KOMİSYON KONUŞMASI

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, sizin şahsınızda Komisyonunuzun tüm üyelerini, değerli bürokratlarımızı, bugün buraya davet edilen ve salonda bulunan, katkı sağlayan meslek örgütlerinin, sendikaların, sivil toplum örgütlerinin değerli temsilcilerini, basını; saygıyla selamlıyoruz.

Bu Komisyonun bizim gözümüzde özel bir yer var. Sayın Elitaş'la daha önce birlikte görev yapıyorduk, sonra Komisyon Başkanlığı yaptı, o zaman kendisine de söylerdim, tutanak altında da ifade etmekten hiç çekinmem. Bu Komisyonun Meclisteki diğer komisyonlardan pozitif ayrıştığı bir nokta var, üyelerinin birbirine olan yaklaşımlarının yanı sıra ülkenin menfaatine, sanayinin menfaatine konular olduğunda kolay birbirlerini ikna edebilen, yanlıştan birbirlerini kolay döndürebilen, Komisyonu yöneten başkanların ya da diğer grup sözcülerinin bürokrasiyle kurdukları ilişkilerde iktidar muhalefet ayırımının "doğruyu yapma" temel ilkesinin önüne en az geçtiği Komisyonlardan biri diye nitelendiriyorum ki görev yaptığınız dönemde Parlamentodaki, siyasetteki yüksek gerilim iklimi de göz önüne alındığında bunu bu şekilde sağlayabilmek gerçekten kolay değil. Öncelikle bir hakkı teslim ederek başlamak lazım bu Komisyona ve bu Komisyonunun geleneğinde de bu var.

Şimdi, bu Komisyon, hak etmediği bir muameleyle karşı karşıya. Elbette, genel değerlendirmelerimiz var, torba yasalara itiraz ediyoruz, torba yasaların İç Tüzük 81'e göre normal bir kanun olarak müzakere edilmesi gerekirken temel kanun olarak görüştürülmesini, bunun hak düşürücü etkilerini, kaliteli yasamaya olumsuz etkilerini hep eleştiriyoruz. Ama bu işler, deyim yerindeyse anayasal bu suçlar daha çok Plan ve Bütçe Komisyonuna işlettirilirdi. Mekânsal bir paralellik herhâlde "Bu suçu yine biz kendi yerimizde değil, gidelim o suçların bolca işlendiği o salonda yapalım." diye söylediniz herhâlde.

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) - Salona sığmadık.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Hayır, Tahsin Bey...

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bazen şekil öze dair de... Yani zaten şekil genelde aşılmadan esasa geçilmez. Bu, en temel yaklaşımlardan bir tanesi. Bazen şekil öze dair de fikir verir; ben, bu salona geldiğimize göre meselenin o tarafını anladım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Tahsin Bey'e hesap sor sen.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Şimdi, nasıl bir suç işleniyor? Âdeta Sanayi Komisyonuna ya bunu örneğin kim önerdiyse bilinç altında doğru bir hislenmeyle önermiş, demiş ki: "Bizim Komisyon odası, binası, duvarları bu suça alet olmasın. Bu suç işlenecekse hep işlendiği yere gitsin." Siz mi dediniz Tahsin Bey? Tebrik ederim, doğru yapmışsınız. Buradaki şekil, öze yönelik de fikir veriyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Ben Tahsin Bey'e söylemiştim, o teklif etti.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Şimdi, görüşmekte olduğumuz torba, bir anayasal suç torbası. Birazdan belki o konuda Komisyonun farklı tasarrufları olabilir, ne kadar doğruya yaklaşılsa, ne kadar yanlıştan dönülürse memnun oluruz -en az üzerinde duracağım zeytin maddesi o yüzden- ama 3 madde var, içeriklerinden bağımsız. Şöyle; zeytinle ilgili düzenleme benim bildiğim kadarıyla 7'nci kez geliyor ve bundan önce 6 kez çekildi.

