KOMİSYON KONUŞMASI

ORHAN YEGİN (Ankara) - Başkanım çok teşekkür ederim.

Teklif sahibi Grup Başkan Vekilimize teşekkür ediyoruz ve bugün kanun teklifini beraber Komisyonumuzda savunmak üzere, bizlere anlatmak üzere gelen bütün Bakan Yardımcılarımıza, bürokratlarımıza, sivil toplum kuruluşlarımızın, meslek örgütlerinin temsilcilerine, herkese ben de teşekkür ediyor ve salonda bulunan herkese selam ve saygılarımı arz ediyorum.

Şimdi, bugün hatipler konuşmalarını yaparken birtakım sınıfsal yaklaşımlarla, AK PARTİ'nin özellikle sermaye sınıfının temsilcisi olduğu... Hatta, geçenlerde "elit sınıf aygıtı" diye AK PARTİ'yi tanımlayan hatipler, bugün yine sınıfsal yaklaşımlarla, işte halkı iktidarın tebaası gibi gördüğü bir "iktidarın tebaası" kavramı üzerinde de durdu, sürekli bir sınıfsal ayrışmaya tabi tutarak AK PARTİ'yi, iktidarı, Cumhur İttifakı'nı bir sermaye sınıfının temsilcisi olmak gibi bir alana hapsetmeye özellikle gayret ettiler; bunu elbette kabul etmemiz mümkün değil. AK PARTİ kurulurken, kendisini kimsesizlerin kimsesi olma ve sessiz milyonların sesi olma iddiasını ortaya koymuş ve özellikle çevrenin haklarını çevreyle yeniden buluşturma, merkez tarafından haklarından yıllarca mahrum edilen çevreyi kendi iktidarıyla beraber merkeze taşıma, taşıdığı merkezdeki haklarla onları buluşturma ve aynı zamanda, çevre ile merkez arasında hem şehirsel hem sınıfsal olarak devletin sunduğu hizmetlerden yararlanmadaki o çifte standardı ortadan kaldırarak çevrenin de merkezin de herkesin eşit bir vatandaş olarak devletin sunduğu her hizmetten faydalanmasını sağlayacak, ülkenin dört bir tarafını kalkındıracak, ülkenin dört bir tarafını mamur edecek ve gelir düzeyinde çok fazla ayrışımlara tabi tutmaksızın dar gelirlileri daha kayırarak, kollayarak, toplumun bütün kesimlerini din, mezhep, etnik köken, ten, başka hiçbir ayrıma tabi tutmadan herkese devletin hizmetlerini götürmek ve çevreyi devletiyle barıştırmak, bu anlamda büyük bir misyon ortaya koymuştu ve bu misyonun gereğini yirmi yılı aşan iktidarları döneminde -Allah'a sonsuz şükürler olsun- çok güzel bir şekilde ortaya koydu.

Son dönemde yaşadığımız pandemiyle beraber bütün dünyada hissedilen, sizin o dalga geçtiğiniz, "nas" dediğiniz, işte "epistemolojik" dediğiniz, bilmem farklı kavramlarla böyle gırgıra aldığınız, belki tercihlerimizden dolayı enflasyonun, dünyadaki pandemiyle beraber bütün ülkelerde yaşananlardan bizde biraz daha fazla hissedilmiş olması, bizim bölgesel olarak konumlandığımız yerin, etrafımızın pür bir demokrasi olmaması, pür kalkınmış komşuluklarla var olduğumuz bir bölge olmaması, etrafımızda çatışmaların yaşanması, göçlerin yaşanması, terörün olması, çok farklı küresel problemlerin bizatihi merkezinde bir coğrafyada olmamızdan da kaynaklanan, bizim dünyanın geri kalanının yaşadığı o pandeminin getirdiği hasarların ötesinde başka hasarlara da muhatap olan bir coğrafi konumlanmamızdan dolayı belki bizde bazı şeyler biraz daha fazla yaşandı. Pandemiyle beraber, bu yaşananlarla beraber, evet, toplumumuzda o refahta belki biraz kayıp yaşandı ama biz hep ne dedik? "Bunların hepsini aşacak irademiz var, bunların hepsini aşacak kaynağı da üreteceğiz. Biz hiçbir zaman dar gelirlimizi, ücretlimizi bizim dışımızda yaşanan sebeplerden dolayı, bugün hep beraber yaşadığımız bu sorunun, bu problemin altında ezdirmeyeceğiz." dedik ve onun gereğini her zaman ortaya koyduk.

