunun daha önceki dönem üyeliğini yapmış arkadaşlarımız" diye özel olarak sizi de sayayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, önce Soma'da, sonra Ermenek'te olan maden kazaları gerçekten de hepimizi çok üzdü. Bu kazalarda hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına ve ulusumuza başsağlığı diliyorum.
Tabii, bunlar Sayın Bakan, baktığımız zaman, aslında, Türkiye'deki çalışma hayatının, iş gücü piyasasının bir anlamda, ne kadar sorunlu olduğunu gösteren çok olumsuz örnekler can kaybı açısından. Ama sadece madenlerde değil, inşaat sektöründe, tersanelerde, Türkiye'nin hemen hemen bütün alanlarında çok ciddi bir iş kazası sıklığı var. Hep şöyle diyorduk biz: "Türkiye, Avrupa'da iş kazalarında 1'inci, dünyada 3'üncü." Ama sanıyorum şu anda dünyada Türkiye Çin'i de geçip 1'inci sıraya yerleşmiş durumda. Bu, tabii, çok olumsuz bir tablo. Bunun değişik nedenleri var, onları konuşacağız. Ben de konuşmamda bunun nedenleri neler, onlar üzerine fikirlerimi belirtmek istiyorum.
Şimdi, Türkiye'deki iş gücü piyasası gerçekten de problemli. Uluslararası Çalışma Örgütünün standartlarından son derece uzak bir iş gücü piyasası var. İş gücüne katılım oranları çok düşük, hatırlatırım, OECD ortalaması yüzde 70'dir Sayın Bakan, Türkiye'de yüzde 50'dir. Yani çalışma çağındaki, çalışabilir nüfusun Türkiye'de ancak yarısı iş gücü piyasasına girmektedir. O açıdan, aslında buna dayanarak yapılan işsizlik oranları gibi kıyaslamaların da çok fazla bir anlamı kalmadığı ortadadır. Çok düşük ücretler, uzun çalışma süreleri, gene Türkiye iş gücü piyasasının tipik özellikleridir. Yüksek bir kayıt dışılık vardır, hâlâ baktığınızda, yüzde 38'lik civarında bir kayıt dışılık var. Özellikle tarım gibi, inşaat gibi sektörlerde kayıt dışı oranları çok daha yüksek, bu bir ortalama rakam. Sendikalaşma oranları düşük, bu da aynı zamanda son derece örgütsüz bir iş gücü piyasası olduğuna işaret ediyor. Ben sormak istiyorum, yani bu iş gücü ve istihdam yapısıyla, tabii, Hükûmetin sonuçta bunu değiştirmek elinde, yani bunlar kader değil, "Böyle gelmiş, böyle gider." gibi bir nokta yok, on iki yıldan beri iktidardasınız, sormak istiyorum: Bu iş gücü yapısıyla Türkiye'nin katma değeri yüksek mal ve hizmet üretiminde yoğunlaşması, teknoloji düzeyini yükseltmesi, gelişmesi nasıl mümkün olacak? Yani en temel iş güvenliği ve denetimiyle ilgili çıkmış yasaları bile uygulamayan, uygulayamayan ve sonuç itibarıyla, ortaya çıkan iş kazalarının, iş cinayetlerinin suçunu orayı işleten insanlarda bulan bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bunu anlamak mümkün değil. Devlet gerekli tedbirleri almakla sorumludur. Yani oturup da başkalarını suçlayarak bir yere varamayız. Elbette, baktığınız zaman, sistem içinde işverenler kârını maksimize etmeye çalışır, en çok kârı elde etmeye çalışır. Bunu da nasıl yapar? Maliyetlerini düşürmeye çalışır, daha yüksek fiyattan satmaya çalışır; bunun için gerekli tedbirleri alır. Ama devletin ona izin vermemesi gerekiyor. Bu maden olaylarında da gördüğümüz, bunlar aslında hepsi kamunun. Yani bir taraftan siz hizmet alımı ya da redevans sözleşmeleriyle bunları özel sektöre devrediyorsunuz, ondan sonra gerekli denetimi bunlar üzerinde yapmıyorsunuz. Gerçekten bunu anlamak mümkün değil.