ÇETİN OSMAN BUDAK (Antalya) - 9.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - 9 olmuş. Benim bildiğim dedim yani eksikliklerim olabilir. Ve bu konuda dünya kadar mahkeme kararı, dünya kadar yürütmeyi durdurma, istikrarlı kararlar var ve Anayasa'ya aykırılık konusunda genel, toplumsal bir kanaat var; bunu geçeyim.

Sonraki madde, limanlar maddesi. Yahu, Anayasa Komisyonu... Şimdi, burada bir kere hiç kimsenin mahkeme kararlarına karşı yasama faaliyetinde bulunamayacağını söylüyor. Anayasa Mahkemesi, bu limanlar maddesiyle ilgili oy birliğiyle ve inanılmaz net bir karar vermiş. Kararda diyor ki: "Düzenlemenin özelleştirmede hâkim olması gereken serbest rekabet ve eşitlik ilkeleriyle bağdaşmadığı gerekçesiyle düzenleme iptal..." Şimdi, serbest rekabete vurgu yapıyor. Yani hepimizin, bu salonda olan herkesin bir siyasi duruşu var, bir kimliğimiz var, belli başlı mülkiyetlerimiz var, içimizde çok varlıklı olanlarımız var, az varlıklı olanlarımız var ama hepimizin bildiği bir şey var; bir malınız varsa o malı birine kiraya verdiyseniz, kira sözleşmesi bitiyorsa veya kiracı kendiliğinden çıkıyorsa bu ev sahibinin veya mülk sahibinin lehine bir şeydir. Çünkü o dükkânı yeniden görücüye çıkarırsınız, bir rekabet ortamı oluşur, en iyi parayı veren, en iyi teklifte bulunana verirsiniz. Kira kontratları da devam ediyorsa ya da yenileniyorsa içindeki kiracı avantajlıdır. Şimdi, kimse dükkân boşalacakken, günü dolmuşken, yeniden ve bugünkü değerinden ve çok daha iyi şartlarda bir mülkü kiraya verecekken anasının, babasının miras bıraktığı dükkânı, kendi alın teriyle kazandığı bir dükkânı içindeki mevcut kiracıyla hem de "kanun yoluyla" baskısıyla "Kanun çıktı, ben seninle anlaşacağım." diye o kişiyle karşı karşıya gelmez; böyle bir şey olmaz. Kendi malımıza yapmadığımız muameleyi milletin malına yapmaya kalkıyoruz.

Şimdi, burada bizim açımızdan şöyle bir avantaj var, bu maddeyi okuyan orta deneyimli bir vatandaş, normal bir vatandaş, ortalama bir vatandaş baktığında aklında oluşan his şu: AK PARTİ gideceğini anlamış, kendi döneminde bir daha bu ihaleleri o yapamayacağı için bu ihaleleri verdiği ve memnun olduğu kişilere -istisnalarını biliyorum, sizden önce de yapılmış bir tane var falan- ve içindeki Katar aşkıyla ve buradaki yandaş aşkıyla iktidarı kaybetme refleksiyle süreyi uzatıyor. Bu, muhalefet için son derece elverişli bir zemin, Cumhuriyet Halk Partisinin reklamcılara para vererek yaptırabileceği en iyi reklamdan daha iyi lehimize bir algı yaratıyor ama kaybedilen gelir, kaybedilen para çok büyük para ve biz kıyamayız bu milletin malına mülküne bu şekilde muamele yapılmasına; sorun burada. Yoksa vallahi çok iyi bir şey. Gelince de gücümüzün yettiğini buradan bozarız, kanunla olanı kanunla bozarız, uluslararası tahkimde çarpışırız, onu yaparız, bunu yaparız, belki de zaten bunları geri alırız. Ama çok sıkıntılı bir maddenin geçişinde böyle küçük siyasi bir faydanın peşine düşmemek lazım, zaten yolun sonu görülüyor. Yani biz ışığı gördük, siz yolun sonunu gördünüz, bu iş böyle gidecek zaten. Ama bir de şöyle bir şey var: "Erdemliler hareketi" diye kurulmuş kadrolar, giderayak böyle bir şeyi siyasi sicillerine yazmak ister mi istemez mi? Bunun tartışılması lazım bence sizin içinizde. Yani bir ara versek, gitsek, bu gece işte tümü görüşmeleri bittikten sonra, kendinizi bir tartsanız, bir yastığa başınızı koysanız, bir deseniz ki: "Ya, olacak bitecek bu iş. İktidar, bu seçim de biter... Ama benim siyasi tarihimde böyle bir şey olsun mu olmasın mı?" Vallahi birer birer kapalı zarfla yazıp kutuya atılsa -teamül yoklaması yapıyor ya Tayyip Bey- ben eminim, inanıyorum, biliyorum ya... Burada başka konuşuyoruz da uçak havaya kalktığında ben biliyorum insanların neler konuştuğunu. Bakın, 270 tane, 275 tane "hayır" oyu çıkacağına eminim ben oradan, kimse istemez böyle bir yasaya "evet" demek.

