KOMİSYON KONUŞMASI

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli üyeler; şimdi, ben, ilk tabii Rekabet Kurumuyla başlayayım çünkü Türkiye'de çok önemini bilmediğimiz ama sağlıklı bir ekonomi için en önemli kurumlardan biri Rekabet Kurumu. Yani eğer bir ülkede... Tabii, benim tasvip ettiğim bir sistem değildir liberal ekonomik sistem ama liberal ekonomik sistemi uyguluyorsanız en temel kurumlardan biri rekabet kurumudur çünkü liberal ekonomik sistem ekonomik sistemin, kapitalizmin doğasında tekelleşme vardır, bunun birtakım teknik sebepleri var, azalan maliyetler yasasının gerektirdiği, büyüdükçe şirketlerin daha kârlı hâle gelmesi ve küçükleri yutması dolayısıyla tekelleşme meselesi. Bu yüzden liberal ekonomik sistemi uyguluyorsanız çok güçlü, bağımsız bir rekabet kurumu olmalı. Şimdi, ben bakıyorum... Mesela bunun tarihte çok önemli bir örneği vardır. Bu Daniel Yergin'in Petrol kitabını anlatırken "Standart Oil" diye Amerikan'ın en büyük şirketi vardır meşhur Rockefeller'in şirketidir bu. Bu Rockefeller'ın şirketine karşı da, bunun 7 kardeşe "Seven Sisters" diyorlar bölünmesi de işte bu rekabet hukukuyla alakalı bir şeydir ve bunu da -kadın gazeteciler burada var- bir kadın gazeteci Ida Tarbell sağlamıştır ve tarihin en önemli başarısıdır yani halkların kapitalizm karşısındaki en önemli başarısından biri de bu Ida Tarbell'in başarısıdır. Ama biz kendi ülkemize dönüp baktığımızda, mesela telekomünikasyon sektöründe hâlâ TELEKOM şirketi tekel, üstelik bir sürü politika belirlendi, bilmem ne yapıldı ama sabit telefon konusunda yüzde 85-90 oranında TELEKOM tekel ve kimse gıkını çıkarmıyor, Rekabet Kurumu da gıkını çıkarmıyor. Mesela cep telefonu şirketi aralarında ciddi bir tröst olduğu belli. Cep telefonu yani... 49 dolar veriyordum bundan 7-8 sene evvel Amerika Birleşik Devletlerinde televizyon, cep telefonu, İnternet hem de ışık hızında -hani bizimki gibi değil yani gerçek ışık hızında- şimdi ben bakıyorum zavallı insanlarımızın ödediği cep telefonu faturasına, İnternet faturasına gerçekten fahiş, belli ki üç şirket arasında gizli bir anlaşma var, illa oturup imzalamaları gerekmiyor. Ama bundan daha büyük bir şey var, banka var, çoğu yabancı olan bu bankaların kendi aralarında bir araya gelip dosya parası bilmem neyi de koyduğunuzda tefeci faizi uygulaması belli ki aralarında bir bağ var. Ama diyorum ya, bu piyasa sopası siyasilerin üzerindeki en büyük sopadır ve ben, bu bağımsız düzenleyici denetleyici kuruluşlara inanmadığımı söylemiştim. Böyle bir inceleme başladı, BDDK Başkanı kıyameti kopardı "Bankalar zarar görür, piyasalar zarar görür." diye. Zaten bu piyasalar zarar görür dolayısıyla piyasalarda ağırlıklı yabancıların eline geçtiği için müstemleke memleket hâline geldik. Onun için Rekabet Kurumu çok önemlidir ama Sayın Başkan kusura bakmasın bizim ülkemizde çok iyi görev yaptığını düşünmüyorum, çok cesaretli adımlar atmak lazım. Bakalım neyi karıştıracaklar bu piyasalar? Bu halk bu kadar karışmışken, nedir bu piyasaların bizim üzerimize saldığı korku? Nedir bu telekomünikasyon şirketlerinin yaptığı? Bir inceleyin fiyat hareketlerini, göreceksiniz ki dediklerimde haklı çıkacağım.