Sayın Bakan, siz konuşmanızda "Madenlerde yapısal sorunlar vardır." dediniz, yani özellikle bu yer altı çalışma ve madenlerle ilgili. Yani bunlar neler? Bunları bir ayrıntılı konuşmaya ihtiyaç var. Teknolojiyle ilgili, teknolojisinin sonrasında da teknolojilerinin az gelişmiş olduğunu belirttiniz buna ilişkin olarak. Yani ben şunu söylemek istiyorum: Yani bizim önümüzde karşılaştığımız bir iş kazaları, iş cinayetleri tablosu var. Yani bunun için oturup da bir sihirli elin değmesini, bir sihirli değneğin dokunmasını ve bir anda bütün madenlerin teknoloji yoğun hâle gelmesini mi bekliyorsunuz? Bunu yapacak olan sizsiniz Sayın Bakan, bunu yapacak olan Hükûmetinizdir. Yani bunlar kendi kendine gelişmez ki, değişmez ki. Bunların yapılmasını sağlayacaksınız. Gerekirse ilk başta, bu madenlerle ilgili olarak, eğer kamu, özel sektöre devrediyorsa özel sektör devretmeden bunların hepsini oturup konuşacaksınız. Özel sektöre gerekirse o şartlarda vereceksiniz bu madenleri. Yani günümüzde nerede kalmış? Ben maden kazalarına baktım, hepsi 19'uncu yüzyıl, bir de 20'nci yüzyılın ilk yarısında. 20'nci yüzyılın ikinci yarısında doğru dürüst maden kazası yok. Arkadaşlar, elli, altmış yıldan beri maden kazası olmuyor dünyada. Şimdi, 21'inci yüzyıldayız, elli yıl öncenin, yüz yıl öncenin maden kazaları olmuş ülkeleriyle eğer Türkiye'yi kıyaslıyorsak, karşılaştırıyorsak ciddi problem var demektir burada. Yani bu teknolojik gelişimi sağlamak onun elinde, gerekli iş güvenliği ve denetimi tedbirlerini almak devletin elinde; mevzuat açısından varsa eksiklikler çıkartın mevzuatı, cezaları ağırlaştırın, gerektiğinde, birtakım şey bulduğunuzda bunları geri alma, el koyma yetkisi getirin, yani bu anlamda biz torba kanun çıkarken de söyledik, dedik ki: "Bu torba kanunda bir kısım düzenlemeler geliyor çalışma hayatına ilişkin ancak burada iş güvenliği ve denetimi tedbirleri eksiktir. Bunları çıkartalım." Ama ne yazık ki, torba kanunda buna ilişkin hiçbir düzenleme yer almadı. Yani mevzuatta yoksa çıkartalım, eğer mevzuatta varsa, denetlemiyorsanız, o zaman sorumluluk da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınındır, gene aynı şekilde, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınındır. Yani siyasi anlamda da Hükûmetindir. Dünyanın her yerinde de bu böyledir arkadaşlar. Yani eğer büyük bir kaza varsa, bir ihmal varsa; ihmal olabilir, kasıt olabilir, değişik nedenlerle onun sorumluları kimse onlar cezalandırılır ama aynı zamanda, siyasi sorumluları da bunun bedelini öder.
