KOMİSYON KONUŞMASI

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Evet, teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, çok değerli Komisyon üyelerimiz, değerli bürokratlar, basın mensupları; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok önemli bir düzenlemeyi bugün Komisyonumuzda görüşüyoruz. Ben öncelikle bu teklifin hazırlanmasında, Komisyonumuza getirilmesinde emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Bize verilen bilgilere göre doğrudan 456.120 kişiyi, dolaylı olarak da aileleriyle birlikte çok daha fazla vatandaşımızı ilgilendiren önemli bir konu.

Şimdi, Anayasa'mızın 128'inci maddesinde devletin asli ve sürekli işlerinin memurlar eliyle gördürüleceği hüküm altına alınmış. Devlet Memurları Kanunu'nda da -burada ifade edildi- başlangıçta dört istihdam şekli belirlenmiş. Malumunuz, 1965 yılında Devlet Memurları Kanunu çıkmış. O tarihte memur, sözleşmeli personel, işçi ve geçici personel olmak üzere dört istihdam şekli belirlenmiş. Burada az önce ifade edildi, bizde esas olan memur güvencesi olmuş yani ağırlıklı olarak güvenceli bir statü belirlenmiş. Ancak 1965 şartlarını düşündüğünüzde, bazı özel ihtisas gerektiren durumlarda, hâllerde memurlar eliyle gördürülemeyebilecek bazı işlerin de ortaya çıktığı malum. O tarihte yeterli bilgisayar mühendisiniz yok, pilotunuz yok, işte, kaptanınız yok vesaire. Bu amaçla bir sözleşmeli personel statüsü de öngörülmüş. Bu statüyle mevcut memur şartlarında memuriyete girme yahut ilerleme, yükselme ya da ücrete ilişkin hükümlere tabi olmamak kaydıyla Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenen esaslar çerçevesinde bir sözleşmeli personel alımı söz konusu olmuş. Geçici personel statüsü de aslında memuriyete giriş şartlarını taşımayan birtakım insanların, hatta ilkokul mezunu bile olmayan ama bununla beraber çok yetenekli bir usta olabilir, işte, vitray ustası olabilir, oymacı olabilir, vesaire olabilir, bütün bunları da kamuda çalıştırabilmek amacıyla bir geçici personel statüsü adı altında bir statü getirilmiş. Yani bunları niye söylüyorum? Devlet Memurları Kanunu çıkartılırken 1965'te, ta, Memurin Kanunu'ndan gelen, barem kanunlarıyla devam eden bir sistem var Türkiye'de ve bütün bunlar toplanmış, o günkü şartlarda en rasyonel, ne olması gerekiyorsa yapılmaya çalışılmış. Bu yine söylendi, Rıdvan Bey söyledi, aslında bu sözleşme yani kamuda muvakkat personel, ta, 1926 yılındaki Memurin Kanunu'yla beraber var. Bakın, Memurin Kanunu'nda memur ve müstahdemler olarak 2 türlü tanım var; müstahdemler memur haklarına tabi olmayan, memuriyete girişleri de onlarla beraber olmayan, ücretleri farklı olan kişiler olarak tanımlanıyor. Demek ki aslında, kamuda temel anlamda kadrolu ve sözleşmeli diyebileceğimiz bir düzenleme ta, 1926 yılından beri var. Bunu daha geriye götürmek de mümkün tabii ki.

Tabii, zaman içerisinde personel statüsünde Türkiye'deki gelişmelere, şartlara göre de bazı değişiklikler olmuş. 1985 yılında kamu iktisadi teşebbüslerine ilişkin özel bir düzenleme yapılmış. İşte, KİT'lerin daha verimli, etkin çalışması vesaire gibi birtakım sebeplerle 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle kamu iktisadi teşebbüsleri yeniden düzenlenmiş, aynı dönemde özelleştirme kanunları çıkartılmış ve buna bağlı olarak da orada çalışacak olan personele ilişkin de bir personel kanunu çıkartılmış. Yani 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname dediğimiz düzenlemeyle, kamu iktisadi teşebbüslerinde çalışan personelin devlet memurlarına göre o zaman daha güvencesiz değil belki ama daha performansa bağlı çalışma ve ona dayalı bir ücret sistemi üzerine inşa edilen bir düzenleme yapılmış. Sonra, zaman içerisinde bunlarla da yetinilmemiş, bazı kurumların teşkilat kanunlarında özel düzenlemeler yapılmış, bunlar da belli ihtiyaçlardan kaynaklanmış. Devlet memurları statüsünde yahut genel sözleşmeli personel statüsü içerisinde dahi temin edilemeyen elemanlara ihtiyaç duyulmuş. Buna göre de her kurum veya belli kurumların teşkilat kanunlarında bu yönde düzenlemeler yapılmış. Şimdi, zaman içerisinde Türkiye gelişmiş, büyümüş, eğitim-istihdam ilişkisi daha sağlıklı hâle gelmiş, üniversitelerimiz güçlenmiş, dünyanın sayılı üniversitelerinde yetişen nitelikli insanları kamuda istihdam etmeye başlamışız, bunlara ilişkin cazip imkânlar getirmişiz. O zaman, bu sözleşmeli personel istihdamında teşkilat kanunlarına ilişkin özel düzenlemeler koymaya da gerek kalmamış. İşte, bir de başka bir şey daha yapılmış: Bazı kamu hizmetlerinin hizmet satın alma yoluyla karşılanması imkânı da bu süreç içerisinde doğmuş. Bu sebeple de yeniden kamudaki istihdam şekillerinin yolunun, yönteminin yeniden değerlendirilmesi zarureti ortaya çıkmış. Bu yapılan düzenlemeyi bu kapsamda değerlendirmek gerektiğini düşünüyoruz.