Sayıştay raporlarında var yatırım teşvik belgesi meselesi var. Yatırım teşvik meselesi şudur: Teşvik belgeli ithal ediyorsunuz ama teşvik belgeniz iptal edilmesine rağmen gümrük vergisi ödemediğiniz hâlde geri alınmıyor. E, siz bunu yatırım amaçlı getirdiniz, demek ki yatırım amaçlı kullanmayıp başkalarına vermişsiniz veya amacında kullanmamışsınız, bu vergilerin geri alınması lazım ama eksiklik varmış, onu tespit etmişler. Yap-işlet-devret modeli çerçevesinde işletilen gümrük kapılarında ciddi sıkıntılar olduğu belli. Öncesinde yapılan hesaplamalar, bu şirketlerin uygulamaları konusunda tespitler var. Bir de Sayıştayda yurt dışına gönderilen gümrük personelinin maaşlarıyla ilgili tespitler var. Ben de gittim. Ben buna katılmıyorum değerli arkadaşlar. Yani gerçekten personelin özlük hakları... Zaten kamu bürokratlarının özlük hakları çok kötü, onlarca konu varken bence Sayıştay yani yaza yaza bunu yazmasını da ilk kez içerliyorum. Çünkü "Gönderilen personelin maaşının yüzde 60'ı verilecek." deniyor. Bize Hazinede bunu yaptılar, haksızlar. Maliye yüzde 100'ünü veriyor, Maliye raporunda böyle bir tespit yok. Yurt dışına göndermişsiniz bu bürokratları. Yurt dışında temsil çok önemli, yüzde 100'ünü elbette alması gerekiyor ve Sayıştay raporu konusu edilmemeli. Eğer biz çözeceksek de yasal altyapısını hazırlayalım çünkü Hazine yüzde 60'ını veriyor, Maliye yüzde 100'ünü veriyor, büyük bir haksızlık var bu konuda.

Sayın Bakan, ben bir ekonomi bürokratıydım, şimdi siz ekonomiyle ilgili bir bakansınız, Hazineden sorumlu Bakan var, Maliye Bakanı var, siz varsınız. Ekonomi bürokratlarının durumu her gün daha kötüye gidiyor. Her kurum ek maaş zamları aldı polis alıyor, Sayıştay alıyor, hâkimler alıyor hepsi ek zam alırken ekonomi bürokratları ek zam alamadı, rutin maaş artışıyla gidiyorlar ve rutin maaş artışı da büyümeyi içermediği için ve hayatın bir sürü yeni ihtiyaçları -mesela cep telefonu faturası bu kadar ödemiyorduk biz 2002 yılında- karşısında gittikçe yoksullaşıyor bürokratlar. Bu bahsettiğimiz bürokratlar kim? 120 milyar dolarlık ihracat, 180 milyar dolarlık ithalat, toplamda 300 milyar dolarlık bir sektörü son derece karışık bir mevzuatla yönetmeye çalışan ve toplumdaki algısı da ne yazık ki -işte Garo Bey de söyledi- bozulmuş ama içerisinde bir sürü temiz, namuslu insan olan çünkü temiz ve namuslu insanlık şudur: Önünüze fırsat gelecek gümrük gibi, tapu gibi bir yerde çalışacaksınız, siz, burada bu işleri reddediyorsanız test edilmiş namuslu adamlarsınız demektir. Onun için, iyi bir devlet, köklü bir devlet bu insanlara görevlerinin hakkını verir. Şimdi bakın, bir personelinizi İstanbul'a gönderin, harcırah 30 lira. Ya, tekstil sektöründe en düşük ücretli yerde bile 15 liradan düşük ücrete yemek yiyemiyorsunuz, üç öğün yemek yiyecek, ulaşım parasını verecek. Nasıl yapacak? Şimdi gönderdiniz gümrük müfettişini İstanbul'a teftişe, milyarlarca dolarlık teftiş yapacak. Verilen harcırah parasıyla -değeli milletvekilleri bu çok önemli- iki yıldızlı bir otelde kalamıyorlar. Eskiden kamu misafirhaneleri vardı, şimdi onlar da yok. E, ne olacak bu müfettiş; cebinden yiyecek. Gönderiyorsunuz altı ay turneye, "En büyük holdingleri denetle." diyorsunuz. Holdingden araç istese bağımsızlığı zedelenecek, verdiğiniz harcırah ortada, otobüse bile binemiyor ki. Bunlar bir de bir gümrük müfettişi, bir gümrük uzmanı öyle torpille falan işe giremiyor, üç aşamalı sınavdan geçiyor, muavinlik dönemi var, kıyafetinden konuşmasına kadar her şeyine dikkat etmesi gerekiyor, sonra çok zor bir yeterlilik sınavından geçiyor, ondan sonra, bunun üstüne en ağır görevler geliyor çünkü siyasi baskı olabiliyor, başka şeyler olabiliyor, şirketlerin baskısı olabiliyor, iftiralarla da karşılaşma riski var, namusluları için temizler için, çoğunun da böyle olduğunu düşünerek söylüyorum. 25 yıllık bir gümrük başmüfettişinin aldığı para 5 bin lira. Bakın, 5 bin lira alıyor ve bu kadar sınavdan geçmiş, devletin köklerini oluşturan, devletin entelektüel zekâsını oluşturan, en üst düzeye adam yetiştirdiğimiz yerler. Hani, devletimizi çok seviyoruz, bilmem ne diyorsak buralarda kaliteli devlete bakmak zorundayız.