Şimdi, işsizlik oranlarıyla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum: Bakın, Türkiye İstatistik Kurumu gene hanehalkı iş gücü anketlerini değiştirdi ama söylüyorum, sonrasında TÜİK geldiği zaman da söyleyeceğim, bunlar yanlış. Bu iş gücü istihdam hesapları, iş gücü hesapları, buradan çıkan işsizlik oranları -çünkü türev bir göstergedir- yanlış. Arkadaşlar, zaten seriler kırılmıştı, biliyorsunuz, 2002 yılından itibaren devam eden, sonuçta AKP'nin performansını 2002'yle kıyaslayacağız bugünümüzü. 2004 yılında zaten değişiklik yapıldı, geriye doğru gitmiyor. 2010'dan sonra da birtakım değişiklikler oldu hanehalkı iş gücü anketinin yönteminde, şimdi yeni bir yöntem getirdiler, istihdam inanılmaz arttı 2014 yılında. Böyle bir şey mümkün değil. 1 milyon 250 bin, 1 milyon 300 bin kişiye yakın bir istihdam artışı var. Ben bakıyorum, eski seride, daha önceki, bu değişiklikten önceki şeyde, ocağa kadar duruyor, oraya bakıyorum, orada bir problem yok ama şubat ayından itibaren birdenbire hem tarımda hem de tarım dışı, sanayi ve hizmet sektörlerinde müthiş istihdam artışı var. Bakın, 2002 yılında, 2012 yılındaki millî gelir çok yüksek büyüdü, istihdam artışı yüzde 2,9'dur. 2013 yılında yüzde 2,8'dir, 2014 yılında yüzde 5. Hâlbuki bu sene yurt dışı talepte bir artış yok. 2015'te yeniden yüzde 2, 2016'da yüzde 2,5; 2017'de yüzde 2,2. Ekonominin büyüdüğü yıllardaki istihdam artışıyla kıyaslıyorsunuz, ekonominin küçüldüğü, yurt içi talebin neredeyse sıfır olduğu bir yerde yüzde 5'lik bir istihdam artışı. Bu yanlış. Böyle hesaplama olmaz. Buna dayalı olarak yaptığınız öngörüler, projeksiyonlar, aldığınız tedbirler de yanlış oluyor otomatikman. Yani bunu anlamak mümkün değil. Bu açıdan da baktığınızda, işsizlik oranları da dediğim gibi problemli. Bakın, 2013 yılında işsizlik oranı yüzde 9. Biraz önce Sayın Güneş de söyledi, çalışma isteğinde olan ve iş yapmaya hazır ancak iş bulma ümidi olmadığı için iş aramayan ya da resmî iş arama kanallarını kullanmayanları eklediğimiz zaman işsizlik oranları yüzde 5-6 puan birden artıyor arkadaşlar, ,yüzde 15'lere çıkıyor. Bakın, 2004-2013 yılları arasındaki on yılı söyleyeyim size: O on yılda iş gücü -kümülatif artışı söylüyorum- yüzde 28 artmış, istihdam yüzde 30 artmış, iş gücüne dâhil olmayan grup yüzde 7 artmış ama çalışma isteği olduğu hâlde çalışmayan demin saydığım grup yüzde 90 artmış. Yani ciddi bir problem var. Bunları koyduğumuz zaman aslında iş gücü piyasasının durumu çok vahim. Biraz önce de söyledim ayrıca, iş gücüne katılım oranı yüzde 50, yüzde 70'lerdeki OECD ülkeleriyle kıyaslamak da zaten otomatikman yanlış oluyor.
Gene, kayıt dışılık son derece yaygın, özellikle tarım ve inşaat sektörlerinde. Çalışma süreleri uzun, bunu söylüyor, OECD'nin raporları var Birleşmiş Milletlerin, ücretler seviyesi düşük, asgari ücretin -biliyorsunuz- yoksulluk sınırını karşılamadığını söyledik. Bakın, Türkiye İstatistik Kurumu eksi yoksulluk hesabını bıraktı 2009'da. 2010 yılında yoksulluğa ne demişti biliyor musunuz TÜİK? 896 lira demişti, 4 kişilik bir aile için. Şu anda, aradan dört yıl geçtikten sonra asgari ücret 891 lira, bunun altında, ki biz o TÜRK-İŞ'in yoksulluk sınırlarının düşük olduğunu biliyoruz, söylüyorduk hep. Aynı zamanda, TÜRK-İŞ'in rakamlarına baktığınız zaman, çok altında.
