KOMİSYON KONUŞMASI

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanımız, hayırlı uğurlu olsun. Gerçekten böyle bir bütçe çalışmasında bir kadın bakanımızla beraber böyle hassas bir konuyu birlikte paylaşmadan dolayı büyük bir mutluluk duyuyorum. Size başarılar diliyorum. Başarılı çalışmalarınızın da birçok yeni siyasetçi açısından da güzel bir örnek olmasını diliyorum.

Evet, şimdi, çevre ve çevreyle ilgili o kadar çok konuyu o kadar farklı farklı yönleriyle arkadaşlarımız değerlendirdi ki ama ben -ki biraz önce Sayın Cora'nın dediği gibi- çocukluk yaştan, itibaren siyaset veya farklı düşünceleri hiç dikkate almadan, toplumda bir doğa ve çevre bilincinin oluşturulması gerektiği ve bu konuda el birliğiyle yapılacak olan çalışmaların net olarak ortaya konması gerekliliğine inanıyorum. Ve doğanın o korumacı yapısı, doğada var olan insanoğlunun doğanın kendisine sunmuş olduğu yaşam alanını ve onunla beraber varlığını sürdürdüğü bilincini dikkate aldığımızda ve doğanın hem acımasızlığıyla karşı karşıya kaldığında, bazen çaresiz kaldığında bazen ona karşı ağır mücadeleler verdiğinde bile sonuçta, doğayla insan arasında insanın doğaya borçlu olduğunu hissettiği bir durum var. Ve bazı dönemler geldi ilk insanlık tarihî açısından baktığımızda, doğaya tapan, onu tanrılaştıran yapılarla, düşüncelerle karşı karşıya kalındı.

Böyle baktığımız zaman, doğanın ve doğanın vermiş olduğu, insanlar açısından, hayat ve yaşam açısından değerine baktığımızda hangi anlayışla, hangi bilinçle nasıl bir yaklaşım içinde olunması gerektiğini çok net görmemiz gerekiyor. Ancak, tabii, 20'nci yüzyıl ve 20'nci yüzyıldan itibaren ortaya çıkan ve bu ortaya çıkan işte sanayileşme, sanayileşmenin getirdiği yeni doğayla ve çevreyle karşılıklı bu serbest piyasanın oluşturduğu düzenin tercihlerine baktığınızda, çevre ve doğayı gözetmekten çok, düşük maliyetle olabildiğince kârlı ve bu kârı sağlamak üzere de doğayı ve çevreyi yok etmeyi göze alan tercihlerle yapılan bir idari ve yönetsel anlayışı gördük.

Bu arada, Sayın Bakan Yardımcısını da kutlamayı unuttum. Ama biz uzun yıllar beraberce farklı komisyonlarda çalıştığımız çok değerli bir arkadaşımız. Şimdi görünce, kusura bakmayın, size de başarılar diliyorum.

Tabii, biraz önce anlattığımız bu ekonomik gelişmelerin doğa ve çevreyle ilgili tercihlerde ortaya koyduğu başlıklar, hem yeşil dokunun hem canlı türlerinin hem de binlerce yıllık bir kültürel çevrenin, ne yazık ki, harap olmasına ve bu konudaki iyileştirici önlemlerle ilgili beklentilerin de, maalesef, umutsuzluğa dönüşmesine sebep oldu ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarının bu konudaki mücadelede özellikle bu çatışma, menfaat ve çelişkiler içerisinde dengeyi sağlamak üzere görev aldığı bir süreci de beraberinde getirdi.

Şimdi, bugün için baktığımızda çevre, iktidarlar açısından değerlendirildiğinde bir rezerv zenginlik olarak görülüyor ve iktidarların çevreye bakışlarında da, özellikle mevcut sizlerin iktidarında da çevre, genelde korunması ve geliştirilmesi gereken bir alan olmaktan çok, ekonomik yatırımların ham maddesi konumunda görülen bir başlığa taşındı ve çevre yönetimi ise, ekonominin emrine amade yapılanmalara dönüşen bir çevre yönetimi noktasında kendini göstermeye başladı.