Şimdi, Sayın Başkan, bu harcırah meselesini biz burada çözelim çünkü sayın bakanlar, ne yazık ki, valla Ali Babacan da, Mehmet Şimşek de getirmediler bu meseleyi bu ülkenin önüne, getirmediler, Başbakana anlatamadılar konuyu, bari siz anlatın çünkü bundan sonraki arkanızdaki bütün bürokratlar hayırla ansınlar sizi. Bunu samimiyetle söylüyorum, devletin ihtiyacı olduğu için söylüyorum, bir önyargıyla söylemiyorum. Bunların özlük haklarını Sayıştay denetçileriyle denk seviyeye getirin, ondan sonra da eğer şaibeli işlere bulaşıyorlarsa ve delillendiriliyorsa, iftira değilse babamızın oğlu olsa gözünün yaşına bakmayalım çünkü bunu yaptığınız takdirde... Bakın, bu ülkede 120 milyar dolar ihracat var diyorum. Bütün gümrükçüler, dış ticaretçiler, Hazineciler bilir bu ülkede ciddi bir hayali ihracat sorunu vardır, minimum yüzde 10'dur hayali ihracat sorunu, 180 milyar dolar düştüğü hâlde ithalat var ve bu ülkede düşük bedelli bir ithalat sorunu vardır. Çin'den, Kore'den, Irak'tan getirilen malları kimse tam beyan etmez çünkü vergisi yüksektir, kaçırabildiği kadar kaçırmak... Bu ne demek? Bizim cari açığımız bildiğimizden yüksek değerli milletvekilleri. Bu, hep tarihte böyleydi. Daha önceki hükûmetlerde ne oluyordu biliyor musunuz? Şimdi araba hızlanıyordu tam 60 kilometreye geliyordu duvara vuruyordu. Biz buna "kriz" diyoruz, farı tamponu dağıtıyordu. Şimdi, ne hâle geldik biliyor musunuz, bu güçlü hükûmet sendromu. Şimdi, araba hızlanıyor, duvarı geri çekiyor Hükûmet, yüzde 50 aldık, bilmem ne falan filan... Araba 120'ye geliyor, duvarı biraz daha çekiyor, duvarı yok etmiyoruz. Korkum şu: 180'le duvara vurursunuz. 180'le vurduğunuz zaman farla tamponla kurtulamayabilirsiniz. Yani iş gittikçe sıkışıyor. Bu yüzden bunları kontrol etmek gerekiyor. Cari açığın bildiğimizden yüksek olması şu demek: Bizim borcumuz, finansmanımız çok artıyor demek, bu ülke için temel bir risk hâline geliyor.