Gene ilginç bir şey: Sayın Bakan, bakın, 2015 yılı programında, devletin, Kalkınma Bakanlığı tarafından hazırlanan, 132'nci sayfada net ele geçen ücretler tablosu var, orada bir endeks var, 1994=100 bazlı; kamu işçisine bakıyoruz, 2002 yılında endeks değeri 89,2'ymiş, 2013 yılında 85,8'e gerilemiş. Yani baktığınız zaman, on bir yılda kümülatif olarak artış yok, tam tersi eksi 3,8'lik bir performans yani azalış var. Özel kesim işçisi de...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Türeli, toparlayalım lütfen.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bitireceğim, birkaç konu kaldı.
BAŞKAN - Buyurun.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Çalışma hayatındaki sorunlar, bunları defalarca söylüyoruz, tekrar söyleyeceğiz. Bu taşeron çalışma, arkadaşlarımız da hep vurguladı. Taşeron çalışma modern kölelik demek, çağdaş kölelik demek, günümüze uygun kölelik. Son derece uzun çalışma koşulları, izin hakkı yok, ikramiye hakkı yok, iş güvenliği yok, örgütlenmesi mümkün değil, işverenin iki dudağının arasında kaderi olan insanların çalıştığı bir düzen. Ama biz biliyoruz ki, AKP iktidara geldiği zaman 60-70 bin civarında olan taşeron işçi sayısı şu anda kamu, özel ikisine baktığımızda, 1 milyon 700 binlere ulaştı, 2 milyonlara ulaştığı söyleniyor, gerçek rakamı bir türlü bilmiyoruz. Böyle bir şey olabilir mi? Yardımcı hizmetlerde, yerel yönetim hizmetlerinde, koruma, güvenlik hizmetlerinde, sağlık hizmetlerinde, yardımcı sağlık hizmetlerinde tam bir taşeron uygulama var. Yani böyle bir uygulamayla Türkiye'nin dünyayla bütünleşmesi mümkün değil. Türkiye'nin yapması gereken, nitelikli, teknoloji yoğunluğu olan, sanayileşmeyi ön plana almış bir model ve bu model çerçevesinde emeğin daha nitelikli olmasını sağlamak ve ona insanca yaşayacağı bir düzeni sağlamak.
4/C'liler konusunu defalarca söyledik, Sayın Bakan, çözmediniz, çözmüyorsunuz. 23.666 kişi var. Söyledik, 4/C'liler belli, kanun saymış; işin niteliği gereği, sürekli olmayan anketörlük gibi, güzel sanatlar fakültelerinde modellik gibi işler için kurulmuş bir 4/C kategorisi bu, 657'nin 4'üncü maddesinin (c) bendi. Ama özelleştirilen kuruluşlardaki insanların buraya konulmasıyla birlikte bu sayı arttı. Neden kadroya almıyorsunuz bunları? Alın kadroya, böyle bir talep var. Yani onlara bir kısım iyileştirmeler yapmak, sürekli olarak, işte, on aylık, on bir aylık, on bir ay yirmi sekiz günlük şey yapmayacağız, devam ettireceğiz gibi, özelleştirilen -Torba Kanun'da da çıktı- ona gerek yok. Burada yapılması gereken 4/C'lileri kadroya almaktır ve bir daha 4/C kadrosunu amaç dışında kullanmamaktır.