Dolayısıyla, bu yirmi yıllık iktidarı sürecinde, sadece dar gelirlilerin ücretlerini oransal olarak bir pozitif ayrımcılığa tabi tutarak daha fazla artırmakla kalmamış, aynı zamanda geçmiş yönetimlerde zaruri olarak, mecburi olarak veya keyfî olarak -nasıl tanımlarsanız tanımlayın- vatandaşın omzuna bindirilmiş yükleri de vatandaşın omzundan almak suretiyle hem ücretleri oransal olarak daha fazla artırarak hem hizmetleri daha fazla şehirlere, bölgelere yayarak hem de onun sırtındaki yükleri hafifleterek daha fazla, daha büyük bir rahatlama yapma çabasına girmiştir. Mesela ne yapmıştır? Çocuklarını okula göndereceği zaman "Ben bu yıl başında bu çocuğun bu sınıf kitaplarını, ders kitaplarını nasıl alacağım?" diye tedirginlik duyan özellikle ücretli kesimin o tedirginliğini sırtından almak için ders kitaplarını masanın üzerine okullar açıldığı zaman koymayı başarmıştır bu iktidar. Dolayısıyla, sadece bunu yapmakla kalmamış; ilaçlara ödediğimiz o korkunç farkları, eczanelerde bizden alınan farkları ortadan kaldırmış, hastaneye gittiğimizde muayene olmak için, ameliyat olmak için ödediğimiz ücretli için o korkunç olan katılım paylarını ortadan kaldırmış, vakıflara yapılan bağışları ortadan kaldırmış, harçların birçoğunu kaldırmış, hem ücretleri artırmışız hem sırtındaki yükleri azaltmışız. Dolayısıyla, kimse bize "elit sınıfın aygıtı" kimse bize "sermaye kesimlerinin temsilcisi" kimse bize "Sosyal taraflarda ücretlinin, emeklinin, dar gelirlinin karşısında sermayeyi savunan iktidar." diyemez. Diyebilir, dil onundur ama vicdan sahibi hiç kimse bunu söyleyemez.

"AK PARTİ sosyal yardımları artırdı diye övünüyorsunuz." diyenler oldu. "Rakam artışı fakirliğin artışıdır, sizin bununla övünmemeniz lazım." dediler. Biz "Sosyal yardımları artırdık, hey, daha fazla fakir var." diye böyle bir sevinç içerisinde değiliz. Biz, işte, o sessiz milyonların sesi, kimsesizlerin kimsesi olma iddiasının bir gereği olarak kendisinden önce 4 kalemde ödenen sosyal yardım ödemelerini 50 kaleme çıkartarak, 46 yeni kalem ekleyerek sosyal yardım hassasiyetini artıran, işte, o yükü omzundan alma dedim ya, o hassasiyeti artırdığımız için övünüyoruz. Evet, bizden önce 4 kalemde ödenirken bugün 50 kaleme çıkmış, eğitimden gıdaya, yaşlılıktan asker ailesine, çoklu doğumdan elektrik, doğal gaz desteğine, kronik hastalığı olanlara yapılan aylık ödemelere, engelli, engelli yakını ödemelerine ve benzeri birçok ödemeye; bu, elbette övünülecek bir şeydir, bu, utanılacak bir şey değildir. Devlet vatandaşına, vatandaşının zorluğuna, devlet vatandaşının yaşadığı hayatın kolaylaşmasına dair büyük bir hassasiyetle bir sorumluluk üstlenmiş demektir. "AK PARTİ elit sınıfın aygıtı" diyenler şunu bilsinler ki: Kendisinden önce "Nerede bu devlet?" diye aranan devleti, feryatlarla aranan devleti bugün "Allah devleti başımızdan eksik etmesin." diye dua edilen, yürekten dua edilen bir devlet konumuna getirmiştir AK PARTİ.

Şimdi, "Kur korumalı mevduatlarda varlık sahiplerine, sermaye sahiplerine 1 trilyon verildi." denildi burada. Bir yanlışı düzeltmemiz lazım. 1 trilyon gibi ödenen bir rakam yok, bildiğim kadarıyla -yanlış hatırlamıyorsam, yanlışsam Sayın Hazine ve Maliye Bakan Yardımcımız düzeltsin- 2022 yılında kur korumalı mevduatta hazineye maliyeti bunun aşağı yukarı 130 milyar civarında bir şeydir diye düşünüyorum.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Verildi denmedi, 2023 sonunda 1 trilyonu bulacak dendi. Merkez Bankası ne kadar?

ORHAN YEGİN (Ankara) - Ki bunda, ki bunda...

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Merkez Bankası ne kadar?