Şimdi, nereden bu kanıya ulaştık derseniz, bakın, Anayasa Mahkemesi, toplu konut projelerinden alışveriş merkezlerine, akarsu havzalarındaki su aktarımından bu büyük tesislerle ilgili yapılaşmaya ve doğa kirliliğine yol açan pek çok mega proje için ÇED olumlu raporundan muafiyeti iptal etse bile bu muafiyetin devamı için bu yatırımların önünde bir engel gibi görülen, bir an önce hızlandırılsın diye görülen bu hukuki süreç, yönetmelik düzenlemeleriyle aşılmaya çalışılmış çünkü buradaki olayın aslında çizilen hassasiyet, sanki bu götürülmeye çalışılan, biraz önce anlatmaya çalıştığım çelişkili bakış açısının çözümüymüş gibi görülmüş. Ama, şimdi, doğru ve etkili bir çevre yönetiminin olması için ise çevreyi geliştirecek önlemlerin kendini göstermesi gerekiyor. Ve hem geliştirecek hem koruyacak yasal alt yapının da tek başına olmasa bile, toplumsal açıdan bakıldığında, mutabakatı sağlayacak bir değerlendirmeyle gerçekleşmesinin şart olduğunu ortaya koyuyor.

Daha önce, Sayın Bakanım, Çevre Bakanlığıyla ilgili olarak Sayın Temizel'in de dile getirdiği, sorguladığı Sayıştayla ilgili sorularının ekinde, bir de raporda yer alan tespit ve değerlendirmeler var bu katı atık ve su arıtma tesislerinden, yine katı atık tesislerinin durumundan çeşitli kentsel dönüşümle ilgili başlıklara kadar. Sanırım bu görüşmelerin akabinde -biz bunu diğer bakanlıklarda da dönem dönem yapıyoruz- Sayıştaydan gelen arkadaşlara, kısa bilgilendirme içindeki o 2014 çünkü biz hem kesin hesabı hem de 2016 bütçesini görüştüğümüz için, bize bilgi vermeleri için zaman ayrılmasında sizin de hassasiyet göstereceğinize inanıyorum.

Şimdi, bir İstanbullu olarak ve İstanbul'la ilgili tespit edilen son dönemdeki belli başlı gelişmelerden en beni korkutan yine çevreyle ilgili olan bir başlık hava kirliliği. Hava kirliliğiyle ilgili olarak çıkan hem araştırmayla ilgili raporlarda hem de bugün tespit edilen başlıklarda, İstanbul çevresi ve diğer iller açısından baktığımızda hava kirliliğinin oldukça tehlikeli boyutlara gelen ve bundan önceki kirlilik oluşturan başlıklardan farklı noktada bir alarm verdiği kendini gösteriyor. Özellikle partikül madde toz oranını ve azot oksit değerlerinin ulusal sınır değerlerinin daha üstüne çıktığı noktasında ve bu çıktığı nokta itibarıyla da insan sağlığını tehdit eder noktaya geldiğinden kaynaklanıyor.

"Bunun peki sebebi nedir?" diye bilimsel araştırması yapıldığında yani "Partikül madde kirliliğinin temelindeki sebep ne?" diye araştırıldığında da karşımıza çıkan sonuç ilçelerdeki coğrafi yapının, mevcut rüzgâr yönünün, nüfus yoğunluğu, yeşil alan miktarı ve kara, hava, deniz trafiği ile hava kirliliği yaşanan bölgelerdeki hem sanayileşme hem de kullanılan yakıt cinsinin bu hava kirliliğinde çok etkin olduğu tespit ediliyor.

Şimdi, bütün bunlara baktığınız zaman yani yapılan yapılaşma tercihleri, onun ötesindeki şehirleşme içerisindeki oluşan o, bence -İstanbullu olarak baktığımda- yeşil alan veya yeşil alana bağlı değerlendirmede maalesef yani neredeyse mezarlıklarımız yeşil alan olarak kalıyor ve sürekli bu biraz önce yine üzerinde yeşil alanlar veya tabiat üzerinde kurgulanan yapılaşmanın getirdiği o yaman çelişkiyi yaşadığımız bir İstanbul'la karşı karşıyayız.

Tabii, bundan önceki kirlilikler ısınmadan kaynaklanan kirlilik derken bugün ortaya çıkan maalesef ve maalesef bugünkü inşaat ve mega projeler ve hızla artan araç trafiği ve onların ortaya koyduğu kirliliği hazırlayan etkenler. Tabii, İstanbul veya etrafı, üç tarafı denizlerle çevrili olan bir Türkiye'de özellikle İstanbul açısından baktığımızda ölü balıkları denizde gördüğümüz İstanbul'u yaşıyoruz. "Bunun sebebi ne?" dediğinizde denizin kirlenmesi ve denizin kirliliğine sebep olan o denetimsiz birtakım olayların kendini göstermesi.

