KOMİSYON KONUŞMASI

HASAN SERT (İstanbul) - Sayın Bakanım, Değerli Başkanım, Komisyon üyeleri; ben de hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Ben de bir makine mühendisi ve akademisyen olarak, ilk kimliğim olan akademisyenliğe, özellikle Amerika'da University of Michigan gibi dünyanın en iyi üniversitelerinden birinde çalışmış bir kardeşiniz olarak ve iyi kötü imalatla, ihracatla AR-GE'yle inovasyonla çalışmış bir kardeşiniz olarak birkaç kelime söylemek istiyorum.

Tabii, dünya ticaretle büyüyor, ekonomi ticaretle büyüyor. Yaklaşık olarak dünya ticaretinin 75-76 trilyon dolar olduğu bir noktada Türkiye'nin almış olduğu pay yüzde 0,86 civarında yani yüzde 1'e bile yaklaşmamış ve bu oranla birlikte yine dünyanın en büyük 17'nci ekonomisi olmayı hak etmiş bir ülkedeyiz. Bunları yaparken 1981'lerde, bizim üniversiteyi bitirdiğimiz dönemde Türkiye'nin ihracatı 2,5 milyar dolar ve bu 2,5 milyar dolar ihracatın yüzde 90'ı tarım ürünleri ve ziraat ürünleriydi yani buğday, arpa, nohut, fasulye satıyorduk. Şimdi geldiğimiz noktada, geçen yıl itibarıyla Türkiye'nin ihracatı 157 milyar dolar ve rekor bir ihracattı ama bu yıl 144'e düştü, yüzde 9 civarında bir azalma var ama yine bu yapmış olduğumuz 157 milyar dolar ihracatın yüzde 90'ı sanayi ürünü. Bu yüzde 90'ın da yüzde 45'i burnundan kıl aldırmadığımız, marka değeri olan, ihracatı bilen, dünya piyasalarını bilen Avrupa Birliği ülkelerine yapıyoruz. Bu önemli bir sıçramadır. Bu sıçramayı yaparken sadece AK PARTİ iktidarları değil, 1981'lerden bu tarafa gelen tüm iktidarların bunda katkısı var. Sadece iktidarların değil, özel sektörün katkısı var, sadece özel sektörün değil, STK'ların katkısı var, Türk halkının tamamının bir katkısı var. Çünkü bu canla başla yapılan bir çalışma olmasa ve herkesin üretime katılarak yapmış olduğu bir çalışma olmasa bu başarının elde edilmesi mümkün değil.

Türkiye bu rekorları kırdı, tarihinde ilk defa bu rekorları kırdı. Ama ondan başka bir şey daha yaptı, Türkiye ilk defa hedefler belirlemeye çalıştı yani 500 milyar dolar hedefi koydu ortaya. Bunu yakalanamaz bir hedef gibi gözükse de yakalama performansını göstermemiz gereken bir hedef olarak algılamamız lazımdı. Biz, doğru, bunu yakalayamayabiliriz, çünkü teknik arızaları çok yaşadı Türkiye şu son üç-dört yıldır. Yani iyi rekorlar kırdı ve dünyada ekonomisini geliştiren en büyük ikinci ülke olmasına rağmen zaman zaman teknik türbülanslara girdi ve türbülanslar sonucunda da kaybettiği değerler oldu. Bu değerler neydi? Yani son üç yıldır 4 tane seçim, 17-25 Aralık operasyonları, Gezi Parkı olayları, Türkiye'nin, toplumun sağcısı, solcusu, ülkücüsü, dindarı, herkesin moralini biraz demoralize etti, özellikle iş adamının moralini demoralize etti. Fakat toparlanmamız lazım.