ORHAN YEGİN (Ankara) - Müsaade eder misiniz.

Ki bunda yapılan ödemeler, o kur koruma hesaplarının sahiplerine yapılan ödemeler ve konulan vergi istisnaları dâhil bu rakamdır.

Ayrıca, arkadaşlar, kur koruma sermaye sahiplerine aktarılan bir rakam değildir. Bakın, lütfen, kur korumalı mevduata bugün parasını yatıranlar açısından size basit bir hesap yapayım. Biz kur korumayı çıkardığımız gün dolar 13,50 TL olmuştu, 13,50 TL'ye inmişti. O gün kur koruma sistemine giren insanların bugün sisteme girdikleri doların kuru 18,80. Aradaki fark ne kadar? 5,30 lira. Artış ne kadar? Yüzde 40. Eğer o gün o insanlar o dövizlerini kur korumalı hesaba yani Cumhurbaşkanımızın "Hep beraber mücadele edelim." çağrısına uymayıp hesaplara bu paraları yatırmasalardı, dışarıda ticaret yapsalardı, araç alıp satsalardı, başka malzemeler alıp satsalardı, 3-4 defa onları bu bir-bir buçuk yıl içerisinde döndürselerdi belki yüzde 100, yüzde 150, yüzde 200 para kazanacaklardı ama bugün sadece o gün yatırdıkları dolar neyse, bugün dolar kuru nereye gelmişse dolar olarak ellerindeki miktar aynı duruyor.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Allah Allah(!)

ORHAN YEGİN (Ankara) - Aslında bir nevi devlet o elinde dövizi olan insanlara, gelin, bu mücadeleye siz de sahip çıkın, ülkede döviz kurundaki bu köpüğün daha fazla yükselmesine hep beraber mâni olalım diye bir çağrıda bulunmuştur. O insanlar da 10 doları olan 10 dolarla, bin doları olan bin dolarla, milyon doları olan milyon dolarla gelmiş girmiştir.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Kötü yapmışlar yani. Kur korumalı mevduata girmekle iyi yapmamışlar diyorsun.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Bugün rakamlara baktığımız zaman TL olarak paraları yüzde 40 yükselmiştir ama döviz cinsinden paraları aynı miktardadır. Dolayısıyla, yapsalardı ticaret, mal alıp satsalardı, paralarını ekonomide döndürselerdi zarar etmişlerdi.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Emeklinin ne suçu var? Onun cebine girecek parayı da verdiniz oralara, dağıttınız. Emeklinin, memurun ne kabahati var? Onlardan sakınıyorsunuz şimdi.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Dolayısıyla, arkadaşlar, burada "Sermayeye para aktardınız hazineden, siz sermaye sahiplerine hazineden parayı bu şekilde aktarmak için KKM'yi çıkardınız." cümlesi bilimsel olarak da yanlıştır, mantık olarak da yanlıştır, vicdani olarak da yanlıştır; bunun özellikle altını çizmek istiyorum.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Emekliden, memurdan sakındığınızı verdiniz kur korumalı mevduata.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Kamil Bey, siz fikirlerinizi söylediniz, teşekkür ediyoruz.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Özrü kabahatinden büyük.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Şimdi, en düşük emekli aylığının 2008'de AK PARTİ iktidarları döneminde yapılan 5510 sayılı Kanun'daki aylık bağlama oranından dolayı bugün en düşük emekli maaşı düzenlemesinden yararlanacak bu 2 milyon 721 bin dosyanın 2008'de yapılan düzenlemeden kaynaklandığı gibi çok yanlış, nereden aldığını hiç bilemeyeceğimiz, muhtemelen uydurma -"yakıştırma" diyelim veya daha nazik konuşalım- bir bilgi diye bir şeyi söylediler burada. Bugün bizim 3.500'den 5.500'e çıkartacağımız en düşük emekli aylığı, 2008'deki kanunla beraber emekli olup o oranda bağlanan aylıklardan da olmak üzere, 2008'den önceki yıllarda da 99'dan önce sigortaya girmiş olup 99'dan sonra sigortaya girmiş olup 2008'den sonra da emekli olacak kişilerin hepsinde de bütün mevzuata muhatap olan, emekli aylığı alan dosyalarda da vardır. Çok yanlış bir bilgidir.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyoruz Orhan Bey.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Başkanım, bitti mi?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Aştınız epeyce.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Bir üç dakikam var galiba, öyle gözüküyor.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Yok, yok, o ilave.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Öyle mi?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - On ikinci, on üçüncü dakikadasınız.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Peki Başkanım, teşekkür ederim, sağ olun.