Mesela, zeytinlik maddesi çekilince "oh" diyecek bütün o teklifin altında imzası... Ben böyle bir maddeye neden oy vermek zorunda kalayım? Bu madde de öyle bir madde ve bu maddeyle ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin aldığı kararı... "Yok, ben oraya öyle formül yaptım. O günden TL'ye çevirdim, bugüne getirdim, geleceğe yaptım." Yahu, serbest rekabet ortamı var mı yok mu? Bir başkası daha iyisini verecek. İddia ediyorum buradan, Tahsin Tarhan ile konsorsiyum kuracağız, siyaseti bırakacağız, bu limanlardan birine daha iyi fiyat vereceğiz. Nasıl siz şimdi bunu, bizim bu rekabete girmemizi engelleyip de... Formül çok güzel ya, formülde ne veriyorsanız 2 fazlasını verecek Tahsin Tarhan. Bir konsorsiyum kuracağız vatanseverlerden.

Sonra; ya, kendi döneminizden sonraki bir döneme böyle bir hamle yapamazsınız, bu millet iradesine de saygısızlık. Milletin sahip olduğu limanı -beş ay sonra millet yönetecekleri değiştirme imkânı elindeyken- siz yeni yetki vereceklerle değil, bir önceki yetkinin sahipleriyle yapmaya çalışıyorsunuz. Sözleşmenin tarihi seçimden sonra dolacak. 2028'e kadar... 2028 cumhuriyet iktidarının, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetinin yetkisini bugünden kullanmak istiyorsunuz.

Ben şunu gördüm: O gün milletin seçtiklerine darbe yapanları gördüm de milletin seçeceklerine darbe yapan bir sizi görüyorum, aşkın zamanlı darbe girişimi. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Arkadaşlar, komisyonlarda alkış âdetten değildir.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Ama böyle güzel konuşan da kimse yok ki.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Dur Veli Ağabey.

Aşkın zamanlı darbe girişimi...

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Çok milletvekili olduğu için söylüyorum.

BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ - Sayın Başkan, teşekkür ederiz hatırlattığınız için.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ben şöyle söyleyeyim: Yani beş yıl ilerisine doğru, on yıl ilerisine doğru millî iradeye darbe girişiminde bulunulmaz, bu bir icat ama iyi bir icat değil, bu Komisyon icatlarla meşgul. Bu zararlı ürün patenti alsa alır. Bütün zararlı ürün patentlerini toplayıp tedavülden kaldırmak lazım. Biz milletin faydasına iş yapmak için geldik.

Faydalı ürünler, faydalı fikirler geliştirin, onları bize miras olarak bırakın. Gelecekteki cumhuriyet hükûmeti... İçimizden birileri o hükûmette görev yapacak, nasıl geçmişte sizden birileri yaptıysa biz de yapacağız. Sizlerin elbette -bakmayın, bütün her şeye rağmen- bilginiz, birikiminiz, deneyiminiz, tavsiyeniz kıymetli olacak bizim için. Siz bize faydalı fikirler, faydalı ürünler, faydalı örnek şeyler bırakın. Böyle olur mu? Sonra...

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sizi örnek alırsak çok kötü.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ama bak, laf atmak da yok Komisyonda.