Emekte yaşa takılanlar problemli. Bir türlü sayıyı öğrenemiyoruz, Sayın Bakan, lütfen gerçek sayıyı alalım. Toplam bir 5 milyona yakınlıktan bahsediliyor, ama şu an itibarıyla, bu sene itibarıyla, kademeli geçişle, Sayın Bakan, 600 bin gibi bir rakam söylemiştiniz, o civarda söylüyordunuz, şu an itibarıyla nedir emekte yaşa takılan, ama yıllar itibarıyla yeni insanlar da takılacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Türeli...
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bitireceğim. Yine, bu aynı şekilde sağlık hizmetinden yararlanamıyorlar. Bakın, buna ilişkin olarak da söylüyoruz, Sayın Bakan, vermiş olduğum bir yazılı soru önergesine verdiğiniz cevapta diyorsunuz ki: "Gelir düzeyi asgari ücretin brüt tutarının üçte 1'inden az olan vatandaşlarımız, genel sağlık sigortası primi ödemeksizin sağlık hizmetinden faydalanabilmektedir." İyi de bunun üstünde olanlar ne yapacak? Asgari ücretin brüt tutarının üçte 1'inden yüksek olanlar ne olacak? Sağlık hizmeti alamıyorlar. Ciddi bir problem.
Yine, emeklilikte prime takılanlar var, prime takılanlar ciddi problem. Sosyal Güvenlik Destek Primi kesintileri var. Bu insanlar geçinemiyorlar emeklilikte ve çalışıyorlar; çalışıyorlar, aynı zamanda vergi de veriyorlar, siz de gidiyorsunuz onların maaşından kesinti yapıyorsunuz. Yani dünyanın neresinde var çalışanların cezalandırıldığı bir model? Yani böyle bir şeyi anlamak mümkün değil.
Son olarak, bu İşsizlik Sigortası Fonu'na değinmek istiyorum. Sayın Bakanım, bakın, İşsizlik Sigortası Fonu önemli. Çıkarken de çok büyük iddialarla ve büyük umutlarla çıktı, insanlar da buradan çok şey bekledi.
Şimdi, biraz önceki sunuşunuzdan rakamları vereceğim. Toplam fon varlığı 80,8 milyar lira, toplam giderler, yani gelir-gider farkı olarak fon varlığı artıyor, 28 milyar lira, sigorta giderleri, işsizlik sigortası ödemeleri sadece 8,3 milyar lira. Yani toplam giderlerin bile yüzde 30'u. Yani bu 2002-2014 dönemine baktığımızda, son on iki, on üç yıllık dönemde, 8,3 milyar lira verirken tüm işsizlere, merkezi yönetim bütçesine yaptığınız transferler 11,5 milyar Türk lirasıdır ve biliyoruz, bunun içinden de GAP adı altında duble yol, bilmem ne, her tarafa kaynak aktarılmıştır. Oysa, bu fonun gerçek amacı işsizlere, işsiz kalmışlara verilecek yardımdır.
Gene bir soru önergeme verdiğiniz cevapta diyorsunuz ki: "Onuncu Kalkınma Planı'nda işsizlik sigortasından yararlanma koşullarının esnetilmesi ve yararlanma sürelerinin artırılması bir politika olarak yer almaktadır. Ayrıca, Türkiye İş Kurumu 7'nci Genel Kurulunda sunulanlar gereği işsizlik ödeneğinden yararlanma koşullarının kolaylaştırılarak, ödenek miktarının artırılması ve süresinin ödenen primlerle doğru orantılı olarak uzatılmasıdır. Bu konuyla ilgili çalışmalar sürmektedir."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Türeli, üçüncü defa uzatıyorum, lütfen...
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Ben sormak istiyorum, hangi aşamadadır? Buna ilişkin bir şey var mıdır? Çünkü bizim, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak bu konuya ilişkin verilmiş kanun tekliflerimiz var, soru önergelerimiz var, Meclis araştırmalarımız var, bu konuda da cevaplarınızı almak isterim.
Ayrıca, sorular kısmında da diğer sorularımı soracağım.
Teşekkür ederim.