Dâhilde işleme rejimi çok önemli ama ben yine bu... Dâhilde işleme rejimindeki sıkıntı da şu değerli arkadaşlar, diyor ki: "Ben ihraç edeceğim." İhraç edeceği için ihracat teşviki amacıyla yaptığı ithalatta, biz buna normal ithalatçının aldığı verginin birçoğunu almıyoruz. Sonra getiriyor içeriye, ondan sonra yaptığı ihracat... O hayali ihracat, şişirme ihracat dediğimiz şey var ya, bu rejimin yumuşak karnı -demin Sayın Bakan söyledi ama çok teknik detayına girmedi- dediği bu. Bu sefer ne yapıyor? İç piyasaya sürüyor malını. Mesela şöyle bir şey yapıyor: Kore'den parçalarını topluyor, receiver yapıyor şu bildiğimiz televizyonlarda kullandığımız receiver var ya, "Ben bunları Bulgaristan'a satacağım." diyor. Bulgaristan'a sahte gümrük beyannameleri düzenliyor, içeride milyonlarca receiver'ı içerideki piyasaya satıyor. Normalde receiver yapan adamın önüne geçiyor. Ve bu yani tekstilde böyle, şeker meselesinde böyle, birtakım ürünlerde böyle ve bu Türkiye'nin kanayan bir yarası bunun sektörel bir değerlendirme yapmıştır muhakkak.

BAŞKAN - Lütfen toparlayalım.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Tamam.

Bu dâhilde işleme rejimi meselesini derleyip toparlamazsak başımıza bela açacağız. Ama yine tekrar dönüyorum, son sözlerimi tekrar bu ekonomi bürokrasisiyle alakalı kullanmak istiyorum. Bütün bu söylediğim şeyler ekonomi bürokrasisinde özellikle uzmanlara -ve müfettişler de dâhil olmak üzere- bir başlangıç yapmazsanız ciddi bir nitelik sorunuyla karşı karşıya kalacaksınız. Bizim mesleğe girdiğimiz yıllarda müfettiş olmak büyük bir rüyaydı, kontrolör olmak, uzman olmak büyük bir rüyaydı. Yıllarca buna çalışıyorduk. Şimdi çocuklar sınavlarda buraları tercihler etmiyorlar, özel kurumlara gidiyorlar. Onun için bir araya gelin, devleti... Diyoruz ya "Bu kadar yol yaptı." İyi yol yapmak istiyorsanız, iyi ithalatınız olsun istiyorsanız, iyi AR-GE'niz olsun istiyorsanız, burada sorduğunuz sorulara kaliteli cevaplar almak istiyorsanız ve siz, 13 yıllık bir Hükûmet olarak, devletin aklını oluşturacak, yüz yıl sonra, bin yıl sonra da devletin aklını oluşturacak bu ekip tarafından, bu önemli insanlar tarafından iyi hatırlanmak istiyorsanız devletin bütçesine çok yük getirmeyen bu özlük haklarını düzeltmek durumundasınız, bu harcırahları düzeltmek zorundasınız. Eğer bunu yapmazsanız bunun doğrudan sonuçları olacaktır. 30 lira harcırahla geçinemeyen, 2.000-2.500 lira maaşla geçinemeyen gümrük memuruna milyarlarca doları emanet edemezsiniz. Bu bizatihi kontrol zafiyeti oluşturur.

Sayın Bakan, hassaten rica ediyorum, diğer bakanlarla hemen bir araya gelin, yapacağınız en önemli hizmet Türkiye'ye bu olacaktır, ekonomi bürokratlarının durumunu düzeltmek.

Çok teşekkür ediyorum.