Şimdi, şöyle bir şey olursa ne olacak: Her giden yeni geleceğin yetkisine tecavüz edecek bir meşruiyet alanı kazanıyor sizinle; başlatıyorsunuz, bir yanlış düğme ilikliyorsunuz. Bu doğrudan rejime kasteden bir iş, bu doğrudan hukuki düzene, anayasal düzene, parlamenter sisteme, Türkiye'nin yönetim ve yönetişim anlayışına karşı olumsuz ve geri dönülmesi zor bir düğme iliklemesi; bunu yapmamak lazım. Bunu bir düşünün bu akşam bence, bunu bir enine boyuna düşünün. Ondan sonra bu mevzunun geri kalan kısımları elbette konuşulur ama bana kimse... Şöyle bir formül yok yani Anayasa Mahkemesi... Bakın, yapısından çok şikâyet ettiğim, tamamının herhâlde Tayyip Bey tarafından atanmış olduğu, birçok kararında haktan, hakkaniyetten eser bulamadığım Anayasa Mahkemesi, bazen 3 tane, 5 tane karşı oya "Yahu, iyi; bak, hiç olmazsa karşı oy yazmışlar." dediğim Anayasa Mahkemesi ittifakla ve bir bütün hâlinde hep beraber demişler ki: "Bu olmaz." Bakın, normal şartlar altında yani 1 atmosfer basınç, 25 santigrat derecede hiçbir hâkim buna "Anayasa'ya uygun." diyemeyeceği gibi, normal şartlar, normal vicdan, normal bir parti disiplini içinde hiçbir lider, hiçbir bakan, hiçbir yönetici bir milletvekiline böyle bir maddeye oy verdiremez, yok böyle bir şey. Hiçbir formül, yapılmamış bir ihalenin o günlerdeki koşullarındaki rekabet şartlarını yaratmışçasına bir fiyat yaratamaz; böyle bir matematik yok, icat edilmedi.

Türkiye gelişiyor, lojistiğin önemi artıyor, önümüzdeki dönemde Türkiye için çok önemli fırsat pencereleri var; hepsi millî mutabakat gibi hepimizin kabul edeceği şeyler. Bugünden içinde durana "Aman kardeşim, sen gel, bak, bana şunu ver." falan... Orada böyle bir şeye ikna olmamız mümkün değil. Kaldı ki belki Türkiye Cumhuriyeti'nin çok ileri teknolojiyle, çok üstün teknolojilerle, kendi geliştireceği teknolojilerle bu limanları tamamen kendisinin işletebileceği ve çok verimlilik elde edebileceği, çok önemli para kazanabileceği süreçler de olabilir. Dünya lojistiğin alfabesini baştan aşağı yeniliyorken eski kafayla ve böyle mahkeme arkasından dolaşarak formülle mormülle bu işi formüle edemezsiniz. Bırakın, o günküler... Belki de haziranda geldik, ilanihaye kalacağız mı? Ayet mi var? Sizin gibi yirmi yıl nasip olacak mı? Belki beş yıl sonra bugün sizdeki genç kadrolar bir daha iktidar olacak, o arkadaşlar doğrusunu yapar.

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) - O gençler gene iktidara devam edecekler ama.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ya, şimdi o ayrı, sonuçta öyleyse siz de onu söylersiniz, anlatırsınız.

Sonuçta, seçimle gelenin seçimle gitmesi gereken... Ve önümüzde de seçim var, seçimin de herhâlde sonucu belli olsa seçim yapılmaz. Yapıldığına göre -millete saygılıysak- iktidar el değiştirebilir, gelecek dönemle ilgili böyle bir tasarruf kullanamazsınız diyorum. Şu tarafı da çok gayrietik: Şimdi, bir ekonomik krizden geçiyoruz, tencerenin götüremediği iktidar yok, doğru. Bir ara "Bizi tencere bile götüremez." diye düşünmüştünüz, o yüzden de "Seçim kaybedeceğimi bilsem EYT'yi çıkarmam." diyordunuz, şimdi EYT'yi çıkarıyorsunuz, demek ki seçimin kaybı görünmüş. Şimdi bu seçimin kaybını para bularak ya da para basarak aşmaya çalıştığınızı hepimiz gördük, görüyoruz, biliyoruz. Para basmak da çok tehlikeli bir iş. Para bulmanın belli şartları lazım ama bir formül: "İçerideki kiracı yüzde 25 peşin ve o peşin parayı getirin, ben bu seçimde krizin etkilerini hafifleteyim." Bu da çok ayıplı bir durum, bu da çok ayıplı bir durum. Milletin canım limanlarını sırf bu seçime, seçim ekonomisine kaynak yaratmak için, yüzde 25'i için kırk dokuz yılda tamamlama meselesi de çok ayıplı bir durum. Böyle bulunmuş paranın ne partiye, ne millete faydası olmaz; emin olun olmaz yani bir yerde bir vicdan varsa.