Şimdi, biraz önce yeşil alanlarla ilgili bir değerlendirmeyi yaparken Sayın Bakanım, bunu şu konuyla bağdaştırmak isterim. Bakın, İstanbul'da nefes aldığımız, bizim de her zaman bir İstanbullu olarak kendimize Fatih ormanları çok, gerçekten İstanbul'un yeşil zümrüdü gibi duran bir alandır. Ancak buradaki baktığımızda 1/100.000 planlarında tamamen korunacak olarak ilan edilen yani büyükşehir tarafından 1/100.000'de kesinlikle korunacak alan ilan edilen Fatih ormanında yüzde 57'ye yakın bir imara açılma konusunda bir süreç işliyor. Bunun içinde de tabii belediyeye rağmen, yine Bakanlık nezdinde bir proje olarak kendini gösteriyor.

(Oturum Başkanlığına Kâtip Emine Nur Günay geçti)

BAŞKAN - İki dakika ek süre veriyorum Sayın Tamaylıgil.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Tamam, iki dakika...

Ve burada da bir bakıyoruz hangi görüşmeler oluyor, 3 emsal bir anda 17 emsale çıkıyor ve neden yeşil ve neden yeşille sorunlu bir kentleşme anlayışı ve tercihi kendini gösteriyor diye gerçekten sorgulamanın net bir örneğini bize yaşatıyor diye düşünüyorum.

Diğer taraftan, Gülay Hanım ayrıldılar ama tabii, onun bahsettiği bu "Kanal İstanbul" denilen çılgın projenin isminin de geçtiği ama dün Ulaştırma Bakanımızın "Mekân belli değil hangi rota veya hangi şeyde olacağı." diye Kanal İstanbul'un yer ve mekân tespiti açısından... Ama sizin Bakanlık olarak İstanbul'da gerçekleştirdiğiniz bir rezerv alan uygulamanız var. Yani İstanbul'da bu Arnavutköy-Küçükçekmece arasında, orada farklı ilçeleri de bir araya getiren 38.500 hektarlık bir alanla ilgili rezerv alan ilan ettiniz Bakanlık olarak. Sonra bu rezerv alanla ilgili olarak Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğü ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve yine büyükşehre ait olan (BİMTAŞ) Boğaziçi İnşaat Müşavirlik bir protokol imzaladı ve buradaki sizin o rezerv alanla ilgili yetkileriniz bir protokolle büyükşehre ve BİMTAŞ'a verildi ve yanılmıyorsam -ya da bu anlatımından bunun sizden de bilgilendirmesini isterim- bu projenin, işte planlarının yapılması ve planlardan sonraki hazırlığın gerçekleştirilmesi için de bunun finansmanını Bakanlığınız yerine getirecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - İki dakika daha uzatıyorum.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Ve imar planlarının sahibi de ve yapan da BİMTAŞ olacak. Bu proje yani bu devir ve buna bağlı olarak gerçekleşen süreç hakkında da bilgi verebilirseniz gerçekten sevinirim Sayın Bakan.

Diğer taraftan, tabii, bundan iki yıl önceydi ya da bir buçuk yıl önceydi, Ankara'da 1,5 milyona yakın bir tapu bilgileri çalınmıştı ve buna bağlı bir çalınma sonrasında tabii suçlularla ilgili bir yakalanma ve bunun bir süreci işletilmişti. Buna karşı güvenliği yani bir daha böyle bir olayın gerçekleşmemesi açısından güvenliği oluşturacak hangi tedbirler alınmaktadır?

Bir diğer konu da, bir İstanbullunun "su" dediğinizde, "içme suyu" dediğinizde her zaman gözünün üstünde olduğu yerlerden biri de Melen'dir ve Melen'le ilgili olarak da katı atık bertaraf tesisiyle ilgili olarak bir değerlendirme var, oradaki yaşayanların da tepkileri var bu konuda. Burada bir 11 belediyenin çöp döktüğü katı atık tesisi olumlu bir ÇED kararıyla beraber işleve başlıyor ama ondan sonra oradaki köylülerin Sakarya'da açtıkları idari mahkeme kararından sonra da burada bunun -olumlu karar- hukuka uygun olmadığı tespit ediliyor. Ancak bizim geçenlerde 2-3 arkadaşımız da oraya gidip yerinde tespit ettiler. Maalesef orada görünen manzara gerçekten hem atık suyun biriktiği yerdeki hayvanların leşlerinden tutun her türlü kötü ve koku yayan bir tabloyla karşılaştılar ve bu tesisin, sonuçta buradan gelen suyun İstanbul'da kullanıldığı gerçekten korku verici bir başlık.