Evet, bu yapılan düzenlemeyle ne oluyor? 4/B'ye tabi statüde birçok kamu kurumunda -mahallî idareler dâhil- çalışan personeli kadrolu hâle getiriyoruz. Burada 3+1 gibi daha evvel de Sağlık Bakanlığında, Millî Eğitimde denenmiş olan bir sistemi genelleştiriyoruz. Bunlara, işte, birtakım haklar, bazı düzenlemeler getiriyoruz. Burada şunu da söylemek lazım: Şimdi, Mahmut Tanal Bey "Kanunla düzenleme yapalım, 'Geçmek istemiyorum.' diyenler dışındaki herkesi geçirelim." dedi. Aynı kanaatte değilim; sözleşmeli personel statüsünde çalışma da bir haktır, bir icap-kabul meselesi olmuştur geçmiş dönemde hukuken ve birçok kişi de belki kadrolu olmayı tercih etmeyecektir farklı sebeplerle, bunlar da bize geliyorlar. Bunların başında kıdem tazminatı hakkı vesaire gibi sebepler var. O nedenle, mutlaka iradeye yani kişinin talep etmesi hâline bağlamamız lazım yani kanun teklifindeki ifadenin doğru olduğunu değerlendiriyorum. Bir de bu kadroya geçirilme meselesinde meselenin sadece güvence meselesi olduğunu da düşünmüyorum çünkü bir ilerleme, yükselme... Yani, memuriyetin temelinde, memuriyete girme veya hizmete girme, kamu hizmetine girme bir şeydir, farklılık yaratır; ondan sonra ilerleme, yükselme, disiplin, sicil, ödül düzenlemeleri bir farklılık yaratır; bir de memuriyete veya o statüye son verme düzenlemeleri farklılık yaratan hususlardır. Burada sözleşmelilerin bir kısmının memuriyete geçmek istemesinin altında yatan sebeplerden biri de ilerleme, yükselme hakkını elde etme isteğidir. Kamuda görevde yükselme sınavı yapılıyor, örneğin, işte, memur olarak girmişse, mühendis olarak girmişse şef oluyor, müdür oluyor veya başka görevlere gelebiliyor ama sözleşmeli personel statüsünde hangi unvanla sözleşmeli olarak göreve başlamışsanız o şekilde sözleşmeniz devam edebiliyor. Dolayısıyla, burada yapılan düzenlemenin sadece bir memuriyet güvencesi sağlama değil, onun dışında bazı haklar da getirdiğini ifade etmek lazım.

Tabii, bize de intikal eden bazı şeyler var, bunlardan bir tanesi başlangıç meselesi ama burada mutlaka bir tarihin baz alınması lazım. Hangi süre başlangıç olarak belirlenirse belirlensin bir sonraki gün veya bir sonraki hafta bu statüde göreve başlamış olanlar olabileceği için bunun bir sınırı olmayacaktır. Bir başka şey; bu 4/C statüsündekilerin intibakıyla ilgili bir sıkıntı var, Meclis çalışanları, TÜİK çalışanlarıyla ilgili. Geçmişte benzer düzenlemelerle bir intibak düzenlemesi yapılmışsa bunların da memuriyete geçtiklerinde geçen hizmetlerinin memuriyette gibi sayılmasına ilişkin bir değerlendirme yapılabilir. Onun dışında -az önce dile getirildi- belli bir süre sonra tayin olma durumu var. Belediyelerde şu anda çalışanlar bakımından bir naklin söz konusu olmadığı ama daha sonraki statüye göre alınacak olanlarda, memuriyete geçirilecek olanlarda bir nakil imkânının, belediyeler ve mahallî idareler dışındaki kurumlara nakil imkânının olabileceği eleştirisi yapıldı. Bunu da az önce ifadeye çalıştığım gibi, memuriyete giriş şartlarının değişmesine bağlı olarak o şartlara uygun bir düzenlemenin getirilmesinden ibaret olarak değerlendirmek mümkündür diye düşünüyoruz.

Evet, biz kanun teklifinin çalışanlarımıza, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyoruz ve tekrar, bu teklifi desteklediğimizi ifade ederek hepinize saygılar sunuyorum.