Tayyip Bey diyor ya, şiir okuyor; o şiirde, sizin hepinizin çok beğenerek ve alkışlayarak okuduğu şiirde -hissiyatı doğruysa- "Göklerden gelen bir emir vardır." diyor ya, o emri veren bunu mazur görmez size. Seçim kazanmak için "Limanları içindeki kiracıya formülle verip paranın yüzde 25'ini seçimden önce alalım." siyasi formülü ayıplı bir formül. Hep diyorsunuz ya: Vallahi, dokunursa burada dokunur gayretullaha, dokunacaksa burada dokunur.

Son başlığım da şu: Bu sendikalarla ilgili madde yani ben dedim ya buna, sabahleyin öyle nitelendirdim, basın da öyle kullanmış, "günah torbası" dedim. Ayıp olan sizin gibi bir Komisyona getirilmesi. Günah torbası, bir günah da burada. Üçüncü büyük günah, sendikalaşma hakkı. Çok uzatmayayım, hepiniz biliyorsunuz ama burada şöyle bir iş var: Yine, tabii, Anayasa'ya aykırı, yargı kararlarına karşı yasama faaliyeti. "Yüzde 1" diye bir şey koydular toplu sözleşmeye. Ya, olmaz. Minareden at beni, in aşağı tut beni. Yetkiyi almış sendikayla Hükûmet tarafı sözleşme imzalamış, yüzde 1 koymuşlar. Bu yüzde 1'i aşamayan sendikalara üç ayda bir 707 lirayı vermiyorlar, toplu sözleşme desteğini. Şimdi, mecburen yüzde 1'i aşan sendikalara üye oluyorsun, yoksa para cezası var, cepten kesiliyor. Danıştay tak diye iptal etti. Olmaz ki böyle, böyle madde mi olur. Örgütlenme özgürlüğünün önüne parasal engel. İmza atan sendikanın yaptığı işi hiç tartışmıyorum, onların cevap hakkı yok, çok ağır konuşurum. Sendikacılık bu mu yani bu kadarını söyleyeyim. Düşünün yani adamdaki özgüveni. O kadar kamu desteğine, işverenle olan ilişkilerine, osuna busuna, bilmem neye bakmıyor, bir de bunu yazıyor oraya. Danıştay tak diye iptal etti. Eder, etmemesi mümkün değil. Şimdi, onu kanunla yüzde 2 yapıyorsunuz. Ya, olacak iş değil. Danıştay kanunla yüzde 1'i çok bulmuş, yanlış bulmuş, iptal etmiş, yüzde 2 yapıyorsunuz. Sonra, 400 bin kamu çalışanını etkiliyor bu ve diyorsunuz ki: "Diğer sendikalara da -bunlara 707 lira şimdi, o artacak- 250 lira bir para." Olacak iş değil. Bunu böyle yapmanın kime ne faydası var? Sorduğunuzda, işte, yetkili sendikadan malum kaçışlar çok. Bunun tersini siz de söyleyebilirsiniz ama bütün rakamlar gösteriyor ki bazı tutumlarından dolayı ve... Ankara'da bürokratlar, köylerde muhtarlar... Muhtarlar on yıl önce köye gittiğinizde nasıl geliyordu yanınıza, şimdi nasıl geliyor. Ankara'da bürokratlar seçime dair nasıl bir refleks içinde, hepimiz biliyoruz, detaylandırıp polemik yapmayayım. Sendikadan da kaçış var. O kaçışı durdurmak, kendisine yönlendirmek, küçük sendikalara imkân tanımamak için yasama... Bu yapılmaz. Bunda da yirmi yıllık iktidar bunu talep eden sendikacıya şunu diyecek: "Kardeşim, gidin işinize ya, gidin işinize. İşinizi düzgün yapmıyorsanız yapanı seçsin üyeleriniz. Niye geliyorsun bana yaslanıyorsun?"

BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ - Sayın Başkan, özür dilerim...

Sayın Elitaş, grup başkan vekillerinin Komisyonda süreleri sınırsız mı?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Yok, biz misafir sanatçıyız burada.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Evet, bitiyor, Sayın Elitaş kadar konuştum. Ben dedim ki: Sayın Elitaş kadar konuşunca dokun. Daha değmedi.

BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ - Dokunmadınız mı? Lütfen dokunun.

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) - Sayın Elitaş bugün Genel Kurulda konuşmadı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Burada ayrıca şunu da söylemek istiyorum: Bu, Anayasa'nın 138 ve 153'üncü maddesine çok açık aykırı ama ayrıca bir de şöyle bir şey var: Bu Komisyonda bazen yanlış başlayıp doğru ayrılıyorsunuz ya, burada bir kere bu yüzde 2'yi kaldırmak lazım, bu 707 lirayı -örgütlenme özgürlüğünü- sendika üyesi olan herkese vermek lazım. Üçüncüsü de polis, infaz koruma memuru, jandarma falan filan; kim kapsam dışındaysa kamuda onlara da bu parayı sendikalı olamadıkları için, örgütlenmeyi seçenlere teşvik olarak veriyorsunuz ya, onlara da örgütlenemedikleri için uğradıkları mağduriyetten dolayı vermeniz lazım. Bunu da yapın, o zaman deriz ki...

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Kani Bey ona itiraz eder yalnız.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Kim?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Kani Bey ona itiraz eder.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Hayır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - İyi bir sendikacı ona itiraz eder.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Hayır, bunlar sendikalı olamıyorlar ama.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - İyi bir sendikacı ona itiraz eder.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Polise sendika hakkı verilince bu kapsama geçer.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sendikasız olana da verirsen sendikacılık kalmaz zaten.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ya, adam sendikalı olamıyor ki, polis adam. Yap ona sendikayı o zaman öyle olsun.

Benim söylemek istediğim mesel: Bu yanlışı düzeltin, bu yüzde 2'yi kaldırın, zaten mahkeme kararına karşı yaptınız. Şuna da güvenmeyin, biz götüreceğiz yine Anayasa Mahkemesine, Anayasa Mahkemesi nasıl olsa bozar, biz talebi karşılamış olalım, bilmem ne olsun. Olmaz bu yani, bize de güvenip bu kadar günaha girmeyin.

Son sözüm şu: Bakın, tutanak altında bir grup başkan vekilinin söylediği her söz partiyi bağlıyor, otuz sene sonra bizim grup başkan vekilinin önüne koyarlar "Rahmetli Özgür Özel de ne demiş?" diye. Bütün partileri ayırmadan bir Komisyonun tamamına bu kadar açık övmesi, bu da bir siyasi risk ama hakikaten bu kadar kritik bir günde, bir gecede bu kadar büyük yanlış, bu kadar günah içeren, anayasal suç içeren maddelerin doldurulduğu bir torbayla muhatapsınız; bu işi, bu yanlışları birer birer halledin. Bunu yaparsanız önemli katkı sunacaksınız, bu katkının sunulabileceğine inanıyorum. Buraya çok yüksek bir gerilim, çok büyük bir moral bozukluğuyla da geldim, malum bir mahkeme kararı var, Türkiye'nin gündemine bomba gibi düştü, ona rağmen ben bu gece bu Komisyon üyelerinin vicdanlarıyla baş başa kalıp yarın doğruyu yapacaklarına inanıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum, sağ olun, var olun.