Diğer taraftan, özellikle çevre açısından bu atıklarla beraber değerlendirilecek bir konu da sanayi işlemleri yapan, sanayi bölgelerinin, sanayi tesislerinin yoğun olduğu bölgelerdeki tesislerin kaza, patlama ve kimyasal maddeleriyle ortaya çıkacak olan herhangi bir kaza sonundaki riskle ilgili kanuni altyapının oluşması ve bunun uygulamasıyla ilgili bir süreç.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Bunun büyük endüstriyel kazaların önlenmesi ve etkilerinin azaltılması hakkında bir yönetmelik bulunduğu... Böyle bir yönetmelik var ama bunun da Avrupa Birliğinin Seveso Direktifi paralelinde geliştiği, böyle bir yönetmelik çıktığı zaten kayıtlarda da ortada, ki bu büyük endüstriyel kazalardan ve onların etkilerinden sonra çeşitli revizyonları da yaşayarak gerçekleştirilmiş bir düzenleme. Ancak Türkiye açısından baktığımızda, biz Ağustos 2010'da bu düzenlemeyi yönetmelik olarak yayınladık, iki yıl sonra yürürlüğe girecek dedik, iki yıl sonra bir daha erteledik ta ki 2017 yılına kadar. Bu hâlen ertelenmeye devam edecek mi veya uygulamasıyla ilgili olarak da ki bunun afet yönetimiyle ilgili önemli bir birlikte değerlendirilecek başlığı var diye görüyoruz.

2015, tabii, baktığımızda, çevre açısından çok üzücü olaylarla da bir araya geldi. Bu üzücü olayların başında, bana göre, bu özellikle longoz ormanlarıyla ilgili baktığımızda ortaya çıkan oralardaki enerjiyle ilgili birtakım tercihlerin gerçekten bir ülkenin en büyük kaynaklarından veya zenginliklerinden biri olan bu longoz ormanlarını yok edecek tercihlerle bir araya getirilmesi gerçekten üzücü.

Diğer taraftan, sel felaketleri yaşadık. Sel felaketlerini neden yaşadık? Doğanın tabii ki ortaya çıkarttığı bir takdirdir ama bunun ötesinde oradaki HES'lerden tutun yanlış yapılanmaya kadar veya buradaki artık bilimsel kaynakların ne derece kullanılarak tedbirlerin alındığındaki eksikliğe kadar 2015 bizim için zor ve kötü bir yıl oldu bu sel felaketlerinde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Bir de radyoaktif atık yüklü olduğu gündeme gelen "Kuito" adlı bir petrol tankeri getirilip bütün itirazlara rağmen, Aliağa'da söküldü. Bunun için ne diyorsunuz Sayın Bakanım?

Ayrıca, Yeşil Yol ki bu Yeşil Yol'la ilgili son bir mahkeme kararı birkaç gün önce çıktı. Yeşil Yol ortaya konuldu ama Yeşil Yol'un hangi negatif karşılıkları ortaya çıkardığını, yani o yolun gerçekleşmesinin Karadeniz'deki dağları, ormanları, meraları, su varlıklarını, flora ve faunayı nasıl etkilediğini ve bunların sonuçlarını iyi değerlendirmek gerektiği düşüncesi içindeyim.

Tabii, bir de Cerattepe olayı var ki Cerattepe bir mücadelenin sonucunda kendini bir iptal kararıyla ortaya koymuş olan bir süreç.

Bir de tabii, 2012 bir kömür yılıydı; bu, 2015'te kömür karası yılı oldu gördüğüm kadarıyla. Yani Konya gibi, Konya'nın en verimli yerlerinde ve hakikaten artık kuraklığın önemli tehdit olarak Türkiye ve dünya gündeminde olduğu, çölleşme riskinin arttığı bir dönemde en verimli alanlarda yine enerji uğruna birtakım tercihlerin yapılmasının değerlendirme dışı kalmasının ki önümüzdeki on yıllık sürenin sonrasında dünyanın bu iklim değişiminin getirdiği sonuçlarla hangi riskleri yaşayacağını da bile bile bu tabloların tercih edilmesinin doğruluğunu da sizin değerlendirmenizi rica ederim.

Sabrınız için, sizin de verdiğiniz süre için teşekkür ederim.