Ben burada çok uzatmayacağım, arkadaşların ikazını bildiğim için ama birkaç teknik konuya dokunmak istiyorum. Biz burada teknik bir ekibiz, mühendis kökenli ve iş adamları gruplarıyız. Enerji, tabii kaynaklar, bilim, sanayi, teknoloji grubuyuz. Dolayısıyla, biz genel politik şeyleri öne çıkarıp bunları konuşmaktan çok Türkiye'nin yakalamış olduğu bu güzel fırsatı yani AR-GE, inovasyon ve özellikle de tasarım merkezlerinin oluşmasıyla ilgili bu kanunun içinde var olan, ruhunda var olan, özellikle tasarım merkezlerinin çoğaltılması ve buna dayalı olarak şimdiye kadar öğrenmiş olduğumuz... Kısmen ticareti öğrenmiş durumdayız, kısmen imalatı, sanayiciliği biraz öğrenmiş durumdayız. Bunun AR-GE'ye yansıyan tarafı oldu, şimdi AR-GE'deki eksikliklerimizi gideriyoruz Türkiye olarak ama bir yerde bir eksik vardı, masanın ayaklarından bir tanesi eksikti. Bu, tasarım gücünün kaybedildiği bir noktaydı. Dolayısıyla, tasarım gücü olmayan yani bir ete kemiğe büründürülmeyen teknolojinin çok fazla kazandıracağı bir şey yoktu. Biz hep inşaatla büyüyemezdik, bizim hep tarımla ya da düşük seviyedeki teknolojilerle büyümemiz mümkün değildi. Mutlaka bunun ileri teknoloji ve inovativ teknoloji dediğimiz ürünlerle ihracatımızın büyütülmesi, ülkemizin kalkındarılması gerekiyordu. İşte bu noktada ihtiyaç duyulan bu tasarım gücünün, burada, bu kanunda oluşmuş olduğunu gördüm.

Dolayısıyla, o eksikliğin telafi edilmesi açısından önemli görüyorum ve marifet iltifata tabidir diyorum. Burada hem Ekonomi Bakanı, hem Ticaret Bakanıyla, hem Sanayi Bakanının koordineli yapmış olduğu ve dağınık duran, özellikle teşviklerle ilgili ve AR-GE merkezlerinin desteklenmesiyle ilgili dağınık duran yapının derli toplu hâle getirilip bir sistem içerisinde yürütüleceğini bu kanunda görüyoruz. Onun için bu çalışmaların ben önemini önemsiyorum, parmak basılması gereken bir konu olarak görüyorum. Politize edilmenin dışına çıkılarak, arkadaşlarımızın da söylemiş olduğu gibi, ülkenin menfaatine olabilecek ve ihracat kapasitemizi artıracak, teknoloji kapasitemizi artıracak noktaya getirilmesini arzu ediyorum.

Bunun için, iktidar partisinin ve muhalefet partilerinin tamamının da bu işe katkı yapacak noktada bakması lazım. Bunu millî bir mesele olarak görüyorum ve Türkiye'nin bulunduğu konjonktürde bu gücünü daha çok artırması gerektiğine inanıyorum. Dünya coğrafyasına baktığımız vakit, İtalya'dan Çin'e kadar Türkiye gibi istikrarlı ve Türkiye gibi endüstriyel devrimini gerçekleştirmiş başka bir ülke yok. Bunun sürdürülebilmesi gerekiyor, sürdürülebilmesi için de bu çıkışın devam etmesi gerekiyor. Bunun için, iktidar ve muhalefetin birlikte el ele tutuşup, göz göze gelip bu kanunların daha iyi, verimli olabileceği hangi noktaysa onun üzerinde toparlanmamız gerekiyor, onun üzerinde el birliği yapmamız gerekiyor, bunun üzerinde çalışmamız gerekiyor. Onun için burada kişisel, politik ve siyasi argümanları biraz arka tarafa atıp bu hazırlanmış gelen metindeki topal ve aksak noktalar nelerdir? Bunları nasıl düzeltebiliriz? Bunları düzeltmek için hangi dokunuşları yapmamız lazım? Bu kanunu hazırlayanların göremediği ama bu kanunun içine girmesi gereken neler var? Bizim aslında bunlar üzerinde daha çok durmamız lazım. Bunu ben sağ, sol, parti marti etkenlerinin üzerinde görüyorum ve buna katkı yapmamız gerektiğine inanıyorum.

Teşekkür ediyorum.